Kitapların ardından/ Yahudi bir kızın dram dolu öyküsü

16 Şubat 2011 Çarşamba

Dünya tarihinde Yahudiler kadar işkencelerden geçen, krematoryumlarda yakılan, sürgünlerde acı çeken, binlerce yıl vatanlarından uzakta yaşayan hiçbir halk yoktur. Özellikle 2. Dünya Savaşı döneminde Nazilerin uygulamış olduğu ‘soykırım’ sonucunda milyonlarca masum Yahudi öldürüldü, yakıldı, perişan oldu… Bugün bu korkunç travmanın izleri halen yaşanmaktadır…

Aharon Apppelfeld (1932 yılında, şimdi Moldova topraklarında bulunan Czernovitz, Bukovina’da doğdu, annesi Nazilerin doğu harekâtı sırasında öldürüldü. Appelfeld, Transnistria’da çalışma kampına gönderildi ama kısa süre sonra kaçtı. Sekiz yaşındaydı. Sonraki üç yıl boyunca ormanlarda dolaştı. 1944 yılında Kızıl Ordu tarafından bulundu. …İsrail ordusundan emekli, evli ve üç çocuk babasıdır. Beer Sheeva’daki Ben Gurion Üniversitesi’nde İbrani Edebiyatı dersleri vermektedir. - kitaptan), romanlarını Yahudi soykırımı, söz konusu dönemin acımasızlığı üzerine yoğunlaştırmıştır.

Bu romanında da kendi yaşamından uyarlamalar yaptı. Sözgelimi, Tsili adındaki bir kız çocuğu henüz ergenlik dönemine gelmeden, ailesinin Naziler tarafından öldürülmesiyle evini terk eder ve ormana kaçar. Küçücük bir kız çocuğu bu ormanda inanılmaz bir dram yaşayacaktır. Taciz edilir, aç kalır, korkar, ıslanır, ağlar… Ancak ormanın vahşi yaşamı, tek başına olmanın getirdiği enerji onu yüreklendirir, yeniden yaşama döndürür.

Romanın kurgusu, olay örgüsü tamamen bu kız üzerine kurulmuş. Tsili sadece saflığın, dürüstlüğün, acı çeken bir yaşamın adı değildir. Tsili aynı zamanda Yahudi dramının, genç yaşta hamile kalmanın, yalnızlığın, korkunun ve ölümün adıdır…

Roman ‘anlatıcı’ ağzı ile yazılmış. Bu ‘anlatıcı’ sayesinde savaşın yaşattığı açlığı, bir parça ekmek için beden satmayı, öldürülme korkusunu, çaresizliğin fotoğrafını adeta karşınızda görüyorsunuz. Kitabı okurken çok uzaklardan biri duygu yüklü bir ıslık çalıyor sanıyorsunuz. Ormanın içinden bir kız çocuğunun “ailemi istiyorum, beni öldürmeyin” diyen çığlıklarını duyuyorsunuz. Küçük Tsili otistik bir yapıya sahip. Çevresi dâhil hiç kimseyle fazla konuşmaz. Kendi başına yürür, suskundur, soru sormaz, bahçede oturduğu bile hissedilmez. Ailesi onu önemsemez, varlığını kabul etmez. Kuşkusuz bunda küçük kızın okulda aldığı başarısız notların önemi vardır. Evde herkes kendisinden “şeytansın sen” gibi sözlerle kaçar, uzaklaşır, onu yalnız bırakır. Yine de ailesi ona Yahudiliği öğrensin diye bir öğretmen tutar. Şema duasını sürekli anımsar, okur, korktuğu anlarda gizlice mırıldanır.

