Türkiye’nin sayılı caz piyanisti ve bestecilerinden Kerem Görsev, yeni albümünün kayıtlarını tamamladı. Alan Broadbent yönetiminde Londra Filarmoni Orkestrası’yla 12-13 Nisan’da gerçekleşen kayıtlar, yakında “Therapy” adıyla müzikseverlerle buluşacak. Sanatçıyla gerçekleştirdiğimiz sohbetten satırbaşları…
Klasik bir soru ile başlamak istiyorum. Kerem Görsev’in gözünden bakıldığında kimdir Kerem Görsev?
İstanbul Belediye Konservatuarı’nda 1967’de klasik müzikle başladım. Rahmetli Rana Eksar benim ilk piyano hocamdı. İstanbul’da, 1972’de devlet konservatuarının açılmasıyla buraya katıldım. Gönül Gökdoğan’la keman, Prof. Özer Sezgin’le de viyola çaldım.1978’de müzikal anlamda konservatuarla ilişkim bitti.1970 senesinin ortalarında ağabeyimin akademiden arkadaşı ressam ve fotoğraf sanatçısı Ali Arif Ersen, ilk caz albümlerini dinleten kişidir. Onun sayesinde iyi bir caz dinleyicisi oldum, iyi bir arşivim var ve severek çalıyorum.
Gözlemlerime göre caz Türkiye’de çok popüler bir müzik türü değil. Sizin ve sizinle birlikte yetişen kişiler sayesinde bir yerlere gelmeye çalışıyor. Tespitlerim ne derece doğrudur bilemiyorum ama yine de biraz ağır aksak gidiyor gibi...
Tespitleriniz doğru. Ağır aksak gidiyor, az dinleniyor diye duruşumu değiştirmiyorum. Kalben ve ruhen inandığım bir şeyde yolumu değiştirmem. Bu caz için de geçerli. Akustik cazı seviyorum. Elektronik cazı değil, tahta enstrümanlarla yapılan geleneksel cazı seviyorum. Son 15 senedir de kendi bestelerimi çalıyorum. Tabiat olayları, insan ilişkileri, ekonomi, sosyal olaylar etkiliyor bizi. İstanbul sadece Abdi İpekçi Caddesi, İstinye Park değil; Türkiye’nin her tarafına bakmak lazım. Bir lokma yemek yerken dahi durup düşünmek lazım, 500–600 TL ile on nüfusu geçindirmeye çalışan insan, cazı ne yapsın, nasıl düşünsün? Ama yine de bu işe inandığım için, sevdiğim müziği yapmaya devam ederken sadece Edirne’den Kars’a, Samsun’dan Antalya’ya kadar düşünmüyorum. Dünya festivallerinde çalmak, dünyanın değişik yerlerinde albümlerimin satılması beni son derece mutlu ediyor. Eşim de yıllarca yurt dışında yaşadıktan sonra Türkiye’nin ilk hizmet sağlıyıcısı turk.net’i kuzenimle birlikte kurdu. Netice itibari ile ülkemizi, tarihimizi seven insanlar olarak katkıda bulunabilmekten daha güzel ne olabilir ki… İstanbul aşığı bir insan olarak beni rahatsız eden bir nokta da, göç halkının gerçek doğma büyüme İstanbullardan fazla olmaları dolayısıyla kültür ve sanattaki erozyonun gün geçtikçe büyümesidir. Bu günlerde klasik ve caz müziğini insanlarımız başka bir gezegendenmiş gibi algılıyorlar. Türkiye’deki müzikalite de biraz aşağı inmeye başladı. Hâlbuki caz müziği klasik müzikten sonra dünyada var olan ikinci müzik tarzı ve içinde çok derin felsefe, hayat görüşü, duruşu, güzel sanatları barındıran bir müzik türüdür. Yine de eğitime verilen önemle Türkiye’nin büyük değişimler yaşayacağına inanıyorum.
Bugüne kadar nelerin eksik yapıldığına mı bakmalı, ya da ileriye dönük neler yapılabilir ona mı konsantre olunmalı?
Türkiye olarak bütçemizin önemli bir kısmını eğitime ayırmamız, geri kalmış bölgelere okullar yapmakla kalmayıp çağdaş eğitim ortamını sağlamamız lazım. Bazen haberlerde görüyoruz, bir barakanın içinde ortada derme çatma bir soba yanıyor, bir gariban öğretmen orada çabalıyor.
Türkiye’de potansiyel var ama boşa harcanıyor. Üniversitelere gidiyor musunuz?
Yakın zamanda ODTÜ, Hacettepe’de çaldım, Hatay, Gaziantep, Adana’ya gittim. 13 tane plak ve CD çıkardım. TRT televizyonunda Kerem Görsev’le caz adında bir program yapıyorum. Yeni albümüm “Therapy”nin kayıtlarını tamamladık. Londra Abbey Road Studio’larında Londra Filarmoni Orkestrası ile gerçekleşen kayıtlarda orkestrayı Alan Broadbent yönetti. On bestemin yer aldığı albümde, tüm düzenlemeleri Kamil Özler yaptı. Kayıtlarda tenor saksafonda Ernie Watts, kontrbasta Kağan Yıldız ve davulda Ferit Odman yer aldı. Kızıma miras bırakacağımı düşündüğüm bu proje, emeklerin dışında maddi anlamda benim karşıladığım yüz bin dolar gibi bir bütçeye mal oldu. Türkiye’ye de aileme de iyi bir soyadı bırakmak istiyorum.
