Ünlü İspanyol şarkıcı Luz Casal, ‘Avea Dünya Müziğinin Sıradışı Sesi Konserleri’ kapsamında son albümü ‘La Pasion’dan örnekler sunmak üzere 23 Şubat Çarşamba akşamı Aya İrini Müzesi’nin konuğu…
Kansere meydan okuyan ve onu iki kez yenen Luz Casal, Pedro Almodovar’ın meşhur filmi ‘Yüksek Topuklar’da, Agustin Lara klasiği ‘Piensa en mi’ şarkısına yaptığı unutulmaz yorumla efsane haline gelmişti.
1992 yılında Pedro Almodovar’ın filmi ‘Yüksek Topuklar’da ‘Piensa en mi’ şarkısına yaptığınız yorumla tüm dünyada büyük ilgi gördünüz. Almodovar’ın filmleriyle herhangi bir şarkıya sihirli bir dokunuş yaptığını söyleyebilir miyiz?
Pedro Almodóvar’ın filmleri için müzik seçmek konusunda oldukça ince bir zevki var, ayrıca bunu yaparken çok göze çarpan işler çıkarıyor.
Albümünüz ‘Como la flor prometida’ (Söz vermiş çiçek gibi) 1995 yılında 800 binden fazla satarak kariyerinizin en başarılı albümü oldu, sizce bu albümün sırrı neydi?
Genel olarak, sanırım albüm satışlarında başarılı olmak bir ya da birkaç şarkının başarısıyla alakalı, ayrıca imaj ve moda gibi faktörler de satışlar için önemli. Aslında, albümlerimden birinin diğerlerine göre daha çok ilgi görmesi benim için bir gizem.
Eleştirmenler şarkınız ‘Te deje marchar’ (Gitmene izin veriyorum) için İspanyol müziğinin en önemli şarkılarından biri diyorlar, bu şarkının öyküsü nedir?
‘Te deje marchar’ aşktan feragat etmenin hikâyesi. Aşk için büyük bir sınav…
Kariyerinizin başlarında daha çok pop müzik yapıyordunuz diyebilir miyiz?
Daha çok pop yapıyordum çünkü o dönemde çok güçlü bir pop-rock ve anglo-saxon etkisi vardı. Adım adım, kulaklarımı başka müziklere ve başka dillerde söylenen şarkılara açmaya çalıştım.
Son albümünüz La Pasion’da Latin Amerikan tadı ağırlık kazanıyor, peki son albümünüzdeki müziği siz nasıl tanımlıyorsunuz?
Bu albüm sadece tek bir türe, Hispanik-Amerikan kültürünün çok güçlü ve popüler köklerine ait bolerolara adanmış bir albüm. Benim için ciddi bir meydan okumaydı.
Daha önce Jane Birkin’le çok iyi işler çıkarmış ve Björk gibi ünlü isimlere remiksler yapmış Fransız prodüktör Renaud Letang ile çalıştınız, sizin kendi tarzınızı nasıl etkiledi?
İşleri Renaud’ya ve bir müzik aranjörü olarak Eumir Deodato’ya bırakmak, bana büyük cesaret verdi. Bu albümün bu tür müziklerle bilinen profesyonellere, bu şarkıların ihtiyaç duyduğu ruhu ve atmosferi verebilecek isimlere ihtiyacı vardı.
‘La Pasion’un kayıtlarında yer alan herkes için çok farklı ve sıra dışı bir iş oldu.
Son albümünüzdeki fotoğraflarda efsanevi moda fotoğrafçısı ve Madonna, Björk ve Sting gibi isimlere video klipler çeken Jean Baptiste Mondino’nun adı geçiyor, Mondino ile nasıl bir araya geldiniz?
Albüm için imajlardan, matbaaya ve renklere kadar doğru bağlar kurmak çok önemli. Fotoğraf çalışmalarıyla inanılmaz parlak bir isim olduğundan Mondino’yu seçmek bizim için çok net bir karardı. Kayıtlar sırasında albümü dinleyince hemen işin içine girdi.
Son albümünüz La Pasion, çoktan Türkiye’de de yayınlandı ve dinleyiciler için ‘Historia de un amor’ en tanıdık şarkı; bu şarkının sizin için de özel bir anlamı var mı?
‘Historia de un amor’ albüm repertuarındaki tüm şarkılar arasında benim en çok bağ kurduğum şarkı. Kendi kişisel anılarımla ve duygularımla çok fazla ilişkisi var.
Kansere karşı uzun soluklu bir savaş verdiğinizi biliyorum ama yeniden sağlığınıza kavuştunuz; peki tüm bunlar kariyerinize bakışınızı değiştirdi mi?
Hastalığım bana kişisel bazı yanlarımı geliştirmem için bir fırsat verdi. Hayatımdaki öncelikleri değiştirdim ve müzik kariyerimle ilgili daha büyük bir heyecan duymaya başladım.
Şarkılarınızı ilk kez 23 Şubat’ta İstanbul’a getiriyorsunuz; peki İstanbul hakkında neler biliyorsunuz?
Mimarisi ve geçmiş yüzyıllardan beri tarihi ve kültürel önemi ayrıca edebiyatı hakkında çok duyuyorum ve biliyorum. Avea’nın Dünya Müziğinin Sıradışı sesi konserlerinin bir parçası olarak davet edildim. Sağlığımı yeniden kazanmak için çok büyük bir mücadele verdim, şimdi yeniden şarkılarımla sahnede olmak, konser vermek üzere farklı şehirlere ve ülkelere yeniden davet edilmek çok heyecan verici. Bu heyecanımı İstanbul’da da paylaşıyor olacağım.
Cenk ERDEM