“Askere gidip geleyim de” dediğim günler artık geride kaldı. Her Türk vatandaşı gibi artık ben de bu ülkeye olan borcumu ödemeye gidiyorum. Askerlik ile bildiğim tek gerçek, özgür hayatımı, sevdiklerimi, alışkanlıklarımı bir süreliğine terk ediyor olacağım. Geri döndüğümde “Ben askerdeyken” diye başlayan anıları anlatma sırası bana gelecek. Bir süredir hazırlığını yaptığım dönem artık sona erecek, geri döndüğümde ben dâhil hiçbir şeyin aynı olmayacağını biliyorum. İnsanın belli bir süreliğine hayata ara verip geriye bakması ve yaşadıklarında katkısı olanlara teşekkür etmesi de gerekiyor, işte bu yazı o teşekkürü hak eden sizler için.
1 Aralık’ta yedek subaylık sınavına girdikten sonra sırayla hayatımda olan her şeye veda etmeye başladım. Ama en zor vedalardan biri yaşadığım şehre İstanbul’a veda etmekti. Düşünsenize Galata Kulesi, Kız Kulesi, Haydarpaşa Garı, Moda burnu, Sultanahmet, Ayasofya, sahildeki balıkçılar bunların hiçbiri olmasaydı böyle anlamlı olabilir miydi bu şehir? Hepsine şimdi sırayla veda ediyorum. Adalar, köprüler, çeşmeler, surlar bekleyin 6 ay sonra beraberiz diyorum. Son hafta sonumda İstiklal Caddesi’nden çıktım yola, oradan Galata, Karaköy, Eminönü atladım bir vapura geçtim Haliç’e Balat’a, Fener’e oradan döndüm geri Ortaköy’e, Bebek’e, Emirgan’a… Her mekân ayrı bir anı barındırıyordu içinde bu anıların hepsiydi beni ben yapan. Özlemini duyacağım her tadı son defa tatmaya çalıştım, çay, simit, börek, boza, sahlep bu sefer turist bendim rehber ise İstanbul. Son zamanlarda görüşemediğim ya da kırdığımı hissettiğim herkese ulaşmaya çalıştım. Odamda bulunan eskiye dair ne varsa düzenledim bir köşeye kaldırdım. Eski aşklarıma ulaşmayı denedim, bana yaşattıklarına teşekkür etmek için. Evde akşamları en sevdiğim müzikleri açtım, albümleri karıştırdım, nereden gelip nereye gittiğimi unutmamak için. Hayat fırtınasında sürüklensem de en azından hedeflerimi bildiğim ve birçoğunu gerçekleştirdiğim için hüzünlendim. Aslında, bir anlamda hayatıma anlam katan her şeyin değerini anlamaya gidiyordum.
Sevgili dostlarım simdi işe sıra size veda etmeye geldi. Bundan neredeyse 1 sene evvel “Kalbim Ege’de Kaldı” diyerek başlayan serüvenimizde kimi zaman İstanbul’u anlattık kimi zaman da hep birlikte toplumumuz üstüne düşündük. Yazdığım her yazıda ve yaptığım her doğru ve yanlışta yanımda olan sevgili sayfa yönetmenim Ester Yannier ve Genel Yayın Yönetmenim İvo Molinas; bana kazandırdığınız tüm değerler için size teşekkür borçluyum. Her toplantıda tartıştığımız konular ama daha da önemlisi paylaştığımız dostluklar için sevgili Şalomcu dostlarım siz de bu teşekkürü hak ediyorsunuz. Şalom gazetesi bir cemaat gazetesi olma işlevini çoktan aşmış, cemaatimizin tarafsız sesi olan etkin bir yayın organıdır. Bu kadroda olmaktan büyük mutluluk duyuyorum.
Söz vedadan açılmışken beni sizle buluşturan ve hayallerim peşinde koşmamı sağlayan birkaç kişiye daha teşekkür etmeme izin verin. “Ben düşündüklerimi artık yazmak istiyorum” dediğimde beni hiç tereddüt etmeden Şalom ailesi ile tanıştıran ve gerçekleştirdiği eğitimler ile ufkumuzu açan sevgili Moris Levi (Moris Abi) gelecekteki her başarımda sizin payınızı her zaman hatırlayacağım. “Benim bir projem var Tuna Abla, ne dersiniz?” dediğimde bana hiç tereddüt etmeden kapılarını açan ve gerçekleştirdiğimiz projelerde heyecanımı her an paylaşan, sonsuz destek veren sevgili Tuna Alkan (Tuna Abla) bu cemaatte gençlerin Yahudi değerlerimiz ile büyümesinde ve gelişiminde benim gibi katkı yaptığınız her birey sizi asla unutmayacaktır. Takım olmanın önemini bize öğreten, inandığınız yolda engeller olsa bile vazgeçmemeniz gerektiğini her fırsatta anlatan sevgili Rozi Ülçer (Rozi Abla) Yoeliko’nun açtığı yolda birlikte daha uzun yıllar yepyeni fikirlerle yürüyeceğiz. Aslında teşekkür edecek o kadar insan var ki saydıklarım ilk aklıma gelenler… Unutmadan beni her fırsatta dinleyen yaptıkları yatırımlar ile vizyonumu geliştiren eski ve yeni cemaat yönetimine de buradan teşekkür etmek istiyorum. En büyük teşekkür ise anne ve babama, büyük zorluklarla en iyi imkânlarla yetiştirdiğiniz oğlunuz artık yeni bir hayat kurma yolunda ilk adımı atıyor ve askere gidiyor. Son teşekkür ise siz sevgili okurlarıma, yanlışı ve doğrusuyla sabırla beni takip ettiğiniz için, beraber aşkı, sevgiyi heyecanı, mutluluğu ve hüznü paylaştığımız bu satırlara bir süreliğine veda ediyorum. Hani, merak ediyorsanız duygusalım ama umudumu yitirmedim, her şeye rağmen sizinle İstanbul’u paylaşmayı çok seviyorum. Aylar evvel “Kimdir bu Galata’yı anlatan çocuk?” dediğiniz Mois Gabay sizin desteğinizle inandığı yolda hızla ilerliyor. Sizlerle yine ve yeniden Şalom’da yepyeni bir vizyonla 6 ay sonra görüşmek üzere…
Bekle beni İstanbul…
Şafak 155