Toplum bireylerinin ufkunu açma, merak ettikleri birçok konuda bilgi sahibi olma, eğlenirken öğrenmeleri amacıyla hayata geçirilen, 6. Limmud Kültür Festivali, bu yıl “Hayallerimizin Peşinde” mottosuyla 6-7 Kasım tarihlerinde Ulus Özel Musevi Lisesi’nde gerçekleşti.
Her yıl artan bir ilgi gören Limmud’un Cumartesi gecesi Ulus Amram Oditoryumu’ndaki açılışı. Laurie Levi ve Moti Romi’nin sunumlarıyla başladı. Gecede Hint asıllı Prof. Dr. Jael Silliman Yahudi Asya-Umut Diasporası başlıklı bir konuşma yaptı. Açılış, Semesh Karmiel ile yurtdışından gelen engellilerin oluşturduğu Galgal Ba-Ma’agal dans ekiplerinin gösteriyle devam etti.
Etkinliğe yaklaşık bir ay önce kayıt yapan yaklaşık 1300 kişi Pazar günü boyunca ilgi duydukları konularda bilgi sahibi oldular.
Yerli yabancı konuşmacılar ilgiyle dinlenirken, seanslar arasında katlarda oluşturulan kafelerde soluklanma fırsatı buldular. Gün amacına ulaştı eğitim ve eğlence harmanlandı.
Açılışta Hint asıllı Prof. Dr. Jael Silliman Yahudi Asya-Umut Diasporası başlıklı bir konuşma yaptı.Yazdığı birçok kitapla tanınan ve kendini Yahudi/ Hintli/Amerikalı/ Feminist olarak tanımlayan Silliman, Kalküta’da geçen çocukluk ve gençlik yıllarından yola çıkarak dinleyenleri Hindistan’ın Yahudi dünyası içinde bir yolculuğa çıkardı. 2500 yıldan beri Hindistan’da, birbirinden bağımsız, farklı köklerden gelen ve farklı diller konuşan üç cemaat halinde varlıklarını sürdüren Yahudiler, günümüzde artık iyice azalmış durumdalar. Hindistan’da hiçbir zaman antisemitizm yaşanmadığını anlatan Prof. Silliman, bir zamanlar Doğu’nun Londra’sı olarak anılan Kalküta’ya Yahudilerin ticari ve kültürel katkılarından söz etti.
Enerjik ve renkli anlatımıyla dinleyicilerin ilgisini bir saat boyunca canlı tutan Prof. Silliman, konuşmasının sonunda Türkiye’deki Yahudi Cemaati’ni tanımaktan son derece mutlu olduğunu ve burada yaşadıklarından sonra içinin nostalji duygusuyla dolduğunu ifade etti.
ENGEL TANIMAYAN MUCİZE DANSÇILAR
Limmud 2010 bu sene bize mucizeleri hatırlatır bir dans gösterisiyle görkemli bir açılış yaşattı. Kurulduğu 2004’ten bu yana her geçen gün yenilikleri ile gururumuz Semesh Karmiel ile İsrail’den Galgal Ba-Ma’agal ekibinin aynı sahneyi paylaşması ile oluşan gösteri bize dakikalarca ayakta alkışlanan duygu yüklü bir gece sundu. Tekerlekli sandalyede engelli dansçıların ayaktakilerle akıllara durgunluk veren uyumu ezgiler ile birleşince sizlere sadece bu mucizeyi izlemek kalıyordu. Grup Şabat şarkılarımızdan modern tangoya, askeri şarkılardan geleneksel ezgilere kadar zengin bir bütünü yaratıcılıkla size sunarken engellerin hep birlikte aşılabileceğine salonda olan herkes tanıklık etti. Gösteri sırayla Ba-Magal ve Semesh Karmiel’in birer şovları ile devam ederken Semesh Karmiel’de her geçen gün yükselttikleri çıtayı yepyeni koreografileri ile bir kez daha kanıtladılar. Nitekim kendi ezgilerimiz ile yaşadığımız toprakları harmanlayan ekip oryantal dans ile de salondakileri mest ettiler. Avrupa 2010 Kültür Başkenti kapsamında Cemal Reşit Rey’de 24 Kasım’da sahne alacak takımımız cemaatimizde Verda Hason Darsa önderliğinde başarılı bir genç girişim olarak yüreğimizi kabartıyor. Cumartesi akşamı açılışa katılan herkes iki ayrı mucizeye tanıklık etmiş oldu. Bunlardan birincisi tekerlekli sandalyeye mahkûm olanların dansları ile kendilerini ayakta alkışlatıp asıl engelin zihnimizde olduğunu kanıtlamaları diğeri ise bundan 6 sene evvel bir hayal ile başlayan Şemeş Karmiel’in her geçen gün büyüyen coşkusuydu. Bu sene Brezilya’da Dalia Festivali’nde cemaatimizi temsil edecek grup dileriz yakın zamanda çok kültürlü şehrimiz İstanbul’un da dansta dünyaya açılan kapılarından biri olur. Engel tanımayıp bize mucizeleri hatırlatan dansçılarımıza ve onları bizle buluşturan herkese teşekkürlerimizle…
