Geçen haftaki Şalom’da ‘Tarihin gizli ünlüleri’ yazı dizisinde Metin Delevi’nin başlığını okuduğumda birden içimi bir ürperti sardı; “Bugün kitap yakanlar yarın insan da yakarlar.” Heinrich Heine’nin bu tümcesi yaşadığı yüzyılın ötesinde günümüzde bile anlamını güncel kılabilecek bir mesajdı ne yazık
Yaşamın anlamını kavramak için dünyayı dolaşmaya çıkan bir genç, gezdiği ülkelerden birinde ünlü bir bilgeyi ziyarete gitmişti. Gezgin genç, bilgenin yaşadığı evde, tüm duvarların kitaplarla kaplı olduğunu gördü. Fakat evi dikkatle gözden geçirdikten sonra, yerde bir kilim, duvar dibinde yatak olarak kullanılan bir sedir, ortada ise bir masa ve sandalyeden başka evde hiçbir eşyanın olmadığını gördü ve merakla sordu:
“Neden hiç eşyanız yok?” dedi. “Koltuklarınız, kanepeleriniz, büfeleriniz... Onlar nerede?”
Bilge, bu soruya karşılık olarak kendi bir soru sordu gezgin gence; “Senin de yalnızca, sırtında taşıdığın küçük bir çantan var,” dedi. “Peki, senin eşyaların nerede?”Gezgin genç, kendini savunurcasına yanıtladı bu soruyu: “Ama görüyorsunuz... Ben yolcuyum ve fazla yük taşıyamam.”
Ünlü bilge, hak verircesine güldü: “Ben de öyle, yavrum” dedi. “Ben de öyle...”
Kitaplar arasında bir yaşantıyı çocukluğumdan beri düşlerdim. Zamanla edindiğim kitapların nitelikleri değiştikçe sayıları da çoğaldı.
Evlendikten sonra gençlik yıllarımın geçtiği anne baba evinden taşıdığım ilk eşyalarım kitaplarımdı. Zaman içinde okunan kitaplar kitaplığa özenle yerleştirilir, günlük kitaplar genelde ulaşabileceğimiz yerlerde ve/ ya da yatak başucumuzda bulunurdu. Evde bir kitap kovalamacası sürer, sonunda kitaplıktaki yerine gidene kadar geçen zamanın keyifli takipçileri olurduk. Eşim, ben, sonraları da kızlarım gerçek kitap dostlarıyız. Küçük kızımla yaptığımız en keyifli iş, bir kitapevine girmek ya da sahaflarda dolaşmak. Saatlerin farkına varmadan bazen yeni çıkanları ayakta incelemek, birbirimize ‘bunu da gördün mü’ diye uzaktan bencil bir bakış atmak, bazen da tozlu raflarında okunmuş ve yılların eskitip fakat konusunu alamadığı o güzelim sararmış sayfaların arasında bilinmez bir maceraya doğru yol almak olur çoğu zaman.
Son günlerde kitaplığımdan eksilip kızlarımın odalarındaki kitaplığa doğru giden kitaplarımın sayısında oldukça artış oldu. Kitap tutkumuz yaşlarımızın ilerlemesiyle benzerlikler göstermeye başladı; önceleri öyküler, çizgi romanlar ve romanlar yer değiştirirken, şimdiyse felsefe tarih ve düşünsel yapıtlar kitaplığımdan eksilir oldular.
Örneğin geçenlerde aradığım, bulamayıp birine vermiş olduğumu düşündüğüm John Berger’nin ‘Görme Biçimleri’ ve Eduardo Galeano’nun ‘Yürüyen Kelimeleri ile Aynalar’ı, kızlarımın kitaplıklarındaki raflarında bulunuyor olması bana kaybın burukluğunun yerini alan gururun sevincini yaşatır oldular.
Aklıma Amos Oz’un ‘Aşk ve Karanlık’ kitabından yazarının edebi keyfini çıkartmaya çalışarak tane tane okuduğum satırları geldi.
…Aşağı yukarı altı yaşındaydım, hayatımda harika bir gün oldu. Babam kitaplıklarından birinde bana ufak bir yer açıp kendi kitaplarımı oraya koymama izin verdi. O güne değin yatağımın başucunda bir taburede yığılı duran bütün kitaplarımı kucakladım, kollarımda babamın kitaplığına taşıyarak düzgün bir şekilde dizdim. Sırtları dünyaya, ön tarafları duvara dönük olarak. Bu bir ayin, reşit olmak gibi bir şeydi.
