Mühendis olmak yerine tiyatrocu olmayı kafasına koymuş bir grup üniversiteli gencin yarattığı sıfırnoktaiki, ortaya koydukları çarpıcı tiyatroculukla hem keşfedilmesi hem de izlenmesi gereken bir topluluk…
Sıfırnoktaiki’nin kuruluş öyküsü, Yıldız Teknik kökenli, üniversitenin tiyatro kulübünden birkaç arkadaşın, mühendislik yerine tiyatroculuk yapma hayallerinin ve bunu başarma olasılığının olsa olsa yüzde ‘sıfır nokta iki’ olmasının öyküsü.
Sıfırnoktaiki’yi başarmakla kalmamışlar, yaratıcı, öncü ve aykırı oyunların sergilendiği bir ortam yaratmışlar. Birkaç senedir, yerleşik bir sahneleri olmadan çalışmışlar; birkaç ay önce de - yüklü bir borcun altına girerek- kendi oyun mekânlarını oluşturmuşlar.
Repertuar tiyatrosu formatında dört ayrı oyun oynuyorlar. Kurucu proje ekibi Eyüp Emre Uçaray ve Sami Berat Marçalı’dan oluşuyor. Amatör bir ruhla, tam bir dayanışma içinde çalışıyorlar; örneğin bir oyunda oynayan, başka bir oyunun dekorlarını hazırlıyor, bir diğeri oynamadığı saatlerde bilet satıyor.
İzlemiş olduğum ilk oyunları Kâinatın en Hızlı Saati. Birkaç gün sonra farklı bir oyunlarını daha izledim; ilk etkilenmemin tesadüfî olmadığını ve amatör bir ruhla son derece profesyonel işler çıkardıklarını farkettim.
The Fastest Clock in the Universe, Mercury Fur/ Kürklü Merkür oyunundan tanıdığımız Philip Ridley’in ikinci oyunu. Oyun mekânına girdiğimizde, çıplak vücudunu ultraviyole lambasıyla renklendirmeye uğraşan, yakışıklı, kendinden başka hiç kimseyi sevmeyen, yaşlanma korkusunu takıntı haline getirmiş, otuzlu yaşlarındaki anti-kahramanımız Cougar Glass ile karşılaşırız...
Her narsistin kaprislerini çekecek, ayak işlerini yapacak, faturalarını ödeyecek ve karşılığında hor görülüp aşağılanacak sadık bir kölesi vardır. Cougar’ınki de, takıntısı ölü kuşlar olan, kelleşmiş, yaşlanmaya yüz tutmuş ve Cougar’a da deli gibi aşık CaptainTock. Aralarındaki sado-mazoşist ilişkide Kaptan mantığın, sağduyunun, iyiliğin ve insan sıcaklığının sesi gibi görünürse de Cougar bunu yemez:
“Erdemlik taslama. Hepimiz küçük aç yamyamlarız. O yüzden iyilik meleği olmayı s… et, mezbahaya hoş geldin!”
Mezbahamız, kahramanımızın otuzuncu yaş gününün kutlanacağı, terk edilmiş bir kürk fabrikasının üst katındaki, içinde yaşayanlar kadar eski püskü, pespaye ve kasvetli bir oturma odası-mutfak karışımı oyun mekânıdır. ‘17.31’ oyununun başarılı oyuncusu Murat Mahmut Yazıcıoğlu’nun minimumlardan bir maksimum oluşturan, işlevsel ve etkileyici mekân düzenlemesinin oyuna katkısı büyük.
Biraz oyunun mekânından söz edelim: sıfırnoktaiki, Sent Antuan’ın hemen karşısında, Barcelona Pastanesi’nin daracık sokağındaki ‘bir apartmanın ikinci katında’. Minik bir girişi, ufak bir fuayesi ve ince uzun, dikdörtgen şeklinde bir oyun alanı var. Farkındaysanız özellikle ‘sahne’ sözcüğünü kullanmıyorum, burada sahne yok ve ‘oyun alanı’ çok farklı bir kavram.
TRT’deki söyleşisinde Iraz Yöntem, oyunlarının enteraktif olmasalar da bir bakıma enteraktif olduklarını, örneğin yere düşerken izleyicinin ayağına düştüğünü ve seyircinin sadece bedensel yakınlığının değil, nefes alışının dahi oyunu ve oyuncuyu etkilediğini söylemişti. Gerçekten de sıfırnoktaiki, izleyici-oyuncu mesafesinin neredeyse sıfırlandığı, seyircinin artık mekânın ve oyunun parçası olduğu yer.
Oyun alanında bir parti hazırlığı var. Doğum günü partisi, on iki yıldır Cougar’ın hâlâ on dokuz yaşının kutlandığı bir geleneğe dönüşmüş. Törenin olmazsa olmazları sadece üzerinde 19 mum olan pasta ile var olmayan arkadaşlardan gelen kutlama kartları değil. Bir de armağan var: Captain sokaklarda dolanırken Cougar’ın sevişeceği genç oğlan.