Elis Simson
FELSEFENİN İZİNDE
Galatasaray Üniversitesi’nde felsefe doktorası yapan Elis Simson konuşmasına “Felsefe deneyimi nedir?” sorusuyla başladı. “Felsefe hayatı sorgulamak” ya da “yorumlamaktır” gibi cevaplarla dinleyiciler sunuma interaktif olarak katıldılar. Elis Simson, felsefe geleneğinin çok eski bir miras olduğunu ve metinlere bağlı kalmak gerektiğini ileri sürdü. M.Ö 2500 yıl evvel yaşayan Platon’un “Devlet” adlı eserinin günümüzde hâlâ okunmasının bir mucize olduğunu belirten konuşmacı, filozofların metinlerini kendilerinden önceki meslektaşlarının verileri üzerinden hazırladıklarını anlattı. Hegel, Derrida, Kierkegaard gibi filozofların düşüncelerini anekdotlar anlatarak hayata indirmeye çalışan Elis Simson, son olarak “Devlet”ten yaptığı bir alıntıyı dinleyicilere metaforlarla izah etti.
Clive Lawton
KADINLAR NE YAPAR?
Türkiye’deki Limmud’un en sadık yabancı konuklarından olan Clive Lawton, her zamanki espri dolu anlatımıyla ilk andan itibaren kendisini dinlemeye gelenlerin ilgisini çekti. Bir kişi hariç tüm izleyenlerin kadın olduğu konuşmada Lawton, Yahudi öğretisine (Halaha) göre aile ve toplum içinde kadın ile erkeğin farklı rollere sahip olduklarını belirtti. Halaha’ya göre kadın özel alanda daha etkin ve mutlak söz sahibidir. Bu durumun, zamanımızda kadınların yoğun iş hayatı nedeniyle değişmesi Yahudi öğretisine uygun düşmemekte, her şeye rağmen özel alandaki sorumluluklar unutulmamalıdır. Kadınlar erkeğin her yaptığını yapamazlar. Kişilerin ne istediği çok önemli değildir, toplum bir şekilde Halaha’ya göre organize edilir. Ve bu şekilde dünyanın çeşitli yerlerindeki Yahudiler benzer şekilde yaşarlar. Çeşitli sinagoglardaki farklı oturma düzenlerinden örneklerle söz eden Lawton anlatımına, kadının sürekli değişen dünyada kendisini geliştirmesi ve bilgilendirmesi gerektiğinin altını çizerek son verdi.
Sunay Akın
BAKMAK İLE GÖRMEK
Bu sene Limmud’un son oturumunda bizle olan Sunay Akın hiç kuşkusuz kendine has tarzı, heyecanı, anektodları ile bir yandan salonu kahkahalara boğarken diğer yandan da bakmak ile görmek arasındaki farkı bir kez daha hatırlattı. Hangimiz bugüne kadar Taksim’in göbeğindeki Cumhuriyet Anıtı’na şöyle yakından baktık? Peki, çocuk hakları denince ilk kez Avrupa’dan seneler evvel Taksim Meydanı’nda çocuk hakları diye haykıran Nakiye Elgün Öğretmeni ne kadar tanıyoruz? Nakiye Elgün anısına adının verildiği sokağın 2003 terör olaylarında saldırılan Şişli Sinagogu’nun sokağının adı olduğunu biliyor muydunuz? Sunay Akın aklımıza belki de hiç gelmeyen hep bakıp göremediğimiz gerçeklerimizi bize sunarken toplumumuza da önemli mesajlar veren bir sunumunu bizlerle paylaştı. Topkapı Sarayı’nın bahçesinden demiryolu geçen tek saray olduğunu biliyor muydunuz? Peki ya ‘Miniatürk’ fikrini bir asır evvel Mehmet Munif Paşa’nın Mecmua- Finun dergisinin sadece bir ekinde açıkça ortaya attığını duysanız ne dersiniz? Peki deyimlerimizin nereden geldiği konusunda ne kadar bilgimiz var. Âşık olana neden Bağdat sorulmaz? Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete sözünü Küpeli Abdi Bey neden söylemiştir? Bu sözü söylerken bir zürafanın üstünde olmasının sebebi nedir? Bazen gereksiz detay bazen de komik diyebileceğiniz bu sorular aslında detaylarda gizli olan bizim tarihimizdir.
