Bu başlık ilk bakışta olumsuz anlamlar çağrıştırıyor olsa da Türkiye açısından ve Türkiye’nin bulunduğu gelişmekte olan piyasalar açısından olumlu birçok yanı var.
Son dönemde dünya çapında yaşanan gelişmeler Türkiye’nin, global yatırım aleminde hiç olmadığı kadar öne çıkmasına neden oldu. Bu yüzden ülkemiz için bu ‘bilinmeyen denizler’ daha umut dolu gözüküyor. Yine de, global bir köyde yaşadığımızdan sürekli risklerin farkında olup tetikte bulunmakta fayda var.
Bu yazımda global piyasalarda neler olabileceğiyle ilgili ‘ahkam kesmekten’ çok Türkiye açısından yatırımcı eğilimlerinin 2011’de nerelere kayabileceğini analiz etmeye çalışacağım. Biraz 2010’da yaşananlar bahsedip 2011’de hangi yatırım araçlarının tercih edilebileceğini anlatacağım. GLOBAL PİYASALARDA BU YIL NELER KONUŞULACAK? 2007-2008 krizi öncesinde uluslararası ekonomiye kaldıraçlı araçlarla likidite sağlayan özel finansal kuruluşların yerini yeni dönemde merkez bankaları aldı. Başta ABD Merkez Bankası FED olmak üzere gelişmiş ülkelerin merkez bankalarının bilançolarında ciddi miktarda artışlar gösterdi. Örneğin FED’in toplam aktifleri kriz öncesindeki 800 milyar dolar seviyesinden Aralık sonu itibarıyla 2,4 trilyon dolar seviyesine çıktı. Bu yaratılan para, dünya genelindeki sorunlu menkul kıymetlerin alımında kullanıldı. Global likidite bolluğu dünya genelinde varlık ve emtia fiyatlarının artmasına neden oldu. Şu anda başlıca soru bu durumun sürdürülebilirliği. İkinci bir global şokta artık hareket alanının azaldığı ilave para basmanın dünyadaki parasal sistemi daha da oynak hatta kırılgan hale getireceği konuşuluyor. Belki de bunun sonucu olarak 2010’un son çeyreğinde güvenli liman olarak altının ve İsviçre Frangı’nın değeri bu kadar artmış olabilir. Devletlerin ve ülkelerin finansal durumu sorgulanıyor. Bu yıl AB’nin, daha doğrusu Euro bölgesinin sürdürülebilir olup olmadığı sıklıkla sorgulanacak gibi. Dünyadaki büyüme motorları Çin ve Hindistan’ın izleyeceği politikalar, global enflasyonun seyri, gündemdeki diğer konular olacak. TÜRKİYE’NİN UFKU DAHA AÇIK Türkiye’nin bilinmeyen denizinde aslında pek çok olumlu nokta var. Enflasyon tarihinin en düşük seviyelerinde; hazine faizleri de en düşük seviyelerinde geziniyor. Yatırımcı hiç bu kadar düşük bir reel faiz beklentisiyle karşı karşıya kalmamıştı Türkiye’de. Merkez Bankası verilerine göre, Türk Lirası, reel kur endeksi bazında, tarihinin en güçlü seviyelerinde geziniyor. Borç seviyesinin GSMH’ya oranı makul düzeylerde. Türk bankalarının sermaye yapısı güçlü; bankaların önümüzdeki dönem daha kontrollü büyümesi için hükümet önlemler almaya çalışıyor. Konusunda uzman ekonomistlerin pek çok kaynakta dile getirdiği gibi, burada zayıf karınlar cari açık ve işsizliğin yüksek düzeyde seyretmesi. Birincisi, güçlü kurla iç tüketime dayalı büyümenin bir sonucu, ikincisi ise daha yapısal ve daha uzun vadeli önlemlerle belki üstesinden gelinebilecek bir sorun. Bu uzun vadeli sorunların ilaçlarından biri yüksek büyüme sağlamak. Orada da ince bir denge var, yüksek büyüme, iç tüketimle tetiklendiği için cari açık yaratıyor ve olası bir global krizde Türkiye’yi kırılgan hale getiriyor. 2011’İN ANA GÜNDEMİ SEÇİM Uluslararası konjonktürün gelişmekte olan piyasaların lehine olmasının yanı sıra, Türkiye’nin son dönemdeki önemli bir avantajı da politik istikrar oldu. Son anketler 2011 Haziranı’nda yapılacak seçimlerin, politik arka planı çok değiştirmeyeceğini öngörüyor. Yine de, seçim (her seçim döneminde olduğu gibi) 2011’in ilk yarısında önemli bir gündem maddesi olmayı sürdürebilir. Partilerin programlarını ve olası bir Anayasa değişikliğiyle ilgili gelişmeleri piyasalar takip edecek.
