İstanbul Fransız Kültür Merkezi, biri Fransız biri de Türk iki fotoğraf sanatçısının, dünyanın farklı müzelerinde çektikleri fotoğraflarla oluşturdukları sergilerine ev sahipliği yapıyor.
Sanat görüneni vermez; onun evrensel amacı, her oluşum ve sürecin içinde görünmeyeni görünür kılmaktır der, Paul KLEE.
Paris’deki Louvre ve Pompidou müzeleri veya Saint Petersburg’daki Hermitage gibi mekânları kullanarak çektikleri fotoğraflar, sanatçıların farklı bakış açıları sayesinde ikonik görüntüler oluştururken yapıt, izleyici ve fotoğrafçının ortak buluşma anını belgeliyor. Bu belki de hiç alışık olmadığımız bir duygu. Bir sanat eseri karşısında, varlığınızla bütünleştiğiniz bir anda üçüncü bir bakışın bu buluşmanın tanıklığını gerçekleştirmesi, yapıtın seyredilme anının yakalanması ve bu diyalektik ortamdan yeni bir sanat yapıtı yaratılması gerçekten düşündürücü ve evrensel bir olgu.
Serginin sanatçıları İzzet Keribar ve Laurence Aëgerter. Türkiye’nin en zengin görsel arşivlerinden birine sahip olan Keribar, Akademik Başarılar Şövalyeliği ile onurlandırılmış, sayısız ödüller kazanmıştır. Fransa Kültür Bakanlığı’nın Şövalyelik Ödülü, FIAP’tan 40’ı aşkın madalya, National Geographic Traveler Dergisi’nin düzenlediği yarışmada 16.000 fotoğraf arasında ikincilik, Jerusalem Post Gazetesi’nin düzenlediği yarışmada 13.000 eser arasında birincilik ve Türkiye’den sayısız ödüller bulunmaktadır. 1972 yılında Marsilya’da doğan Fransız çağdaş sanatçı Aëgerter ise sanatını Amsterdam’da sürdürüyor. Çok sayıda ödül kazanmış olan sanatçının çalışmaları New York’ta MoMA, Nice’te MAMAC ve Paris’te Centre Pompidou Kandinsky Kütüphanesi gibi saygın mekânların koleksiyonlarında sergileniyor.
İzzet Keribar sorularımızı yanıtladı.
Bir sanat eserinin seyredilme anı sizi niçin bu kadar etkiledi ve bu yönde çalışma yapmaya yönlendirdi?
Bu soruya bir şey eklemek istiyorum. Dikkat ederseniz, fotoğraflarımda sadece çağdaş sanat eserlerini seyredenler ya da yanından geçenler görünüyor. Bu belki de son yıllarda özellikle modern sanat müzelerinde, beni farklı bir şekilde etkileyen, şaşırtan, çağdaş eserlerden kaynaklanıyor. Bu eserlerde, fotografik tarzıma daha yakın, renk ya da form olarak bana hitap eden ve etkileyen öğeler bulabiliyorum. Çağdaş sanat bir dildir, son yıllarda bu dile çok yakınlaştım.
Durum öyle iken, çok beğendiklerimin yanında, müzelerde bazen çok beklediğim oluyor; peki ne kadar diye soracaksınız… Bir ya da iki saati de bulabiliyor, ama bazen beş dakikada da istediğim bir şeyler oluşabiliyor. Bazen de hiç bir şey oluşmuyor, yani büyük sabır işi. Aradıklarım, bir bakış, bir hareket, bir işaret, hızlı bir geçiş, ya da bir ifade. Her şey yerli yerinde olmalı. İstediklerimi yakaladığım zaman, duvardaki sanat eseri yeni bir boyut kazanmış oluyor.
Bir sanat yapıtı, yaratıcısı, yapıtı ve izleyicisiyle üçayak oluşturur ve sanat eseri varlığını bu etkileşimle yeniden biçimler. Sanat yapıtıyla seyirci arasına girmeniz ve ikisinin birbirlerine dönük seyredilme anını, hangi koşulları belirleyerek çektiniz?