Atatürk’ün naaşı Karaköy’den geçirilirken burada yaşayan Yahudi halkın geleneklerine uygun olarak üzüntü göstergesi camlardan elbise düğmelerini söküp caddeye fırlattığını biliyor muydunuz? Bu detaylar bize neden hiç anlatılmadı? Selimiye Camii’nin Bulgar işgali sırasında tanığı olan hastanedeki Yahudi genç hemşirenin anı defterini duydunuz mu? Erenköylüler Zürafalı bahçe semtinizin eski adı desem ne tepki verirsiniz? Sizce Sunay Akın’ın müzesi önündeki 3 zürafanın bunla bir ilgisi olabilir mi? Kanuni’nin her gece sökülen musluklara tepkisini ve israfa karşı mücadelesini duydunuz mu? Pazar günü o salonda olan herkes bu soruların cevabını öğrenirken bir kez daha öğrenmeye dair iştahımızı açan Sunay Akın’a minnet duydu. Mesele karanlığa kızmak yerine karanlığa ışık götürmekte, mesele asıl karanlıkta olanı aydınlığa çıkarmaktan geçiyor. Hafıza belleği olmayan bir toplum sizce ne üretebilir? Her şey öğrenmekle başlar, teşekkürler Sunay Akın bize bizi hatırlatırken bakmakta olduklarımızı bir kez daha bize gösterdiğin için…
Viktor Apalaçi
FİLM GÖSTERİMİ LÜBNAN / LEBANON)
İsrail sinemasının uluslararası arenadaki en büyük başarısı sayılan, Altın Aslan ödüllü filmi ‘Lübnan/ Lebanon’ büyük ilgi ile izlendi. Filmi yorumlayan Viktor Apalaçi Lübnan’ın geçmiş yıllarla karşılaştırıldığında, en beğenilen film gösterimi olduğunu belirtti. Bir tankın içinde geçen klostrofobik konusuna rağmen Limmud sinefilleri bu savaş aleyhtarı, insancıl filmi, nefeslerini tutarak izledi.
Josef Tarı
GÖZ YANILSAMALARI
Çok iyi bir konuşmacı olan Josef Tarı etkinliğin ikinci saatinde eğlenceli- sorgulayıcı bir sunum yaptı. Gördüklerimizin realite olmadığını, beynimizin değerlendirmelerinden sonra algılandığı aktardı. Sunumunu ekrana yansıttı görüntülerle destekleyen Tarı, anamorfik (bakış açısına göre değişen) çalışmalardan örnekler verdi.
Ufuk Topkara
GÖÇ VE DİRENİŞ, HİTLER’İN İKTİDARA GELİŞİNDEN SONRA ALMAN YAHUDİ CEMAATİ’NİN KARAR ANI
Berlin Yahudi Müzesi’nde rehber olan Ufuk Tokara, konuşmasında, Alman Yahudi tarihine ışık tuttu. Alman Yahudilerinin 2 bin yıllık bir mazisi olduğunu vurgulayan Tokara, 19. yüzyılda anti-jüdaizm şeklinde başlayan hareketin daha sonraki yıllarda antisemitizme dönüştüğünü belirtti. 1919’da kurulan Weimar Cumhuriyeti ile 1933’e kadar ilk kez Yahudiler eşit vatandaş sayıldılar.
1933-1945 arasında yaşananları da ayrıntıları ile aktaran konuşmacı 1933’te Almanya’nın nüfusu 60 milyon iken ülkede 520-550 bin Aşkenaz olduğunu, Hitler’in iktidara gelişinin en önemli noktalarından birinin antisemitizm olduğunu belirtti. Hitler, ilk hamlede devlet Yahudi göçünü destekledi. 25 bin kadar az bir sayı gitti 1935 Nürnberg Yasaları ile Yahudiler bariz bir şekilde ikinci sınıf vatandaş oldu. Kristal Gece’den sonraki iki sene içinde 282 bin Yahudi göç etti. 1941’de çıkışlar yasaklandı. Şoa’da ise 145 bin kişi yok oldu.