Kitapları dik duran kişi artık çocuk değil, bir erkekti. Ben de artık babam gibiydim ve benim de kitaplarım hazıroldaydı…
Özellikle son günlerde Yahudilik içerikli kitapların yaygınlaşması hem olumlu hem olumsuz; kaynak olacak şekilde kitapçı raflarını doldurması karşısında yine kitap heyecanımı aşamayıp birçoğunu edindim.
Yapı Kredi Yayınları’nın bir kitabı, Aharon Appelfeld ‘Tsili -Bir Hayat’ Yahudi bir kızın savaş yıllarındaki yaşantısının dramını anlatıyor. Bir diğer ilginç kitap Gisele Durero-Köseoğlu’nun Gita Yayınları’ndan çıkmış ‘İstanbulin’ adlı kitabı. Bir solukta okudum. Kitap 1983’ten bu yana İstanbul’da edebiyat öğretmenliği yapan bir Fransız yazarın denemeler, anlatılar ve öyküler kitabı. İçeriğinde Museviler başlıklı denemesinden, Haremin Yahudi Kadınlarına, Ester Kira’ya, Elie Wiesel’den Sarah Bernhardt’a kadar farklı başlıklarda 30’a yakın deneme ve anlatı var.
Bir başka kitap, Ayşe Gürsan Salzmann’ın ve fotoğraf sanatçısı eşi Laurence Salzmann ile birlikte hazırladıkları, yıllar önce Gözlem’de basılan Anyos Munchos i Buenos’un farklı bir formatta, fakat biraz daha geliştirilmiş olarak içeriği aynı olan kitabı; ‘Travels in search of Turkey’s Jews’ Başka bir kitap Marc Levy’den ‘Gölge Hırsızı’. Rıfat Bali’den Libra Kitap’ta çıkan çok ilginç iki kitap; ‘Savarona Atatürk’e Son Armağan’ ve ‘Tabutluklar Sansaryan Han ve İki Emniyet Müdürü’.
Mario Levi’nin 4 yıl aradan sonra yeni romanı ‘Karanlık Çökerken Neredeydiniz’. Levi, son romanında mekânları, toplumsal ve siyasi değişimleriyle İstanbul üzerinden bir Türkiye resmi çiziyor. Tiyatro sevgisi ve üstelik Türk edebiyatında hemen hiç işlenmeyen futbol tutkusuyla işlenmiş bir hikâye. Romanında 78 kuşağının saflığını, romantizmini, aradan geçen yıllara nasıl yenilip örselendiğini, o dönemi görmemiş genç kuşaklara olanca duyarlığı ve değeriyle aktarıyor.
Yine güncel bir kitap, ‘Yahudiliğin Kısa Tarihi’ Lavinia Cohn - Sherbok, Dan Cohn – Sherbokc İz Yayıncılık’tan raflarda durmakta.?Yahudilik söz konusu olduğunda, Lavinia ve Dan-Cohn Sherbok’un kitabı neredeyse klasik haline gelecek kadar batı literatüründe önem kazanan birkaç temel eserden biridir.
Kitap özellikle Yahudiliğin siyasal tarihini izlemeye çalışmakta. Bu arada söz konusu tarihsel sürece şekil veren ya da bu tarihin şekillendirdiği Yahudi kurumları da analitik bir perspektiften ele alınmakta, adeta Yahudiliğin genel bir çözümlemesi yapılmakta. Son derece ilginç analizlerle dolu bir kitap. Bir araştırma ve bilim kitabı ‘Tanrı Kuramı’. Bernard Naish’in bu ilginç kitabı evrimi anlatıyor; 4,6 milyar yaşındaki dünyayı ve dünya dinlerinin birbiriyle çelişen iddialarını hesaba katmayan Tanrı’ya ilişkin geleneksel dini dogmaları bir kenara bırakmakta ve hayatımıza anlam katacak yeni bir kuram sunmakta.
İşte böyle daha bir sürü kitap, kitapçıların günlük raflarında habire yer değiştirmekte, kitap meraklılarına yeni dünyalar sunmaktalar...
Şöyle bir Tünel’den Beyoğlu yoluyla Taksim e doğru uzanacak olursanız, Ada kitapçısından Robinson Cruseo’ya, Mefisto’dan D&R’a Denizler Kitapevi’ne, Pandora’ya, Simurg’a ve daha birçoğuna uğramak isteyecek, her birinin raflarından en az bir kaç kitap edinerek kitaplığınıza ve dünyanıza farklı hazineler ekleyeceksiniz.