Seslerin, müziklerin, koreografinin tamamen özgün olduğu, alışılmışın dışında projeksiyonlarla desteklenmiş bir dekor eşliğinde, profesyonel çalıştırıcılar tarafından hazırlan DYD müzikali, önümüzdeki aylarda perdelerini açmaya hazırlanıyor.
İzi Doenyas, Moris Levi, Ferit Koen, Uğur Babürhan, Forti Barokas, Serpil Günseli, Barış Adikti, Meri Pardo, Jüdit Zakuto ve rahatsızlığından dolayı telefonla bağlantı kurduğumuz Sadık Kızılağaç ile bu çok farklı müzikal üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdim.
Dernek Başkanı İzi Doenyas: Forti Barokas söz konusu müzikal projesinden bahsedince heyecanlandım ve Ferit Koen ile görüştüm. O kadar hazır bir çalışma portresi sundu ki o akşam kafamda her şeyi canlandırabildim ve start verebildim. Müthiş profesyonel bir ekip ve harika bir oyuncu kadrosuyla çalışıyoruz.
Prodüktör Moris Levi: DYD çatısı altındaki 35. yılıma girdim. “Kula 930” adlı oyundan “Moiz” serilerinin çoğunda bilfiil oynayarak bugünlere geldim. Oyunun yapımcılığını ve prodüktörlüğünü üstlendiğimde büyük bir heyecanla bu işe soyundum. Şu ana kadar üstlendiğim en sevimli, en profesyonel ve en çizgi dışı çalışmalardan biri oldu.
Oyun hazırlığından bahseder misiniz?
Genel Sanat Yönetmeni Ferit Koen: Bu sene dekoruyla, kostümüyle, görseliyle, dansıyla ve müzikleriyle çok farklı ve özgün bir projeye imza atıyoruz. Forti Barokas bir oyun teklifiyle geldi. Okuyunca çok beğendik ve işi profesyonellere bırakmaya karar verdik. Profesyonel hayatta çalıştığım hem hocam, hem ortağım olan arkadaşlarımı derneğe davet ettim. Uğur Babürhan, Serpil Günseri, Barış Adikti ve Sadık Kızılağaç ile beraber konuştuk, tartıştık ve bu seneki DYD Müzikalinin taslağını çıkardık. Böyle bir ekiple çalışmak hem dernek adına hem de kendi adıma çok gurur verici.
Yönetmen Uğur Babürhan: 30-40 kişilik bir ekip olarak 15 Ekim’den beri keyifli bir oyun hazırlığı içindeyiz. Baktığınız zaman klasik Türk müzikallerinden bir tanesi olma yolunda ilerliyor. Teksti çok seviyorum ve önümüzdeki yıllarda bu müzikali gişeye koymak gibi bir idealim de var. Serpil Günseli tamamen özgün olan müziklerini, Barış Adikti ise dansların koreografisini yapıyor. Mart ortasına doğru da sahneye çıkmayı planlıyoruz.
Oyuncu seçimleri nasıl yapılıyor?
U.B: Her şeyden önce bu oyunun bir dernek oyunu olduğunu unutmamak lazım. Aslında elimizdeki malzemeye göre en güzel yemeği pişirme yoluna gittik. Uzun zamandır cemaatin çeşitli kurumlarıyla olan çalışmalarımdan dolayı, oyuncuların üçte biri zaten benim öğrencilerimdi. Önceden tecrübesi olanları işin içine almayı tercih ettik. Bunun yanı sıra yeni arkadaşlar da var. Hep birlikte uyum içinde çalışıyoruz.
Bir oyunu ne şekilde kaleme alırsınız? Nelerden ilham alırsınız?
Forti Barokas: Öncelikle hocalarımızdan bu kadar çok övgü işitmek beni çok gururlandırıyor ve motive ediyor. Aslında bu oyunu bir filmin adaptasyonu olarak görebiliriz. Selim Hubeş’in önerisiyle söz konusu filmi defalarca izleyerek, cemaatimize uyarlamak üzere geçen sene çalışmaya başladım. Tabii ki farklı hikâyeler ve kahramanlar da katarak zenginleştirdim. Tamamen tek başıma kaleme aldım. İlk sahnenin teksti zaten hazırdı. Sahneleme kararı alınınca beni çok sıkıştırdılar ve aşağı yukarı bir ay içinde ikinci sahneyi de yazdım ve teslim ettim.
Oyunun konusu hakkında biraz bilgi verebilir misiniz?
F.B: “Bu Balık Başka Balık” adını verdiğimiz oyun 1940 senelerinde sekiz çocuklu bir ailenin etrafında geçiyor. Varlık Vergisi’ni yaşamış olan bu ailenin başına gelenleri dansla, müzikle, komedi unsurları katarak izleyicilere aktarmayı planlıyoruz.
Dansların koreografileri size ait. Gruba ne şekilde dahil oldunuz?
Barış Adikti: İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nde baş dansçı olarak çalıştım. Şu anda halen solist olarak devam ediyorum. Birkaç sene önce YSK’nın “Hayat Treni” adlı oyunu ile cemaat için bir çalışmanın içinde olmuştum. Bu sene bu teklif gelince ve bu arkadaşlarla çalışacağımı da öğrenince hemen kabul ettim. Dansçılar disiplinli ve istekliler. Asistanım Jüdit ise harika bir yardımcı.
