March of the Living’in (MOL) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Uluslararası Yöneticisi Aharon Tamir, MOL’in Holokost inkarcılığıyla mücadelenin yüreği olduğunu ve gerçeklerin ancak bu sayede insanların gözleri önüne serildiğini belirtti
Geçmiş Nisan ayındaki “Varşova Güncem’den” hatırlarsınız sanırım, 2010 yılı Yaşam Yürüyüşü’ne Şalom Gazetesi’ni temsilen ben katılmıştım. Sonra maalesef İzlanda’da patlayan volkan seyahatimizin uzamasına yol açtı ve organizasyondan sorumlu profesyonel ekip tüm ihtiyaçlarımıza koştu. Bu süreçte, March of the Living’in (MOL) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Uluslararası Yöneticisi Aharon Tamir ile de tanışma fırsatım olmuştu. Aharon Tamir, geçtiğimiz haftalarda birkaç sunum yapmak üzere İstanbul’daydı. Yoğun programı arasında, kendisiyle sohbet etme imkânı buldum.
March of the Living (Yaşam Yürüyüşü) kaç yıldır düzenleniyor? En yoğun katılım hangi yıldaydı?
Yaşam Yürüyüşü 1988’den bu yana düzenleniyor. Yani 23 yıldır… Ben 18 senedir organizasyon komitesinde görev yapıyorum. İlk yıllarda turlar çok daha düşük katılımla gerçekleşiyordu – örneğin 1988’de 600 kişi katılmıştı – ama yıllar geçtikçe katılanların sayısında büyük artış oldu. Şimdi 6.000 kişilik katılımlar olduğunda, buna “küçük yürüyüşler” diyoruz. Sizin de tahmin edeceğiniz gibi en yoğun ilgi, 2005 yılında gerçekleşti. II. Dünya Savaşı’nın bitişinin ve dolayısıyla da kampların boşaltılmasının 60. yıl dönümünde tam 22.000 kişi katıldı. Sizin katıldığınız turda, yani geçtiğimiz yıl 11.000 kişi vardı.
Böyle bir projeyi neden hayata geçirme ihtiyacı duydunuz?
Bu organizasyonun itici gücü, Holokost inkârcılığının her geçen gün artarak çoğalmasıydı. Savaşın bitmesinin üzerinden henüz kırk yıl geçmeden pek çok insan Holokost’un aslında kurmaca ve hayal ürünü bir politik oyun olduğunu, kesinlikle abartıldığını söylemeye başladılar. İnsanlar geçmişi unutmaya başladılar; yeni nesiller ya da savaştan doğrudan etkilenmeyen ülkeler soykırımın dehşetini kavrayamadılar ve bu da tabii akıllara, böyle bir soykırımın yeniden gerçekleşebileceği düşüncesini getirdi. Bu amaçla MOL Organizasyonu kuruldu ve kurucular öncelikle kamplardan kurtulanlar ile temasa geçerek kendilerine rehberlik etmelerini, insanları doğrudan eğitmelerini istediler.
En fazla ilgi toplumun hangi kesiminden geliyor? Hedef kitleniz kimler?
Hedef kitlemiz eğitmemiz gereken, öğrenmeye meraklı kişiler, gençler. Tabii bu da çoğunlukla lise öğrencileri ve öğretmenler demek. Daha küçük çocuklara pek tavsiye etmiyoruz. İsrail’de gençler 18 yaşında askere gittiklerinden, Yaşam Yürüyüşü’ne liseyi bitirmeden önceki yıl gitmeleri uygun oluyor. Yani hem eğitimlerini, hem de kişisel gelişimlerini tamamlamaya yakın oldukları bir dönemde. Ayrıca tarihçilerin ve gazetecilerin de bu deneyimi yaşaması gerektiğine inanıyorum.
Yom Ha Shoa zamanı dışında da turlar yapılıyor mu?
Kesinlikle. Bildiğiniz gibi tur Polonya’da başlıyor ve İsrail’de bitiyor. En çok katılım elbette ki Yom Ha Shoa zamanı, ama yıl içinde de çok sayıda özel tur gerçekleşiyor. Özellikle Polonyalılar, Almanlar, Macarlar, ya da okul zamanı, ders programları ve sınavları nedeniyle MOL’e katılamayan üniversite öğrencileri doğrudan bizlerle temasa geçip bu tür organizasyonlar için talepte bulunuyorlar. Geçen yıl yaklaşık 7-8 özel grup organizasyonumuz oldu.
Yahudi olmayanların bu tura ilgisi nasıl? İçlerinde tura katılan var mı?
1999 yılına kadar bu turlar yalnızca Yahudiler için düzenleniyordu, ama zaman içinde özellikle Yad-Vaşem Müzesi’ne gösterilen yoğun ilgiye şahit oldukça, bu turu herkese açtık. Yahudi olmayanların nasıl bir ilgi gösterdiklerine inanamazsınız. Katılmak, bu organizasyonun bir parçası olmak, canlı tarihe kendi gözleriyle şahit olmak istiyorlar ve çok güçlü duygulara sahip bir halde evlerine dönüyorlar. Maalesef Holokost konusu okul müfredatında çok fazla işlenmediğinden, eğer Yahudi değilsen ya da ailenin herhangi bir ferdini soykırımda kaybetmemişsen, konudan pek haberdar olamıyorsun. Bu, onlar için adeta bir bilinçlenme, bir uyanış oluyor. MOL Yahudiler için organize ettiğimiz yürüyüş; Yahudi olmayanlar için düzenlenen turlarımıza MRH adını veriyoruz (March of Remembrance & Hope – Anma ve Umut Yürüyüşü).