Prof. Dr. Tarık Yılmaz
RASYONELLİĞİN SINIRLARI VE POSTMODERN ALGI YÖNETİMİ
Hepimiz hayatta mantıklı kararlar verdiğimiz düşünürüz. Ancak Prof. Yılmaz bunun doğru olmadığını gözler önüne serdi. Seçeneklerin nasıl sunulduğundan, hayattaki referanslarımıza, hafızamızda yer alan bilgilerden, ulaşılabilir enformasyona kadar karar verme mekanizmamızı etkileyen birçok etken olduğunu belirten Prof. Yılmaz, dünya çapında yapılan araştırmalardan sunduğu örneklerle dinleyicilerini bilgilendirdi.
Aksel Siva
NÖROLOJİK SOHBET
Nöroloji Derneği Başağrısı Bilimsel Çalışma Grubu Üyesi ve Mültipl Skleroz Derneği Kurucusu Prof. Dr. Aksel Siva ilginç sunumuna farklı migren türlerinden söz ederek başladı. Özellikle 30-40 yaş arası kadınlarda görülen bu hastalığı tetikleyen faktörler üzerinde yoğunlaştı ve tedavisinden kısaca söz etti. Ardından, herkesin merakla beklediği MS hastalığı hakkında ayrıntılı bir sunum yaptı. Hastalığın genetik özelliklerinden, Yahudilerde ve 20-40 yaş arasındaki kadınlarda daha sık görülmesinden, hastalığın coğrafi konumlara göre dağılımından söz etti. Konuşmasının son 10 dakikasını ise, Türkiye’nin değişen sağlık sistemine ve bu yöntemin doktor-hasta ilişkisini nasıl zedeleyebileceğine ayırdı. Sunum katılımcıların sorularıyla son buldu.
LİMMUD PANELLERİNDEN...
Türkiye-İsrail İlişkileri
Moderatörlüğünü Şalom Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İvo Molinas gerçekleştirdiği panelde, günümüz yazılı basınının dört değerli ismi, Sedat Ergin, Taha Akyol, Semih İdiz ve Aslı Aydıntaşbaş söz aldılar. İlk sözü alan Ergin, Türkiye ile İsrail Devleti’nin ilişkilerinin kısa bir tarihçesine değinirken, bu ilişkilerin Arap dünyasının baskılarından etkilendiğini ve inişli çıkışlı bir seyir izlediğini belirtti. Ergin, iki ülke arasındaki ilişkilerin geleceğini ise bir kelime ile özetledi; ‘belirsizlik’. Yahudileri çok sevdiğini belirterek söze başlayan Taha Akyol ise Osmanlı döneminde Türk-Yahudi ilişkilerini incelediği ve çok etkilendiğini vurguladı. İki ülke arasındaki ilişkilerin kırılma noktasının Gazze olayları olduğunu belirten Akyol, Başbakan Erdoğan’ın da Davos’daki tepkisinin haklı ancak tavrının yanlış olduğunu dile getirdi.
Aslı Aydıntaşbaş ise iki ülkenin ilişkileri konusunda iyimser olmadığını belirterek sözlerine başladı ve ilişkilerin 2011 seçimlerine kadar iyileşmesini beklemediğini belirtti. Aydıntaşbaş, Mavi Marmara’yı da iki ülke arasındaki ilişkilerin bozulmasının nedeni değil, bu bozulmanın sonucunda gerçekleşen bir olay olarak nitelendirdi. Son sözü alan Semih İdiz de, olayların bu boyuta gelmesinde iki tarafın da suçu olduğunu belirterek, Türkiye ve İsrail açısından ilişkilerinin bozulmasının bir maliyeti olduğunu ve tarafların da bunun farkında olduğunu dile getirdi. İdiz, “Çok olumlu düşünmemizi gerektirecek bir durum yok” dedi.
Ben İstanbul’um
Yazar Mario Levi’nin moderatörlüğünü yaptığı panelin konuşmacıları Aret Vartanyan, Gani Müjde, Laki Pandeli Vingas ve Vicky Habif’ti.
Konuşmacıların İstanbul ile ilgili kişisel deneyimlerini dile getirdikleri panelde Vicky Habif anılarında Burgazada’nın ağır bastığını, bir çocuk olarak 1960 ihtilalı ile anılarını aktardı. Ülke dışında yaşadığı için iki kez İstanbul’a dışarıdan, uzaktan bakma fırsatını bulan Habif, 1980 devrimi sonrasında farklı bir İstanbul bulduğunu anlattı.
Çocukluğunun İstanbul’u ile ilgili birçok öyküsü olduğunu belirten Mario Levi, St. Michel’de okuduğu dönemde dini kimliklerin önem taşımadığını belirtti ve “çok kültürlülük artık bir efsane mi?” sorusunu ortaya attı.