Jüdit Zakuto: 14- 15 senedir dernekteyim. Burada büyüdüm denebilir. Hemen hemen her müzikalde dans ettim. İlk defa profesyonel bir hocanın asistanlığını yapıyorum. Herkes çok uyumlu. Tam bir aile gibiyiz. O nedenle çok keyifli geçiyor.
Size “Gözünü kapa Meri” lakabını takmışlar. Bize sahne arkası çalışmalarını anlatır mısınız?
Meri Pardo: 6 senedir Ferit ile çalışıyorum. Ancak bu sene böyle bir profesyonel ekiple çalışıyor olmak heyecan verici. 10 senedir DYD’ liyim ve neredeyse ilk günden beridir sahne amirliği yapıyorum. Çok keyif alıyorum. Zaten başka türlü yapılacak bir görev değil. Neredeyse her gece dernekteyim. Herkesin sahneye girişi, çıkışı, aksesuarları, söyleyecekleri ilk kelime, son kelime ve daha birçok ayrıntı benden sorulur. Aynı anda beş kişi bir şey isteyebilir ve hemen yapmam gerekir.
Farklı bir dekor kullanılacakmış? Biraz ayrıntı verebilir misiniz?
U.B: Son yıllarda yurt dışında, klasik dekorlardan ve görsellerden farklı şeyler uygulanıyor. Biz de bunu Türkiye’de uygulamak için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Dekor tamamen projeksiyonlardan oluşacak. Oyunla eş zamanlı olarak sahnede bir canlı yayın akışı gerçekleşecek. Çok iddialı bir çalışma, farklı bir teknik uygulanacak.
Kostümleri siz hazırlıyormuşsunuz. Bu ekiple çalışmak kolay oldu mu?
Sadık Kızılağaç: Abiye tasarımlarının dışında her sene bir, iki oyuna kostümler yaparım. Dernekten böyle bir teklif gelince memnuniyetle kabul ettim. Uğur, Serpil ve Ferit ile daha önceden de birlikte çalışmıştık. Teksti okudum. Birkaç görüşmenin sonunda, oyunun geçtiği dönemi yansıtan kostüm tasarımları yaptım.
Seyircilere iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?
U.B: Öncelikle oyunumuz geniş topluma da açık olacak. İzleyicilerin de üzerlerine düşen görevi yapmaları gerekir. Televizyon ve internet yüzünden insanlar artık evlerinden dışarı çıkmadan yaşamaya alıştılar. Bu müzikali seyretmek için evlerinden çıkmaya niyet etsinler. Ailelerini ve dostlarını da buna teşvik etsinler. Her anlamda çok emek verilen bir oyun. En az 6-7 kere sahnelemeyi düşünüyoruz. Desteklerini esirgemesinler.
Oyundaki şarkıların tümü Türkiye’nin İLK MÜZİKAL BESTECİSİ Piyanist Serpil Günseli’ye ait. Öncelikle kendinizden bahseder misiniz? Bu projede nasıl yer aldınız? Uzun yıllar konservatuarda Müzikal Bölümü Başkanlığı yaptım. Piyano ve Sahne Sanatları Bölümü’nde çalıştım. Daha önce de profesyonel platformda, Şehir Tiyatrolarında, özel tiyatrolarda oynayan müzikaller için şarkılar besteledim. Çok sayıda ödüller aldım. Uğur Babürhan ve Ferit Kohen ile zaten çalışmışlığım vardı. Bu sene de onlarla beraber DYD’ye yolumuz düştü. İlk geldiğim gün projede rol alacak olan arkadaşların seslerini dinledim. Amatör düzeyde bu kadar güzel bir ekip bulabileceğimi hiç tahmin etmiyordum. Dolayısıyla çok mutlu oldum. Bu durum besteleyebileceğim parçalar için oldukça geniş bir yelpaze sundu. Sadece teknik anlamda değil, ruhlarını da katarak şarkı söylüyorlar. Bir müzikal için bu çok önemlidir. Gidişata göre 12 ile 14 şarkı olacak. Hatta tüm bu şarkılardan bir CD yapmaya karar verdik ki uzun yıllar herkesin elinde ve aklında kalsın. Arkadaşlarımla paralel ve koordinasyon içinde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Sahnede 5 kişilik canlı bir orkestra olacak. Bazı efektlere ihtiyacımız olacağı için bir stüdyo çalışması da yaparak orkestrayı destekleyeceğiz. Bütün şarkılar ise canlı söylenecek. Bir müzikal şarkısı nasıl ortaya çıkıyor? Bu müzikalden bahsedecek olursak; tekste baktığınız zaman komedi ağırlıklı bir hikâye gibi görünse de altında ağır dramlar yatıyor. Müziği çok dengeli, şarkıları seslendirecek olan kişilere göre ve koreografiye uygun bir şekilde yapmak gerekiyor. Ayrıca, o etnik dönemin ve yörelerin ruhunu hissettiriyor olmak lazım. Önce hikâyeyi okuyorum, kafamda canlandırıyorum, hayaller kuruyorum ve ortaya bir “life motif” çıkıyor. Tamamen birbirinden bağımsız ama bir bütün içinde bakıldığında birbirine uyumlu 12 -14 tane parça ortaya çıkıyor. Hakikaten zaman alan, zorlu ama keyifli bir süreç.