Bu kez Cougar armağanını kendi seçmiş. Daha doğrusu, hastanede ağabeyi ölen on beş yaşında bir çocuğa yanaşıp biraz da sahtekârlık yaparak partiye davet etmiş.
Ancak Cougar’ın oğlanı baştan çıkarma planı, çocuğun getirdiği misafirle suya düşecek gibidir.
Bu davetsiz misafir, oğlanın karnı burnunda nişanlısıdır ve saatlerin yasak olduğu bu ortamda, sanki alarmı saatli bomba olan ve zaman çarkını yeniden döndürmeye başlayacak bir saattir…
Ressamlıktan performans sanatçılığına, edebiyatın her türünden tiyato ve sinemaya nerdeyse sanatın bütün dallarında ürün veren Ridley’in adı bir çocuk masalını anımsatan oyunu, Grimm kardeşlerin en zalim öyküleriyle akraba. Cougar Pamuk Prenses’in kraliçesi gibi Captain’in aynasında gençliğini sorguluyor, ayna/kaptansa ona hep “Sen hâlâ 19 yaşındasın” cevabını veriyor. Sherbet Gravel ise şen şakrak, cıvıl cıvıl ama bir o kadar da hain ve kötü yürekli bir Mary Poppins gibi çantasından en kahredici gerçekleri çıkartıyor.
Karakter isimlerinde de bir mizah duygusu var: sert görünümüne rağmen Cougar cam gibi kırılgan (Glass); zamanı durdurmak için evdeki bütün saatleri yok etse de Captain zamanın ta kendisi (İngilizcedeki kullanılışıyla saatin tick-tock’ları); Darling adı üstünde sevgili; Gravel, üzerlerinde yürümeye kalktığımızda ayağımızı acıtan ve tökezleten çakıllar gibi.
Lakaplar ise kimliklerin neredeyse anti-tezi: Captain, yöneten değil yönetilen; Cougar avcıpuma değil avın kendisi Sherbet’in son yudumu zehir-zemberek vs.
Yönetmen Eyüp Emre Uçaray çok doğru bir yorumla öykünün hem kara mizahının hem de gittikçe sertleşen trajik gelişiminin altını çizmiş. Oyuncu yönetimi ise dört dörtlük.
Sevgisizliğin, sevimsizliğin sevdiği erkek tarafından devamlı aşağılanmanın ve itilmenin tüm acısını hiç abartıya kaçmadan yaşarcasına veren Güçlü Yalçıner, Captain’e müthiş bir gerçeklik katıyor. Finalde, en zayıf anında yakaladığı Cougar’dan ezilmişliğinin acısını çıkarmaktansa, kısa bir süre için bile olsa ona sahip olmayı seçtiği sahnede çok iyi.
Şahika Tekand Tiyatro Okulu’ndan Korhan Soydan,elverişli fiziğini üst düzey bir oyunculukla destekleyerek çok inandırıcı bir Cougar oluyor. Yine aynı okuldan gelen Iraz Yöntem ise kıkır kıkır gülen, kuş beyinli, laf ebesi bir kız gibi davranan, Cougar’ı giderek çığırından çıkardığının farkında değilmiş numarası yapan, ama avını tartan ve öldürücü darbeyi en beklemediği anda yapan bir puma/cougar gibi son hamlesiyle hasmını yok eden müthiş bir Sherbet.
Foxtrot Darling, sahnelemenin en zor karakteri. On beşinde, sevdiği kızı hamile bırakmış, bir başka erkek tarafından neredeyse farkında olmadan ve neredeyse kendi rızasıyla cinsel tacize uğrayacak bir genç. On beş yaşında bir oyuncuyu oynatamazsın… Etiğe de kanuna da aykırı. Üstelik karakter deneyimli bir oyunculuk istiyor. Barış Gönenen, (hani şu DOT’ta orada burada gördüğümüz çocuk) bu zor işin altından büyük bir kolaylıkla kalkıyor. Kapıdan girdiğinde yirmili yaşlarında duruyor ki zaten 20-22 yaşlarında. Ama girdiği andan itibaren oyunculuğu, beden dili, velhasıl her şeyi ile on beşlik. O kadar ki belirgin sakalına rağmen “sakalım çıksın” dileği neredeyse inandırıcı geliyor.
Oyunculuğun tek zayıf(ça) halkası yaşlı ev sahibesinde Banu Çiçek Barutçugil. Yaşlılığı bence fazla abartılı. “17.31” deki müthiş oyunculuğunu bilmesem kusuru oyuncuda bulacağım. Belki de kusur bende, “on-on iki yıl sonra ben de bunun gibi mi olurum” korkusundadır.
Neyse, başlıkta da söylemiş olduğum gibi sıfırnoktaiki, hem keşfedilmesi hem de izlenmesi gereken bir topluluk. Diğer oyunlarını da izleyin. Pişman olmazsınız.
Hepinize iyi seyirler.