‘Beş dönem’ adlı retrospektif, Bubi’nin birbirinden bağımsız beş farklı serisine ait ilginç çalışmalarını bir araya getirdi.
Bubi ile söyleşimize, Akatlar MKM’ de, sergisine ev sahipliği yapan Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal da katıldı!
Değerli sanatçı Bubi’yle şahsen tanışmış olmaktan dolayı kendimi şanslı hissediyorum. Kitabından onun hakkında okuduklarım bir yandan; röportaj öncesi, sanat ve yaşam üzerine yaptığımız karşılıklı sohbette, sanatçımızın sıradışılığı ve samimi paylaşımları beni çok etkiledi.
Sizin için gerçek bir sanatçı ve İstanbul beyefendisi diyorlar. Herkesin hemfikir olduğu, çılgın, aykırı, anarşist ve özgün bir Bubi de var. Buna rağmen, eserlerinizi oluşturma aşamasında, şahsiyetsizliği özellikle kendinize model seçtiğinizi söylüyorsunuz. Bu ifadeyle neyi kastediyorsunuz?
Kişilikli sanatın ne anlama geldiğini bugüne kadar anlamış değilim. Sanatta birinci tekil şahıs yoktur. Yeniye, farklıya çıkmak istiyorsanız öncelikle kendinizden kurtulmanız lazım. Birikiminizden, geçmişinizden, çocukluk anılarınızdan olumlu olumsuz düşünceleri, bir safra gibi atıp değneksiz ayakta durmayı denemelisiniz. Sanat, Sabri Berkel’in de dediği gibi gaipe bir yolculuktur.
Bir söyleşinizde sanatı denize açılma ile tanımlıyorsunuz…
Evet. Sanat, içine açılarak kaybolduğunuz bir deniz gibidir. Küreğiniz, dümeniniz yoktur. Akıntıya bırakırsınız kendinizi, bir karşı kıyıya bir bu kıyıya çarparsınız, canınız da yanar, bir yerleriniz kanar bazen. Sanat meşakkatlidir. Sonuçta ortaya bir şeyler çıkar. O bilmediğiniz bir şeydir, aradığınız değil. Uyandıktan sonra çıkanı dinlenmeye, zamana bırakırsınız. Bilerek sanat yapılmaz. Sanatçı bilim adamı değildir.
Klasik tuvalin sınırlarını aşarak, çok farklı objeleri eserlerinizde malzeme olarak kullanıyorsunuz. Psikoloji eğitimi görmüş biri olarak, eseri oluştururken yaşadığınız içsel süreci ve seçtiğiniz malzemelerin iç dünyanızdaki karşılıklarını analiz ettiğiniz olur mu hiç?
Çoğu atık malzemeler, dolayısıyla bunlar için para ödemiyorum. Para ödemediğiniz malzemeleri kullanırken, deneme yapmaktan da, risk almaktan da çekinmiyorsunuz. Bu size özgürlük kazandırıyor. Başlamadan önce bir tasarım veya plan yapmam. Sadece yeni bir deneyim fikriyle kendimi akıntıya, bilinmeyene bırakırım. Bunun için de konsantre olurum.
Ortaya çıkan çalışmalarınızı, her zaman beğenir misiniz?
Tabii ki hayır. Beğenmek tehlikelidir. Beğenmek insanı hipnotize eder. Yaptığım işleri tahrip etmekten de çekinmem. Beleşe yerleşmeme kaygısını hep taşırım. Çok beğendiğiniz bir şeyi abartırsanız, o size köstek olabilir. Onu tahrip etme cesaretini kendinizde bulmalısınız. Bu sizi özgürleştirir. Başarılı gibi duran iş, size sınır menzil olmamalı; başarının üstüne yatmamalı.
Yaşama ve sanata protest bir bakışınız var. Kitabınızda bahsi geçen ‘Üslup anarşizmi’ni kendi sözlerinizle bize anlatır mısınız?
Bunlar, sanat tarihçilerinin bana yaptıkları projeksyonlardır. Ben kişilikli iş üretmeye karşıyım. Üsluplu olmamak için üsluba karşı değilim; ancak üsluplu olmanın budalalık olduğuna inanıyorum. Sanatçıların çoğu bunun tersini düşünür, o yüzden ben kendime sanatçı adı vermem. Kendinizden kurtulmadan iş üretemezsiniz. Her yapıt, benim için bir intihar denemesidir.
Bazı çalışmalarınızda eskitilmiş, paslı ve küflü tonlara rastlıyoruz. Kafes temalı motif-tuvallerinizde, belli bir düzene bağlı kalmadan, özgür hareketler var. Bu serinizin gönderme yaptığı kurguyu bizimle paylaşır mısınız?
