Bu hafta ağımıza takılanlar

"E kimmiş benim atalarım? Buraya beş yüz yıl önce Osmanlı İmparatorluğu'nun kendi çıkarına uygun bulduğu için davet etmiş olduğu insanların ve burada buldukları diğer Yahudilerin torunları. Eee? Biz şimdi Osmanlı döneminde mi yaşıyoruz? Biz millet sisteminde mi yaşıyoruz? Ben vatandaşım. Dolayısıyla ben kimsenin himayesinde filan değilim. Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak eşit haklara ve eşit sorumluluklara sahip olan ve olması gereken birisiyim.”Soli Özel

İzak BARON Diğer
16 Haziran 2010 Çarşamba

HEP SORAR BANA GAZETECİLER: “YAHUDİ CEMAATİ NE DÜŞÜNÜYOR? TEDİRGİN OLUYOR MU? ENDİŞELENİYOR MU?”

Evet, kuşkusuz endişeleniyor. Niye mi? Buyurun, 2005 yılından bir gazete haberi:

“Türkçeye çevrildiği 1939’dan beri her yıl ortalama 10 bin adet satılan Adolf Hitler’in Kavgam adlı kitabı son haftalarda bestseller oldu. Yoğun talep üzerine bir yayınevi Kavgam kitabını on beş gün içinde tam 31 bin adet basarak piyasaya dağıttı.”

Ve bu haber üzerine görüşü alınan MHP eski milletvekili Nazif Okumuş’un cevabı:

“Bilgi kirliliğinin yoğun olduğu bu süreçte millî kimlik hassasiyeti taşıyanların bu tip yayınlara müracaatı kaçınılmaz olur. Tarih tekerrürden ibaret olduğuna göre her dönem emperyalist baskı ile akımlara karşı millî duruş ve mücadeleler de kendiliğinden oluşur. Türkiye’nin son yıllardaki dayatma ve kuşatmalarla sürüklenmek istendiği ortama karşı, Kavgam’a rağbet edilecek. Bunlar çok tabii. Hatta bu bir şanstır, okunması bir şanstır.”

Evet, Yahudi cemaati kaygılanıyor. Ben de kaygılanıyorum. Ama beni kaygılandıran, bir mitingdeki bir ırkçı, Saadet Partisi veya İsrail’e karşı duyduğu haklı öfkeyi sokaklarda dile getiren kalabalıklar değil. Bu kalabalıkların Müslüman olması hiç değil.

Beni kaygılandıran, bir yandan “Ah, yapmayın, Yahudi cemaati kaygılanıyor, yazık”  diye timsah gözyaşları dökerken, bir yandan da CHP-MHP hükümeti peşinde koşan, Kürtler hakkında yazdığı her yazıyla ırkçılığa katkıda bulunan, milliyetçiliği azdırmak için hiçbir fırsatı kaçırmayanlar. İsimlerinin altında “Türkiye Türklerindir” yazanlar.

Roni Margulies

http://taraf.com.tr/roni-margulies/makale-efsane-lider-hitler.htm

AKP’NİN SIRF İDEOLOJİK YAKINLIK NEDENİYLE, TÜRKİYE’Yİ, FİLİSTİN’DEKİ GERİCİ BİR SİYASİ KADRONUN PEŞİNDEN SÜRÜKLEMEK İSTEDİĞİ DE AYRI BİR GERÇEKTİR

İsrail’in Ortadoğu’da emperyalizmin oluşturduğu zorlama bir devlet olduğu, bu konumunu yitirmemek için zaman zaman gaddarlaştığı, canavarlaştığı hiç kuşku götürmez bir gerçektir.

Ancak... AKP’nin sırf ideolojik yakınlık nedeniyle, Türkiye’yi, Filistin’deki gerici bir siyasi kadronun peşinden sürüklemek istediği de ayrı bir gerçektir.

Söylenen şu: “İslami Hareket” adlı örgütün liderini de taşıyan Mavi Marmara gemisi, Türk bayrağı taşıyormuş ve dolayısıyla İsrail’in saldırısı Türkiye’ye yönelikmiş...

Kafamıza takılan soru şu: Madem Türkiye adına Türk bayrağı taşıyan bir gemi Filistin’e yardım için gidecek, niye bu girişim, Türkiye’nin yardım organizasyonlarından sorumlu en önemli “sivil” yardım kuruluşu olan Kızılay aracılığıyla olmadı?

Mavi Marmara gemisine 13 aylık bebeği Türker ile binen Nilüfer Çetin, çocuğu için televizyon ekranlarından diyor ki: “Türker misyonunu tamamlamıştır.”

El kadar bebeği tehlikeli bir yolculuğa sürüklemenin adı, misyon...

Işık Kansu

http://www.t24.com.tr/content/newsdetail.aspx?newscode=79690&cat=25

İSRAİL’İN BU ALGILAMASI BİR HALÜSİNASYONDAN İBARETTİR

Türkiye, Filistin’e yönelik Siyonist politikaları eleştirirken İsrail bunu, devlet ve millet olarak kendi varlığına yönelik bir tartışma olarak algılamaktadır. İsrail’in bu algılaması bir halüsinasyondan ibarettir. Neydi halüsinasyon, olmayan bir şeyi varmışçasına algılamak. Bu ise paranoya gibi ağır ruhsal hastalıkların bir göstergesi değil midir?

