Hayatı boyunca başarılı bir işadamı, girişimci, yönetim ve finans uzmanı olan Walther Rathenau, bir Alman milliyetçisi olarak sürdürdüğü dışişleri bakanlığı görevini ve Alman halkına olan sadakatini hayatı ile ödedi.
Walther Rathenau 29 Eylül 1867’de Berlin’de doğdu. Mühendis olan babası Emil Rathenau aynı zamanda dönemin ileri gelen işadamları ve girişimcileri arasında gösteriliyordu. 1881 yılında Almanya’nın en büyük telegraf şirketinin sahibi Werner von Siemens ile ortak olarak Edison’un ampulünün Avrupa haklarını satın almıştı. Emil Rathenau 1887 yılında Siemens ile yollarını ayırarak, tek başına, günümüzde kısaca
Aile Walther’in gelecekte babasının işine devam etmesini kararlaştırmış ve eğitimi ona göre planlanmıştı. Walther eğitimini Berlin ve Strasbourg’da fizik-kimya mühendisliği ve felsefe üzerine yoğunlaştırdı. Metalürji üzerine doktora tezi hazırladı. Aristokrat sayılabilecek bir aileye mensup olmasına rağmen Yahudi olması nedeniyle askerliğini basit bir er olarak yaptı. Mecburi askerlik hizmetini tamamladıktan sonra
Çalıştığı her bölümde kısa sürede başarılı oldu, şirketin yeni ürünlere, yeni üretim tekniklerine yönelmesine önayak oldu. Nihayet 1899 yılında, 32 yaşında,
Bu dönemde, özellikle ABD ve İngiltere’de büyük şirketler küçük şirketleri satın alarak birçok sektörde tekeller yaratıyordu. Almanya’da Siemens bu yöntemi benimseyerek büyümeye başlamıştı. Rathenau da
Alman Yahudilerinin asimilasyonu
Genç yaşlarından itibaren, Walther Rathenau, müzik ve resimle ilgilenmiş ve dönemin başlıca sanat koleksiyoncuları arasında yerini almıştı. Edebiyat ve özellikle felsefe yönü de kuvvetliydi. Genç yaşından itibaren toplum sosyolojisi ve felsefe üzerine denemeler yazmaya başlamıştı.
Yahudi kimliğine rağmen, hem iş hayatındaki hem de sanat dallarındaki başarısı, aristokrasi ve kraliyet çevrelerine girmesini ve bu çevrede sevilmesine yardımcı olmuştu. Aynı zamanda birçok sanatçıyı koruması altına almıştı. ‘Yeni Toplum’ adlı kitabında sanat ve kültürün yalnız zengin tabakaya açık olmasını eleştirmiş, hatta bir adım daha ileri giderek, şirketlerin, çalışanlarının kültür ve eğitimlerini geliştirmeleri için çalışma sürelerini kısaltmaları gerektiğini vurgulamıştı.
Belli bir maddi rahatlığa ulaşmış ve sosyal çevrelerde görünen dönemin her Yahudisi gibi, Rathenau’da, Yahudiliğinden çok Almanlığını öne çıkarıyordu. Dönem, emansipasyon sonrası asimilasyon dönemiydi. Hatta 1897 yılında çevresindekilere “Biz Yahudiler topluma yabancı ve uyum sağlamayan bir ırkız” diyebilmiş ve kendisinin Almanya’ya ve Alman Halkı’na derin bir sadakatle bağlı olduğunu ilave etmişti. Aynı konuşmasında, dindaşlarının “dünyanın tuzu” olduklarını, ancak “fazla tuzun ağız tadını bozabileceğini” söyletebilecek bir asimilasyon örneği göstermişti. Rathenau bu bu sayede antisemitizmin önüne geçilebileceğini düşünüyordu. Herzl’in siyonist kongrelerini topladığı bir dönemde ideoloji olarak Siyonizm’in karşısında yer almıştı.
Tüm bu söylemlerine karşın, dönemin modası olan din değiştirmeye, Hristiyan’lığa geçmeye kesin bir tavırla karşı çıktı. Yahudi yardım kuruluşlarına da düzenli olarak yardım etmekten kaçınmadı.
Yine dönemin Almanya’sındaki tüm Yahudiler gibi, yazılı olmasa da, uygulamalarda görülen ikinci sınıf vatandaşlığın tüm zorluklarına göğüs gerdi. Zenginliği ve engin kültürü sayesinde Berlin aristokrasi ve kraliyet çevrelerine girebildiyse de “İstediği kadar kabiliyetli, kültürlü, zengin ve başarılı olsun, bir Alman Yahudisi ikinci sınıf vatandaş olmaktan kurtulamayacaktır” demekten geri kalmadı.