Tarlabaşı’nda dolaştığında binalarda hala çok kültürlülüğün izlerini bulduğuna değinen Aret Vartanyan, “İstanbul rengini kaybetmeyecek, yeter ki arkasında duralım” dedi.
Gani Müjde, Kosovalı göçmen ve çok fakir bir ailenin çocuğu olarak Fener’de, Rum ve Ermeni komşularla çok kültürlülüğü tanıdığını, ayakkabıcı Yorgo’nun her sabah çocukların süt içebilmesi için, gizlice onların pencere pervazına iki buçuk lira bıraktığını anlattı.
Anne tarafı Levanten, baba tarafı Rum olan Laki Pandeli Vingas, İstanbul’u bir istasyona benzetti. Kentin farklılığını her zaman koruduğunu, siyasi gelişmelerin İstanbul’un rengini ve havasını bozamadığını ileri sürdü. Azınlık olarak hep nostalji ile yaşamanın yanlış olduğunu söyleyen Vingas, açılımdan istifade edip azınlıkların görünürlülüklerini arttırmaları, kimliklerini ortaya koymaları gerektiğini savundu.
Aynı Meslekte Buluşan Babalar ve Oğulları
Avi Alkaş yönetimindeki panel, baba mesleğini sürdüren oğullar ve babalarını bir araya getirdi. Avi Alkaş ile oğlu Alp Alkaş, Rav İsak Haleva ile oğlu Rav Naftali Haleva, Yakup Barouh ile oğlu İlker Barouh, Nedim Karako ile oğlu Cem Karako farklı nesillerin aynı mesleğe yaklaşımlarını ilk ağızdan aktardılar.
Gençlerin her biri baba mesleğini seçme sebeplerini nükteli bir anlatım ve örneklerle dile getirirken, babalar oğullarının aynı mesleği devam ettirmelerinden duydukları gururu anlattılar. Aynı meslekte buluşmanın hoşlukları ve zorluklarının vurgulandığı sohbet niteliğindeki panelde oğullar, babaları ile çalışmalarında karşılaştıkları ilginç anılarını, babalar da nesiller arası görüş farklılıklarını dile getirdiler.
Yabancı Yatırımcılar Gözüyle Türkiye Ekonomisi
Seymur Tarı’nın moderatörlüğündeki panelde Alvi Mazon, İgal Mitrani, Suzi Apalaçi Dayan, Tuna Dinar İbrahimzadeh söz aldılar. Panelde Türk ekonomisinin mevcut durumu gözler önüne serilirken, tasarruf konusunda sınıfta kaldığımız, eğitimin de halen önemli bir sıkıntı olduğu vurgulandı. Diğer ülkelere kıyasla çeşitli bir ekonomimiz olduğu ancak buralarda çalışacak eğitimli eleman sıkıntısı olduğu belirtildi. Sonuç olarak Türkiye’nin riskten fırsata dönüştüğü, çevresindeki ülkeler, Amerika, Avrupa ve Japonya’nın ekonomisinin çökmesiyle yatırımcıların mevcut parlayan yıldızı haline geldiği dile getirildi.
Zülfü Livaneli
SANATA VE HAYATA DAİR
Ünlü sanatçı Zülfü Livaneli her türlü ‘ist’ ile biten tanımlamalara karşı çıktığını, tek kabul edebileceği kategorileşmenin ‘hümanizm’ olduğunu ve ‘sol’un insan sevgisi, her türlü ayırımcılığı karşı çıkma, ötekileştirmeme anlamını taşıdığını belirterek başladığı konuşmasında ‘hümanizm’ kavramın yaşamını hep yönlendirdiğini belirtti.
Livaneli, dünyada insanların birbirlerini ayırıma tabi tutmak gibi bir eğilime çok yatkın olduklarını, insanın değerinin önüne ve arkasına hiçbir sıfat koymadan insan olmaktan geçtiğini ve bunu Onursal Başkan Bensiyon Pinto kitabında çok açık dile ifade ettiğini dile getirdi.
Yaşantısından pek çok örnek ile süslediği konuşmasında sanatçı, Paris’te UNESCO Merkezi’nde düzenlenen bir törenle UNESCO İyiniyet Büyükelçisi olarak atandığını ve dünya ölçeğindeki, “Barış Kültürü” programında UNESCO Büyükelçisi olarak çalışmaya başladığı bir dönemde, Elhamra Sarayı’nda Şimon Peres ile Arafat’ı bir araya getirdiklerini ve ne yazık ki bu olumlu ortamın sürdürülemediğini anlattı.
