Söyleşimizin konuğu, birçok önemli Yahudi kuruluşunun yönetiminde söz sahibi olan Roger Cukierman… Fransa Yahudi toplumunun çatı kuruluşu CRİF’in (Conséil Répresentatif des Institutions Juives de France) geçmiş dönem başkanı, günümüzde Alliance Israélite Universelle’in ve WJC’nin (Dünya Yahudi Kongresi)Başkan Vekili Roger Cukierman, antisemitizmi, Avrupa Yahudilerinin sorunlarını değerlendirirken, anı kitabında yer verdiği çok ilginç olayları bizlerle paylaştı
600 bin kişilik Fransa Yahudi toplumunun çatı kuruluşu CRİF’in (Conséil Répresentatif des Institutions Juives de France) geçmiş dönem başkanı Roger Cukierman, Alliance Israélite Universelle Sergisi’nin Schneidertempel Sanat Merkezi’ndeki açılışı vesilesi ile ülkemize geldi.
Alliance’ın, aynı zamanda WJC’nin (Dünya Yahudi Kongresi) de başkan vekili olan Cukierman, gazetemizi ziyaret etme nezaketini göstererek söyleşimizde ilginç anılarını, deneyimlerinin perde arkasını Şalom okurlarıyla paylaştı.
Alliance Okulları 50 yılı aşkın bir süre boyunca Osmanlı İmparatorluğu’nda Yahudi çocukların eğitilmesinde önemli bir rol oynadı. Günümüzde Alliance, etkinliğini ve eğitim hizmetini nerede sürdürüyor?
Alliance Israélite Universelle, Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde varlığını uzun yıllar boyunca sürdürmesinin ardından günümüzde Fransa ve İsrail’de etkinliğine devam etmekte. 20 bini İsrail’de olmak üzere toplamda 30 bin öğrenciye eğitim verilmektedir. Eğitimi halen sürdürmekte olduğumuz tek İslam ülkesi Fas’tır. Fas’taki Alliance Okulu’nda Yahudi ve Müslüman öğrenciler birlikte eğitim görmekteler. Alliance Okulları, geçmişte Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde eğitim görme şansları olmayan bir milyon çocuğu Yahudi ve Fransız kültürleri doğrultusunda eğiterek batı dünyasına açılmalarını sağladı. Şimdi kuruluşunun 150. yılında Alliance’ın ileriye yönelik hedefleri var. Geçmişteki eğitimden farklı olarak, Yahudilik ve Yahudi geleneklerinin sürekliliğini sağlayacak bir eğitim sisteminde tüm dünyadaki Yahudi okulları ile işbirliği yapmayı planlıyoruz. Önümüzdeki ay Barselona’da gerçekleşecek bir toplantı, birçok Yahudi okulu temsilcisini bir araya getirecek. Orada masaya yatırılacak konulardan biri de ‘Yahudi okullarının çağdaş toplumlara uyumu’ olacak. İbranicenin o lisanın kullanılmadığı bir ortamda öğretilmesinin ne denli güç olduğunun bilinci içinde Alliance, İbranicenin hakkı ile öğretilmesine büyük önem veriyor.
2001 ile 2007 yılları arasında iki dönem CRİF’in başkanlığını yaptınız. Bu altı yıllık görev sürecinde karşılaştığınız en güç durumlar nelerdi?
