Bale ve zarafet deyince aklıma ilk gelen isim Lili Barokas, nam-ı diğer ‘Madame Lili’ olur. Geçenlerde kendisine rastladığımda enerjisine, asil duruşuna bir kez daha hayran oldum ve 77 senelik yaşam penceresini aralayarak bizi de misafir eder mi diye sordum. “Elbette” dedi ve geçtiğimiz günlerde halen ders verdiği mekânda kendisini ziyaret ettim.
O anlattı, ben dinledim. Öyle dolu bir yaşamı olmuş ki ancak bir kısmını sığdırabildiğim Madame Lili’nin uzun öyküsünü sizlerle paylaşmaya çalıştım
Ailenizden bahseder misiniz?
1933 senesinde İstanbul’da dünyaya geldim. Babam Robert Farhi, Bulgar tabalıydı. Askerliğini yaptığı sırada babasını kaybeder. Eve döndüğü zaman annesinin başka biriyle evlendiğini görünce çok kızar, evi terk ederek Amerika’ya gider. Bir süre orada yaşar. Bir iş için Türkiye’ye gelince annemle tanışır, evlenirler ve artık İstanbul’da yaşamaya başlar. Annemin ailesi ise Rusya’dan kaçarak Türkiye üzerinden İsrail’e gitmeye karar verir. Fakat dokuz kardeş olmalarından dolayı büyükbabam bu riski göze alamaz; onları ve büyükannemi İstanbul’da bırakır ve kendisi, daha sonra onları da getirtmek üzere İsrail’e doğru yola çıkar. Ancak bir daha da kendisinden haber alınamaz. Maalesef başına ne geldiği hiçbir zaman öğrenilememiş. Dolayısıyla annem Raşel Şlimoviç ailesiyle birlikte İstanbul’da yaşamını sürdürür.
Dans tutkunuz ne zaman ve nasıl başladı?
Ailemin dediğine göre 4 yaşlarımda ders almadan dans edermişim. Müzikal bir film seyrettikten sonra sokakta bile dans etmeye başlarmışım. Okul çağına gelince Bulgar uyruklu olduğum için İtalyan Okulu’nda okumaya başladım. Müsamere hazırlığı için bir bale hocası gelmişti. Beni görünce hemen ailemi okula çağırdılar ve çok kabiliyetli olduğumu, muhakkak ders almam gerektiğini söylediler. Ancak babam karşı çıktı.
Annem Tepebaşı’nda Bayan Dorat adında çok ünlü bir hoca buldu. Önce yer olmadığını söylediler, ancak ısrar edince “bir görelim” dediler, dansımı çok beğendiler ve başlayabileceğimi söylediler. Büyük bir heyecanla ilk derse gittiğimde maalesef Bayan Dorat’ın vefat ettiğini öğrendim. Henüz 6-7 yaşlarımdaydım. Annem yine de vazgeçmedi ve o dönemin meşhur isimlerinden Madame Arzumanof’a gittik. Dansımı görünce hemen gruba alındım. Ankara’da İsmet İnönü’ye bir gösteri yapmak üzere beni de yanında götürmek istedi. Fakat evde kıyamet koptu. Babam kesinlikle izin vermedi.
Onunla bir anlaşma yapmaya karar verdik. Bir piyango bileti alacağımı ve eğer ikramiye çıkarsa Ankara’ya gitmem için izin vermesini istedim. Babam nasılsa çıkmaz diye kabul etti. Fakat kazandım ve bu sayede gidebildim.
Ders vermeye nasıl başladınız? Eğitiminiz yeterli miydi?
İtalyan Okulu’ndan mezun olana kadar her sene hem dans ettim, hem de müsamerelerin hazırlanmasına yardım ettim. Bu sayede kendi kendimi de eğitmiş oluyordum. Mezun olunca okula bale dersi konulması fikrini verdim ve orada öğretmen olarak çalışmaya başladım. Bu arada arkadaşlarımın anneleri bir sinema bileti veya pasta parası karşılığında çocuklarına dans dersi vermemi teklif ettiler. Hem keyif alıyordum, hem de para kazanıyordum. Ancak artık kendimi daha ileriye götürmek için eğitim almam gerektiğine karar verdim ve Londra’daki Royal Akademi’nin İstanbul’da verdiği kurslara katılmak istedim. Fakat maalesef ki bazı arkadaşlarım, Milli Eğitim’e bağlı olmadığım için bu kursa katılmamam için uğraştılar. Ben de tatsızlık olmaması için vazgeçtim. Aradan iki hafta geçmişti ki Londra’dan benim için özel olarak tekrar geldiler. Seçmelerde başarılı oldum, kursa katıldım ve sertifikamı başarıyla aldım. Çok sene geçmesine rağmen halen öğrencilerime Royal Akademi’nin programını uyguluyorum. Ayrıca Bolşoy Bale Grubu geldiği zaman izin aldım ve onların çalışmalarına katıldım. Bir de Mimar Sinan Üniversitesi’nde konservatuarda yurt dışından bale hocaları gelirdi. Orada okumamama rağmen derslere katılır, elimden geldiğince kendimi geliştirmeye çalışırdım.
