Nuia MANA
Son iki yazımda biraz tatsız, biraz tuzsuz konuların mahallerinde dolaştım. İnsan doğası gezgindir ya, şimdi çıktım o mahallerden, daha eğlenceli ve çok daha derin yerlere geldim.
Geldiğim mahal Aşk Mahali. Öyle bir mahaldir ki bu, kapısından girerken ‘ben’ diye tanımladığınız her şeyi geride bırakmanızı ister. Ne yüzükle, ne verilen sözlerle ilgilenir kapıdaki melekler. Sizin huylarınız, diğer kişilerde aradığınız özellikler de çöptür bu melekler için. Çünkü onlar sizi sizden çıkarıp, geriye kalan boşluğa önce sevgiliye duyulan ‘Aşk’ı, sonra da evrene duyulan muazzam ‘Aşk’ı ekmeyi planlarlar. Bu kutsal ise layık olmak flört etmekle, üç-beş şiir yazmakla da olmaz.
Meleklerin ilk ve tek isteği kendinizden vazgeçmenizdir. Bu vazgeçiş için, bu işin ehli melekler sizi toprak, su, ateş, hava testlerinden geçirirler. Önce bir deprem gelir. Hani sevgiliyi gördüğünüz o ilk an bir titreme gelir ya, işte bir öncü depremdir o. Diğer insanları dışarıda tutmak için inşa etmiş olduğunuz duvarlarınız sarsılır. Derken bir deprem daha, bir deprem daha! Duvarlarınızı yıkılmaya başlar! Melekler sizi izlerler; hemen yeni duvarlar mı örüyorsunuz, yoksa duvarların ötesinde olanı görmeye hazır mısınız? Yıkıntıların kayıp değil, kazanç olduğunu görüp göremediğinize bakarlar.
Bu aşamayı geçenlere su testi uygulanır. Kişinin iç dünyasında su duyguları anlatır. Melekler bilerek, gülerek oynayarak büyük dalgalar, çalkantılar yaratırlar. Depremden geriye kalan yıkıntıları sel basar, toprağınız temizlenir. Bu selin bir kutsama olduğunu anlayıp anlamadığınıza bakar melekler. Ayrıca, iç okyanusunuzdaki büyük dalgaların sizi korkutup korkutmadığına bakarlar. Okyanusun derininde dalga yoktur, dalga yüzeyseldir. Kişi yeterince pişmişse, aşkın derinliğinde de muazzam bir huzur olduğunu görür. İşte melekler bu zor su testinden böylece geçirirler sizi.
Derken ateş testi gelir. Egonuzu ateşe verir melekler. Sevgili bana nasıl böyle der, nasıl söyle davranır gibilerinden tutuştururlar sizi. Yana yakıla, can acıya acıya geçersiniz bu evreden. Meleklerin istediği bu ateşten kaçmanız değildir. Onlar bu ateşle pişmenizi isterler. Onlar bu ateş sayesinde egonun duman olup havaya karışmasını isterler. Ateş evresi aşkın cehennemidir. En zor evresidir ve bu evreyi ancak ateşi bir mum ışığına dönüştürenler geçebilir. Çünkü mum ışığı paylaşıldıkça artandır. Banka bir muma ışığını verdiğinde kendi ışığından kaybetmediği gibi, ışığı çoğaltır. Ego kaybolmuştur, kişi artık sevgiliyle ışığını paylaşan bir mumdur.
Dördüncü evre hava testidir. Hava, içsel simyada düşünce alanını ve zihni anlatır. Bu evrede kişi artık ‘ciddi düşünür’. Sevgiliyle evlensek mi, ilişkimizi resmiyete döksek neler olur, gibi düşünceler zihni kurcalar. Sevgiliye kalp süzgeciyle değil, zihin süzgeciyle bakmaya başlarsınız. İşte kalpten koptuğunuz o noktada hava size diğer bütün elementleri yeniden başınıza musallat edebileceğini hatırlatır. Bir hortumla toprağınızı yerle bir eder. Bir yağmurla seller oluşturur. Mumunuzu yeniden büyük bir yangına çevirebilir, güçlü rüzgârlarla besler ve yeni baştan bütün dünyanızı yakabilir. Hava testi bize sevgiliyi her zaman kalbimizde tutmamız gerektiğini, asla zihin dünyasına götürmememiz gerektiğini hatırlatır. İmzalar atılması ya da atılmaması değildir meleklerin derdi. Onlar sadece ve sadece gerçek ‘Aşk’ı yaymak isterler.
Hava testini aşan cesur yürekler kendilerini zamansız uzayda bulurlar. Bütün evrenin sırları buradadır. Yaradılış ve Tanrı ancak burada göz kırpar ‘Aşk’la pişmiş ruha. İşte bu yüzdendir ki, bütün kadim öğretiler Aşk’ın yolunu yüceltirler. Aşk sevgilide başlar, ancak evrenin her zerresini sevmekte biter. Aşk, ‘ben’ mahalinde başlar, ‘sonsuzluk’ mahalinde biter.
Aşık olmanız dileğiyle!