Güzel bir soru. Koşulların yerine oturması, yukarıda da anlatmaya çalıştığım gibi, hem sanat eserinin hem de izleyicisinin arasındaki ilişkiyi keşfettiğim andır. Ama hemen şunu eklemek istiyorum, bu koşulların istediğim gibi oluşması çok da kolay olmuyor. Oradan yüzlerce, binlerce kişi geçiyor, ‘çek işte ‘, ama bu kadar basit değil. Yıllardan beri fotoğrafçılık sürecimde öğrendiğim disiplin, kadraj, yerleştirme, objektif ve fokal seçimi, ön plan geri plan uyumu, denge ve daha birçok kriteri anında algılayıp deklanşöre doğru zamanda basmam gerektiği. Çıkacak olan sonuçla bu kez kendi izleyicimi şaşırtmam lazım.
Bu tür bir çalışma sanatçıya yönelik bir sorumluluğu da beraberinde taşıyor mu?
Başkasının eserinin fon olarak kullanılması bazen problem yaratabilir, bundan dolayı dikkatli davranmam lazım. Örneğin eserin tamamının görünmemesine çalışırım.
Fotografik dilde bu güne kadarki çalışmalarınızdan çok farklı bir anlatım geliştirdiniz. Bunu niye gerekli gördünüz?
Her sanat dalında olduğu gibi, fotoğrafçılıkta da yenilenmek, insanları şaşırtmak gerekiyor. Başka deyimle istimin gücünü düşürmemek gerekir. Özellikle fotografçılığı bir yaşam tarzı olarak benimsemiş kişilerde öyle bir arayış şarttır. Ben çok iyi bir seyahat fotoğrafçısı olabilirim, portreler de çekebilirim, ya da alışveriş merkezleri çekiminde uzman da olabilirim ama bir kariyer için bunlar yeterli değil; her tür farklı yaklaşım, yaratıcılık anlamında yenilenme ve ileriye dönük bir adım olarak algılanır, ses getirir.
Son olarak burada fotoğraf amaçlı bir yansıtıcılığın ötesinde bir yapıt yaratmak, biçimlemek, renk ve armonisini kurgulamak gibi hedefleriniz olduğunu görüyorum. Bunun fotoğraf sanatındaki karşılığı nedir?
Renk, kurgu, denge, armoni, hep peşinde olduğum kavramlar. Bunu dışında bu işin bir de mali portesi var. Son iki yılda bu tür çalışmalarım, artık çağdaş resim müzayedelerinde çağdaş Türk ressamlarının eserlerinin yanında ve fotoğraf için kulağa hoş gelen rakamlara satılıyor ve prim yapıyor. Kısıtlı edisyonlu fotoğraflarım iki, üç alıcı arasında kapışılıyor ve satış rakamları deparın iki katına çıkabiliyor. Bu olaylar aslında çok şaşırtıcı ve Türkiye’de bir ilk. Fotoğraf satın almak artık ülkemizde yatırım aracı oluyor. Bu hepimiz için çok sevindirici. Şu anda bu kulvarda yüzen 4–5 isimden biriyim. Ama şurası kesin, yakın zamanda çok daha fazla fotoğrafçının adı duyulacaktır.
Teknolojinin avantajlarını fotoğrafa katarak daha neler yapmayı planlıyorsunuz?
Aslında bu fotoğrafların teknoloji ile bir ilgisi yok, fakat öyle sanıyorum ki, bir iki sene içinde daha farklı şeyler düşünüp kendimi daha da geliştirmeye çalışacağım. Klasik fotoğraftan vazgeçmiş değilim, şu anda Beyoğlu’nda FOTOTREK’te Norveç sergim var. Ama eğer fotoşop olayını kastediyorsanız, karanlık odanın yerini günümüzde fotoşop almış bulunuyor. Herkes sanıyor ki, fotoşopla’la masa başında yeni fotoğraf üretiliyor. Yapanlar da yok değil aslında. Benim durumum farklı, ister Norveç, ister profesyonel, ister “ Yeni Yaklaşım” fotoğraflarım olsun, tümü fotoşop’tan geçer ve gerekli düzeltmeler yapılır. Dijital fotoğrafçılığın aslı öyle. Tüm kadınlar güzel ama itina ile makyajını yapanlar daha da çekici olurlar.