Piyasamızı etkileyebilecek önemli aksiyonlardan biri 2011’in ilk yarısında gelebilecek not artırımları. Kredi derecelendirme kuruluşları bu konuda cari açık gibi riskleri öne çıkararak açıklamalar yapıyor olsa da, olası bir not artırımı olabileceği bu açıklamalarda yer alıyor. Seçimden önce mi sonra mı, sorusu hep gündemde.
Derecelendirme kuruluşları bu kararı vermeye çalışadursun, piyasadaki bazı göstergeler Türkiye’nin pek çok “yatırım yapılabilir” notuna sahip ülkelerden daha iyi fiyatladığını gösteriyor. Örneğin Türkiye Eurobonolarının olası bir temerrüdüne karşı sigorta görevi gören CDS’ler (credit default swap) AB’deki pek çok ülkeden daha düşük seviyelerde alınıp satılıyor. Sigorta bedeli küçük olan daha değerlidir ve daha az risklidir. Dolayısıyla Türkiye, İtalya, Portekiz gibi AB ülkelerinden ve Rusya gibi kendi bölgesindeki ülkelerden piyasada daha az riskli algılanıyor. Türk Eurobonolarının getirisi de benzer ülkelere kıyasla bu durumu yansıtıyor.
GETİRİ PEŞİNDE KOŞAN YATIRIMCI
Yıllar boyunca hazine bonolarına ve tahvillerine yüzde 20-30 reel getirilerle yatırım yapmaya alışık Türk yatırımcısı, bu düşük faizli ortama adapte olmakta zorlanıyor. Bazı okuyucularımızın hatırlayacağı üzere, Türkiye’de yüzde 70’lik enflasyon seviyesi ve yüzde 100’lük nominal faizler bir zamanlar oldukça olağandı. Bu durumun sürdürülemez olduğu örneğin 2001 kriziyle ortaya çıktı.
Türkiye artık bu açıdan normalleşiyor. Yatırımcı yüzde 7’ler seviyesindeki nominal faizleri çok yadırgıyor olsa da uzun vadede bu çok sağlıklı. Yatırımcılar yüzde 7’lik faizden memnun olmadığı için yeni yatırım araçları arayışına giriyor.
2011’DE HANGİ YATIRIM ARAÇLARI
Yazının başında dile getirdiğim gibi piyasa yönü konusunda çok ahmak kesmeye niyetim yok. Yukarıda özetlemeye çalıştığım konjonktüre bakınca ben yüksek riske karşın yüksek getiri sağlayabilen hisse senetlerinin Türkiye’de giderek daha popüler hale geleceğini düşünüyorum. Hisselere dayalı varant, opsiyon gibi yatırım araçları giderek daha sık yatırımcıların portföylerinde yer alacak. Yeni dönemde piyasaya girecek yatırım araçlarını şu şekilde özetleyebilirim.
Banka ve şirket bonoları: Bu piyasa yüksek faiz / enflasyon ortamında vergisel dezavantajların da etkisiyle bir türlü gelişememişti. Türk hazinesinin borçlanma ihtiyacının azalması, faizlerin düşmesi, bankaların ve şirketlerin bono ihracının kolaylaştırılması bu piyasaya ilginin artmasını sağlayacak. Muhafazakâr yatırımcı yüzde 7’den mevduat yatırımı yapmak yerine yüzde 9, 10 faiz veren banka ve şirket bonolarına ilgi gösterebilir.
Hisse senetleri, halka arzlarla yeni şirketlerin piyasaya açılması: İMKB genelde banka ağırlıklı bir piyasa olmayı sürdürüyor. Türkiye’de halka açık şirketlerde sektörel çeşitlilik olmasına rağmen bankalar hep ön planda. Yeni şirketlerin halka açılması hem banka dışı sektörlerin piyasadaki ağırlığını arttıracak hem de yatırımcı kitlesinin genişlemesine sebep olacaktır. Hisselere yatırım yapan yatırımcıların daha uzun vadeli düşünmesi ve temel analiz raporlarını okuyarak yatırım yapmasında fayda var.
