Yüksek ateş, titreme, ağrı, öksürük ve hapşırık ve hatta ishal… Neredeyse her yıl karşılaştığımız, bizi işimizden, okulumuzdan mahrum bırakan grip virüsü hakkında ne kadar bilgimiz var?
Grip kelimesinin kaynağı ne? Kelimenin kaynağı büyük bir ihtimalle eski Fransızca’dan ‘gribe’ kelimesinden İngilizceye geçmiş; ‘to grip’ yani yakalama, kavrama, kulp takma, etkileme anlamına geliyor.
Buradan bilimsel ismini de anlayabiliyoruz; ‘influenza’. İngilizce’de ‘influence-etkileme’den geliyor. Bu hastalık Ortaçağlarda Tanrı’nın etkisi cezası olarak düşünülüyor ve toplum hafızasında veba ile birlikte düşünülüyor. O dönemlerde, birileri hapşırmaya başlayınca devamında ölümcül bir hastalık olan vebanın geleceği düşünülüyor. Her hapşırmada belirtilen “çok yaşa” temennisinin kaynağı da buradan geliyor.
Grip virüsü akıllı ve yaşamasını bilen bir virüs olduğundan vücudun en tehlikeli parazitlerinden… A ve B olarak iki türü mevcut ve bazen aynı kışta iki tür de faaliyet gösterebiliyor. Böylelikle tek bir sezonda iki kere grip geçirebiliyoruz. Grip, bir soğuk hava virüsü; soğukta faal. Diğer bir deyişle yazın gribe benzer bir hastalık geçirirsek, nedeni Influenza değil.
Akıllılığı, kendisini jenerik nitelikler açısından değiştirmesini bilmesinin ileri geliyor. Her sene yaptığı ufak değişiklikler, bir sonraki sene bağışıklık sistemimizin ona hazırlıklı olmasını önlüyor ve hasarını gerçekleştiriyor. Tanıdığımız başka bir virüsten örnek vermek gerekirse, suçiçeğini bir kere geçiriyoruz. Kendisini değiştirmeyen bu virüsle her karşılaştığımızda vücudumuz onu tanıyor ve hakkından geliyor.
Solunum sistemi ve ellerimizle insandan insana doğrudan geçen grip virüsünün üç günlük bir kuluçka devresi var. Böylelikle birkaç gün içinde bir aile, bir okul sınıfı, bir çocuk yuvası, bir kışla içinde çok hasta beliriyor.
Halk deyimiyle, bizleri ortalama beş günlüğüne ‘paçavra’ya döndüren bir bela… Birkaç gün süren çok yüksek ateş, titreme, her tarafımızın ağrıması, öksürük ve hapşırık ve hatta ishale neden oluyor. İştahımız kayboluyor ve biraz da depresif ruh haline giriyoruz.
Maalesef ilacı yok. İçtiğimiz Tamiflu etkili olabiliyor ama o da hemen hastalığın başında aldığımız zaman… Ancak bu ilaç da tam etkili değil ve virüs birçok ülkede ve insanda bu ilaca da dirençli.
Öyleyse ne yapmalıyız? Öncelikle aşı. Bu sene aşı hem Influenza’ya, hem de Domuz Gribi H1N’na karşı etkili. Bu tek aşıyı (çocuklarda iki aşı, ilk aşılanma senesinde) hastalık sezonundan önce, yani ekim, en geç kasım ayında yapmamız lazım. Eğer o kış hastalanmadıksak da yapmakta fayda var. Aşı, içinde ölü virüs parçacıklarının olduğu bir aşı, dolayısıyla düşünülenin tersine aşının kendisi hastalık yapmıyor. Yan tesirleri önemsiz. Geçen sene bütün dünyada milyonlarca, hatta milyara varan sayıda kişi aşılandı.
Aşının hastalığı önleme kapasitesi %70-80 oranında. Bu aşı 6 aylık bebekten 120 yaşındakilere kadar herkese tavsiye ediliyor. Astım veya kronik hastalara ve hamilelere öncelikle tavsiyeli, çünkü bu üç gruptakiler grip geçirdiklerinde hastalığı çok daha ağır geçiriyorlar.
Peki diyelim hastalığa yakalandık, o zaman ne yapmalıyız? Hastalık yazıldığı gibi 5 -6 gün sürebiliyor. Öncelikle evde kalmalıyız; istirahatın önemi büyük. En azından bir kere doktora görünmeliyiz. Her hastalıkta olduğu gibi bu hastalıkta da gıdanın önemi büyük; özellikle kalorili ve vitamin açısından zengin gıdanın.
Anlaşılacağı gibi bu hastalığın ekonomik yankısı da büyük. 5-6 gün işe veya okula gidemeyen ve dolayısıyla insanı evde bırakan bir hastalık. O kadar bela ki bu hastalık sonunda nekahet devrini sevinçle ve mutlulukla karşılıyoruz. Nasıl demiş büyük şair “His var mı bu alemde nekahat gibi tatlı|”(Y. K. Beyatlı “Ses” şiirinden)
Dr. Avram MİZRAHİ