Rathenau’nun başarılı iş hayatına geri dönersek,
Politika basamaklarında ilerleyen bir Yahudi
Birinci Dünya Savaşı öncesi Alman endüstrisinin gelişiminde rol alan kişiler arasında yer aldı. Verimli olmayan küçük şirketleri birleştirip verimli büyük şirketler halinde dönüştürmede büyük başarılar elde etti. Başta Siemens, Thyssen ve Krupp gibi dev şirketlere bu konuda danışmanlık yaptı. Diğer taraftan, Alman iş dünyası yöneticilerine özellikle ABD’de gelişmekte olan modern iş yönetimi yöntemlerini incelemelerini tavsiye etti. Yeni üretim ve yönetim tekniklerini yerinde öğrenmek ve tanıtmak üzere Ford Motor şirketi ile işbirliği yaptı.
Rathenau,
İş hayatındaki bu buhranlı dönemde politikaya atılmaya karar verdi. Daha doğrusu, Weimar Cumhuriyeti Rathenau’nun artık kanıtlanmış işadamı, yönetici, verimlilik ve finans uzmanlığı yönlerini kullanmak istedi. Birinci Dünya Savaşı arifesinde, hükümette “silah ve mühimmat üretim ve tedrikinden sorumlu bakan” görevine getirildi. Bu görevi nedeniyle daha sonraki yıllarda, Almanya’nın emperyalist emellerine, askeri saldırganlığına katkıda bulunmakla suçlanacaktı.
Bu görevini savaşın ilk dokuz ayı sürdürdü. Ancak Yahudi olması nedeniyle askeri yetkililer tarafından azledildi.
Görevden alınması, kendisini Alman milliyetçisi, Alman halkına adamış bir kişi olarak gören Rathenau için büyük bir hayal kırıklığı oldu. Kabuğuna çekildi. Felsefe ve edebiyata geri döndü. Hatta Martin Buber’in rehberliğinde bir süreliğine Hasidizm üzerine çalışmalar yaptı.
İlk önemli kitabı “Von Kommenden Dingen” (Gelecek Günler) adlı kitabını yayınladı. Bu kitabında savaş nedeniyle oluşan kaos, yeni dünya düzeninin sorunları ve bunların üstesinden gelmek için alınması gereken önlemleri işledi.
Yine bu dönemde genel yönetim (management) üzerine birkaç kitap daha yazdı. Bu çalışmalarında sahip olma ile kontrol öğelerinin ayrılması teorisini ilk kez olarak yayınladı. Modern kapitalizmin köşetaşlarından biri olacak bu kavram o dönem için devrim niteliğindeydi. Bu amaca ulaşmak için devletin ekonomi, politika ve diğer toplumsal unsurları yönlendirmesi gerektiğini savundu. Bu görüşler nedeniyle burjuvazi tarafından sosyalistliğe kaymakla, çalışan sınıf tarafından da riyarakarlıkla suçlandı.
O dönemin devlet düzeni beklentilerini karşılayamadığından bundan sonra yazdığı kitapta daha yumuşak, daha liberal bir uslupla, bu geçişi devletin değil halkın kendisinin gerçekleştirmesi gerektiğini savundu. Bu geçiş için kullanılması gereken araç siyaset yerine eğitim ve kültür olmalıydı.
1918 yılında savaş sona erdiğinde dağılmış ve iflas etmiş Almanya’nın yeniden yapılanması için çeşitli modeller oluşturdu. Bu modeller arasında en dikkati çekeni, çalışanların yönetimlere katılmasını öneriyordu. Bu sayede her iki taraf ta kazançlı çıkabilecekti: şirketler, kendi kazançlarını artırmayı hedefleyen çalışanları sayesinde daha verimli, daha üretken ve sonuçta daha karlı olacaktı. Bu teori ileride modern yönetim teorilerinin temel taşı olacaktı.
1919 Şubat’ında halen netleşmeyen traji-komik bir olay gerçekleşti: Kurucu Meclis’e Walther Rathenau’nun yeniden kurulmakta olan Yeni Almanya Cumhuriyeti’nin ilk başkanı olmasını öneren bir teklif geldi. Bu öneri tabii olarak çoğunlukta olan sağcı üyeler tarafından rededildi.
Savaş ertesi Rathenau tekrar politikaya döndü. Alman Demokrat Partisi’nin kurucu üyeleri arasında yer aldı. Bu partinin çizgisi Rathenau’nun görüşlerine paralel olarak “ılımlı liberal” olarak belirlendi.
Bu arada geçici hükümet onu tekrar göreve çağırdı. Versailles Barış Konferansı’nda Alman delegeleri arasında yer aldı. Spa’da yapılan Uluslararası Savaş Tazminatları Konferansı’nda Almanya’yı temsil etti. 1921 Haziran ayında kabinede “Yeniden Yapılanma Bakanı” olarak görev aldı. Bu bakanlığın görevi, iflas etmiş olan Alman ekonomisini ayağa kaldırmak ve tekrar parlak dönemine geri döndürmekti. Görevi icabı, 1921 Haziran – Ekim ayları arasında Almanya’nın ödemesi gerekli tazminatlarını asgari seviyede tutmak, zamana yaymak ve moratoryumu engellemek için Almanya-Fransa-Belçika ve İngiltere arasında mekik dokudu.
Hedefi, Avrupa Birliği idi
Hitler’in Şansölye olarak Almanya’nın başına geçtiği günden tam on bir yıl önce aynı gün, 30 Ocak 1922 günü, Walther Rathenau çok istediği Dışişleri Bakanlığı’na getirildi. Artık Almanya’nın dışa açılan penceresinde bir Yahudi oturuyordu.
