Unesco’nun Dünya Kültürel Mirası’na dahil olan şehirler arasındaki Tel-Aviv, 2003 yılında Bauhaus’un en etkin uygulandığı ve kentsel özelliklerinin bir arada olduğu şehir unvanını aldı.
Tel-Aviv, ‘Beyaz Kent’ adını almış ve artık günümüz mimarisinin çağdaş evrimini en nitelikli biçimde yansıtan açık müze şehir haline gelmiştir.
Kentin çeşitli yerlerinde bulunan ve 4000’e yakın Bauhaus dönemi binasının göçlerin de etkisiyle şehrin kozmopolit yapısına uyum gösterip gelişimini sürdürebilmesi gerçekten ilginçtir. Bauhaus 20. yüzyılda mimari tasarım ve sanat alanlarında yeni akımlar yaratmış bir okuldur. Kurulduğu zaman dünyanın en seçkin ve çağdaş mimarlarını sanatçılarını bir araya getirerek, yalnız bir eğitim kurumu yaratılmak istenmemiş, aynı zamanda çeşitli meslek gruplarının da bir arada üretim, bilgi ve görgülerinin paylaşılacağı bir ortam yaratılmıştı.
Bauhaus Tasarım Okulu Almanya’da W. Gropius’un liderliği altında sanatı ve teknolojiyi birleştirmek, yeni nesil tasarımcı ve mimarlarına yaratıcı tasarım ve modern endüstriyi kombine etmek amacıyla 1919’da kurulmuştu.
Bauhaus bugün bile mimaride ve endüstriyel tasarımda ilerici ve liberal bir tutumun sembolü sayılır.
Bu hareketin kabul ettiği en belirgin özellikler; homojenlik, net detaylar, özellikle binalarda evrensel ve minimalist çizginin kullanılması ve bunların seri üretimine geçilmesiydi. 1919’da kurulan ilk Bauhaus Okulu üç şehirde faaliyet göstermişti; Weimar, Dessaus ve Berlin. Bauhaus’a üç farklı mimar başkanlık etmişti. Bunlar; 1919’tan 1928’e kadar W Gropius, 1928’den 1930’a kadar Hannes Meyer ve 1930’dan 1933’e kadar Mies Van der Rohe. Bauhaus mimaride olduğu kadar endüstriyel tasarım ve şehir planlama gibi konularda yenilikler getirmiş, yeni bir mimari akım yaratarak, sanatın tüm dallarını etkilemişti. Bauhaus’a göre mimarlık, ressamlık, heykeltıraşlık ve zanaatkârlık iç içe olmalıydı. W Gropius; sanatçıyı, zanaatkârın yücesi olarak görürdü. Bauhaus, 1933 yılında Nazi idaresi tarafından yıkıcı ve anarşist addedilip kapatıldıktan sonra öğretmenlerinin çoğu Amerika’ya gitmiş ve Bauhaus ekolünü tüm dünyaya yaydı.
Bauhaus Mimarlık Stili birkaç temel estetik kural içeriyor; sadelik, temizlik, asimetri, beyazlık, belirgin hatlar ve gereksiz dekoratif öğelerden kaçış.
Başkanlarından W Gropius, Harvard Mimarlık Okulu’nda, Mies Van der Rohe Illinois Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nde öğretmenliğe devam etmişlerdir. Bauhaus bildirisine göre tüm sanatların birleştiği en yüksek nokta binalardı. Bauhaus’taki ilk öğretmenler aslında sanatçılardı. Modern resimle ilgili sonsuz sayıda fikir üretildi. Wassily Kinsky, Paul Klee ve diğer Bauhaus sanatçıları resimlerin geleneksel kavramlarından uzaklaşarak, soyutlamaya ve sanatsal tasarımın teorilerini ve yasalarını analiz etmeye yöneldiler. İşte o yıllarda Bauhaus eğitimli mimarlar yeni kurulmakta olan bu kentin kimliğine imza attılar.
Kapatılan Bauhaus ve Nazi idaresinin baskısıyla başta Almanya olmak üzere birçok şehirden kaçarak uzaklaşan sanatkârlar ve mimarlar kendilerini binlerce kilometre uzakta bu yeni kentte Bauhaus akımını devam ettirir buldular.
Nazi hükümeti tarafından değersiz ve amaçsız görünen Bauhaus stiline hayatlarını adamış mimarlar ve tasarımcılar yaşamlarını ve mesleklerini sürdürebilmek için İsrail’e göç etmeyi gerekli gördüler.
İşte ‘Beyaz Kent Tel-Aviv’ böyle doğdu.
Göçlerin etkisiyle kente gelen farklı ulus ve kültürlerin karışımı insanlar kendilerini Bauhaus’un evrensel stilinin kucaklayıcılığında homojen hissettiler. Buhaus mimari stilinin belirleyici temel bir kaç özelliği, sadelik, temizlik, asimetri, minimalist anlayış, işlevsellik ve belirgin hatlar gibi açıklanabilir. Ayrıca beyaz brut beton duvarlar, gereksiz dekoratif öğelerden kaçış da en belirgin özelikleridir. Tüm binalar yumuşak, pürüzsüz ve sade bir dokunuşla elde edilmiş gibi ve işlevselliğe önem verilerek inşa edilmiştir.
1930’lu yıllardan sonra çoğalan kent nüfusunun yeni şehircilik ilkeleriyle donatılan bir kentte yaşamlarını sürdürmeleri, bir devlet politikası olmuş ve mimarların da katkılarıyla Akdeniz’e açılan yeni ve beyaz bir kent inşa edilmişti. Her ne kadar tutucu çevreler Bauhaus’un mimari üslubunun sadece Almanya örnekleri için geçerli olduğunu savunsalar da Tel –Aviv bütün inceliği ve sanatsal sonuçlarıyla bir Bauhaus kentidir. Tabidir ki Bauhaus stilinin de farklı coğrafyalar ve farklı kültürel yorumlarca değişiklikler gösterebileceğini de kabul etmek gerekir. Almanya’da daha fazla güneş ve ışık ihtiyacına yönelik detay ve çözümlere karşın İsrail’in sıcak iklim ve aşırı güneşi dikkate alınarak pencerelerini küçültülmesi, betondaki plastik kullanım, buna karşın geniş ve uzun balkonlar Tel-Aviv’e özgü nitelikler taşır.
2008 yılında Tel-Aviv’de açılan Bialik Caddesi’nde bulunan Bauhaus Müzesi sanat koleksiyoncusu Ron Lauder’a ait bir binada yerleşmiş durumda.
Bugün sürekli sergilerle desteklenen mobilyalardan, grafiklere, lambalara ve cam-seramik heykellere mimari projelere Bauhaus’un kurucularının proje eskizlerine kadar pek çok eser bulunmaktadır.
Bugün Tel-Aviv’de Ben Yehuda’da veya Dizengof’ta başınızı sağa sola kaldırarak bakarak ilerleyin; 1960’lara kadar süren kentin ilginç gelişimiyle birlikte süren bu akımın izlerini kolaylıkla göreceksiniz. Bauhaus binalarında pencereler cimrice küçük ve dar. Ayrıca uzun eğrisel cepheleri süsleyen görkemli balkonlarla karşılaşacaksınız. Bu beyaz binalar kentin artık simgesi olmuştur.