Hiç bir hikâyem, göndermem yok. Tuvallerimi asistanlarım hazırlar ve ben üstünde bir şeyler yaparım. Bilerek değil, tamamen doğaçlama. Egomuz, geçmişimiz, acılarımız, baskılarımız; bunlarla işlerimi taciz etmeyi hiç istemedim. Ben bilinçli bir şey yapmam. Sanat kendi kendini yapar; yani mastürbasyoncudur!
Gerçeklerden bağımsız, kendi hayal dünyanızda yaşıyorsunuz. Çalışmalarınızdaki ilham yaşama ait hangi kavramlardan besleniyor?
Hiç bir ilham kaynağım yok. O anda dışarıdan gelen bir şey, bir duygu akışı diyebilirim. Bilmiyorum. Rastlantısal bağlantılar bunlar. Yaşam içinde zaten tutsaklık yaşıyoruz, istediğiniz her şeyi yapamıyorsunuz. Sorumluluklar, sözleşmeler. Sanatta kendinizi bırakabilmelisiniz. İşte ben bunu yapıyorum. Nedenini ve sonucunu düşünmediğim tek alan bu. Ben sadece aracıyım. Kullanılan bir işçi, bir maraba.
Sanatta sürekli risk alıyorsunuz, gerçek yaşamda da risk alır mısınız?
Günlük yaşamımda anlaşmacı bir insanım. Sanıldığı gibi, yaşamımda ultra uç biri değilim. Onun için bu işlerle uğraşıyorum. Sizlerin sanat dediği işlerle belki uzlaşmamak için de olabilir; kendimi dışlıyorum.
Eserlerinize hayranlıkla mı, şaşkınlıkla mı bakmalarını tercih edersiniz?
Ben aslında utangaç biriyim. Bana bu işleri beğendiğinizi söylerseniz, utanırım. Utanınca da genellikle taşkınlık yaparım. Taşkınlığımı örtmek için de içerim ve çeşitli espriler yaparım. Atölyeyi tercih etmemdeki sebep, yaşam acemiliğimdir. Ama işlerimde, yaşayamadığım şeyleri yaşamam. Yapsaydım, bu yolla yaşayamadıklarımı aşağılamış olurdum ki, bu hiç hoşuma gitmez. Sevdiğiniz birinin çıplaklığını, bir başkasının yanında açmak gibi, bayağı. Duygularımı istismar etmem; özelimi kullanmam. Ben kıskanç biriyimdir.
Çalışmalarınızı takip eden birçok yerli ve yabancı koleksiyonerlerin olduğunu, müzayedelerde eserlerinizin çok sattığını biliyoruz. Onlar hangi galeri aracılığıyla satılıyorlar?
Müzayedelerde satılan eserlerimin, kim tarafından alındığı ya da nerede olduklarını takip etmem, merak da etmem açıkçası. Son iki senedir, yabancı bir şirketle çalışıyorum.
İsmail Ünal için ‘Başkan Medici’ dediğinizi öğrendik. Bunun sebebini bizimle paylaşır mısınız?
Bugün Floransa dediğinizde, akla ilk önce sanat eserleri gelir. Bu da Medici’ler sayesindedir. Medici’lerin Floransa’sı Rönesans’ın başkenti gibidir. Beşiktaş’ın, İstanbul’un kültür sanat başkenti olduğu gibi. Başkanımız da, bugüne dek sanat adına çok önemli işler yaptı. Sanatın her alanını destekledi. Bir anlamda kültür bakanının görevini üstlendi. Bu yüzden ona ‘Medici Başkan’ diyorum. Sergi girişindeki afişi fark etmiş olmanız lazım.
Evet, başkanla birlikte çöp arabasına rölyeflerinizi yüklüyorsunuz.
Sadece ‘billboard’lardaki o görüntü bile, başkanın farklılığını göstermeye yeter. Politik kariyeri düşünüldüğünde, aldığı risk azımsanacak bir şey değil. Kendisini çok takdir ediyorum.
BEŞİKTAŞ BELEDİYE BAŞKANI İSMAİL ÜNAL, sıcak ve samimi tavırlarıyla söyleşimize gerçekten renk ve neşe kattı. Bakın kendisiyle neler konuştuk...
Güzel Sanatlar Mimarlık Bölümü’nden mezun olup birçok mimari projeye imza attınız. Gerçek bir sanatsever ve çağdaş belediyeciliğinizle tanınıyorsunuz.
Sanata ve sanatçıya verdiğimiz değer, Orhan Peker, Ferruh Başağa, Güngör Tamer, Bedri Baykam, Özdemir Altan, Adnan Çoker gibi çok değerli sanatçılarımızın sergilerine ev sahipliği yaparak kendini gösteriyor.