Bir antisemitizm dalgasının başlangıcına denk geldiği için oldukça güç bir dönemdi. Göreve başladığımda bir yandan antisemitizm dalgası ile, diğer yandan antisemitizmin olmadığını iddia eden bir hükümetle karşı karşıya kaldım. Bu durumu, o dönemin Sosyalist Başbakanı Lionel Jospin’in ve Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ın önünde eleştirdiğimde, ikisinden de bu olayların antisemit olaylar değil, olağan şiddet girişimleri olduğu yanıtını aldım. Bilmem hiç duydunuz mu, CRİF her yıl tekrarlanan bir yemek daveti düzenler. Bu yemeğe cumhurbaşkanı, başbakan ve tüm bakanlar, elçiler, farklı dinlerin temsilcileri katılır. CRİF’in bu daveti radyo ve televizyonlarda, tüm medyada yer alır. O davette yaptığım konuşmada, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Paris’te ilk kez ‘Yahudilere ölüm’ nidalarının yükseldiğini söyledim. Bu konuşmamın yankıları o denli etkin oldu ki hükümet ciddi önlemler alma kararı verdi. O günden sonra hükümet ile diyalogumuz başarılı bir şekilde devam etti. Ancak antisemit eylemler ne yazık ki son bulmadı, günde üç veya dört antisemit eyleme rastlandığı bir dönem yaşandı. Yaptığımız araştırmalarda antisemit olayların İsrail-Filistin çözümsüzlüğüne ilişkin gelişmelere koşut olarak arttığını gördük. Fransa’ya Kuzey Afrika ülkelerinden göç etmiş Müslüman ailelerin Filistin’e sempati duyan gençleri Yahudilere karşı şiddet olaylarına girişmekteydiler. İşsiz olan, kendilerine eğitim şansı tanınmayan ve toplum tarafından dışlanan bu gençler ülkeye uyum sağlayamıyor, şiddet olaylarına başvuruyorlardı.
Günümüzde Fransa’daki antisemitizm konusunda ne söyleyeceksiniz?
Fransa’da antisemitizm üç farklı nedenden kaynaklanmaktadır. Birinci neden, Filistin’i destekleyen Müslüman gençlerin Yahudilere karşı şiddet eylemlerine girişmeleridir. İkincisi Le Pen’in başını çektiği aşırı sağın geleneksel antisemitizmidir. Bu türden kemikleşmiş antisemitler şiddet olaylarına girişmezler. Üçüncü, yeni ve beni oldukça endişelendiren, sadece Fransa’ya değil, tüm Avrupa’da yayılan diğer bir olgu da solun ve aşırı solun İsrail’i faşist bir ülke olarak görmeye başlamasıdır. Bu kesim ne yazık ki Filistin halkına sempati duyarken, İsrail’den nefret etmekte. Yahudiler İsrail ile ilişkilendirildiğinden, bu nefret Yahudi düşmanlığına dönüşüyor. Fransa’da yaşadığımız ortamın giderek daha sevimsizleştiği gerçeğini söylemek zorundayım. Antisemit olayların azalmasına rağmen, Fransa Yahudileri kendilerini yalnız hissetmekteler.
Son yıllarda Fransa’dan İsrail’e yoğun bir göç yaşandığı söyleniyor. Bu doğru mu?
Fransa’dan göç senede 1500 ile 3000 kişi arasında değişiyor. 600 bin kişilik bir Yahudi cemaatinde yüzde yarım bile değil. Bir de İsrail’e göç ettikten sonra uyum sağlayamayıp Fransa’ya geri dönenler var. Fransa’dan Yahudi göçü belirleyici olmaktan çok uzak… Göç edenlerin çoğunluğu dindar kesimden. Antisemitizmin yükselişte olduğu dönemlerde dindaşlarım bana, “İstenmediğimiz bir ülkede niye kalıyoruz ki, Fransa’yı terk etmemiz daha doğru olmaz mı?” diye fikir danıştılar. Ben de, bir sorun olduğunda geri adım atmanın değil, sorunu göğüsleyip, üstesinden gelmenin doğru olacağını söyledim.
Geçtiğimiz ay Yahudi toplumlarının 27 temsilcisi Avrupa Yahudilerinin sorunlarını tartışmak üzere bir araya geldiler. Günümüzde Avrupa Yahudi toplumlarının karşılaştığı sorunlar nelerdir?
Görüşülen en önemli konu, İsrail düşmanlığının giderek Yahudi düşmanlığına dönüştüğü gerçeğiydi. Buna çözüm bulmanın çok da kolay olmadığı belli. Kaşerut ile ilgili ciddi sorunlar var; bazı ülkeler ekolojik sebeplerle Yahudi dinine uygun hayvan kesimini engellemeye çalışmaktalar. Bir de tabii ki sadece İsrail için değil, tüm dünya için büyük bir tehlike oluşturan İran’ın nükleer silahlanması sorunu var.
Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin Holokost’a duyarlı olduğunu, hatta Holokost eğitiminin Fransa’da ilkokul eğitim programına alınmasını önerdiğini biliyoruz. Bu öneri yürürlüğe girdi mi?
Bu eğitim programı saçma sebepler yüzünden uygulamaya konamadı. Bu öneri bir CRİF davetinde ortaya atıldı. O yemekte Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin yanında oturan Simonne Veil bu öneriye şiddetle karşı çıktı hatta o davette bir skandala sebebiyet verdi diyebilirim. Küçük bir çocuğun vicdanına bu kadar ağır bir sorumluluğun yüklenemeyeceğini ileri sürdü. Bu durum Sarkozy’yi eleştirmek isteyenlere de malzeme oluşturdu.
WJC’nin başkan yardımcısısınız. WJC’nin teröre karşı mücadelesi hakkında bilgi verir misiniz?
WJC’nin Başkanı Ronald Lauder, dünya kamuoyunu El Kaide’nin dünyanın farklı yerlerindeki terörüne karşı uyarmaya çalışıyor. Bu terör olaylarının İspanya, İngiltere ve daha birçok ülkede vahim sonuçlarını gördük. İran’ın uluslararası terör odakları ile işbirliği yapması, terör örgütlerine silah yardımında bulunması Batı ülkelerinin bilincinde oldukları bir durum.
CRİF başkanlığı dönemini de içeren bir anı kitabını kaleme aldınız. Kitabın, “Ni fiers, ni dominateurs” (Ne gururlu, ne de hükmeden) olan başlığı ilgimi çekti. Bu başlıktan nasıl bir anlam çıkarmalıyız?
Bunları nereden öğrendiniz? Hakkımda çok bilgi sahibisiniz. “Ni fiers, ni dominateurs” (Ne gururlu, ne de hükmeden) başlığı General Charles De Gaulle’un ünlü bir konuşmasında geçen bir ifadeye verilmiş bir yanıttır. 1967 yılında yaptığı bu konuşmada De Gaulle, Altı Gün Savaşı’nda saldırı emrini veren İsrail Hükümeti’ni eleştirmek istemiş, fakat büyük bir yanılgıya düşerek Yahudi halkını eleştirmişti. Yahudileri hedef alarak “Juif fier, dominateur et sur de lui” (Gururlu, hükmeden ve kendinden emin Yahudi) ifadesini kullanmıştı. Ben de General De Gaulle’ü eleştirmek için kitabımın başlığında onun ifadesini kullandım. Çok zeki bir kişi olan De Gaulle’un bile İsrail ile Yahudileri birbirine karıştırarak hata yaptığını vurgulamak istedim. Biz Diaspora Yahudileri bu tür hatalar yüzünden sık sık mağdur durumda kalıyoruz. Yahudilere çok yakın olan bir Senato Başkanı’nın bana İsrail elçisinden söz ederken, “sizin elçiniz” demesi ve benim de “Yanılıyorsunuz beyefendi benim elçim Fransa elçisidir” diye yanıt vermem gibi bir anıma da kitabımda yer verdim.
Kitapta yer verdiğiniz diğer bir anınızı bizle paylaşır mısınız?
Kitabım, bir telefon konuşmasının aktarılması ile başlıyor. Champs Elysées’de bir kütüphanede kitap seçerken cep telefonum çalıyor. Karşımda dönemin Cumhurbaşkanı Jacques Chirac… Chirac, “Benim ve bakanların katılacağımız CRİF davetinde yapacağınız konuşmanın içeriği kulağıma ulaştı. Bu konuşmada bana karşı bir tavır ve eleştiri var. Konuşmanızı yeniden gözden geçirmenizi tavsiye ediyorum, aksi halde CRİF ile hatta İsrail Hükümeti ile aramızdaki ilişkiler bozulacaktır” diyordu. Bulunduğum kritik duruma karşın, “Amacım sizi kişisel olarak eleştirmek değildi. Fakat Yaser Arafat’ın ölümünün ardından yaptığınız övgü dolu konuşmanın beni şaşırttığını söylemek zorundayım. Hatta Fransa milli marşı La Marseillaise’in çalması, bayrakların yarıya indirilmesini yadırgamadan edemezdim” şeklinde yanıt verdim. Bu türden ilginç anılarıma yer verdim kitabımda.
