Kabala, bizim evrenle ilgili algımızı derinleştirir, karşımıza çıkan olayların nedenini daha iyi analiz etmemiz için araçlar sunar ve Yaradan’ın ışığına nasıl bağlanabileceğimizi, hayatımızda aradığımız tatmine nasıl ulaşabileceğimizi anlatır. Kabala öğretisi, dil, din, ırk farkı gözetmeksizin tüm insanlara hitap eder
Kabala, manevi dünyayı çalışmak için bir araçtır. Beş duyumuzun sınırıyla ancak fiziksel dünyayı algılayabiliriz. Fiziksel dünya doğru bilincimizin %1’ini kaplar. Duyularımızın algılayamadığı %99’luk bölüm, manevi dünya, ise bize gerçek tatmini, iç huzuru getirir ve sürekli kılar.
Evrendeki her şeyin yaradılış sebebi ilişkilerimizdir. İlişkilerimiz, kendimizle olan, diğer insanlarla olan ve evrenle olan olarak üçe ayrılır. Her ilişkiyi sürekli kılmanın yolu, o ilişkiyi bulmak için çabaladığımız kadar, geliştirmek için de sürekli çabalamaktır. Başkalarıyla olan ilişkilerimiz söz konusu olduğunda, o ilişkiyi geliştirmek için, karşımızdaki insanın içindeki iyiyi görmeye odaklanmak, gün içerisinde o kişiyle güzel anlar yaratmak, tüm kalbimizi o kişiye vermek ve yeri geldiğinde özür dilemeyi bilmek kullanabileceğimiz en etkili araçlardır.
Eğer ilişkilerimizde acı çekiyorsak, ruhsal kuralların dışında yaşıyoruz demektir. Peki, nedir bu ruhsal kurallar?
Komşunu kendin gibi sev prensibi; kulağa eski bir deyiş gibi gelse de en temel prensip budur. Karşındaki insanın ihtiyaçlarını kendininkilerin önüne koymak. Onun için konforundan vazgeçerek yapmak istemediğin, yapmaya zorlandığın şeyleri yapmak yani doğanın aksine gitmek. Çok basit ve gerçekçi bir örnek vermek gerekirse; benmerkezci bir çocukluk arkadaşı her şeyi kendi için düşünüyor. Siz de onu senelerdir tanıyorsunuz, değişmeyeceğine karar vermişsiniz ve artık onun için hiçbir şey yapmıyorsunuz çünkü karşılığında hiçbir şey alamayacağınıza eminsiniz. Böyle bir ilişkiyi değiştirmeyi deneyin, alma düşüncesini aklınızdan çıkarıp vermeye odaklanın. Sadece o istiyor diye gitmek istemediğiniz bir lokantaya gidin; evden çıkmak istemediğiniz bir gün evden çıkın; onu düşündüğünüz için, anlamayacağını düşünseniz bile, kendisine ruhsal tavsiyeler verin. Çok kısa zamanda göreceksiniz ki, sadece o ilişkiniz değil, etrafınızda iyi yönde değişmesini istediğiniz birçok ilişkiniz değişmeye başlayacak. Bir ilişkide önemli olan karşındaki insanın doğru olması değil, senin doğru kişi olmandır, doğru olmayı seçersen verdiğin enerji sana geri dönecektir.