Ali Rıza Bayzan

http://www.haber7.com/haber/20100611/Hukumetin-Israil-Politikasi.php/

ANİDEN KAHRAMAN OLDUK, ŞEHİT VERDİK, FİLİSTİN’İ VE DÜNYAYI KURTARDIK, İRAN’A ARKA ÇIKTIK...

Aniden kahraman olduk, şehit verdik, Filistin’i ve dünyayı kurtardık, İran’a arka çıktık, herkes aman Türkiye ne önemli, ne büyük ülkeymiş dedi, bayrağımız Ortadoğu’da dalgalandı, başbakanımız yüceltildi, ‘tarihin ikinci Nasır’ı oluyor’ dendi, insanlığın onurunu kurtardık, kötülüğe göğsümüzü siper yaptık, etik bir duruş sergiledik, çok gururlandık.

Derken her zamanki gibi ikiye bölündük tabii; yardım insani değil İslami dedik, Kürt meselesini çözemeyen ve kendi azınlıklarına kötü davranmakla nam salmış bir ülke hangi yüzle Filistin’i kurtarmaya yeltenir dedik, daha güçlü ülkelerin politik oyunlarına alet mi oluyoruz dedik, iç politika malzemesi mi yapılıyor dedik.

Sonuçta bu olay, bütün büyük sembolik olaylar gibi, ülkenin vicdanı ve ruhu için yapılan bir fikir mücadelesine dönüştü. Ve benim aklıma Dreyfus davasını getirdi. Sanki tersinden bir Dreyfus olayı yaşanıyor hissine kapıldım. Bir ülkeyi (o örnekte Fransa’yı) âdeta ikiye ayıran, laik cumhuriyetçilerle dinci muhafazakârları karşı karşıya getiren, ama sıradan insanları da iyilik ve kötülük arasında saf tutmaya çağıran, geçmişin derin izlerini taşıyan ve geleceği etkileyen, ciddi bir sarsıntı.

Nilüfer Kuyaş

http://taraf.com.tr/nilufer-kuyas/makale-dreyfus-obama-israil.htm

TÜM TÜRKİYE’YE AİT OLMASI GEREKEN BİR ACI, İSLAMCI HAREKETİN TEKELİNE ALINDI VE İŞ ÇIĞIRINDAN ÇIKTI

İsrail saldırısının hukuka ve ablukanın hakkaniyete aykırılığı, İsrail komandolarının ateş açması, bunun sonucundaki ölümler Türkiye’nin elindeki en önemli kozdu. Perşembe gecesi Hızbullah bayraklarıyla kaplı Taksim gösterisine kadar, hatta o da dahil olmak üzere, Türkiye doğru yerdeydi. Tepkisini sert ve kararlı şekilde gösteriyor ancak olayın insani boyutu ön planda kalıyordu. Başbakan Erdoğan’ın Konya konuşmasıyla birlikte Türkiye’nin söylemi dini/ideolojik alana girdi. Tüm Türkiye’ye ait olması gereken bir acı, İslamcı hareketin tekeline alındı ve iş çığırından çıktı.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Mavi Marmara saldırısını ve katliamını Türkiye’nin 11 Eylül’ü diye tanımlaması kanımca bir hata oldu. Doğrudur saldırı bir dönüm noktasıydı. Ancak yapılışı, aktörleri, amaçları itibarıyla 11 Eylül’e benzetilecek nitelikler taşımıyordu. Gerçi teşpihte hata olmaz ama burada yapılan benzetme hem olaylar arasındaki ilişki açısından zorlamaydı, hem de 11 Eylül’e maruz kalmış ABD’nin sonradan izlediği politikalardaki izansızlık nedeniyle Türkiye’nin ölçüsüz tepki verebileceği imasını içeriyordu.

O zaman da Türkiye’nin üzerinde durduğu sağlam, metin ve haklı konum zayıflıyordu.

Soli Özel

http://haberturk.com/yazarlar/521962-vites-dusurmek

TÜRKİYE, BÖLGEDE LİDER OLMAK İSTİYORSA, ÖNCE ULUSLARARASI HUKUKTAN YANA OLDUĞUNU GÖSTERMEK ZORUNDA

Türkiye’nin Hamas’ı neden Arap devletlerinden daha fazla desteklediğini anlamak güç. Hele Türkiye’nin kendisi terörden zarar gören bir ülkeyken, ”terörün amacı ne olursa olsun, haklı gösterilemez” gibi bir söylemi varken, tutup da “Hamas işgal altındaki topraklarda bir direniş örgütü. Onun eylemleri terör eylemi değil” demek tehlikeli bir tutarsızlık.