Fransa’ya Polonya’dan göç etmiş bir ailenin çocuğusunuz. İkinci Dünya Savaşı sırasında ailece neredeydiniz?
1936’da Paris’te dünyaya geldim. Dört yaşımdayken 1940’da ailemle Nice’e geçtik. O dönemde Nice, İtalya’nın işgali altındaydı. Kuzeyde Yahudiler kamplara gönderilirken, 1943’e kadar orada sorun yaşamadık. Almanlar güneye inip İtalyanların yerini alınca durum çok tehlikeli oldu. Ailem beni bir rahibe okuluna bıraktı. Adımı değiştirdiler, Roger Fabre oldum. Babam o gün beni bir köşeye çekti, ayrılmamız gerektiğini, bundan böyle adımın artık Roger Cukierman değil, Roger Fabre olduğunu söyledi. Yarım saat boyunca bana yeni adımı benimsetmeye çalışmasının ardından, “Adın ne?” diye sorup, benden “Roger Cukierman” yanıtını alınca, babamdan hayatımda ilk ve tek tokadı yedim. Bunu ve birçok anımı kitabımda anlattım. Rahibe okuluna bırakılmamdan önce, Fransız polisinden ve Almanlardan gizlenmek için ailece sık sık adres değiştiriyorduk. Annem bana şöyle tembihte bulundu: “Polis kapımızı çalarsa, ‘Au revoir madame’ deyip koşarak sokağa fırlayacak ve kaçacaksın.” Bir sabah annem bakkala gittiğinde Fransız komşusu ona “hâlâ burada mısınız?” diye sordu. Kaldığımız çok büyük binaya Almanlar gece yarısı baskın yapmışlar Yahudileri kamplara göndermek üzere evlerinden çıkarmışlardı. Bina büyük olduğu için bizim tarafa yetişememişlerdi. Savaşın sonuna dek ben rahibelerin arasında, ailem farklı yerlerde gizlendik ve böylece hayatta kalabildik. Biz şanslıydık. Oysa Polonya’da kalan tüm akrabalarımız Treblinka’da yok oldular.
Roger Cukierman kimdir?
Fransa Yahudi toplumunun çatı kuruluşu CRİF’in 9. başkanı olan Roger Cukierman 23 Ağustos 1936’da Paris’te doğdu. Varşova’nın güneyinde Ozarow’da yaşayan Polonyalı bir Yahudi ailesi olan Cukierman’lar antisemitizmden ve fakirlikten mağdur olup 1932’de Fransa’ya kaçtılar. Aile İkinci Dünya Savaşı’nda hayatta kalma şansına sahip oldu.
Roger Cukierman eğitimini tamamladıktan sonra Edmond de Rothschild’in finansman şirketinde ve Israel General Bank’ta önemli sorumluluklar üstlendi. Oğlu Edouard Cukierman’ın başkanlığını yaptığı, İsrail merkezli Cukierman& Co.Investment House Ltd.’de bugün halen yönetim kurulu üyesi olarak görev almakta.
2001 ile 2007 arasında iki dönem CRİF başkanlığı yapan Roger Cukierman, Alliance Israelite Universelle ile WJC’nin başkan vekilliği görevini sürdürmektedir. Akıcı bir lisanla kaleme aldığı, 2008’de yayımlanan kitabında Roger Cukierman günümüz sorunlarına değinmekte ve CRİF başkanı olduğu döneme ait çok ilginç anılarına yer vermekte.