<p class="MsoNormal"><span>Bizler ona izlediğimiz ilk günden beri aşığızdır. Bir topun peşinden koşan 22 kişiyi gıpta ederek izleriz. Tek bir sevgilimiz vardır, ona gönül veririz. </font></span></p>
Selim ÇİPRUT
işte bunu kimseler bilmez.
90’larda resmen bir endüstri olmayan futbol günler, aylar ve yıllar geçtikçe büyük paraların döndüğü ve görselliğin ön plana geldiği bir spor olmaya başladı. Nerelerden nereye? 90’larda ülke liglerinde yabancı sınırlaması 3 iken şimdilerde limit yok. Maksat en iyi, en kabiliyetli oyuncuları toplayıp, üst düzey başarılar kazanıp, görsel şölen yapmak.
Son yıllarda futbol bambaşka yerlere gitmeye başladı. Nerede 80’lerin futbolu, nerede şimdi oynanan oyun? Bizler işin yeme kısmındayız. Bize yemek yaparlar, önümüze koyarlar ve bizler yeriz. Ya yemekten lezzet alıp afiyetle yeriz; ya da ağzımızın tadı bozulur, zorla yeriz. Mutfakta futbolcular ve teknik adamlar çalışır. Teknik adamlar işin aşçısıdır, futbolcular ise damaklarda iz bırakacak bir yemeğin malzemeleri.
Eğer aşçıda maharet yoksa yapılan yemekten kimse zevk almaz. Buna örnek günümüzün Galatasaray’ını verebiliriz. Hagi’nin futbolculuk kariyerine kimse dil uzatamaz ama ya teknik adamlığına? En son izlediğimiz G.Saray-F.Bahçe derbisinde bir aşçının ne kadar kabiliyetsiz, mantıksız ve yeri gelince de basiretsiz olduğunu milyonlarla beraber yaşadık. Kötü bir sezon yaşayan takımın en formda oyuncularından biri olan Pino’yu bütün maç yanında oturtup milyonlarca taraftara saç baş yoldurdu. İşte futbol aslında başlı başına nankör bir oyun. Geçmişe baktığında ilah muamelesi görebiliyorsun ama ya şimdilerde, gitmesi için dualar edilip, adaklar adanıyor.
Futbolcular aslında oldukça enteresan kişilikler. Özellikle bizim ülkemizde yerleri apayrı. Bir iki maçta büyük patlamalar yaşayıp taraftarların övgülere boğduğu futbolcuların dört hafta sonra en ufak bir hatasından dolayı yerin dibine sokulduğunu görmek imkansız değil. Ve klasik bir laf edeceğim ama bizim futbolcularımız gerçekten çok duygusallar. Bu yuhalamalar onları derinden etkilediği gibi geleceklerini de bir şekilde şekillendiriyor. Yuhalanan bir futbolcunun kalbi anında kırılıyor ve önce kendine ardından taraftara küsüyor. Böyle olunca bekle ki o oyuncudan randıman alasın.
Hiç unutmam, Van Basten’in gerçekten Van Basten olduğu zaman bir maçını izlemiştim. Bütün maç net beş gol pozisyonundan yararlanamadı, maçın bitimine on dakika kala penaltı vuruşunu gole çeviremedi. Ve maçın bitimine iki dakika kala kendi kalesine gol attı… Milan bu maçı 1-0 kaybetti. Bir futbolcunun 5 senelik kariyerinde yaşayabileceği bütün felaketleri sadece 90 dakikada yaşadı. Ve ertesi hafta Avrupa Kupası maçında yine ilk 11 çıktı. Bu sefer hat trick yaparak taraftarının gönlünü almayı bildi.
Bu durum bence yerli futbolcular ile yabancı futbolcuların arasındaki en büyük mantalite farkı. Enteresan olan başka bir olay ise futbolcuların saha içinde savaşırken saha dışında dostluk kurabilme becerileri. Son zamanlarda yaşanan bir örnek bunu tüm dünyaya ispatladı. Santiago Bernabeu’da oynanan Real Madrid-Lyon Şampiyonlar Ligi karşılaşmasının ardından her iki takım oyuncuları da UEFA’nın kararına rağmen üzerinde “Animo Abidal (Dayan Abidal)” yazan tişörtleri giyerek Fransız milli oyuncuya destek verdiler.
Barcelona kulübü geçtiğimiz gün resmi internet sitesinden yaptığı açıklamada, Fransız futbolcusu Eric Abidal’ın karaciğerinde tümör çıktığını ve tecrübeli oyuncunun ameliyat olacağını, fakat sahalardan ne kadar uzak kalacağının belli olmadığını söylemişti. Abidal’in eski takımı Lyon ile ezeli rakipleri Real Madridli oyuncular, meslektaşlarına destek vermek amacıyla “Animo Abidal (Dayan Abidal)” yazılı tişörtlerle maça çıkmak istedi. Ancak UEFA, bu jest isteğine olumsuz cevap verdi. İki takımın futbolcuları “Animo Abidal (Dayan Abidal)” yazılı tişörtlerle maçın ardından sahada tur attı ve bu hareketlerine alkışlarla destek veren on binlerce taraftarı selamladı.
Ancak UEFA’nın kararı futbolcular tarafından tepki ile karşılandı. Abidal’ın Barcelona takımından arkadaşı Xavi Hernandez, “UEFA’nın, Abidal’ı cesaretlendirecek bir tişörtün giyilmesine yasak getirmesi bana kötü bir karar gibi geliyor. Biraz insanlıktan uzak.”
“Hayat, futboldan daha üstündür” diyen Barcelonalı taraftarlar maçın 22. dakikasında ayağa kalkıp bir dakika durmadan alkış tutarak 22 numaralı oyuncuları Abidal’e dualarını yolladılar… Hâlâ da yollamaya devam ediyorlar.
İşte futbol aslında böyle bir şey. Yeri geliyor ülkeleri, şehirleri savaştırıyor… Yeri geliyor bir kişi için tek yürek olabiliyor.
Xavi aslında ne güzel söylemiş : “Hayat, futboldan üstündür!”
Animo Abidal, dualarımız seninle.