Alt kattaki Madam Roza'nın, evlenmeden önce konsomatris olduğu söylenirdi. Dört odalı yan dairede ise, 3 aile bir arada otururdu. Menahem, tenekeciydi. Salamon ise, kundura tamircisi. Hepsinin işyerleri Kuledibi'ndeyken, babam Bahçekapı'da katipti. Komşularının aksine, neredeyse lise bitirmişti kendisi. Annem de Beyoğlu'ndaki Deutsche Schule'nin (Alman Lisesi'nin) 8. sınıfına kadar gitmişti.. Roz Kohen
Güncel
BAT-YAM İSRAİL’DEKİ, “KÜÇÜK İSTANBUL” SANKİ
Balatlılar artık İstanbul’un dört bir yanında, hatta Avrupa’da, Amerika’da ve tabii, Yafa’da, Tel-Aviv’de, Bat-Yam’da yaşıyorlar.
Bat-Yam İsrail’deki, “Küçük İstanbul” sanki; Türkçe’nin, Türk yemeklerinin, Türk müziğinin yaşadığı, insanların ağzından İstanbul sözcüğünün düşmediği, dört bir köşesinde İstanbul öykülerinin anlatıldığı bir yer. İsrail’de hiçbir ülkenin Yahudi topluluğu, Türk Yahudileri kadar geldiği ülkenin kültürüne sadık kalmış değil; buruk anılarını belleklerinden silmiş, salt eski ülkelerinin tatlı günlerini anıyor, Türk diasporası olarak yaşamlarını sürdürüyorlar.
Aziz Üstel
http://www.stargazete.com/istanbul/yazar/aziz-ustel/balat-i-bilir-misiniz-balat-i-322582.htm
"YALNIZCA FASLILAR VAR"
O zamanlar da bugünkü gibi çok şeyler söyleniyordu. 1940 yazında, Yahudilere karşı bu tipik ırkçı, antisemit tavra sahip olan yeni bir devlet kuruldu. Yahudiler bu durumu protesto ettiler ve Kral V. Muhammed ile buluştular; Kral da bu vesileyle, sizin alıntıladığınız sözleri sarf etti. Yahudilere kâğıt üzerinde yazılı olan ile gerçeklik arasında farklar bulunduğunu anlattı.
Birkaç ay sonra, bir bayram vesilesiyle Kral Yahudi delegasyonunu büyük bir itibar göstererek kabul etti, kendi yakınında, etkili politikacıların ve yüksek rütbeli askerlerin yanında oturttu. Bazı kimseler, bu askerlerin arasında, Fransız ordusunu denetleyen Almanların da bulunduğunu söylüyorlar. Yahudilere gösterdiği bu teveccüh, söylediği "Yalnızca Faslılar var" sözleriyle birlikte Kral V. Muhammed'in Fas'taki ayrıca İsrail'deki ve başka yerlerdeki Yahudiler arasında da çok sevilmesine neden oldu.
Profesör Simon Levi - Fas'taki Yahudi Müzesi kurucusu
http://tr.qantara.de/webcom/show_article.php/_c-674/_nr-523/i.html
HAMAS- İRAN EKSENİNDE BİR GÖRÜNTÜ VERİYORUZ
Maceracı demeyeceğim ama son iki yıldır dış politikada ciddi bir eksen kayması göze çarpıyor ve bu durum herkesi etkiliyor. İsrail ilişkileri giderek gerginleşen bir süreç geçirirken İran ile olması gerekenden daha fazla yakınlaştık. Dengeli olmalıyız.
Bir dönem İsrail ile Suriye arasında arabuluculuk olabilecek konumundaydık ama bunu kaybettik. Hamas- İran ekseninde bir görüntü veriyoruz. Mavi Marmara olayı ile ilgili İsrail’den talep ettiğimiz özür ve tazminattan vazgeçelim demiyorum ama sürekli gerginlik yaratıp iç politika hesapları yaparak kavga etmeye de gerek yok.
İnal Batu
http://www.odatv.com/n.php?n=turkiye-hamas-iran-eksenine-kaydi-1701111200
İSLAMLAŞMIŞ BİR AVRUPA MI, YOKSA AVRUPALILAŞMIŞ BİR İSLAM MI?
Bu Batı’dan ne kastettiğinize bağlı. Avrupa’yı kastediyorsanız, Avrupa zaten Türkler, Araplar ve genel olarak Müslüman göçmenlerle giderek daha da İslamlaşıyor. Suriyeli entelektüel Sadık el-Azm bu konuda Avrupa’nın geleceğine yönelik asıl sorunun İslamlaşmış bir Avrupa mı, yoksa Avrupalılaşmış bir İslam mı olduğunu yazdı. Avrupalıların geç evlenmesi, az çocuk yapması gibi etkenlerle demografinin değişmesi ve Müslüman göçle birlikte Avrupa bu yöne doğru gidiyor. Bence Avrupa Ortadoğu’nun bir uzantısı haline gelecek.