Solcular için bir kapitalist, sağcılar için bir sosyalist, aşırı sağcılar için Uluslararası Yahudi Komplosu’nun maşası olarak görülüyordu: halk arasında çok sevilmiyordu ancak hükümet onu eşsiz bir pazarlıkçı ve kurtarıcı olarak görüyordu.
İlk iş olarak, başta Rusya olmak üzere tüm komşularıyla iyi ilişkiler kurma üzerine yoğunlaştı. Hedeflerinden biri de zaman içinde Avrupa Birliği’ni oluşturmaktı. İlk sınavını Şubat 1921’de Cenova Dünya Ekonomi Konferansı’nda verdi. Bu toplantıdan bir gece evvel Albert Einstein ile buluşmuş, bu toplantı konusunda fikir alışverişinde bulunmuş, sonra da Filistin ve genel Yahudi sorunlarına da değinmişlerdi. Einstein hatıralarında bu buluşma için “Artık bizim de bir Disraeli’miz var” demişti.
Savaştan sonra Almanya ilk kez olarak böyle bir toplantıya davet edilmişti ve daha önemlisi aralarında Almanya’nın da bulunduğu batı ülkeleri ilk kez olarak Lenin’in Rusyası ile ilk kez aynı masada oturacak ve Almanya’yı Walther Rathenau temsil edecekti. Burada da hedefi başta Rusya olmak üzere tüm komşularının Almanya üzerindeki politik, ekonomik ve finansal baskılarını hafifletmeleri konusunda ikna etmekti.
16 Nisan 1922 tarihinde de Rapallo’da Sovyet Rusya – Almanya arasındaki gizli anlaşmayı imzaladı. Bu anlaşmaya göre Almanya silah üretimini Rusya’da yapacak, buna karşılık Almanya Rusya ile ekonomik işbirliği yapacaktı.
Bu gizli anlaşmanın Almanya’da duyulması yeni yeşermekte olan Nazi Partisi için bulunmaz bir nimetti: “Siyon Protokolleri uygulanmaya başlanmış ve uluslarası Yahudi - Komünist komplusu resmen çalışmaya başlamıştı.
Artık her gün “Yahudi Rathenau’yu” protesto mitingleri düzenleniyordu. Tüm ikazlara rağmen Rathenau korumasız dolaşmaya devam etti.
Nihayet 24 Haziran 1922 sabahı beklenen oldu. Saat 10.45’te Rathenau’nun içinde bulunduğu araca üç kişi el bombaları ve makineli tüfeklerle saldırdı. Rathenau olay yerinde öldü.
Cenazesi devlet töreni ile gömüldü. Cenaze günü tüm Almanya’da bayraklar yarıya indirildi, işyeri ve okullar tatil edildi, yaklaşık 500.000 Berlin’li cenaze törenine katıldı. Tüm Almanya’da törenler yapıldı.
Ancak hemen ertesi gün “dünyadan bir Yahudi eksildi” sloganları atılmaya başlandı, bazı üniversitelerde anma törenleri yasaklandı. Aynı ay içinde Almanya’da hiperenflasyon başladı. Bu da Rathenau’ya maledildi.
İlk Nazi hükümeti kurulduğunda suikastçılar milli kahraman ve 24 Haziran günü bu kahramanları anma günü ilan edildi.
Olay sonrası suikastı yapanların aşırı sağcı ordu mensuplarının kurduğu bir örgüte bağlı oldukları ortaya çıktı.
İşin ilginç yanı, suikastte kullanılan aracaın şöförü Ernst Werner Techow olaydan hemen sonra yakalanmış, on beş yıl hapse mahkûm edilmiş, 1927’de afedilmişti. Hapisten çıktığında Fransız Lejyonerlerine katılmış, kaderin garip cilvesi, savaş esnasında Marsilya’da yüzlerce Yahudi’nin kaçmasına yardımcı olmuştu.
Rathenau’nun öldürülmesi on bir yıl sonra başlayacak Nazi uygulamalarının bir habercisimiydi bilinmez ancak Almanya büyük bir işadamını, belki de büyük bir devlet adamını kaybetmiş, emansipasyon sonrası oluşan özgürlük ümitleri kaybolmuştu.
Yapıtları :
Reflektionen (1908)
Zur Kritik der Zeit (1912)
Zur Mechanik des Geistes (1913)
Von kommenden Dingen (1917)
An Deutschlands Jugend (1918)
Die neue Gesellschaft (1919)
Der neue Staat (1919)
Der Kaiser (1919)
Kritik der dreifachen Revolution (1919)
Was wird werden (1920)
Gesammelte Schriften (6 cilt)
Gesammelte Reden (1924)
Briefe (1926, 2 cilt)
Neue Briefe (1927)
Politische Briefe (1929)
Kaynaklar :
Encyclopedia Judaica – Walther Rathenau
http://www.rathenau.ch/ resmi sitesi
The murder of Walther Rathenau- www.encyclopedia.com