Daha sonra yüksek kademeli bir öğretmenlik sınavına da girdim ve diplomamı aldım.
Nişantaşı Şişli Terakki Okulu’nda 30 sene öğretmenlik yaptım. Bir dönem Beyoğlu Musevi Lisesi’nde bale dersleri verdim. Daha gençken de Ortaköy’deki Orfelina’ya giderek onlara yardımcı olurdum.
Bu esnada eşinizle ne zaman tanıştınız?
1956 yılında eşim Dr. Rubi Barokas ile evlendim. Ben herhalde aşkı sonuna kadar yaşayan şanslı insanlardan biriyim. Maalesef iki sene önce onu kaybettim. Ama halen yanımda hissediyorum. Kendisiyle çok seyahatlere çıkardık. Bütün dünyayı gezdik sayılır.
Evlendiğimizde bale dersi vermemi istememişti. Daha sonra enerjimi kaybettiğimi, yaşama sevincimi yitirmeye başladığımı görünce pişman oldu ve tekrar derslere başladım.
Milli Eğitim ile ilgili problemleri nasıl aştınız?
İyi diye bildiğim arkadaşlarımdan biri beni ihbar etti. Evime geldiler. Onlara bir avuç öğrencim olduğunu ve gerektiği gibi vergimi verdiğimi söyledim. Birkaç zaman sonra tekrar geldiler ve kursu kapatmam gerektiğini söylediler. Kapatmayınca mahkemeye verdiler. Bu sefer hapse girmemek için derslere son vermek zorunda kaldım. Milli Eğitim’e bağlı bir dans okulu olan bir arkadaşımın evinde öğrencilerimle çalışmaya devam ettik. Çok başarılı gösteriler yaptık. Arkadaşım bu durumdan pek hoşnut olmayınca artık Milli Eğitim işini halletmem gerektiğine karar verdim. Eşimle beraber Ankara’ya giderek kurucu, müdür ve öğretmen diplomalarını aldım. O gün bugündür ‘Rüya Bale Kursu’ devam etmekte.
Bu arada şunu da eklemek isterim; Türkiye’de ilk bale kitabını ben yazmıştım. Epey zor bir çalışmaydı ancak sonunda başarılı bir kitap olmuştu.
Biraz da öğrencilerle çalışmalarınıza değinelim…
Bildiklerimi öğrencilerimle paylaşmaktan keyif alıyorum. Hiçbir zaman para kazanmak amacıyla dans öğretmedim. Bale benim için bir yaşam tarzı.
Öğrettiğim programın amatör ve profesyonel bölümleri var. Öğrencilerim haftada bir veya iki kere gelebildikleri için amatör programı tercih ettim. Fakat 10 senedir devam edenler var. Her sene başarılı olarak sınavları verdiler ve kursu bitirdiler. Bu sefer tüm karşı çıkmalarıma rağmen profesyonel bölüme de geçmek istediler. Çok çalıştılar, azmettiler ve yüksek dereceyle sınavı geçince sevinçlerini görmenizi isterdim. Hırslandılar ve şimdi bir üst bölüm için çalışıyorlar.
Bir dersiniz nasıl geçiyor?
Derslerin ilk bölümünde bale yapıyoruz. Teknik, ısınma, bacak açma, zarafet, solfej gibi. İkinci bölümde ise sınav programlarındaki parçaları çalıyoruz. Sınav esnasında beni odaya almıyorlar ve öğrencilerin müziğe uyumlu, notalara dikkat ederek, hareketleri gerektiği gibi yapabilmeli yani ezbere dans edebilmeleri gerekiyor. Benim için oldukça yorucu bir çalışma temposu oluyor. Her birinin eksiklerini kaçırmadan izlemem ve uyarmam gerekiyor.
Gösteriler hazırlıyor musunuz?
Eskiden daha çok gösteriler hazırlardım. Örneğin Yeşilköy’de Yunus Emre Gösteri Merkezi’nde Böbrek Vakfı yararına danslar yaptık. Dört sene süresince Swissotel’de yapılan Viyana Balosu’nun danslarını hazırladım. Cemaat kurumları için de bazı çalışmalarım oldu. Son olarak GKD’de “Pera Pera” adlı oyunun danslarını hazırlamıştım. Çok keyifli günlerdi. Artık emekli oldum ve kenara çekildim. Şimdi seyirci olarak hiçbirini kaçırmamaya çalışıyorum.
Lili Barokas bale dışında neler yapar?
Her gün muhakkak piyano çalarım. Çok spor yapıyorum, yüzüyorum. Arkadaşım düşüp elini kırana kadar açık sahada tenis oynardım. Sabah kalktığım gibi ilk işim bale mayomu giyerek yarım saat dans etmektir. Bu benim için bir rahatlama, meditasyon gibi. Haftanın 4 günü ders veriyorum. Diğer zamanlarda sinemaya gitmeyi çok severim. Bazen Golden Age’in gezilerine, faaliyetlerine katılıyorum.