Çakradaki pireler

Sağlık
2 Mart 2011 Çarşamba

Nuia MANA


İnsanlar ve halklar sınırlarını çizmeyi bilmeli, sınır ihlalinde bulunanları ise kişiye ve duruma göre düzeltmeli ya da durumun ciddiyetine göre karşıt tepki vermelidir. Bu söylediklerim kişisel gelişimle ilgilenen birçok kişinin hoşuna gitmeyecektir, çünkü kişisel gelişim dünyasında kalp ve sevgi öne çıkarılır (dördüncü çakra). Bu sevgici tutum neredeyse kişiye kendini ezdirmesini öğretmeye kadar varır, çünkü bu kalp çakracı tutum kalbin sadece bir karış aşağısında bulunan üçüncü çakrayı yok sayar. Üçüncü çakra mide bölgesine denk düşer ve kişinin sınırlarını çizmesi ile ilgilidir. Kişinin benliğidir.

Çakra dediğimiz şey psiko-spiritüel enerji merkezleridir. Genler, ailenin ve milletin psiko-spiritüel yaşanmışlıklar rezervuarının fiziksel tezahürüdür. Çakralar kişi henüz genetik belirli hastalıkları yaşamadan değişimleri başlatabileceğimiz merkezlerdir. Çakra subtildir ve subtil olan değiştiğinde fiziksel olan değişmek zorundadır. Çakra kadere yakın olandır, çakra değiştiğinde kader değişir, hastalıklar da değişir.

Bugüne kadar çakra yahut aura yok diye ortalarda dolaştıysanız, bu çakranın ya da auranın olmadığını değil, sizin gözlerinizin görmediğini anlatır. Ve çakra sistemi Kabala’daki Hayat Ağacı ile bire bir örtüşür. Beden kablo ise, çakra içinden geçen elektriktir. Çakralar ruhumuzun haritasıdır.

Ezoterik öğretilere göre her çakra eşdeğerdedir. Sınırlar ve sevgi eşdeğerdir ruhsal alemde. Kendi sınırlarını savunmak kişinin kendine olan özsaygısını yaşamasına izin verir. Henüz özsaygıyı bulmamışken kişi herkesi ve her şeyi sevemez. Sahteden olur bu sevgi. Lafta kalır.

Büyük ustalar nihai analizde ben-sen ayrımının olmadığını, hepimizin bir olduğunu söylerler. Bunu papağan gibi tekrar etmek işe yaramaz. Bir çoğumuzun farkındalık düzeyimde hâlâ bireyler var. Hâlâ başkaları var. Ve hala canımı acıtan durumlar var. Yorganda hala pireler var. Uf ve hala kaşıntı var. Bu yüzdendir ki sürekli kalp çakra odaklı olmak yerine tüm çakraların farkına varılmalı ve hepsine özen gösterilmelidir.

Bütün hastalıkların kökeni yaşanmışlıklar ya da yaşanmamışlıklardır, çünkü ruhun subtil planda çözemediğini beden fiziksel planda çözmeye bakar. Kişi büyük sıkıntı alıp bunu bastırmayı seçmişse, bu mutlaka beden tarafından bir hastalığa dönüştürülüp, o şekilde temizlenmeye çalışılacaktır. Beden burada ruha yardım etmeye çalışıyordur.

Ağırınıza giden bir şey olduğunda mide bölgesi etkilenir: mide bulantıları, asitlerin azması, ülsere kadar varması… Bunlar hep sınırlarınız ihlal edildiğinde karşılık vermeyip sineye çekerseniz oluşan bastırılmış sinir kaynaklı hastalıklardır.

Evet, dişe diş çıkarmamalı, öç odaklı olmamalıyız. Ancak sınırlarımızı öyle iyi çizmeliyiz ki, kimse bizim dişimize ya da gözümüze göz dikemesin. Gözü ya da dişi baştan korumalı. Çünkü sevgi çakrası kadar benlik çakramız da önemlidir. Dişsiz insan yemekleri olduğu gibi yutmak zorundadır. Ve sınırlarını koruyamayan insan da ona yapılanları direk içine alır. Sınırlar önemlidir. En azından aydınlanana kadar.