Tsili yalnızlığın, kimsesizliğin, yaşadığı otistik dünyanın içinde geleceğini saptamaya çalışır. Ormanda tanıştığı bir ailenin yanına geldiğinde, ona kimin kızı olduğunu sorarlar. “Maria’nın kızıyım. (s/22)” diye yanıt verir. Aslında sözünü ettiği aile bedenlerini satarak geçimlerini sağlayan bir ahlaki yapıya sahiptir. Peki, Tsili neden onları söylemiştir? Maria’nın evi, yaşamı, giysileri, kızları her zaman hareketli, renkli, coşkulu bir görüntü vermektedir. Onları izledikçe içine kapanmış, ruhunun derinliklerine bastırdığı duygularını toprağa gömmüştür. Şimdi yeniden yeşertmek zamanı gelmiştir. Belki de ailesinden bir anlamda intikam almak için bu yalanı söylemiştir. Kaldığı evde bazı eşyalar ona çekici/kışkırtıcı gelir. “Tsili Katharina’nın yıllar boyunca topladığı kullanılmış eski eşyayı da çok severdi. Altın kaplama pudra kutuları,kolonya şişeleri, buruşuk ipekli iç etekleri ve rujlar. (s/33”) Ruhundaki kadınlık özlemi, bastırılmış duyguları, ailesinden göremediği ilgi bir kez daha karşısındadır. Orada kendisi gibi yalnız olan bir adamla tanışır. Mark adındaki bu adam toplama kampından kaçmıştır. Ormanda gizlenerek yaşamaktadır. Aylar sonra ikisi birbirine kişisel geçmişlerini anlatır. Ancak Mark kampta bıraktığı ailesini ve çocuklarını düşünmektedir. Bu korku, yılgınlık, çaresizlik, pişmanlık onu ruhsal anlamda bunalıma kadar götürür. Mark kısa bir süre sonra da yaşamın anlamsız olduğunu kavrar ve kararını verir. “İnsan korkusunu alt edince her şey bambaşka görünür gözüne. Bunu başardığım için mutluyum. Bunca zaman korku bana acınası derecede eziyet etti, beni aşağıladı, anlıyor musun? Ama artık özgürüm. (s/64)”

İkisi arasında duygusal bir yakınlaşma olur. Tsili henüz 14 – 15 yaşlarında bir genç kızdır, adam ise kırklarında göstermektedir. Tsili ondan hamile kalır. Ama Mark gitmiştir ve artık yalnızdır. Yaşamında ilk kez kadınlık duygusunu tattığında yanında erkeği yoktur. Düşlerinde onun sesini duyar. “Korkma! Nihayetinde öbür tarafa geçmek çok kolay. (s/70)”

Partizan birlikleri onları kurtarır. Yahudiler topluca yürümektedir. Herkes özgürlükten söz etmektedir. Yahudiler için yürümek, koşmak, kaçmak o denli önemlidir ki hamile bir kızın çığlıkları karşısında ne yapacaklarını şaşırırlar. Çünkü Yahudiler durmayı, beklemeyi unutmuştur… Onlar her zaman kaçacak, hızla koşacak, alabildiğince uzun yürüyüşlerle yaşamlarını kurtaracak bir geçmişe sahiptir. Acıdır ama böyledir… Yazarın iki kahramanına da yaptırdığı bellek oyunları, bilinç kayması, zihin kaybı son derece etkileyici bir anlatımla verilmiş.

Kafile yolda yürürken, sürekli olarak ağızlardan “Filistin” sözcüğü duyulmaktadır. Orada kendi vatanlarında özgür, mutlu, huzurlu olacaklardır. Avrupa’da yaşamak düşleri bir kez daha karabasana dönüşmüştür.

Romanın sonundaki sözler yeni bir devletin kuruluş şenliğini, gerekliliğini, mutluluğunu müjdelemektedir. 1948’e giden haklı süreç kendini göstermiştir…

“Filistin’de her şey bambaşka olacak. (s/110)”

 

“Tsili Bir Hayat” / Aharon Appelfeld /

Roman - 111 sayfa / Ocak - 2011

Yapı Kredi Yayınları

Çeviren: Dürrin Tunç

 

Tufan ERBARIŞTIRAN