Hamas’la ilişki kurmak ayrı bir konu. Bu bir siyasal tercih. Terörü sona erdirecekse, bölgeye barış getirecekse, herkesin herkesle konuşması yararlı olur. Ama bunu yaparken, Türkiye’nin kendini Hamas’ın insanlığa karşı işlediği suçlardan soyutlaması, “sivillere karşı yapılan saldırıları onaylamıyoruz” demesi gerekmez mi? Bunu demezse, bu suçları onayladığı, sivillerin öldürülmesine hoşgörülü baktığı sonucu çıkmaz mı?

Türkiye, bölgede lider olmak istiyorsa, önce uluslararası hukuktan yana olduğunu göstermek zorunda.

Rıza Türmen

http://www.milliyet.com.tr/hamas-in-kimligi/riza-turmen/siyaset/yazardetay/11.06.2010/1249413/default.htm

GAZZE'Yİ ANKARA'YA BAĞLAMAK EĞER SİYASİ BİR NİYET TAŞIYORSA YANGINA BENZİNLE GİTMEKTEN BAŞKA BİR ANLAM TAŞIMAZ…

Türkiye'nin AK Parti iktidarında önemli bir dış politika aktörü olması, bölgesinde yaşanan sorunlara kayıtsız kalmaması Davutoğlu'nun şimdiye kadar çizdiği ‘enerji ve barış havzası' çerçevesinde anlamlı…

Kişisel olarak bu barış politikasını destekleyen bir sürü yazı yazdım…

Fakat Kudüs gibi yüz yıldır dünyayı meşgul eden ve bir yüz yıl daha meşgul etme potansiyeli taşıyan, her an patlamaya hazır bir şehri, kader gibi kutsal bir bağla İstanbul'a, Gazze'yi Ankara'ya bağlamak eğer siyasi bir niyet taşıyorsa yangına benzinle gitmekten başka bir anlam taşımaz…

İmkânsıza yakın ama eğer bir gün barış güvercini Kudüs'e konsa Kudüs, İsrail ve Filistin arasında ikiye bölünecek.

Acaba Tayyip Bey Kudüs'ün hangi parçası ile İstanbul'un kaderini birbirine bağlamayı düşünüyor…

Eyüp Can

http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?YZR_KOD=4&HBR_KOD=140703

AVRUPA DEMOKRASİSİNİN GÜNCEL SUÇU, ORTADOĞU’DA BARIŞ ÇAĞRISI

Babası Litvanya göçmeni Yahudi, annesi Protestan Milner son yıllar ‘Antisemitizm’e yoğunlaşarak özel bir yer aldı. Önemli bir tezini şöyle özetleyeyim: “Avrupa demokrasisinin güncel suçu, Ortadoğu’da barış çağrısı. İsrail-Filistin çatışmasına barışçı çözüm arayışı.

Böyle bir barış tek anlama gelir: İsrail’in imhası. Avrupalı demokrasiler çatışan iki tarafıbarışa zorluyor ama…

Avrupa’nın demokratik barışı Avrupalı Yahudilerin kırımından başka şeyin neticesi değil.

1945’ten sonra, barış ve demokraside birleşmiş Avrupa tek nedenle mümkün oldu: Nazilerin soykırım başarısıyla; Avrupa toprağı, rüyası önünde engel gördüğü insanlardan, Yahudilerden kurtulmuştu.”

Milner, bu sayede İsrail devletinin de kurulabildiğini ve “ille demokrasi sayılması gerekmediğini” (“kan bağı”na yaslandığı için) anlatarak analizini koşturuyor.

..................

Ürkütücülüğüne rağmen, bu noktada Milner’in haklı olduğu bir şey var: Bazı devletler, ideolojiler, kurumlar, inançlar, ezberler, var oluş ve duruşlar, ancak “öteki” sayesinde o biçimde mümkün oluyor!

“Barışçı çözümün İsrail’i imha etmesi” endişesi, muhtemelen İsrail’in millet, devlet olarak varlığından ziyade, “böyle bir millet ve devlet” olarak var olmasıyla ilgili.

Karşıtın daimi düşmanlığı yok olursa; böyle orduya, böyle istihbarata, böyle politikacılara, böyle ABD’ye, böyle ABD’li merkezlere, herkeslere, böyle lobilere, böyle kaynaklara, böyle korkulara, böyle savaşlara, silahlara, o kadar uzun askerliklere, halkın militer kontrolüne ihtiyaç olmayabileceği…

Ve devletin temel direklerinin ise bunlar olduğu saptaması, saplantısı!

Umur Talu

http://haberturk.com/yazarlar/522334-her-isin-basi-felsefe

KİMSE BİRDENBİRE GAZZE ADINA ORTAYA ÇIKIP, GAZA VEYA SAVAŞ KÖRÜKLEME HAKKINA SAHİP DEĞİL

Gazze’de, Irak’da, Afganistan’da olanlara karşı çıkmak, ses vermek, her şey bir yana, sıradan insan olmanın gereği! Yıllardır, insan olmanın gereğini yapmayanları eleştiriyorum! Ama kimse de, birdenbire Gazze adına ortaya çıkıp, gaza veya savaş körükleme hakkına sahip değil. İktidarın, bu konuda her türlü sorgulamayı ‘Tel Aviv ağzıyla konuşmak’ diye, sindirmek suretiyle bu macerayı bize kader diye dayatması da tam bir felaket olur!