Bernard Lewis
http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=208876
TÜRKİYE, SAAD HARİRİ'Yİ DESTEKLEMELİ, MERHUM REFİK HARİRİ'NİN SUİKASTININ MUTLAKA AYDINLATILMASINI SAVUNMALIDIR
Buna ilaveten, mahkemenin geçen ekimde Fransa'da Bordeaux şehri yakınlarındaki bir Fransız askerî hava üssünde Hariri suikastında kullanılan bombanın benzerinin ya da aynısının kullanıldığı kontrollü bir patlamayı uzmanlarca gerçekleştirdiği, bundan da çok önemli bulgulara ulaşıldığı söyleniyor. Bu çerçevede belki başka benzer eylemler de var, bilmiyoruz. Bütün bunlardan mahkemenin işini sıkı tuttuğu anlaşılıyor. Hizbullah baştan bu yana mahkemeye karşı çıkıyor, mahkemenin İsrail ve Amerika'nın çıkarlarına hizmet ettiğini, kendisini karalamak, kamuoyunda mahkûm etmek için çalıştığını iddia ediyor. Saad Hariri ise son günlere kadar mahkemeye destek veriyor, görevini tamamlaması ve nereye varırsa varsın soruşturmanın mutlaka tamamlanması gerektiğine inanıyordu. İşte bu tavrının sonucu Hizbullah ile çatışma noktasına geldi ve hükümeti düştü.
Saad Hariri elbette haklı. Babasının katillerinin ortaya çıkmasını, suikastın aydınlatılmasını istiyor. Kim bunun yanlış olduğunu söyleyebilir, kim babasının katillerinin cezasız kalmasını isteyebilir?
Hizbullah'a gelince; çıkabilecek herhangi bir haksız suçlama karşısında kendisini her zaman savunabilir. Bu yüzden mahkemeyi engellemesi gerekmez. Kendisine güveniyorsa böyle hareket eder. Türkiye, Saad Hariri'yi desteklemeli, merhum Refik Hariri'nin suikastının mutlaka aydınlatılmasını savunmalıdır. Türkiye'ye yakışan, siyasi pragmatizm tavrı benimsemek değil; gerçeklerin ortaya çıkmasını savunmaktır.
Fikret Ertan
http://zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1080085&title=hariri-suikastina-dair
HİZBULLAH'IN ŞU KRİTİK GÜNLERDE YENİ BİR İSRAİL SALDIRISI BEKLEDİĞİNE, HATTA BU SALDIRIYI BÜYÜK BİR ŞEVKLE ARZU ETTİĞİNE ŞÜPHE YOK
Hizbullah'a bu özgüveni kazandıranın İsrail olduğu kesin. Muhataplarının gücünü ve zaaflarını değerlendirmede bugüne dek sayısız taktik hatası yapan İsrail tarafı, Hizbullah'ı da her zamanki gibi gerçeklerin epey uzağında takdir etmişti.
İsrail'in 2006'daki saldırısı olmasaydı, Hizbullah Hariri suikastı nedeniyle belki de şimdiye dek çoktan suçlanmış, hatta bazı sorumluları mahkemeye bile çıkartılmış olacaktı. Daha da önemlisi, Lübnan siyaseti, "Seni düşmandan ben kurtardım, benim dediğim olacak" şeklinde özetlenebilecek bir tavrın gölgesinde naifleşmeyecekti.
Hizbullah'ın şu kritik günlerde yeni bir İsrail saldırısı beklediğine, hatta bu saldırıyı büyük bir şevkle arzu ettiğine şüphe yok. İşin asıl ilginç yanı ise, İsrail tarafının, saldırdıkça hasmını nasıl devleştirdiğini fark etmeden, hala yeni saldırı tehditleriyle meşgul olmayı sürdürmesi.
İleride Ortadoğu'nun tarihini kaleme alanlar, Hizbullah'ın yaşam süresi ile İsrail saldırıları arasındaki ironik bağlantı hakkında çok ibretli analizler yapacak.
Taha Kılınç
BAZILARINIZ “NE VAR BUNDA KARDEŞİM? YAHUDİLER DE İNSAN DEĞİL Mİ?” DİYE SORABİLİR…
Buyurun efendim sizi şöyle alayım…
Ve göreceklerinize şaşırmayın…
Neye mi?
Hıncal Uluç'un, SABAH’taki, köşesinde yazdıklarına...
Diyor ki Koca Usta:
"Kanuni'den sonra Osmanlı padişahları, Hazar Türk Yahudileridir…"
Bir dakika yaaa!...
Niye ayağa fırladınız öyle!
Hıncal Usta’nın kendi fikri değil bu...
Kimin fikri peki?
Cahit Ülkü isimli bir yazarın...
Daha doğrusu “Son Hazaryalı" romanından çıkan sonuç bu…
Diyeceksiniz ki: “Kim bu Cahit Ülkü?”
Vallahi cahilliğime verin çünkü ben de Hıncal Usta’nın köşesini okuyunca duydum adını…
Bazılarınız “Ne var bunda kardeşim? Yahudiler de insan değil mi?” diye sorabilir…
İnsan olmasına insan da…
Burası da Türkiye kardeşim!
