DÜŞÜNCE DÜNYASINDAN BİR YILDIZ KAYDI: Prof. Dr. Füsun Akatlı

14 Temmuz 2010 Çarşamba

Metropol İstanbul’umuzda ne çok sanat kültür etkinliği yer alıyor; aynı gün aynı saatlerde yer alan bile var. Genç de olsanız, iş güç sahibi olmasanız da, tümünü değil bir bölümünü izlemeniz bile olanaksız. Sizleri yakından ilgilendiren bir etkinlik, bazen gözden kaçırdığınız veya yeterince basında yer almadığından, haberdar olamıyorsunuz.   

Güngör Dilmen İzmir’den telefon edip bildirmek inceliğinde bulunmasaydı kuşkusuz haberim olmayacak ve gitmeyecektim. 25 Mart günü Doğuş Üniversitesi, değerli tiyatro adamı Güngör Dilmen’in 50. sanat yılını kutlamak üzere bütün gün süren bir sempozyum tertiplemişti. Yıllardır karşılaşmadığım Ankara’dan Prof. Dr. Talat Halman, Prof Dr. Seda Şener ve Müyesser Tuncer’i dinlemek,  ayaküstü de olsa görüşmek mutlu etmişti beni. Sempozyum süresince verilen bir kahve arasında Füsun Akatlı’nın karşısında buldum kendimi. İki yıldır görüşmemiştik. En son PEN’in 2008 Mayısı’nda Bilgi Üniversitesi’nde tertiplediği Küreselleşme ve Dil Sempozyumu’nda konuşmacı olarak aynı masayı paylaşmıştık. Yıllar önce de 500ncü Yıl Vakfı’nın Profilo merkezinde tertiplediği, Gencay Gürün’ün yönettiği bir sempozyumda da öyle... İBŞB’nde baş dramatürg olduğu zamanlarda da daha bir sık görüşmüştük. Her karşılaştığımızda olduğu gibi, hal hatır muhabbetimizi kısa kesip ciddi konulara daldık. İlk olarak Doğuş Üniversitesi’ne gelmiştim. Üniversitenin Fen - Edebiyat İletişim Bölümü Başkanı olduğunu anlatmıştı. Boynunda fuları, yakıştırdığı döpiyesiyle her zamanki zarif, güzel bir hanımdı.

Hiç değişmeyen zamana direnen bir bilge kişilik... Gazetede ölüm haberine inanmadım, inanamadım. Öylesine canlı ve sağlıklı görünmüştü ki… Yazar Bilge Karasu’yu çağrıştırdı. Sonuna yaklaştığını anladığında notlarını, müsvedde yazılarını arkadaşı Füsun’a teslim etmişti. Onları sık eleyip değerlendiren Füsun, iki yıla yakın özverili bir çalışma sonucunda iki kitap halinde ortaya çıkarmıştı. Nasıl bir rastlantıysa, ikisi de aynı yaşlarda yaşama veda ettiler.

Yazarımız çok. Eleştirmen Füsun çapında eleştirmenimiz ise yok gibi. Felsefeciliği, önde gelir eleştirileri, denemeleri de, felsefe imbiğinden süzülmüş bir son söz niteliğinde gibi gelir; tartışmak için derin bir bilgi birikimi gerektirir diye düşünürüm.

Makalelerden başka on beşi aşan yapıt bıraktı geride. Yetiştirdiği talebeleri de katmak gerek. Hasta yatağında son kitabının düzeltmelerini yapmış. Cumhuriyet Gazetesine iki makale kaleme almış. Ölüme güleryüzle giden ölüme mahkûmun son arzusu gibi…

Bir kitabını ‘Acıyla, Sevgiyle, Kahramanca Denemeler’ diye adlandırmıştı. Kahramanca gitti.  Acıyla, sevgiyle, alkışlarla uğurlandı.

Beki L. Bahar