Özgün müzik sanatçısı, senarist, politikacı, yazar, yönetmen Livaneli ile dolu dolu geçirdiğimiz bir saatin duygu yüklü anlarını, Livaneli’nin gözlerindeki ışığı ve içimizi ısıtan gülümsemesini ne yazık ki böylesi birkaç cümle ile aktarmak olanaksız. İzlemek gerekirdi…
Rabi Levi Cooper
TALMUD HAKKINDA MERAK ETTİKLERİNİZ (I-II)
Limmud programına son anda girdiği için, kitapçıkta yer almayan Talmud konulu workshop yoğun ilgi gördü. İki farklı oturumda konuşan Bar İlan Üniversitesi mezunu avukat, haham, eğitmen Rabi Levi Cooper, akıcı ve neşeli konuşması ile dinleyicilerin dikkatini çekmeyi başardı. Sunumun birinci bölümünde Yahudi mistisizminden örnekler veren Rabi Cooper, konuşmasına bir Talmud bilgesi olan Rabi Akiva’nın dua ederken kendisinden geçip, yerinde duramadığı, coşku dolu ibadeti sırasında odanın bir köşesinden diğerine sıçraması örneğiyle başladı. Ardından geleneklerimize göre kabul gören çeşitli mistik deneyim türlerinden söz etti.
İkinci bölüm, liderlik ve denge konusunu ele alıyordu. Bu bölümde, binlerce yıl öncesine dayanan ve gelecekte de varlığını sürdürecek olan Yahudiliğin yaşam tarzımızdaki değişimlere yaklaşımı tartışıldı. Hahambaşı Rav İsak Haleva ve Rav Nafi Haleva’nın katılımlarıyla anlam kazanan interaktif sunumda, dini ve geleneksel açıdan muhafazakârlık ve yenilikçilik arasında denge kurmanın güçlükleri ele alındı.
Prof. Dr. Esra Danacıoğlu Tamur
OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA YAHUDİLERE YÖNELİK PROTESTAN MİSYONER FAALİYETLERİ
Prof. Dr. Esra Danacıoğlu Tamur, Osmanlı dönemindeki misyoner faaliyetlerini ele alırken özellikle 19. yüzyıldaki girişimlere yoğunlaştı. Evrensel dinlerin yayılımında Kılıç ve Kelam’ın etkili olduğunu vurgulamakla konuşmasına başlayan Prof. Danacıoğlu, misyoner Hıristiyanların İsa’nın Yahudi olduğu gerçeğini unutmadıklarını, Hıristiyanlığın başarılı olması için tüm Yahudilerin Hıristiyanlaştırılması gerektiği inancından yola çıktıklarını belirtti.
Konuşmacı,1815’lerde Osmanlı’da harekete geçen ilk misyoner örgütlerinin İngiltere ve ABD kaynaklı olup, çalışmalarını İstanbul, İzmir ve Selanik Yahudilerine yönelik başlattıklarını anlattı. Misyonerlik kayıtlarında yer alan Hıristiyanlığı seçmiş az sayıda Yahudi’nin isim listesi ekrana yansıdı. Ayrıca Buca Hıristiyan Mezarlığı’nda vaftiz olan Yahudilerin mezar taşlarından bir örnek gördük.
Özetle 19. yüzyıl boyunca çok az sayıda Yahudi’nin din değiştirdiği görülüyor. Misyonerlerin Hıristiyanlaştırmakta en başarılı oldukları toplum Ermeniler oluyor, Yahudiler arasında başarısız olunduğunun farkına varıp bu yöndeki çalışmalarına son veriyorlar.
Oray Eğin
İSRAİL’DE GEÇİRDİĞİM 10 GÜNDEN BANA KALANLAR
Akşam Gazetesi köşe yazarı Oray Eğin, İsrail ziyareti izlenimlerini aktardığı konuşmasına Tel-Aviv kentini görünce ilk anda hayal kırıklığı yaşadığını, Dubai benzeri bir kent beklerken tipik bir Ortadoğu kenti ile karşılaştığını ifade etmekle başladı. Kudüs’ten etkilenmemenin mümkün olmadığını, dinle ilgisi olmayan kendisinin bile Yahudiler, Hıristiyanlar, Müslümanların bu kentte bu derece iç içe yaşamalarının kendisini şaşırttığını anlattı.
İsrail’in dindar bir ülke olduğu önyargısı ile gittiğini ancak sonradan ezberinin bozulduğunu, birçok açıdan bu ülke ile Türkiye arasında benzerlikler bulunduğunun farkına vardığını belirtti.