ABD, İsrail’e baskı yapma konusundaki başarısızlığı ardından, işi bize yıkmaya çalışıyor gözüküyor. Anlaşılan, gaza gelip kendini ateşe atmaya hevesli de çok insan var. İşe bir de iç siyasi hesaplar girince durum daha da vahimleşiyor. Lütfen herkes kendine gelsin, göz göre göre, bir alamete binip, kıyamete gitmenin bedeli çok ağır olur.

Türkiye’de yaşayıp, bu gidişten rahatsız olan herkese sesleniyorum; ses verin, kimse bizim adımıza sonu belli olmayan maceralara girişmeyi düşünmesin, bunun üzerinden hesap yapmasın!

Nuray Mert

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&ArticleID=1001323&Yazar=NURAY

YAHUDİLERİN KABAHATİ ÇOCUKLARINI BİLİNÇLİ VE İYİ EĞİTİMLİ YETİŞTİRİYOR OLMALARI MI?

Amerika’da her öğrencinin hayalini üniversitelerin süper ligi olarak kabul edilen (Ivy League) şu sekiz okuldan birine girmek süsler... Harvard, Yale, Columbia, Cornell, Pennsylvania, Brown, Dartmouth, Princeton.

Akademik mükemmelliğin zirvesi olarak kabul edilen bu sekiz üniversite öğrencilerinin dini-etnik yapısına baktığınızda karşınıza çok çarpıcı bir tablo çıkar... Çünkü Ivy Lig okullarında dört öğrenciden biri Yahudi.

Yani Yahudiler nüfusun %2’si ama en iyi okulların %23’ü Yahudi.

Latinler nüfusun %10’undan fazla ama bu okullarda %5 bile değiller...

Pozitif ayrımcılığa rağmen siyahların durumu daha vahim... İşin ilginci en iyi okullar ortalamalarını arttırmak için daha fazla Yahudi öğrenci çekmek için yarışıyorlar...Yani yakında Ivy Lig’de iki öğrenciden biri Yahudi olursa şaşırmayın...

Sık sık duyarız, “Amerika’da hukuk, tıp, finans ve medya Yahudilerin elinde.” Abartı payını bir kenara bırakıyorum ama niye olmasın? Siz en iyi eğitimi veriyor olsanız en iyi pozisyonlarda sizin çocuklarınız olur...

Yahudilerin kabahati çocuklarını bilinçli ve iyi eğitimli yetiştiriyor olmaları mı? Elbette Yahudi lobisinin gücü bununla sınırlı değil fakat en temel sebep bu... İkinci temel sebep ise bu gücü inanılmaz iyi organize etmeleri...

Bunu binlerce yıllık azınlık psikolojisiyle de izah edebilirsiniz, komplo teorileriyle de!

Eyüp Can

http://zaman.com.tr/yazar.do?yazarno=1020

İYİ BİR MAKSADA, TARTIŞILIR ARAÇLARLA VÂSIL OLMANIN MÂNÂSI YOKTUR

Mavi Marmara gemisinin yolcularına büyük saygı, hattâ hayranlık duyuyorum, niyetlerini alkışlıyorum; "Sen de gel" deseler, büyük ihtimâl o cesareti gösteremezdim ama seçtikleri hareket tarzını beğenmedim. Amaçla araç arasındaki o vahim uçurumun hamâsetle, dinî coşkuyla, celâdetle doldurulması maksadı zedeler; zedeledi, olmadı; güzel bir hedef, araç seçmekteki itinasızlık yüzünden akîm kaldı. İyi bir maksada, tartışılır araçlarla vâsıl olmanın mânâsı yoktur. Maksat da salih olmalı, vâsıtalar da.

A.Turan Alkan

http://zaman.com.tr/yazar.do?yazino=993292

KRİZ, TÜRKİYE-İSRAİL DEVLETLERİ ÇELİŞKİSİ DEĞİL, MÜSLÜMAN-YAHUDİ KAVGASIDIR

Türkiye kamuoyunda Filistinliler’e insani yardım götüren gemiye İsrail’in silahlı müdahalesine büyük tepkinin nedeni, “Türkleri öldürüyor, Türk gemisine saldırıyorlar” diyeydi. Neredeyse Türkiye-İsrail arasında savaş çıkmasına neden olacak kriz, gerçekten aralarında siyasi, ekonomik, askeri-turistik ilişkiler olan Türk-İsrail çatışması mıdır? Biraz sakinleştikten sonra manzara netleşiyor: Kriz, Türkiye-İsrail devletleri çelişkisi değil, Müslüman-Yahudi kavgasıdır. Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetmekte olan İslami referanslı AKP hükümetinin, etnik terör gibi baş edemediği bir belaya neredeyse her gün kurban verirken enerjisini, ikiye bölünmüş Filistinliler’in bir kanadı olan Hamas’ı savunmaya harcamasının nedeni aynı fanatik din kardeşliği ve Müslüman dünyasında lider ülke olmak niyetidir.

