Sınırsız hayal gücü, yakıcı yoğunluk, zarif duyarlılık ve bol ruh... Aaron Goldberg’de hepsinden var. Duyabileceğiniz en heyecan verici, en yenilikçi ve en lirik piyanist. Joshua Redman
New York cazın sahnesiyse, Boston da sahne arkası gibidir. Boston’da sadece Harvard, MIT, Brandeis, Tufts gibi en saygın üniversiteler değil, Berklee ve the New England Conservatory gibi dünyanın en iyi müzik okulları da vardır. Ve bunun doğal sonucu olarak da çok sayıda caz kulübü. Bugün caz piyasasında ses getiren nice usta müzisyen bu okullarda ve kulüplerde yetişmiştir. Bostonlu olmak bir cazcı için talihli bir tesadüftür.
Aaron Goldberg bu talihli müzisyenlerden. 1974’te bu şehirde Yahudi bir anne babanın çocuğu olarak dünyaya geldi. Hem annesi hem babası klasik müzik meraklısıydı. Evlerinde büyükannelerinden kalma bir piyano vardı. Amatörce piyano çalmak iki nesillik bir aile geleneği gibiydi. Aaron’u daha küçük bir çocukken piyano çalmaya yönlendirdiklerinde oğullarının geleceğiyle ilgili hayalleri, neredeyse bir Amerikan Yahudi geleneği olan doktor veya avukat olmasıydı. Profesyonel bir müzisyen olması akıllarının ucundan bile geçmiyordu.
Ama yaşam Aaron için hayal ettikleri gibi gelişmeyecekti. Boston’da gittiği lise, ABD’de eğitim programında caz olan 15 – 20 okuldan biriydi. Cazla bu sayede tanıştı. Aynı yıllarda, sonradan ünlü saksafoncu Ravi Coltrane’in (John Coltrane’in oğlu) eşi olacak bir kız arkadaşı şehrin en tanınmış caz kulübü Regattabar’da çalışıyordu. Onun sayesinde yaşı tutmamasına rağmen kapıdan içeri sızar, bir köşeden Tommy Flanagan, Kenny Barron gibi efsane piyanistleri izlerdi. Cazı çok sevmişti.
Liseden sonra, anne ve babasının tüm itirazlarına rağmen bir yıllığına New York’ta New School of Jazz and Contemporary Music’e gitti. Bu kararı yaşamının en önemli kırılma noktalarından biri oldu. O gün onyedi yaşında bir genç olarak anne babasından uzaklaşmak, özgür kalmak, biraz New York’ta yetişkin deneyimi yaşamak için aldığı o karar, yaşamının bundan sonrasını şekillendirecek bir yol ayırımı olacaktı. Gerçi sonradan Harvard Üniversitesi’nde tarih ve bilim bölümünden mezun olacaktı ama artık yaşamını profesyonel bir müzisyen olarak sürdürecekti.
New School’da dönem arkadaşları olarak İsrailli basçılar Omer Avital ve Avishai Cohen, günümüzün ünlü trompetçisi Roy Hargrove ve piyanisti Brad Mehldau ile tanıştı. Sadece öğretmenlerinden değil, yaşıtları bu müzisyenlerden de çok şey öğrendi. Kariyerinin ilk yıllarında ünlü kadın şarkıcı Betty Carter’la, 90 yıllık Amerikan caz repertuarını bilmeyi gerektiren Lincon Center Jazz Orchestra’da Wynton Marsalis’le ve Joshua Redman’la çalıştı. İleriki yıllarda eşzamanlı olarak iki topluluğun liderliğini yaptı. Biri okul arkadaşı basçı Omer Avital ve davulcu Ali Jackson ile; diğeri basçı Reuben Rogers ve davulcu Eric Harland ile.
Arada birçok ünlü müzisyenin projesinde de yer aldı. Birkaçını saymak gerekirse: İsrailli kadın saksafoncu Anat Cohen ve iki erkek kardeşi ile birlikte Braid, üç Cohen (2007), Omer Avital’le The Ancient Art of Giving (2006), İsrailli saksafoncu Eli Degibri’yle Emotionally Available (2006) ve In the Beginning (2003), Joshua Redman’la Beyond (2000) ve Passgae of Time (2001).
2010 yapımı Home albümünün kadrosu, Charles Lloyd ustanın son albümü Mirror’da da harikalar yaratan Reuben Rogers ve Eric Harland’dan (bkz: https://www.salom.com.tr/news/detail/17617-radioJAZZ-Muhtesem-geri-donusun-son-halkasi-Charles-Lloyd-Quartet-Mirror.aspx) ve üç parçada üçlüye eşlik eden saksafoncu Mark Turner’dan oluşuyor.
Saksafoncu Mark Turner 1965 Ohio’da doğdu. Müziğe ilkokulda klarnet çalarak başladı, lisede saksafona geçti. Goldberg gibi Berklee mezunu. En etkilendiği müzisyen enstrümandaşı efsane John Coltrane. Son yıllarda sık sık gitarcı Kurt Rosenwinkel ve Brad Mehldau’nun trio arkadaşları basçı Larry Grenadier ve davulcu Jaff Ballard ile çalıyor. Turner, Goldberg New York’a taşındığında onun Joshua Redman ve birçok başka ünlü cazcı ile tanışmasını sağladı.
Home, Aaron Goldberg’in lider olarak yayınladığı dördüncü albüm. İlki 1999’da Turning Point, ikincisi 2001’de Unfolding, üçüncüsü 2006’da Worlds. Bu dört albümde de ekip aynı kaldı: Goldberg, Rogers ve Harland. 11 yıllık beraberlikten sonra hem kişisel anlamda, hem de topluluk anlamında büyüdüklerini, olgunlaştıklarını düşünüyorlar. Goldberg’e göre çaldıkları müzik artık, “benim, Reuben’in veya Eric’in müziği değil, bizim müziğimiz.”
Home 10 parçadan oluşan dinamik bir trio albümü. Çok güzel melodik iki parçayla başlıyor: Kübalı besteci Paolo Milanes’in Cansion por la Unidan Latinamericana ve Goldberg’in kendi bestesi Shed. Üçüncü sırada gurbetçi basçı Omar Avital’in herhalde memleket özlemi çekerken yaptığı müthiş bir beste, Homland. Goldberg dördüncü parçada Thelonious Monk’un bestesi I Mean You’yu yorumlarken bir yandan da parmaklarının hızını sergiliyor. Ardından iki harika Anronio Carlos Jobim bestesi, The Rules ve Luiza. 7. sırada Stevie Wonder’ın Isn’t She Lovely coverı. Albümün en güzel parçalarından yine A.C. Jobim bestesi The Sound of Snow’da kar yağışını hissetmemek mümkün değil. Goldberg’in kendi bestesi Aze’s Bluzes, Mark Turner’ın da katıldığı 8 dakikalık güçlü bir parça. Ve albüm harika bir baladla sona eriyor: A Time for Love.
Goldberg için Boston’da başlayan yaşam serüveni, anne ve babasının hayal ettiği yolda ilerlemiyor olabilir. O hem doğduğu şehri, hem yetiştiği kültürün geleneğini bırakıp kendine yeni bir şehir ve yeni bir yaşam tarzı seçti. Son albümü Home, kendini burada tam anlamıyla evinde hissettiğini sergiliyor.