Gelelim ikinci prensibe… Hepimizin içinde iki güç var. Biri paylaşmak ve üretmek isteyen ruhumuz, diğeri de ruhumuzun karşıtı rakibimiz, yani egomuz. Rakibimiz bize düşmanın x bir insan olduğunu söyleyip durur; hâlbuki asıl düşman kendisidir. O bana bunu yaptı, beni bununla suçladı diye karşımızdaki kişiyi suçlamak yerine, ruhumuzu dinleyip bu olan olaydan nasıl bir ders alabilirim, karşımdaki insan benim hangi yönüme ayna tutuyor diye düşünüp o kişiye tepkisel davranmak yerine, iç sesimizi dinleyip öyle cevap vermeliyiz. Mesela eşiniz veya erkek arkadaşınız sizi onun özgürlüğünü kısıtlamakla suçladı; hâlbuki siz ona yeterince alan verdiğinizi düşünüyorsunuz. Bu suçlamayla karşılaştığınız an içinizden bağırmak çağırmak, haksız yere suçlanmanın verdiği hisle tepkisel davranmak gelir. O anda durup düşünün. İçinizden gelen ilk tepkiyi vermeyin. Yaradan’ın ışığından size doğru yol göstermesi için yardım isteyin. Böyle bir suçlamanın karşısında sessiz kalın mesela. Karşınızdaki ertesi gün suçunu anlayacaktır ya da bu olay bir şekilde sizin lehinize dönüşecektir.
Son prensip ise rakibin yani egonun kendi içimizde olduğunu bilip onu keşfetmektir. Onu keşfettiğimiz an olaylar dönüşecektir. Patronunuza sinirlendiğinizde ‘bu işten nefret ediyorum’ dedirten ses egodur. Arkadaşınıza sinirlendiğinizde ‘böyle bir şey yapıyorsa benim zaten arkadaşım değildir’ diyen ses egodur; annenize kızdığınızda ‘isteklerini artık yerine getirmeyeceğim’ diyen ses yine egodur. Sevgilinizle kavga ettiğinizde ‘bu iş böyle yürümez’ diye düşündürten ses yine ve yine egodur. Oysa patronunuzla olan ilişkinizi değiştirmek için neler yapabilirim, arkadaşımla aramı nasıl düzeltebilirim, annemin isteklerini beni sinirlendirse bile elimden geldiğince nasıl yerine getirebilirim, sevgilimle olan ilişkimi geliştirmek için nasıl daha çok çaba sarf edebilirim diye içerlerden, derinlerden gelen ruhunuzun sesini dinlerseniz işler değişecektir. Kendinizi dinlemeye başlayın. Rakibin ortaya çıktığını fark ettiğiniz an bunu yazın. Rakibi keşfetmenin başka bir yolu da karşınızdaki insanda seni sinir eden şeylere bakmak; bunlar rakibin aynasıdır.
Bu prensipleri uygulamaya başladığınız an hayatınızda kıvılcımlı değişimleri görmeye başlayacaksınız.
Son olarak gerçekleşmiş bir olayı paylaşmak istiyorum sizinle. Arkadaşım arabasıyla dört senedir beraber olduğu sevgilisinin evine doğru gidiyor. Müzik açık, huzurlu. Telefonu çalıyor, sevgilisi arıyor. Çöpü dışarı atmamış diye ona kızıyor ve telefonu kızgın bir tonla kapatıyor. Telefon kapandıktan sonra kız sinirleniyor. Her gün çöpü ben atıyorum, bir kere bile o atmıyor, nasıl bana kızabilir diye düşünüyor. Düşündükçe düşünüyor ve deliriyor. Kesinlikle eve varınca ona iyi davranamaz. Sonra aklına Yehuda Berg’in Kabala’ya göre Sevgi Düşler Acı Suçluluk isimli kitabında okuduğu satırlar geliyor: “Sevgiyi paylaşmak, hiç de öyle hissetmediğiniz halde kollarınızı partnerinize dolamanız ya da iğneli sözcükler kullanmayı tercih edeceğiniz bir sırada sevgi dolu kelimeler seçmeniz anlamına gelebilir.” Eve varıyor. İstemese de sevgilisine sımsıkı sarılıyor. Sevgilisi onu kucağına alıyor. Yemek hazırlıyorlar. Yemeği hazırlarken arkadaşım sevgilisinin çöpü atmış olduğunu görüyor ve o günden sonra çöp atma konusunda sessiz bir iş birliği başlıyor...
Sidni KOHEN