Son çıkacak albümünüzün müzik tarzını nasıl adlandırabilirsiniz ve ismi neden Therapy?
Özetle ‘easy listening (kolay dinlenilebilir) caz’ diyebiliriz. 1940’ların 1950’lerin Nat King Cole tarzı; enstrümantal olarak gerçekleştirdiğim, parmaklarımla şarkıyı hissettirdiğim parçaları dinlerken, insanlar stresten arınıp rahatlayacaklar. Müzik bir hayal kurdurma mekanizmasıdır. Müziğimi dinlerken insanların güzel hayaller kurdukları, üretken oldukları ile ilgili çok mailler alıyorum.
Türkiye de çok tanınan bir cazcısınız. Bu güne kadar kimlerle birlikte çaldınız?
Yurtiçinde birçok şehirde, yurtdışında da Bakü, Kopenhag, Muenster, Coesfeld, Stuttgart, St. Petersburg, Vilnius, Muskat, İslamabat ve İtalya’da olmak üzere birçok uluslararası festivale katıldım, üniversite konserleri ve organizasyonlarda yer aldım. Çeşitli kulüp ve dinletilerde birçok Türk ve yabancı müzisyenle çalma imkânı buldum. Eric Revis ve Can Kozlu’dan oluşan üçlü ile konser ve festivallerdeki geniş kitlelere ulaşmaya başladım. Elvin Jones Jazz Machine grubu, Allan Haris, Reyent Bölükbaşı, Cengiz Baysal, Volkan Hürsever, Kağan Yıldız, Ferit Odman Ateş Tezer, Fatih Erkoç, Alvester Garnett, Russell Gunn, Marcus Strickland gibi müzisyenlerlerle çalıştım, St. Petersburg Filarmoni Orkestrası ile kendi bestelerimden oluşan “November in St. Petersburg” albümünün kayıtlarını yaptım.
Bunların arasında sizi en çok etkileyen, iz bırakan kimdi?
Tabii ki Evlin Jones’tu. Onunla iki konser yaptım. Beni davet ettiğinde 71 yaşındaydı. Sana sonraki adımlarında, dikkatli izlersen ve ciddiye alırsan çok şeyler kazandırıyor.
Büyüyen bir sanatçı kendine kolay kolay rakip yetiştirmek istemiyor. Yetiştirdiğiniz yeni yetenekler var mı?
Yüzlerce cazcı kardeşim var. Benimle çalan Kağan Yıldız ve Ferit Odman benden 20 yaş gençler, onların genç tavırlarından, enerjilerinden, onlar da benim tecrübelerimden faydalanıyorlar. Hayatta paylaşmak güzel bir şey. Söylemeden, ben yaptım, ben öğrettim demeden gizli gizli insanların mutluluğunu seyredeceksin. Bir elinle insanlara yardım ederken diğer elinin onu görmemesi lazım.
Hayallerinizin neresindesiniz şu anda?
Hayal bitmez. Hayalin bittiği noktada hayat da bitiyor. Hayalle başarı aynıdır. O sizden hızlıdır, onu yakalamaya çalışırsınız. Yakalamaya çalıştığınız zamanlarda verdiğiniz eforlarla da müzikler çıkıyor. Siz gidiyorsunuz bu dünyadan, hayalleriniz başka bedenlerde devam ediyor.
Kerem Görsev Avrupa veya Amerika’da yaşıyor olsaydı, bu donanımıyla nerede olurdu?
Varsayımlarla yaşamayı sevmiyorum. 2011’de Amerika’da demiyorum, özellikle altını çizerek New York- Manhattan’da eşim ve kızımla biraz kalıp, müzikal çalışmalarımı yapmak istiyorum. Ben eski kafalı modern bir insanım. Müzikte eskiyi sevip günümüzün melodilerini kendi bestelerimde kullanıyorum. Kulüplerde barlarda çalmıyorum artık, sadece konser ve özel olayları programıma alıyorum. Caz kulüplerinde yenilip içilen yerlerde de çalmama kararı aldım. Konser salonlarında sırf müzik dinlemeye gelenlere çaldığım için daha mutlu ve verimli oluyorum.
Fatih Erkoç ile de konserleriniz oluyor…
İstanbul Film Festivali’nin açılışında Lütfi Kırdar’da konserimiz oldu. Konser “Emek Sineması’nı geri istiyoruz”la basının gündemine geldi. Fatih Erkoç’la plağımız var. Türkiye’nin gelmiş geçmiş en iyi müzisyenlerinden biridir, cazcıdır esasında. Senede 3–4 konserimiz olur. Kendisini kalitesinden, kişiliğinden, müzikalitesinden dolayı çok severim.
Son zamanlarda çokça konuşulan Türk tınılarını müziğinize katmayı düşünüyor musunuz?
Modayı takip etmek diye görüyorum ben bunu. Yabancı müzisyenler zaten bu tınıların dünya müziklerinin içinde yüzde beş oranında yer aldığını söylüyorlar. Benim hissetiğim müzik, klasik müzik kökeniyle cazın yoğrulmasından oluşuyor. Ben Türküm diye alın size bir Türk makamı deyip abartmamak lazım.
Konser programı
15 temmuz
Kerem Görsev Trio
17.İstanbul Uluslararası Caz festivali Cemil Topuzlu Açık hava Sahnesi
12 Eylül
Kerem Görsev Trio & Fatih Erkoç
Kemerburgaz Hisar Eğitim Koleji