İstanbul nerede BOZ BAYKUŞLAR orada

İstanbul Büyükşehir Belediyespor taraftarı olarak geçtiğimiz hafta sonu, Türkiye’nin en zor deplasmanlarından biri olan Bursa’ya gittim. Kültür ve eğitim seviyesi yüksek, ilginç taraftar topluluğu Boz Baykuşlarla ilgili izlenimlerimi ve bu gezinin hikâyesini paylaşıyorum

Sami MORHAYİM Spor
9 Mart 2011 Çarşamba

Saat sabahın 8’inde daha horozlar uyanmamışken, baykuşlar Taksim Meydanı’nda toplanmaya başlamıştı bile. Boz Baykuşlarla birlikte Bursa deplasmanına gitmek için de, Pazar sabahı saat 6.30’da uyanıp ben de onların yanında yerimi almıştım. Hem de bir sonraki güne çok önemli bir tarih sınavım vardı; ama içimdeki Boz Baykuş aşkı beni deplasmana gitmekten alıkoyamadı.

Aslında, ben onların yanında bir gazeteciden çok, bir Boz Baykuş’tum. Engelli basket, basket ve Olimpiyat Stadı’ndaki maçlardan sonra, bu gittiğim beşinci ya da altıncı maçtı onlarla. Marşları ezberlemiş, Boz Baykuşların temel felsefesini öğrenmiştim: Asla diğer insanlara saygısızlık etme! Küfür kullanma!

Uzun lafın kısası, saat 9.15 gibi yola çıkmak için herkes servise bindi. Yaklaşık yirmi kişi İstanbul’dan Bursa’ya doğru yola çıktık. Marşlar, besteler ve eğlenceli sohbetlerle göz açıp kapayana kadar geçen bir buçuk saatin ardından Darıca’ya varmıştık bile. Ardından, Bursa yolculuğunun tadı tuzu olan feribotumuza binip çaylarımızı elimize aldık ve Yalova’ya doğru kırk beş dakikalık güzel bir yolculuk geçirdik. Tabi, martılara simit atmayı da es geçmedik.

11.30 gibi Yalova’ya vardık. Otuz dakika ilerledikten sonra Yalova IKEA’nın orada bir polis arabası bizi bekliyordu. Daha sonradan öğrendim ki bizle birlikte Bursa’ya kadar eşlik edeceklermiş. Hem benim için farklı bir deneyim oldu, hem de Boz Baykuşlar taraftar grubuna ilk defa bir polis arabası eşlik ediyordu. Onlar da bu durumdan oldukça keyifli gözüküyordu.

Polisler, Bursa yakınlarında bizi servisten indirerek arama yapmaya başladılar. Boz Baykuşlar’ın vazgeçilmez unsuru pankartlar da tabii ki yanımızdaydı; klasik turuncu bir Boz Baykuşlar pankartı, 8 Mart Kadınlar Günü’ne özel bir pankart ve ‘Vizeler yaklaşıyor sessiz olun’ yazılı bir pankart daha. İşin komiği, vize ile ilgili olan pankartla ne yapacağımızı gruptan sadece 3-4 kişi biliyordu. Maç esnasında bize anlatacaklarını söylemişlerdi.

Prosedürleri atlattıktan sonra, polisler bizi stadın yakınlarında Merkez Asayiş Bürosu’na aldılar. Bize tembihledikleri ilk şey de şuydu; “Beşiktaş ve İstanbul kelimelerini kullanmıyoruz arkadaşlar.”

Saat bir gibi oradaydık ve maça üç saat vardı. Bursa’ya gelip de kebap yemezsek ayıp olacaktı. Tabi, ben yemeyecektim; ama diğer arkadaşlar için durum böyle değildi. 20 kişilik grup 5’erli olup dağılacak ve kebapçıda buluşacaktık; ancak ilk 5 kişilik grup çıktıktan sonra polisler çıkışımızı engelledi ve dışarı çıkmak için önce bilet almamız gerektiğini söyledi, bu da en az bir otuz dakikaydı. Ardından, biletlerimiz geldi. Karnı aç olan altı kişi stadyumun yakınlarında yemek için yer aramaya başladı ki onlardan biri de bendim. Hepimiz atkılarımızı çıkarmış bir Bursalı gibi stadın etrafında yemek yeri aramaya başladık. Yanımızdan geçen Bursalılar bizim için adeta bir düşman askeri gibiydi. Gözümüzde o kadar büyütmüşlerdi ki ağzımızı açıp yanlış bir şey söylemeye bile korkuyorduk. Zaten, hal ve tavırları o kadar iticiydi ki üzerimizde Bursa atkısı olsa bile onlardan korkardım, buna eminim.