Oray Eğin, İsrail’den döndükten sonra bu ülke ile ilgili bir dizi yazdığını, her yazıdan sonra da küfürlere hedef olduğunu, küfürlerden cesaret bulup yazmaya devam ettiğinin altını çizdi. Yöneltilen sorulara yanıtlarında bu ülkede kendisini azınlık hissettiğinin, iktidar yanlısı olmayanların azınlık durumuna düştüğünün altını çizdi.
Doç.Dr. Kürşat Demirci
ORTAÇAĞ’DA 8. VE 12. YÜZYILLAR ARASI YAHUDİ VE İSLAM KÜLTÜRLERİNİN BİRBİRLERİNE ETKİSİ
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dinler Tarihi Anabilim Dalı Başkanı Doç.Dr. Kürşat Demirci özellikle Akdeniz bölgesinde, Yahudilik ve İslam dinleri arasındaki dinsel, kültürel, siyasal açıdan karşılıklı etkileşimlere odaklandı.
İslam’ın Yahudiliğe etkisinin ise Tanah, Talmud gibi temel dini kaynaklarda değil daha sonra gelişen literatürde etkili olduğunu ifade eden Demirci, örneğin İslam’ın ortaya çıkışının Yahudiler arasında “Mesih mi geliyor?” şeklinde algılandığını, İslam’ın Nuh Peygamber’in Yedi Kanunu’na sokulduğunu ve yine İslam’ın Yahudiler tarafından paganları –ki buna Hıristiyanlar da dâhildir- tek Tanrılı dine çekmek yönünde gerçekleştiremedikleri misyonlarını yerine getiren bir süreç olarak görüldüğünü, bu bakış açısının rasyonel değil ise de iyi niyetli bir yaklaşımın ürünü olduğunu belirtmiştir.
İslam’ın Yahudiliğe diğer bir etkisi de yayıldığı geniş coğrafyada Yahudiliğin kentleşmesine ve yaygınlaşmasına yol açmasıdır. İslam’ın bir etkilemesi de Yahudilerin metinlerini doğru okumak istediklerinden Tevrat’ın harflerini seslendirmeleridir. Özetle, her iki din karşılıklı bir etkileşim yaşamış, birçok ortak noktada kesişmişlerdir.
Belkıs Kazmirci
LİDERLİK ATÖLYESİ
Bir kibrit yaktık, sönene kadar kendimizi tanıttık. Hayır kimse elini yakmadı!
Atölye boyunca uygulamalar yaptık. Herkes örnek bulduğu lideri seçti; birlikte ‘liderin özelliklerini’ araştırdık. Sonra bunları liderlik, kişilik özellikleri ve liderlik modelleri olarak sınıflandırdık. Ardından herkes kendinde bunlardan hangilerinin güçlü olduğunu hangilerinin geliştirilmesi gerektiğini düşündü. Son olarak herkes geliştirilmesi gereken yönüyle ilgili olarak ikili gruplarda dönüşümlü olarak Koç- Danışan egzersizi yaptı. Atölye, hem Danışan, hem Koç rolündeki deneyimlerin paylaşılmasıyla sona erdi.
Prof. Dr. Henry Barkey & Kadri Gürsel
TÜRKİYE, İSRAİL, İRAN VE DEĞİŞEN ORTADOĞU DENKLEMİ
Son bir yılda çok önemli değişiklikler olduğunu vurgulayan Kadri Gürsel, yeni soğuk savaş düzleminde olduğumuzun altını çizdi. Bu dönemi 1979’da başlayan ilk soğuk savaş dönemi ile karşılaştıran Gürsel, 11 Eylül saldırıları ile başlayıp günümüzdeki nükleer İran tehdidine kadar geçen süreyi ve Türkiye’nin değişen dış politikası ile füze kalkanına ret veren tek NATO ülkesi olmasının olası sebep ve sonuçlarını detaylıca inceledi. Prof. Dr. Henry Barkey, Ortadoğu’daki denklemin beş önemli olayla değiştiğini vurguladı: ABD’nin Irak yenilgisi, tampon bölge olan Sünni Irak’ın Şiileşmesi, dünyanın 16. büyük ekonomisi olan Türkiye’nin Ortadoğu’ya açılması ve burada düzeni sağlayacak ülke olma isteği, nükleer bir İran ve barış görüşmelerinden umudun kesilmesi. Tüm bu etkenler bölgede istikrarsızlık doğuruyor diyen Barkey, bir şekilde taşların yeniden yerinden oynayacağını düşünüyor.