Yazgülü Aldoğan

http://www.posta.com.tr/turkiye/YazarHaberDetay/Turk-Israil_degil__Musluman-Yahudi_catismasi.htm?ArticleID=31915

YALNIZLIK TERCİHİ

İsrail ile Türkiye arasındaki gerginlik her kademede hissediliyor. “Türkiye’de ordunun gücünü yitirdiği için bunların yaşandığını söyleyenler”, “Elindeki pankartla Türk hükümetini Atatürk’e şikâyet edenler” ya da “Ayağınızı denk alın Ermeni soykırımını başınıza sararız” tehdidinde bulunanlar... Sokaklardan topladığımız bu görüşler, yanlış bir ezberin hâlâ devam ettiğinin yansıması. Sizi hiçbir konuda reddetmeyen, her görüşme talebinizi kabul eden dışişleri ya da ordu sözcülerinin ne sorarsanız sorun aynı yanıtı vermeleri de bir başka ezber. Sürekli mağduriyet üzerinden var olmaya çalışan bir ruh hali. Aslında tersten okunduğunda zihinleri zehirleyen, başka türlü düşünme fırsatı bırakmayan, herkesin kendilerine düşman olduğu mantığıyla giderek yalnızlaşan, yalnızlaştıkça saldırganlaşan bir ruh durumu. “İsrail kendi geleceğini tehlikeye atıyor” demişti Gazze savaşı sırasında bir İsrailli yorumcu. Bu yalnızlık tercihi bilinçli bir hareket tarzı mı diye düşünmeden edemiyor insan. Çünkü o ülkenin kuruluşundan bu yana sürekli tehdit altında olduğu olgusu İsrail resmi ideolojisinin temel taşlarından biri.

Mete Çubukçu

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetay&ArticleID=1000962&Date=08.06.2010&CategoryID=42

ERDOĞAN’IN YERİNDE OLSAM İSRAİLLİLERİ DAHA FAZLA PROVOKE ETMEZDİM

Her şeyden önce, Erdoğan’ı ülkesini Ortadoğu’da daha etkili yapmaya çalışan bir lideri tamamen anlıyorum ve bir şekilde takdir ediyorum. Erdoğan pek çok açıdan beni etkiliyor. Örneğin İsrail ile Suriye arasında arabuluculuk yapmaya çalışması etkileyici. Bence Türkiye 100 yıldan daha fazla süredir oynamadığı bölgesel rolü şimdi oynayabilir.

Öte yandan Erdoğan’ın militanlaşmasını da istemem. İki ülke arasında bir açık kanal bırakılmalı. Erdoğan’la Ahmedinejad arasında pek çok farktan birisi de Erdoğan’ın Amerika’yla, İsrail’le, Araplarla İslamcılarla kanallarını açık tutması. Bu kanalların kaybedilmemesi gerekiyor. Erdoğan bunları kaybederse çok şey kaybedecek.

Eğer tüm köprüleri yakarsa çok fazla ileri gitmiş olacak. Şu anda tüm köprüleri yakmadı. Çoğu zaman retoriğinizin mahkûmu olursunuz. Aslında onu kastetmemişsinizdir ama iki hafta içinde kendinizi bambaşka bir yerde bulabilirsiniz. Köprüleri yakmak hem İsrail hem de Türkiye için kötü olacaktır diye düşünüyorum. Erdoğan’ın yerinde olsam İsraillileri daha fazla provoke etmezdim. Çünkü o zaman bütün köprüler yakılmış olacak.

Gideon Levy

http://taraf.com.tr/haber/erdogan-israil-le-gemileri-yakmasin.htm

POLİTİKACILARA ‘TEL AVİV’İN AVUKATI’ DİYE HÜCUM EDİYOR...

Doğrudur. İsrail’de İsrail hükümetinin bir kısım basın tarafından eleştirilmesi, hatta bu eleştirilerin bazen çok sertleşmesi doğal. Çünkü İsrail, kendisini bir ‘demokratik ülke’ olarak tanımlamış. Demokratik bir ülkede de hükümetler eleştirilebilir. Bu eleştiriler de bazen çok sert olabilir...

Peki, ama Başbakan, bizim ülkemizde bizim hükümetimizi eleştiren yazarlara, politikacılara niçin kızıyor? Hem de hiçbir eleştirinin dozu İsrail basınında İsrail hükümetine yönelen eleştirilerdeki kadar ağır tutulmamışken... Hiçbir hükümet üyesine ‘aptallık’ gibi sıfatlar layık görülmemişken...

Yazarları halkın karşısında yaptığı konuşmalarda sesinin olanca gücüyle azarlıyor Başbakanımız... Onlara, İsraillilerin ‘kanlı eylemlerine ortak ettikleri uluslararası medyanın işbirlikçilerinin ortakları’ gibi suçlamalar yapıyor. ‘Ben onların geçmişisin bilirim’ gibi imalı laflar söylüyor... Politikacılara ‘Tel Aviv’in avukatı’ diye hücum ediyor...