Bu ülkenin Cumhurbaşkanı, kökeninde Ermenilik olduğunu iddia eden bir CHP milletvekilini (Canan Arıtman) kendisine hakaret ettiği gerekçesiyle dava etti…
Ve kazandı…
Yani…
Yerel mahkeme bir Türk Müslüman’ına “Ermeni” demenin “hakaret” sayılacağına karar verdi…
Yargıtay da yerel mahkemenin bu kararını onayladı…
Bu ülkede değerli bir gazeteci - yazar “Ermeni” olduğu için öldürüldü…
Katil zanlısının önümüzdeki yıl tahliye edileceği konuşuluyor şimdi…
İşte bu ülkede kalkmış, “Ne var bunda kardeşim? Yahudiler de insan değil mi?” diye soranın yüzüne bakıp bir elle boşlukta ampul çevrilir…
Adnan Berk Okan
http://www.gazeteciler.com/analiz/vay-beee-meger-padisahlarimiz-yahudi-imis-28621h.html
Netten okuyun
Eli Acıman
Ali Flayfel'in Erdoğan'a mesajı – SOLİ ÖZEL
http://www.haberturk.com/yazarlar/592052-ali-flayfelin-erdogana-mesaji
"Baby boomer" – ROZ KOHEN
Alt kattaki Madam Roza'nın, evlenmeden önce konsomatris olduğu söylenirdi. Dört odalı yan dairede ise, 3 aile bir arada otururdu. Menahem, tenekeciydi. Salamon ise, kundura tamircisi. Hepsinin işyerleri Kuledibi'ndeyken, babam Bahçekapı'da katipti. Komşularının aksine, neredeyse lise bitirmişti kendisi. Annem de Beyoğlu'ndaki Deutsche Schule'nin (Alman Lisesi'nin) 8. sınıfına kadar gitmişti...
http://www.kanalkultur.com/kks/yazarlar/roz-kohen/2410-roz-kohen-baby-boomer.html
Tıklayın
Kadıköy Hemdat Israel Sinagogu Vakfı
Arşivlerden
“Antisemitizm Batı menşeli bir olgudur. İslam dünyasında antisemitizm yoktur.”
Davutoğlu'nu nereden tanıdığını sorduğumda ise çok ilginç bir bilgi veriyor.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, ‘Kurtlar Vadisi' filminin senaryosunu yazan Bahadır Özdener'in master hocasıymış.
“1999 yılında Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde master yaptım. Yaptığım yer, ‘Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Enstitüsü'ydü.” O yıllarda Öcalan henüz yakalanmamış, Suriye en büyük düşmanımız. Buna rağmen Davutoğlu bize komşu ülkelerle ilişkilerimizi mutlaka düzeltmeliyiz diyordu.”
Anladığım kadarı ile Davutoğlu, o yıllarda Bahadır'ı epeyce etkilemiş.
Bu bilgi bana, Kurtlar Vadisi senaryosunun arkasında, akademik bir geçmişin bulunduğunu gösteriyor.
Hiç de küçümsenecek bir ayrıntı değil bu.
Peki Filistin konusu niye bu kadar ses getirdi?
“İsrail'e dokunulamayacağı duygusu insanları rahatsız ediyor. Sanıyorum bundan.”
“Filmde biraz antisemitizm yok mu” sorusuna ise şu cevabı veriyor:
“Antisemitizm Batı menşeli bir olgudur. İslam dünyasında antisemitizm yoktur.”
Ertuğrul Özkök
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=13518126&yazarid=10&tarih=2010-01-19
Havra sokağı – ERTUĞRUL BARKA
http://www.izmirizmir.net/bilesenler/koseyazilari/yazi.php?yazi_no=1597
Mavi Marmara gemisinin İstanbul’a gelişini ana kapaktan girenlerde gizli ya da açık bir Yahudi düşmanlığının olduğunu rahatlıkla söyleyebilirsiniz
Son Mavi Marmara gemisi olayı ve sonuçları henüz tam orta yere serilmedi, fakat geçmişte yaşanan duygular su yüzüne çıktı. Yahudi düşmanlığı İsrail düşmanlığı eksenli olarak patlama yaşadı. Bu patlamayı görmek için; o duygular içinde, ellerinde bayrak alıp Taksim’e çıkanlara bir bakmış olsaydınız, sağcısından, solcusuna, radikalinden, öğretim üyesine, gazetecesinden, ayakkabı boyacısına… yani toplumun her kademesinde yer alan birilerini görürdünüz. O günlerde ve bugünlerde (Mavi Marmara gemisi yeniden İstanbul’a geldi) medyada atılan başlıklara bakmış olsaydınız, bu düşmanlığı içselleştirmiş sağcı, solcu liberal gazeteleri ve ekranları görürdünüz. Mavi Marmara gemisinin İstanbul’a gelişini ana kapaktan girenler de gizli ya da açık bir Yahudi düşmanlığının olduğunu rahatlıkla söyleyebilirsiniz. Düşmanlığın sağcı, solcusu ve okumuşu olmaz, hepsi bir pota içinde yerlerini alırlar.
İsmail Cem Özkan