Prof. Dr. İlber Ortaylı TÜRK VE YAHUDİ TOPLUMLARI ARASINDAKİ TARİHİ İLİŞKİLER İlber Ortaylı, konuşmasına antisemitizmin nasıl ve ne zaman ortaya çıktığı ile başlayıp, ne şekilde yayıldığını, etkilerinin neler olduğunu anlattı. Yahudilerin Osmanlı İmparatorluğu’na sığındığı dönemde yaşanan değişiklikleri ve toplumun onlara bakış açısını örneklerle destekler biçimde açıkladı. 1920’lerde meydana gelen “Ester Negro” cinayetinin üzerine toplumda oluşan tepkilerden sonra Yahudilere “Yahudiler Kendinize Gelin” şeklinde uyarılar gelmesini ve Atatürk’ün bu duruma el koyarak toplumu sakinleştirmesi bu örneklerden yalnızca biri. Ortaylı’nın 17. ve 19. yüzyıllarda Yahudilerin toplumda hangi rollerde yer aldığını belirtmesi de aydınlatıcıydı. Matbaaya, Fransızca ve modern eğitime önceden girmeleri, memur olabilmeleri bunlardan birkaçı. Ayrıca İslam toplumu ile Yahudi toplumu arasındaki ortak noktaların o yıllarda Yahudilerin Türk toplumuna ayak uydurabilmesinde etkisi olduğunu belirtmesi de önemliydi. Vanessa Taragano ile Verda Alaton SEYAHAT ETME SANATI Günün en keyifli sunumlarından biri olan bu görsel ziyafeti Vanessa Taragano ile Verda Alaton birlikte hazırlayıp sundular. Son dönemin ünlü filmi “Ye, Dua Et, Sev”in kadın kahramanı gibi işini gücünü bırakarak, birikimleri ve sırt çantasıyla 6 aylık bir yolculuğa çıkan Vanessa ile Afrika Sanatlarına ve etnik takılara duyduğu merak sayesinde Asya ve Afrika’yı karış karış kat gezen Verda’nın anlattıklarını büyük bir merakla dinledik. Butan, Etiyopya, Vietnam, Ürdün, Nepal, Burkina Faso, Endonezya, Yemen, Tibet, Avustralya, Hindistan, Kamboçya, Mali, Laos, Malezya, Tanzanya ve Tayland ziyaretleri sırasında çektikleri rengarenk resimler ve seyahatleri sırasında başlarından geçen sempatik anekdotlar ise sunumun tuzu biberiydi. Ruth Messinger DÜNYA VATANDAŞI OLARAK YAHUDİLER -DÜNYA ÜZERİNDEKİ SORUMLULUĞUMUZ American Jewish World Service (AJWS) Başkanı Ruth Messinger konuşmasında organizasyonunun ırk, din, milliyet ayırt etmeden 3. dünya ülkelerindeki yoksulluk, açlık ve hastalıkla savaştıklarını açıkladı. Yahudiliğin ‘sosyal adalet’ ilkesinden yola çıkan organizasyon gönüllü hizmet, avukatlık hizmeti ve eğitim ve kadınlara iş kurma kredisi ile yerel halkı desteklemekte ve sivil toplum örgütlerinin gelişmesine yardımcı oluyor. Neli Aşkaner SANAT TERAPİSİ Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden sonra ABD’de Phillips Graduate Esntitüsü’nde Aile ve Çift Terapisi ile Sanat Terapisi üzerine çift dalda yüksek lisans bitirerek master derecesini alan Neli Aşkaner, bu yıl Limmud’da Sanat Terapisi başlığı altında bir çalışma yaptı. Katılımcılara sunduğu çeşitli objelerle, katılımcılara kendisini anlatacakları bir çalışma yapmalarını istedi. Daha sonra katılımcılar çalışmalarını açıkladılar. Selin Sason TARİFSİZ TATLAR Bu yıl Limmud’a ilk kez katılan Selin Sason, katılımcılarını yemek pişirme konusunda epey bilgilendirdi. Mutfak yerine bir sınıfta yemek pişirmenin dezavantajlarını yaşamasına rağmen kısa vaktinde birbirinden lezzetli iki farklı menü yaratan Selin’in yemekleri katılımcılardan tam not aldı. Mutfak tüyoları da veren Sason, ‘mevsim sebzeleri ve meyveleri, temel kış sebzeleri ile basit tarifler’ gibi bilgi notlarını da katılımcılarla paylaştı.
*Aylin YENGİN / Ela CENUDİOĞLU / Ester YANNİER / Eva ÇİTON / Karel VALANSİ / Mois GABAY / Nelly BAROKAS / Tilda LEVİ / Tuna SAYLAĞ / Virna B. GÜMÜŞGERDAN / Yakup BAROKAS