Altan Öymen

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&ArticleID=1001348&Yazar=ALTAN

İÇİMİZDEKİ BAZI CAHİL VE FANATİK TİPLERE BAKARAK TÜRKİYE'DE YAHUDİLERE KARŞI BİR KALKIŞMA OLDUĞU SANILMAMALIDIR

İsrail hükümeti, Yahudilerin Türkiye'yi ziyaret etmemesini istemiş. Bunu, anlıyorum ama kabul etmiyorum.

Çünkü Türk milleti Yahudilerin düşmanı değildir. İçimizdeki bazı cahil ve fanatik tiplere bakarak Türkiye'de Yahudilere karşı bir kalkışma olduğu sanılmamalıdır. Nasıl ki Filistin'de güç durumda kalanlara himmet ve hizmet elini uzatıyorsak; bize konuk olan olan Yahudilere de dost elini uzatırız.

Ben buradan ilan ediyorum: İstanbul'daki evimi; İsrail'den gelecek bir aileye, bir hafta veya bir ay bedava tahsis edeceğim.

Bu millet Filistinlileri olduğu kadar Yahudileri de kucaklayan millettir. Kimse bizden korkmasın. Çünkü kompleksi olmayan bir halkız biz...

Rıza Zelyut

http://www.gunes.com/2010/06/12/yazarlar/y4.html

‘İSRAİL HALKI’NIN BİZİM KOLEKTİF HAFIZAMIZDAKİ KARŞILIĞI ‘YAHUDİLİK’ VE ‘YAHUDİ DİNİ’DİR

İsrail'e karşı büyük bir öfke var. Bu, İsrail halkına yönelmiş bir 'nefret' değil. 'Halk' esasında amorf bir kavramdır, nasıl nitelendirildiği önemli. ‘İsrail halkı’ dendiğinde ‘soyut bir ulus’ akla gelir. Bu ulus, kimliğini ‘Yahudilik’ üzerinden kurmaktadır. Şu halde ‘İsrail halkı’nın bizim kolektif hafızamızdaki karşılığı ‘Yahudilik’ ve ‘Yahudi dini’dir. Eğer bizde bir antisemitizm aranacaksa, hangi ölçeklerde Yahudi ve Yahudi düşmanlığı olduğuna bakmak lazım. İstisnai-marjinal örnekler dışında sevad-ı azama baktığımız zaman, Müslümanlarda şu veya bu derecede "Yahudiliğe veya Yahudilere karşı bir nefret" müşahede edilemez.

Ali Bulaç

http://zaman.com.tr/yazar.do?yazarno=1020

İSRAİL, TÜRK DEVLETİ VE TÜRK HALKIYLA SERT BİR YANITI HAK EDEN ŞU ANKİ İKTİDARI AYIRT ETMELİDİR

İsrail Türkiye ile olan ilişkilerinde kendi topraklarında kendi hayati çıkarı için ayakta durmak zorunda. Daha ötesi, İsrail yapılan hakaretleri tolore etmemeli. Bu sadece zayıflığın göstergesi olur. İsrail, Türk devleti ve Türk halkıyla sert bir yanıtı hak eden şu anki iktidarı ayırt etmelidir. Emin, anlayışlı yanıtlar kendi iç tartışmalarında batı yanlısı Türkler’e yardımcı olacaklardır. Türkiye ile olan ilişkilerinde, İsrail, kendi hayati menfaatleri doğrultusunda ayakta kalmalı.

Sadece Türkler kendi geleceklerine karar verebilirler, ancak İslami rejime karşı olan muhalefet, Batı’nın yardımını hak ediyor. Türkiye’nin stratejik sonuçları anti-amerikan ekseninin bir parçası haline gelıyor. Özgür dünyanın hatrına, ama çoğunlukla kendi hatırları için, Türkiye’nin; yoksulluğu, cehaleti ve İslami rejimler tarafından önerilmiş sıkı idare yanlılığını değil de demokrasiyi ve gelişmeyi seçeceğini umalım.

Êfraim Inbar

http://www.skyturk.net/turkiye-israil-ve-batiya-veda-etti/

TÜRKİYE BU ‘STRATEJİK DERİNLİK’ İÇİNDE ABD’Yİ VE ARAP SEÇKİNLERİNİ TEDİRGİN EDERKEN İRAN’LA KARŞI KARŞIYA GELECEĞİ BİR NOKTAYA DOĞRU İLERLİYOR GİBİ GELİYOR

Hafta sonundan bu yana yorumlar giderek uzun dönemli eğilimler üzerinde yoğunlaşıyor. Birincisi, ‘olayın’ sorumluluğunu Netanyahu ve Erdoğan arasında paylaştırmaya yönelik bir söylemin şekillendiği görülüyor (Örneğin Die Zeit’in editörü Joseph Joffe’nin yorumu, Financial Times, 07/06; Hitchens, Slate07/06 - Gülen’i de buraya ekleyebiliriz). İkincisi, dikkatler Türkiye, İran ve Arap dünyasını içeren dengeler üzerinde yoğunlaşıyor.