Holokost’un tarihçesinin okul müfredatına dahil edilmesi konusunda bir çalışmanız var mı?
Bu konuda pek çok çalışmamız var. İnternet kanalıyla ve doğrudan iletişim sayesinde bu konuda epeyce yol aldık. Tura katılacak olanlar için hazırladığımız kapsamlı bir dokümantasyonumuz var. MOL öncesi çeşitli sunumlar yapıyoruz. Bazı okullarda hazırladığımız bu sunumlar ve belgeler ders olarak, hatta bazı üniversitelerde kredili ders olarak okutuluyor.
Bu tur İsrail’de okul programına dahil mi?
Hayır değil. 1988 yılında MOL ilk kez yapıldığında, İsrail’den hiç katılım olmamıştı. Sonraki yıl, o dönemin Eğitim Bakanı Yitshak Navon ve beraberindeki heyet tura davet edildi. Yitshak Navon turdan o kadar etkilendi ki, İsrail’e döndüğünde bunun herkes tarafından yaşanması gereken bir deneyim olduğunu söyledi. Böylece İsrailli grupların katılımı başlamış oldu. İki yıl boyunca çok sayıda öğrenci tura davetlimiz olarak katıldılar. Ancak sonradan İsrailli nüfusun katılımı çok artınca, sınırlamalar getirmek zorunda kaldık.
MOL’e giden insanların bakış açısında bir değişiklik oluyor mu?
Çok güzel bir soru. Gerçekten de bu konuyu araştırmaya değer bulduğumuz için, bizler tura gidecek olan kişilerle hem tur öncesi, hem de tur sonrası görüşmeler yapıyor ve onlara neler hissettiklerini soruyoruz. Gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki, MOL sayesinde %93 oranında bir başarı sağlıyoruz. Gidenler, özellikle de gençler bambaşka bir insan olarak dönüyorlar, olgunlaşıyorlar, büyüyorlar. Hayatın gerçekleri ile yüzleşiyorlar.
Sizce Holokost inkârcılığına karşı nasıl mücadele edilmeli?
MOL bu mücadelenin yüreği diyebilirim. Gerçekleri insanların gözlerinin önüne seriyoruz. Tabii ki burada eğitimin önemini de yadsıyamayız. İlk aşamada eğitilmesi gereken kişiler arasında, halkın görüşünü, bakış açısını değiştirebilecek insanlar olmalı. Gazeteciler gelip kendi gözleriyle görmeli ve dönüşte bunu yazmalılar. Devlet yöneticileri gelmeli. Bu işler yalnızca kitap okuyarak ya da film izleyerek olmaz. Gelip krematoryumları görmeliler. Üstelik ellerini çabuk tutmalarında yarar var, çünkü kamplardan kurtularak hayatta kalanların sayısı her geçen gün azalıyor.
Holokost’un anılmasına, eğitim verilmesine en duyarlı ülkeler hangileri?
ABD, inanılması zor ama Almanya, Kanada, Güney Afrika, Meksika, son dönemde antisemit olaylara sıkça rastlanılan Fransa, Hollanda, İsveç, Macaristan ve Avustralya… İlginç bir biçimde Avusturya’dan da MOL’e yoğun bir ilgi ve katılım söz konusu.
Özellikle Avrupa ülkelerinde antisemitizmin yükselişe geçmesini nasıl yorumluyorsunuz?
Bana göre normal; ben bunu ara ara depreşen bir akıma, bir dalgaya benzetiyorum. 50 yılda bir mutlaka böyle bir süreç yaşanır, bu gayet doğaldır. Antisemitizmin ekonomik durum ile doğrudan ilişkili olduğu görüşündeyim. Fransa ya da Belçika gibi, çok sayıda mültecinin yaşadığı ülkelerde, özellikle de bu mülteciler ekonomik sıkıntı çektikleri takdirde, maddi durumları kendilerine göre daha iyi olan, daha iyi yaşam şartlarına sahip Yahudilere karşı kin ve öfke beslemeye başlarlar, kıskançlık başlar ve bu kısa zamanda bir akım gibi gelişir. Bunun maalesef önüne geçmek çok zor.
Holokost gibi bir vahşetin bir daha olabileceğini düşünüyor musunuz?
Kesinlikle hayır, çünkü Holokost bir ölüm sanayiydi. Ancak bir sinagoga düzenlenen bir saldırı, bir Yahudi’nin katledilmesi, ya da sırf Yahudi olduğu için tek bir insana işkence edilmesi bile başlı başına bir mini-soykırım değil midir?
Çok teşekkürler, umarım MOL uzun yıllar devam eder ve Holokost gerçeği sizin sayenizde ne unutulur, ne de unutturulur…