Amerikan rüyasının arka bahçesi

Amerikan rüyalarıyla süslü başarı ve dayanışma öykülerine zaafı olan Hollywood, eski şampiyon boksör Micky Ward’ın inişli çıkışlı kariyerini beyaz perdeye aktarıyor. Kanatimce “vahşi bir spor” olan boksa, alt sınıflar bir ayakta kalabilme ve var olma kavgası olarak bakarlar.

Viktor APALAÇİ
23 Şubat 2011 Çarşamba

Alt sınıftan gelip milli kahramana dönüşen boks starlarını alabildiğine yüceltme furyasından “Dövüşçü” de nasibini alıyor. Filmi türün diğer örneklerinden ayıran, sadece bir boks filmi olmayıp, boksörün ailesini, yaşadığı çevrenin keskin bir gerçekçilik duygusuyla aktarması. Christian Bale, Amy Adams, Melissa Leo çizgi dışı performanslarıyla harikalar yaratıyorlar

Amerikan rüyalarıyla süslü başarı ve dayanışma öykülerine zaafı olan Hollywood, ülkenin favori spor dalları arasında yer alan boksun efsanevi kahramanlarını beyaz perdeye taşımayı pek sever.

En İyi Film de dahil 7 dalda Oscar Ödülleri’ne aday gösterilen “Dövüşçü / The Fightr”, bugün 46 yaşında olan eski şampiyon boksör Micky Ward’ın inişli çıkışlı kariyerini anlatıyor.

Kanaatimce “vahşi bir spor” olan boksa, alt sınıflar bir ayakta kalabilme ve var olma kavgası olarak bakarlar. “Yoktan varolma” hikâyelerine pek düşkün olan Hollywood, alt sınıftan gelip milli kahramana dönüşen boks starlarını alabildiğince yüceltir.

Jack La Motta’yı anlatan Martin Scorsese’nin “Kızgın Boğa”sı, Graziano’yu anlatan Robert Wise’in “Yukarıda Biri”si, John Avildsen’in (Sylvester Stallone’li) Rocky’si, Franco Zeffirelli’nin “Şampiyon”u, Jewison’un “The Hurricaine”i, Ron Howard’ın “Cinderalla Man”i, M. Ali Clay’i anlatan “Ali” ve Clint Eastwood’un kadın boksörlü “Milyonluk Bebek”i Hollywood’un boks klasikleri arasında yer alır.

Derinlikli psikolojik yaklaşımlı Oscar’a da aday gösterilen sağlam senaryosu ile öne çıkan “Dövüşçü”, bu zincirin son halkası.

“Dövüşçü”yü türün diğer örneklerinden ayıran sadece bir boks filmi olmayıp, boksörün ailesini, yaşadığı çevreyi keskin bir gerçekçilik duygusu ile aktarması. 10 çocuklu kalabalık bir Amerikan ailesi içinde, dominant annesinin, uyuşturucu merakı yüzünden parlak kariyeri sönmüş boksör eskisi ağabeyinin baskısını üzerinde hisseden Micky Ward’ın öyküsünü, kenar mahalle hayat fonunda izliyoruz.

AMERİKAN TOPLUMUNUN ZAAFLARI

Kendisini yanış yönlendiren üvey ağabeyinin himayesinde ve gölgesinde boks sporunda kariyer yapma peşindeki Micky (Mark Wahlberg), menajerliğini yapan annesi (Melissa Leo) ve çoğu evde kalmış 8 kız kardeşinin etkisi altında ne kadar çalışırsa çalışsın dövüşleri ardı ardına kaybetmektedir.

“Dövüşçü” profesyonel boksun karanlık ve hüzünlü dünyasına gerçekçi bir tonla yaklaşırken, banliyö yaşamına kalabalık ve problemli Ward ailesinin dramını da ustalıkla işliyor. Başarılı karakter tahlilleri, sosyolojik gözlemler ile öne çıkan olgun bir senaryo, dünyanın en gelişmiş ülkesi olmakla övünen Amerikan toplumunun zayıf yanlarının altını çiziyor.

