İnsanoğlu sadece futbol, basketbol, biraz da tenise yönele dursun, biz popülaritesi gittikçe yükselen yaratıcı bir sporu inceleyelim: Sualtı hokeyi. Bu sporu duydunuz mu?
Bundan on sene önce gol bile atamayan Türkiye Milli Sualtı Hokey Takımı’nın 2005’te Fransa’da oynanan Avrupa Şampiyonası’nda erkeklerde beşinci, bayanlarda ise altıncı olduğunu biliyor musunuz?
Aynı takımın iki sene sonra İtalya’da yapılan Dünya Şampiyonası’nda hem bayanlar hem erkeklerde dünya ikincisi olduğundan haberiniz var mı?
Peki, millilerimizin erkeklerde bir sonraki sene, finalde İngiltere’yi 3-2 yenerek Avrupa Şampiyonu olduğu, bayanların ise Avrupa üçüncülüğü kazandığı şampiyona Türk medyasında ne kadar yer buldu?
Suyun altına baktığınızda koca koca adamların, hangisinin kime ait olduğu belli olmayan paletlerin, küçük bir topun peşinden giden insanların gözlemi garip, o kesin. Fakat biraz öğrenmeye başlayınca çok enteresan bir spor olduğunu görüyoruz.
Sualtı hokeyi, yüzme havuzunun dibinde, oyuncuların birbirlerine temas etmediği, kurşundan yapılmış pakı kaleye göndererek gol atmaya çalıştığı evrensel bir spor. İngiliz dalgıç Alan Blake tarafından, 1954 yılında, kış aylarında dalamadığı gerekçesiyle bulunmuş bir oyun. Günümüzde başta İngiltere, Avustralya, Kanada ve Yeni Zelanda olmak üzere birçok ülkede popüler bir spor.
Sporcular maç sırasında şnorkel ile dalar, dalış maskelerini takarlar, paletlerini giyerler. Güvenlik anlamında eldiven, dişlik ve kulak koruması kullanılır.
Pakı sürüklemek için kullandıkları sopalar ciddi anlamda küçüktür. İlk anda golf sopalarıyla kıyaslama yapmak isteyenler yanılacaktır. Sopaların maksimum uzunluğu 350 mm’yi geçmez.
Futbolda olduğu gibi forma defileleri olmaz. Takımlar siyah ve beyaz formalarla mücadele eder.
Pak, bizim anlayacağımız dille ‘top’, plastik ile çevrelenmiş kurşundan bir maddedir. Buz hokeyi ile aynı boyutlardadır. Pakın ağırlığı öyle bir ayarlanmıştır ki, bırakıldığında havuzun dibine batmasına rağmen rahatça sürüklenebilme özelliği vardır.
Kaleler ise üç metredir ve havuzun dibinde karşı karşıya durmaktadır.
On kişilik takım kadrolarından altışar oyuncu seçilir ve o oyuncular oynar. Kalan dört oyuncu yedektir. Çok yorucu bir spor olduğundan sık sık oyuncu değişikliği yapılır.
İkisi havuzun içinde oyunu takip etmek, biri de dışarıda zamanı kontrol etmekle yükümlü, toplam üç hakem vardır.
On beş dakikadan iki yarı şeklinde oynanan maçın devre arası üç dakikadır. Maç sonunda beraberlik bozulmazsa beş dakika uzatma oynanır. Bu sürede de eşitlik olursa ilk gol atan kazanır.
Futbolda 4-4-2 olarak belirlenen ‘klasik taktik’, bu sporda 3-3’tür. Üç ofansif, üç defansif oyuncu bulunur.
Sopa, pak dışında bir şey için kullanılırsa, paka sopadan farklı bir şeyle vurulursa veya bir oyuncunun önü kesilir, engellenirse penaltı olur. Eğer gerekli görülürse, faul yapan oyuncuya belli bir süre oyundan çıkma cezası verilebilir.
Penaltı durumunda rakip takım oyuncuları, penaltıyı kullanacak takımın üç metre arkasından başlar ve ciddi bir avantaj sağlanır.
İzleyicilere gelirsek, suyun dibinde olması nedeniyle seyirciye çok uyan bir spor olmasa da, dalarak izlenebilir. Bunun yanı sıra, genel olarak izleyiciler canlı olarak çekilen videoyu izlerler. Video sistemi çok keyifli bir seyir zevki sunar.
Umarım Türkiye de, dünyaya paralel olarak, sadece futbola endeksli bir ülke olmaktan çıkar ve çeşitliliğin verdiği avantajları hem kamuoyu hem de medya bazında yaşarız.