Varantlar ve opsiyonlar:Hisse ve endeks varantları bu köşemizi takip eden yatırımcılarımızın bildiği gibi yaklaşık 4-5 aydır piyasada işlem görüyor. Varantlar risk kontrollü yatırım için kullanılabilecekleri gibi yüksek getiri peşinde koşan yatırımcıların kaldıraçlı yatırım yapmalarına da olanak veriyor. Üstelik varantlar hem düşen hem de yükselen piyasada kazanma imkanını yatırımcısına sunuyor. Piyasa yapıcılığı sayesinde varant yatırımcısı likidite riski olmadan hisse senetlerine yatırım yapabiliyor.
Opsiyonlar aslında varantların kontrat formatında olan versiyonları. Daha doğrusu varantlar menkul kıymetleştirilmiş opsiyonlar. Bu yıl hem İMKB’nin hem de VOB’un opsiyon piyasasını açmak konusunda girişimlerine tanık olacağız. Kontrat formatındaki opsiyonlar hem hisseler hem de endeksler için bu iki borsada birden veya bu borsaların birinde işleme açılacak.
Küçük yatırımcıların ya da piyasayı daha uzaktan izleyen yatırımcıların varantlara, kurumsal yatırımcıların ise opsiyonlara yönelmesini beklemekteyim. Uluslar arası örneklerine bakınca piyasa yapıcılığından dolayı varantların bireysel yatırımcılar tarafından daha çok tercih edildiğini görmekteyiz.
Varantlarda pozisyon almak isteyen yatırımcıların bu konuda iyi bilgilenmeleri, ihraççılardan ve aracı kurumlarından detaylı bilgi alarak yatırım yapmalarını önermekteyim. Opsiyonlar geldiğinde aynı tavsiyemizi tekrarlayacağım. Akıllı kullanılırsa varantlara yatırım hisselere yatırıma göre daha az riskli olabilir. Agresif kullanılırsa ve kaldıraçlı yatırım yapılırsa varantlar hisselerden daha riskli yatırım araçlarına dönüşür.
Vadeli İşlem Kontratları: Risk yönetimi ve kaldıraçlı yatırım arayan yatırımcılar VOB’a yeni dönemde daha fazla ilgi gösterebilirler. Vadeli işlem kontratların yatırım yapmadan önce iyi bilgilenmek gerekir. Teminatlı bir piyasa olan VOB’da zarar durdurma seviyeleri tespit edilerek yatırım yapılmalıdır.
Yatırım fonları, fon yönetim şirketlerinden profesyonel servis alma:Yatırımcılar için bir alternatif de paralarını piyasa profesyonellerine emanet etmek olabilir. Sermaye korumalı fonlar, değişik yatırım araçlarına topluca yatırım imkânı veren fonlar bu amaçla kullanılabilir. Fon seçerken yatırımcının fon yönetim ücretlerine göz atmadan karar vermemelerini öneririm. Zira düşük faiz ortamında yüksek fon yönetim ücretleri uzun vadede beklediğiniz getirileri elde edememenize sebep olabilir.
Yapılandırılmış mevduat: Halihazırda tezgah üstünde opsiyon satarak daha yüksek faiz oranı elde edebileceğiniz bu mevduatlar özel bankacılık kanallarında aktif olarak kullanılmakta. Satılan opsiyonlar döviz ve hisse senetleri üzerine olabilir. Bu ürünleri kullanacak olan yatırımcıların özellikle “en kötü durum analizi” yapmalarını şiddetle öneririm. İşler yolunda gittiğinde yatırımcıya ilave getiri sağlayan bu mevduatlar, risk gerçekleştiğinde, yani satılan opsiyonlar kullanıldığında, yatırımcıyı ciddi zararlara uğratabilmektedir. Bu ürünleri kullanırken mutlaka ve mutlaka detaylı analiz yapmanızı öneriyorum.
Özetle Türkiye ile birlikte Türk Sermaye Piyasası da yeni bir döneme giriyor. Yeni fırsatlar yeni riskleri de beraber getirdiği için yatırımcıların kendilerini eğitmelerini salık veriyorum.
Tüm okuyucularıma mutlu bir 2011 diliyorum. Yeni yılda kazancınız bol olsun. Sağlıcakla kalın.