Resim Heykel Müzesi’ni ve Cumhuriyet gazetesi arşivlerinde olan, Cumhuriyet dönemi resimlerine ait bir sergi de düzenledik. O eserleri buraya taşırken hasar görmemeleri için, onlara göz bebeğimiz gibi baktık. Ayrıca, senede bir kez, bu mekânda, galerileri buluşturuyoruz. O gün satış yapılmıyor; tek amacımız binlerce sanatsever insanımızı sanatla buluşturmak. Bir de güzel haberim var. MKM binasının hemen yanında, Beşiktaş Akademisi yapıyoruz. Bizim dönemimizde, lise öğrencilerinin felsefe, mantık ve psikoloji dersleri vardı. Maalesef kaldırıldı. Beşiktaş Cumhuriyet Akademisi’nde bu dersler de işlenecek. Ülkemizin düşünen aydınlarıyla, sosyologlarla beraber yılbaşına kadar bunu da gerçekleştireceğiz. Bu ay, belgesel sezonu açıldı. Taşı yontan adam, Mehmet Aksoy’un belgeseli çıktı. İlhan Selçuk’un ve Nazım Hikmet’in heykellerini Beşiktaş sınırlarında yapacak. Biz sanatın tüm dallarını destekliyoruz. Kentimizi kültür sanatla yönetiyoruz. Beşiktaş İstanbul’un başkentidir. Bunu hep söyledim, söylemeye de devam edeceğim.
Sizce bir sanatçı hangi vasıflara sahip olmalıdır?
Bana göre sanatçı ‘düşünen’ insandır. Cumhuriyet dönemi mimarilerine, müzelere, sanat galerilerine ve konser salonlarına bakarsanız anlarsınız. Sanatçı sıradışıdır. Sokak normal insanlarla dolu.
Bubi’ye ait ‘Beş Dönem’ adlı sergi size ne çağrıştırıyor? Kendisiyle yaşadığınız paylaşımları bize aktarır mısınız?
Adamın biri çıktı, bana ‘Buradaki duvarları boyayabilir miyiz?’ dedi; adamın biri, bana ‘Çöp kamyonunda birlikte resim çeker miyiz?’ dedi; aynı adam, açılış gecesinde, çatal bıçakların duruşlarına kadar her bir detayla ilgilendi. Böylesine kibar ve söylemleri anlayış dolu bir sanatçıya, sanat adına nasıl hayır diyebilirdim ki! 5 yıllık Beşiktaş Çağdaş’ın duvarları ilk defa renk değiştirdi. Bunun için, MKM Sanat Galerileri Koordinatörü Selçuk Kaltalıoğlu’na özel bir teşekkür göndermemiz gerek. Benim için ‘Beş Dönem’ adlı bu sergi, sanat adına bana evetler dedirten bu adamın gözleri, elleri ve yüreğidir.
Yeni sanat projeleriniz var mı? Sokaklarda sergiler düzenleyip halkı sanatçılarla buluşturmayı düşünüyor musunuz?
Tabii ki var, olmaz mı! 24 Kasım’da yeni bir konser salonu açılışımız var. Baharda hafta sonları, Ortaköy sokaklarında, sokak ressamlarının çalışmasını sağlayacak üniteler koyacağız. Beşiktaş’ı ben Floransa olarak görüyorum. Temelinde bu var. Beşiktaş’ta sanat hayata bakış açısıdır.
Bu sergi hazırlanırken Bubi’yi yakından tanıdınız. Onu bize nasıl tanımlardınız?
Öncelikle olumlu bir insan profili var. Kırk yıllık dost gibiyiz. Genelde sanatçılar inatçı olur, pek taviz vermezler. Ama bir baktım ki, bu adam sıcak ilişkiler kuran, tatlı tatlı ama isteklerini net söyleyen biri. Nitekim sonuç ortada. Bu sanatçımızın sergisi görülmeye değer.
Sanata olan yakın ilginiz, size koleksiyoner sıfatını ekledi mi? Evinizin duvarlarını hangi sanatçıların eserleri süslüyor?
Bir mimar olarak resmi çok seven bir insanım. Geçmişte, bütçeme uygun biriktirdiklerim vardı. Evimden Civanyan tablosu çalındı. 2004 yılında, belediye başkan adayıyken, Hoca Ali Rıza, Üsküdarlı Cevat, Hamit Görele, Ali Çelebi, İbrahim Safi gibi eserleri satarak seçim kampanyama destek sağladım. Beyoğlu Aynalıçeşme’de, çok değerli Mahmut Cuda usta vardı. Nature morte ağırlıklı çalışırdı ancak nadir yaptığı peyzajlardan biri bendeydi. Onu da satarken içim fena yandı.
Sanata her zaman destek olan başkanımıza, başkan adaylığı zamanında, sanatın da ona destek olduğunu söylemek mümkün. Bizimle değerli vaktini ve sözlerini paylaştığı için kendisine teşekkür ediyorum.