Burada yorumlar, Irak rejimini devirmesiyle oluşan bölgesel boşlukta İran ve Türkiye arasındaki rekabetin kızışmaya başladığı doğrultusunda (örneğin Joffe, Alhomayed, Asharq al Awsat; Khouri, The Daily Star, Dergham, Al Hayat). Bu bağlamda, Hizbullah’ın lideri Nasrallah’ın ‘ikinci bir özgürlük filosu oluşturma’ çağrısı, “İsrail Türkiye’nin kırmızı bayrağı kadar bizim sarı bayraklarımızla da hesaplaşacaktır” sözleri önemli.

Asharq Al Awsat’ın yorumuna göre, “Türkiye Gazze ablukasını delemedi ama İran’ın Arap dünyası üzerindeki ablukasını deldi.” Nasrallah, Türkiye’nin girişimlerinin, Hizbullah’ın ve İran’ın, Filistin üzerindeki etkilerini zayıflattığını düşünüyor. (04-07/06) İran Devrim Muhafızları’nın, bir sonraki yardım filosuna askeri destek vereceklerini, İsrail’in “Gazze’ye yaklaştırmayız” açıklaması da (Haaretz, 07/06) olayların kolaylıkla tırmanabileceğini gösteriyor.

Kimi Arap yorumcuları, Erdoğan’ın da kendisinden önce gelen Nasır, Hafız Esad, Humeyni, Saddam Hüseyin ve Mahmut Ahmedinejad gibi, Filistin davasına sahip çıkmadan bölgede etki kurulamayacağının ayırdında olduğunu saptarken (Charbel. Al Hayat), kimileri de Arapların bu gelişmelere seyirci kalmasını eleştiriyor, Erdoğan ile Nasır arasında paralellik kuran yorumlardan, Türkiye’nin “ümmet’e geri dönme” niyetinden kaygıyla söz ediliyor (Elias Harfoush, Al Hayat). Bu bağlamda, Mısır’ın Refah geçidini açarak ablukaya son vermesinin önemi vurgulanıyor. Dergham’a göre böylece, Mısır elindeki Filistin portföyünü kaybetmemek için oyuna giriyor.

Birleşik Arap Emirliği’nin gazetesi The National da başyazısında, “Türkiye son başarılarını, Arap dünyası üzerinde yeni bir liderlik yetkisi olarak görmemelidir… Liderlik değil aracılık yapması daha uygun olacaktır” diyerek uyarıyor. (07/06)

Bana, Türkiye bu ‘stratejik derinlik’ içinde ABD’yi ve Arap seçkinlerini tedirgin ederken İran’la karşı karşıya geleceği bir noktaya doğru ilerliyor gibi geliyor.

Ergin Yıldızoğlu

http://erginyildizoglu.blogspot.com/2010/06/mavi-marmara-olayndan-sonra.html

İSRAİL KABUL GÖRMEYEN KABADAYILIĞIN HAYDUTLUĞA DÖNÜŞEN ÖRNEKLERİYLE KENDİNİ ZOR DURUMA SOKTU

Hitler Almanya'sında Yahudilerin uğradığı soykırımı anlatan filmlerin çokluğu ve mana yoğunluğu, İsrail'i haklı gören bir muhit ve kanaat oluşturmuştu. Altmış yıl bu kanaat ve kabul devam etti. Her koşulda İsrail anlayışı hâkim oluyordu. Hitler Almanyası'nın çocukları bile İsrail'i haklı gördüler... Filistinlilerin diplomatça olmak yerine hoyratça ortaya koydukları tavır ve gösteriler, sonunda İsrail'i haklı gösteren kabulleri pekiştirdi. Şimdi durumda bir değişiklik görülmeye başladı. İsrail kabul görmeyen kabadayılığın haydutluğa dönüşen örnekleriyle kendini zor duruma soktu.

Dünyada bir İsrail haksızlığı kabul görmeye başladı. Amerika'da Yahudilerin sürekli korunduğu ve onlara kimsenin müdahale edemeyeceği kanaati vardı. Bugünlerde bu da sarsılmaya başlandı.

Ya da Obama göz boyuyor... Dünya sermayesini yönettiği söylenen büyük Yahudi sermayesi ve yönetimi altındaki iddialı finans kuruluşları iflas ettiler ve Amerikan finans politikacıları bu konuda kıllarını bile kıpırdatmadılar...

Merryl Linch, Lehman Brothers, Goldman Schas, Morgan Stanley örnekleri dikkatle değerlendirilmelidir...

