Yafo’dan New York’a: Eli Degibri – “Israeli Song”

“İsrail’den genç bir tenor saksafoncu olan Eli Degibri şimdilerde New York’ta tanınmaya başladı. Sakın kaçırmayın. Herbie Hancock ile turnedeyken dikkat çekmeye başladı. Modern bir doğaçlamacı, olağanüstü mahir. Eserleri dikenli ve yarık ama lekesizce işlenmiş.” - Ben Ratliff, The New York Times

Dani ALTARAS
15 Aralık 2010 Çarşamba

1990’ların başında caz meraklılarına birkaç İsrailli cazcı saymaları söylense herhalde tek bir isim bile sayamazlardı. Bu, zamanların ne kadar hızlı değiştiğini gösteriyor. 2010’da, İsrail doğumlu cazcılar modern cazın en parlak yıldızları arasında yer alıyor. Basçı Avishai Cohen ve klarnet ve saksafoncu Anat Cohen ile başlayan süreç hızlanarak devam ediyor. İsrailli cazcılar topluluk lideri veya eşlikçi olarak ard arda yayınladıkarı albümlerin yanısıra Blue Note, Village Vanguard, Birdland, Smalls gibi prestijli caz kulüplerinde çalıyorlar.

Bu yazının kahramanı, cazın dünya başkenti New York’ta yıldızı parlayan İsrailli cazcıların en önemlilerinden saksafoncu Eli Degibri ve Eylül 2010’da yayınladığı 5. albümü Israeli Song.

Yafo’da doğup büyüyen Eli Degibri, müziğe 7 yaşında okuldan sonra devam ettiği Yafo Müzik Konservatuarı’nda mandolin çalarak başladı. Üç yıl sonra, izlediği biz caz konserinin ardından saksafona geçti. 16’sına geldiğinde İsrail’in en ünlü isimleri ile çalmaya başlamıştı. İki yaz üst üste Boston’daki Berklee Müzik Koleji’nin Yaz Programı’na katılmak için burs kazandı. 1997’de 18 yaşındayken Berklee’den bu sefer tam burs kazandı ve ABD’ye yerleşti. Bir yıl sonra, dünya genelinden seçilen sadece altı müzisyenden biri olarak yine tam burs ile saygın Thelenious Monk Institute of Jazz Performance programına katıldı ve burada Ron Carter, Benny Golson, Jimmy Heath ve Clark Terry gibi efsanelerle okumak ve çalmak fırsatı buldu. 1999’da Monk Institute’tan onur derecesi ile mezun olduktan sonra Herbie Hancock’tan grubuna katılma teklifi aldı. Sonraki 2,5 yıl boyunca Hancock’un üç kez Grammy ödülü kazanan Gershwin’s World dünya turnelerinde çaldı.

2002’de “başkent” New York’a yerleşti. Burada, cazseverlerin daha sonra isimlerini sık sık duyacakları gitarcı Kurt Rosenwinkel, piyanist Aaron Goldberg (2010, Home albümü ve 8. sıradaki The Sound of Snow muhteşem), gelmiş geçmiş en iyi basçılardan Miroslav Vitous’un öğrencisi Ben Street ve Brad Mehldau’nun davulcusu Jeff Ballard ile ilk beşlisini kurdu. İlk albümleri 2003’te In the Beginning adıyla yayınlandı. Aynı yıl, bugün hala faal olan Al Foster Quartet’e katıldı. Yine aynı yıl, İsrailli sanatçıları destekleyen IcExcellence’in (Israil Kültürel Mükemmellik Vakfı) seçtiği ve İsrail’i dünyada kültür elçileri olarak temsil ettikleri kabul edilen ilk sanatçılar arasına girdi.

2006’da iki albüm çıkardı. İlki kendi topluluğuyla Emotionally Available ve diğeri piyanist Kevin Hayes ile saksafon-piyano ikilisi olarak; ne kadar güzel olabileceğini Mayıs’ta CRR’de Joshua Redman & Brad Mehldau Duo’nun verdiği muhteşem konseri izleyenlerin hayal edebileceği One Little Song. Yine 2006’da, İsrail’de caz besteciliği alanında Başbakanlık Ödülü’nü kazandı. 2007 ve 2008’de Al Foster’in, Village Vanguard konser kayıtları olan Love, Peace and Jazz albümünde ve The Paris Concert DVD’sinde yer aldı. 2009’da orgcu Gary Versace ve davulcu Obed Calvaire ile 4. albümü Live at Louis 649’u yayınladı.

Israeli Song’da Degibri, üç yaşayan efsaneyi bir araya getirdi: Piyanoda Brad Mehldau, basta Ron Carter, davulda Al Foster. Böyle büyük isimleri bir araya getirmek zaman zaman caz meraklılarının ilgisini çekmek için kullanılan bir yöntem olsa da, bu öyle değil. Ron Carter, Degibri’yi Monk Institute yıllarından tanıyor, Al Foster’la ise sekiz yıldır birlikte çalıyorlar.

Israeli Song on bir parçadan oluşuyor. Altısı Degibri’nin besteleri. Diğer müzisyenler birer beste ile katılıyor. Bebop Dizzy Gilesepie’ye, unutulmaz Somewhere Over The Rainbow Harold Arlen’e ait. Degibri, albümün bazı parçalarında müzisyenlerle duo kombinasyonda çalıyor. Bebop, Degibri ile Foster’i bir araya getiriyor. Bu hızlı ve atak parçada bazı yorumculara göre davulcu Foster Bebop döneminin ünlü davulcuları Kenny Clarke ve Max Roach’u yâd ediyor. Somewhere Over The Rainbow, bu kez Degibri ile Carter’ı bir araya getiriyor. Bu yavaş parçada basın yarattığı derinlikte Degibri’nin ustalığı açık seçik duyuluyor. Liora ve son sıradaki Israeli Song’da Dergibri bu sefer Mehldau ile eşleşiyor. Birincisi kıvrak, ikincisi biraz daha dramatik besteler. İki müzisyenin birleşimi Redman & Mehldau Duo’yu çağrıştırıyor.

Diğer parçalarda çeşitli tempo ve havalarda müzikler var. Açılış parçası Mehldau’nun bestesi Unrequited’da piyanist aşağılarda sessiz sakin dolaşırken, Degibri diğer müzisyenlerden ayrılıp zirveleri keşfe çıkıyor gibi. İkinci sıradaki Mr. R.C., tıpkı efsane sakasafoncu John Coltrane’in basçısı Paul Chamebrs için bestelediği Mr. P.C. gibi, Degibri’nin Ron Carter’a bir methiyesi. Carter da parçadaki harika solosuyla bu övgüyü hak ettiğini gösteriyor. Judy The Dog hareketli bir parça. Foster kendi bestesi Look What You Do to Me’de solosuyla ortalığı yakıyor. Manic Depressive blues’un sınırlarında geziniyor. Jealous Eyes bir balad ve albümün en güzel parçalarından.

Israeli Song için bir yorumcu şöyle yazmış: ‘Albümü en iyi tanımlayacak sözcük, denge. 11 parçadaki performanslar çağdaş caz anlayışı için yeteri kadar modern, daha derin sulara dalmak istemeyenler için yeteri kadar geleneksel ve 2010’un en iyi albümlerinden biri sayılmak için yeteri kadar iyi.’ İnsan dinleyince hak veriyor.