Neyse, sonunda ben kaşarlı pidemi, arkadaşlar da yarım ekmek köftelerini yiyip karnımızı doyurduk.

Maç saati, yemek derken saat üç oldu ve Bursa’dan da aramıza katılan arkadaşlarla sayımız 50’ye kadar çıktı. Çoğu liseli olan Bursalılar da Boz Baykuş atkısı almak için birbirleriyle kapıştı. Her şehirden yüzlerce talep olan ve sınırlı sayıda atkısı bulunan Boz Baykuşlar, neyse ki Bursa’ya hazırlıklı gelmişti.

MAÇA GİRİŞ

Saat üç gibi birden polisler birden bağırmaya başladı, “Haydi gelin giriyoruz stada.” Etrafımızı çevirdiler ve Boz Baykuşlar stadyuma doğru yola çıkmaya başladı. Kimsenin sesi çıkmıyor, ev sahibine saygılı bir şekilde stada doğru ilerliyorduk. Zaten Boz Baykuşlar’ın da en önemli özelliği buydu. Kesinlikle taşkınlık ve saygısızlık yoktu. 15 dakikalık bir yürüyüşün ardından, Bursalıların arasından deplasman tribününe doğru girdik ve pankartlarımızı açıp. Maçın başlamasını bekledik.

Açıkçası maçı da çok izleme fırsatım olmadı. Tezahüratlara kendimi o kadar kaptırmıştım ki maçı izlemek yerine tamamen Boz Baykuşlar’ın orijinal bestelerini söylemekle vakit geçiyordu. Derken birden kalemizde golü gördük ve Bursaspor karamboldan atılan bir golle öne geçti. 1-0

Keyifler bozulmamıştı; çünkü Galatasaray da İBB karşısında öne geçmiş ardından maçı kaybetmişti (Ben de o maçtaydım). Biz de hiç moral bozmadan tezahüratlarımıza devam ettik ve devre olduğunda herkes eline kitaplarını aldı, yerine oturdu. Birden basın mensupları ve LigTV’nin de ilgisini çektik. Yaklaşık elli kişilik Boz Baykuşlar, ellerinde kitaplarla stadyumda oturup, bu kitapları okuyordu. Meraklı gözler de tabi ki bizi takip ediyordu. Bu eğlenceli aktivitenin ardından ikinci yarıya daha da bir umutlu girdik ki İBB organize bir ataktan golü bularak bizi havalara uçurdu. 1-1

Golü atmıştık atmasına da, bu maçın çıkışı da vardı. Şampiyonluk yolunda iddialı Bursa ekibi ve taraftarı maç böyle bir skorla bittiğinde bizi sapasağlam İstanbul’a yollamazlardı; tabi biz hiç bozuntuya vermeden 95 dakika takımımızı destekledik ve skoru İBB oyuncularını yanımıza çağırarak kutladık. Bursalı taraftarların tepkisi oldukça yoğundu; ama o anki atmosferi hayatımda hiçbir şeye değişemem herhalde.

Bursalı taraftarların stattan çıkmasını kırk beş dakika bir saat bekledikten sonra servis bizi kapıda bekliyordu. Herkes inanılmaz açtı ve beş kişi dışında kimse kebap yiyememişti. Bursa dışına polis takviyesiyle çıktıktan sonra, Yalova’da bir kebapçıya oturarak da bu keyfimizi yerine getirdik ve İstanbul’umuza mutlu bir şekilde dönerek, güzel bir pazar gününü arkamızda bırakmış olduk, ayrıca kritik tarih sınavım için bana yolda yardım etmeleri ise günün ilginç detaylarından biriydi.