Amerikan taşrasının yoksulluğunun, cehaletinin, bilinçsizliğinin, hâlâ yaygın olan Yahudi düşmanlığının sergilenmesi, cilaları dökülen Amerikan rüyasının bir tablosu olarak gözlere seriliyor.

Banliyödeki genç işsizler ordusu, toplumda afyon etkisi yapan boksa sarılıyor, kurtuluşunu ringlerde arıyor.

“Dövüşçü”deki boks sahneleri, canlı yayın hissi veren bir sahicilik uslubuyla işlenirken film gerçekçilik ve inandırıcılıktan tam puan alıyor.

“Üç Kral” ve “Tesadüfler” filmlerinden tanıdığımız yönetmen David O’Russell, senaryonun sunduğu zengin malzemenin hakkını vererek, sakin, yalın, doyurucu bir sinema diliyle,  klasik bir “yoktan  var olma” hikayesi anlatıyor.

90’lı yılların ortasında geçen konusuyla film, 31 yaşında dünya orta siklet boks şampiyonu olan Micky Ward’ı başarıya götüren süreci anlatıyor.

YOKTAN VAR OLMA HİKAYESİ

Bir zamanlar Sugar Ray Robinson’u nakavt etmiş üvey ağabeyi Dicky Eklund (Christian Bale), uyuşturucu ile kendini adeta zehirlemiş, tipik bir “kaybeden”dir.

Micky, yeteneğini boşa harcamış, gözden düşmüş üvey kardeşinin gölgesinde geçirdiği hayatını, sık sık koca değiştiren annesi ve cadaloz kız kardeşleri zora sokmaktadır.  Bir barda çalışan sevgilisi Charlene’in (Amy Adams) manevi desteğiyle ailesinden kopan Micky herşeye sıfırdan başlamayı dener, neticede şampiyon olur.

Filmin müthiş final sekansına kadar, herkesin mutsuz ve başarısız olduğu kenar mahalle atmosferinde, Oscar adayı yönetmen David O’Russell, bakımsız sokakları ve evleriyle, ucuz barları ve fakir spor salonlarıyla gerçekçi bir banliyö hayatını gözlerimize seriyor.

Bunda, müthiş bir oyuncu kadrosunun varlığı kendisine destek oluyor. Christian Bale, Spielberg’in “Güneşin İmparatorluğu” ile başlayan 23 yıllık kariyerinin en başarılı performansıyla, Altın Küre Ödülü’nü kazandı, En İyi Yardımcı Aktör Oscarı’nın kesin favorisi. “Makinist”te 30 kilo vererek iskelete dönüşen Bale, bu filmde de benzer fiziksel değişimyle, kokain bağımlısı boksör eskisi bir kaybeden rolünde harikalar yaratıyor.

Eski rap yıldızı Mark Wahlberg aynı zamanda filmin yapımcısı ve başrol oyuncusu olarak Russell ile bu üçüncü çalışmasında Bale gibi dev bir oyuncunun gölgesinde kalmamaya çabalıyor.

Dominant anne rolüyle Altın Küre kazanan eski tüfeklerden Melissa Leo, oğlunu  sıçrama tahtası olarak kullanan taşralı kadın rolünde çok başarılı.

Hollywood’un kendisine yakıştırdığı “cici kız” rollerine zıt bir kampozisyonda, yükselen yıldız Amy Adams, şaşırtıcı oyunuyla En İyi Yardımcı Aktris Oscar adaylığını bileğinin hakkıyla kazanmış. “Kızgın Boğa”dan sonra bir başka boks filmi çekmeye yanaşmayan Martin Scorsese ve “Siyah Kuğu” ile kafası karışan Darren Aronofsky’nin reddettiği yönetmenlik koltuğunun hakkını David O’Russell fazlasıyla veriyor.

“THE FİGHTER / DÖVÜŞÇÜ”

Yön: David O’Russell Sen: Scott Silver, Paul Tamsy, Eric Johnson Görüntü: Hoyte Van Hoytema,

Müz: Michael Brook Oyuncular: Mark Wahlberg, Christian Bale, Amy Adams, Melissa Leo, Jack Mc  Gee