Hamas’ın terör örgütü olduğunu her fırsatta dile getirenlerin arasına İtalyan Dışişleri Bakanı Franco Frattini de katıldı. Dört yıldır Hamas’ın elindeki İsrail askeri Gilad Şalid’in babasıyla Roma’da görüştükten sonra, Hamas’ın Gilad Şalid ile ilgili tutumunun bile tek başına Hamas’ın teröristliğini kanıtladığını söyledi ve ekledi: hiçbir Avrupa ülkesi Hamas’ı siyasi muhatap kabul edemez.
Bazılarına göreyse Hamas, İsrail işgaline direnen ulusal direniş örgütü. Onlar için Hamas’ı daha da kıymetli kılan, yolsuz FKÖ’ün Filistin davasını artık ileriye taşıyamayacak olması. Bu fikirde olanlar FKÖ’ün laik yapısının da bir çeşit ‘teslimiyetçiğe’ yol açtığını düşünüyor ve Hamas’ın dünyanın gözü önünde yapılan bir seçimin de galibi olduğunu hatırlatıyorlar. Onlara göre Şalid’in kaçırılmış olmasına da ‘makul’ gerekçesi var: İsrail hapishanelerinde yatan binlerce Filistinli. Zaten Hamas da Şalid’i bu esirlerle değiştirmek istiyor. İsrail’e bakacak olursanız, bırakılması istenen Filistinlilerin bir kısmının elinde kan var, bir kısmı da Hamas’ın yöneticisi, şiddeti telin etmeyen siyasi uzantısı vs.
Frattini gibi düşünenler, yıllardır süren işgalin Filistin’e getirdiği acıları göz ardı etme eğiliminde. Her şey çok iyiydi de, Hamas mı çıktı suyu bulandırdı? FKÖ’ün laik çatısı altında birleşen Filistin direnişi kırılsın mantığıyla çözüm istemeyen İsrail, Hamas’ın kurulmasına ‘derin’ katkılar yapmadı mı?
Hamas’ı ulusal kurutuluş mücadelesi veren bir örgüt olarak görenlerin de unuttuğu bazı gerçekler var; seçim kazanmak meşruluğa yetmez, muhaliflerinizi avlıyorsanız, kendi halkınıza karşı idam dahil insan hakkı ihlallerini çekinmeden yapıyorsanız meşruluğunuz tartışılır. Hamas’ın, İsrail içine düzenlediği ve çoluk çocuk birçok insanı hedef alan intihar saldırıları için öldürülen ruhani lideri Şeyh Yasin gibi, ‘Çanım zaten hepsi askere gidiyor dolayısıyla orada sivil yok, çocukların da büyüyüp günahkâr olmasını engelliyoruz’ diye düşünebilirsiniz. Hatta belki Hamas’ın kız kardeşi İslami Cihad’ın El Halil’deki barış gözlemcisi Binbaşı Cengiz Toytunç’u 2002’de katletmesine ‘geçmişte kalmış’ diyebilirsiniz. Ama esire iyi muamele etmek insanlığın emri olduğu halde kuruluş yıldönümü kutlamalarında, esirinizin kılığına soktuğunuz birini kalabalıkların önüne çıkartıp, ona kendisini aşağılatıcı şeyler söyleyerek eğleniyorsanız, orada İslami bakış açısından da bir sorun var demektir.
Ama Hamas’ı ne olarak tanımlarsınız tanımlayın, bir şekilde hem Filistin birlik hükümeti kurulması sürecine katmak, hem de uluslararası arenada meşru konuma getirmek zorunluluğu var. Çünkü son üyesine kadar yok edilmesini beklemek ya da görmezden gelmek şiddet sarmalının hızlanmasından başka işe yaramıyor.
Bunun için Hamas’ın yapması gerekenler var, Şalit’in uluslar arası hukukun emrettiği gibi Kızılhaç’a verilmesi gibi. Hamas kendi insanlarının haklarını çiğnemekten de vazgeçmekli. Birlik hükümeti de şart. Bundan sonraki aşamada İsrail’in bin bir zorluk çıkaracağını görmek için müneccim olmaya gerek yok, ne de olsa kimse ‘terörist’ olarak tanımladığı bir yapıyla masayla oturmak istemez ama yine de müzakerelerin meşru zemini için çaba harcanmak zorunda.
Türkiye Mavi Marmara meselesinden sonra, birlik hükümeti için de uğraştı, Şalit için devreye girmeye hazır olduğunu da söyledi. Seçimleri kazandığından beri Türkiye’nin desteğini hissetmiş Hamas, belki de Türkiye istiyor diye birlik hükümetine yanaşabilirdi ama durumun ‘normalleşmeye’ başlamasının bile kendisine güç kaybettireceğini biliyor. Ayrıca maaşları İran’dan gelen para ile ödüyor ve İran da Filistin sorununda çözüm için atılacak en ufak adıma, özellikle bu aralar asla razı değil. Bu yüzden taşeronu Hamas’a izin vermiyor. Mısır da bu işe ayak sürüyor çünkü Hamas ile kendi muhalifi İslami Kardeşler arasında şimdi Mısır’dan Gazze’ye doğru olan silah sevkiyatının tersine akış izleyeceğini düşünüyor.
Bu şartlarda da çözüm kim terörist, kim değil tartışmasından çıkıp çok sabırlı, çok dikkatli ve gerçekten yaratıcı yollar bulmaktan geçiyor ama bunu başarmak için her şeyden önce camdan köşke oturmamak gerek.
Radikal Gazetesi / Ayşe KARABAT 26 Haziran 2010