Yılmaz Karakoyunlu

http://haberturk.com/yazarlar/521845-samson-ve-dalila-israil-ve-filistin

GÜN TÜRKİYE’DE SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİNİN, DÜŞÜNÜRLERİN, ÖĞRENCİLERİN, DİNİ BÜTÜNLERİN, HERKESİN, İLLE DE BAYRAK SALLANACAKSA, TÜRK’TEN ÇOK, İSRAİL VE FİLİSTİN BAYRAKLARINI BİRLİKTE SALLAYACAKLARI GÜN

Bir ülke dış düşmana karşı tek ses olduğunda doruk noktasına çıkan milliyetçiliğinin kurbanı olur zamanla. Hele din ve bayrak birleşince. “Korkuyorum” diye Türkiye’ye seslenmiş Nuray Mert Radikal gazetesindeki köşesinden.

Akdeniz sularında bile bile ladesleşilmesiyle, memleketin en ücra kahvesinde  ‘Halklar kardeştir’ demenin tehlikeli olduğu bir ortama sürüklendik. Komşularla sıfır sorun, ‘Bana bakın, ben artık sözünü geçiren güçlü Türkiye’yim,’ demekle bağdaşmaz. Hele barışla hiç.  Gün barışa davet günü.

Gün Türkiye’de sivil toplum örgütlerinin, düşünürlerin, öğrencilerin, dini bütünlerin, herkesin, ille de bayrak sallanacaksa, Türk’ten çok, İsrail ve Filistin bayraklarını birlikte sallayacakları gün.

Gün insanları öfke ve korkularıyla ayrıştırmanın değil birleştirmenin günü. Tarihe adlarını savaşçı olarak geçirenlerin haddi hesabı yok.  Ankara’da, Tel Aviv ’de barışa cesaret eden politikacı var mı?

Gündüz Vassaf

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&ArticleID=1002232&Yazar=GÜNDÜZ VASSAF&Date=13.06.2010&CategoryID=113

İSLAM DİNİ ŞİDDET DİNİ DİYENLERE ÇOK KIZANLARIN, TUTUP ONDAN SONRA YAHUDİLİK ŞİDDET DİNİDİR, ONDAN İSRAİL BÖYLE YAPIYOR DEMELERİ KENDİ İÇİNDE ÇOK ÇELİŞKİLİ BİR POZİSYON

Türkiye'deki insanların pek çoğu Yahudilerin dini geleneklerini pek bilmezler. Merak da etmiş olduklarını sanmıyorum. Yahudilerin tanrısı ki Müslümanların da aslında ortak Tanrısı’dır, çok öfkeli bir tanrıdır. Fakat Yahudi dini geleneğine baktığınız zaman, Kabala'nın ötesinde son derece hümanist bir yaklaşımın olduğunu görürsünüz. Bu şiddet meselesi devletleşmenin bir fonksiyonudur. Dini bir iş değildir. Şimdi İslam barış dinidir. Peki, barış dini olan İslamın inancına sahip olan bir takım insanlar niye çok büyük şiddet eylemleri yaparak, çoluk çocuk demeden öldürüyorlar o zaman? İslama karşı olanlar da bunu İslam dininin bir fonksiyonu olarak gösteriyorlar. İslam dini şiddet dini diyenlere çok kızanların, tutup ondan sonra Yahudilik şiddet dinidir, ondan İsrail böyle yapıyor demeleri kendi içinde çok çelişkili bir pozisyon.

Soli Özel

http://zaman.com.tr/haber.do?haberno=994768&title=mandela-cikmasi-yetmez-de-klerke-de-ihtiyac-var&haberSayfa=3

Netten Okumalar

IHH'NIN YENİ ADI – Ali Gülen

http://www.odatv.com/n.php?n=ihhnin-yeni-adi-1106101200

GOLDSTONE RAPORU (1): İsrail’in Gazze’de insanlığa karşı suçları – Sedat Ergin

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/14969715.asp?yazarid=308&gid=61

GOLDSTONE ROPORU (2): Hamas’ın insanlığa karşı suçları – Sedat Ergin

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/14979888.asp?yazarid=308&gid=61

İşin aslı ve astarı – Özdemir İnce

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/14969661.asp?yazarid=72&gid=61

FETHULLAH GÜLEN’İN AÇIKLAMASI İSRAİL’DE NASIL KARŞILANDI

http://www.odatv.com/n.php?n=fethullah-gulenin-aciklamasi-israilde-nasil-karsilandi-0906101200

Türkiye-İsrail ilişkileri: Balayı sona erdi – Erol Özkoray

http://kuyerel.com/modules/AMS/article.php?storyid=4263

Musevilerle kardeş miyiz?

http://aksam.com.tr/2010/06/13/yazar/17768/gurkan_hacir/musevilerle_kardes_miyiz_.html

Mandela çıkması yetmez, De Klerk'e de ihtiyaç var –Soli Özel

http://zaman.com.tr/haber.do?haberno=994768&title=mandela-cikmasi-yetmez-de-klerke-de-ihtiyac-var

Netten Dinleyin

Yılmaz: 'Türkiye'deki Musevi Toplumu Tedirgin'

http://www1.voanews.com/turkish/news/Ylmaz-Turkiyedeki-Musevi-Toplumu-Tedirgin-96145269.html

Sosyal medyada Yahudi karşıtlığı

http://www.bbc.co.uk/turkce/multimedya/2010/06/100603_aud_hatred.shtml