Önceki yazımızı, Tora’da karşılaşacağımız bir sonraki çobanın Yaakov olduğunu belirterek bitirmiştik. Bu yazımıza, Yaakov ile ağabeyi Esav aralarındaki benzerlik ve farklılıkları inceleyerek başlamaya ne dersiniz?
Bereşit Kitabı’nı açıyoruz ve okumaya başlıyoruz: “Rivka ikiz oğlanlar doğurdu. Dünyaya ilk geleni kızılımsı renkte, kürk manto gibi tamamen kıllı çıktı. Adını Esav taktılar. Daha sonra kardeşi çıktı. Eliyle Esav’ın topuğunu kavramıştı. Yitshak bu çocuğun adını Yaakov koydu. Çocuklar büyüdü. Esav usta bir avcı ve kırlarda gezen bir adam oldu. Yaakov ise çadırlarda oturan, sakin ve sessiz biriydi” (Bereşit: 25:25-27 bölümler)
Yukarıdaki pasuklardan Esav’ın açık havayı seven bir avcı; Yaakov’un ise çadırlarda vakit geçiren, gösterişi sevmeyen bir kişi olduğunu anlıyoruz. Raşi’ye göre söz konusu çadırlar, sırasıyla Noah’ın oğlu ve torunu olan Şem ile Ever’in öğrenim çadırlarıdır. Bu durumda, akla ilk gelen soru şu olacaktır: Çadırlarda ne öğreniliyordu? Tora olabilir mi? İyi de, daha Tora verilmemişti ki! Ama ne var ki, çadırlarda gerçekten de Tora öğretiliyordu. Atalarımız, kendilerine bahşedilen yüksek ruhanilik ve ilahi ilham (Ruah aKodeş) sayesinde, Bene Yisrael’e Sinay Dağı’nda verilecek olan Tora’yı öğreniyor ve biliyordu. Zaten Tora hep vardı. Daha önceki yazılarımızdan hatırlayacaksınız: Tora, Yaratılış’ın -Tanrı’nın Eli’nden çıkmış olan- planıdır.
Özetleyecek olursak, Esav kırlarda avlanarak vakit geçirmekte, Yaakov ise Tora öğrenmektedir. Babaları Yitshak, tıpkı kendi babası Avraam gibi büyük sığır sürülerine sahiptir. Tora’nın bu noktasına kadar, gerek Esav’ın, gerekse Yaakov’un çobanlıkla doğrudan bir ilişkisine rastlamıyoruz. Ancak Esav’ın avcılık yapması, bize karakteri hakkında bilgi vermektedir. Avlanan hayvanlar genellikle vahşi, saldırgan ve kurnazdır; kendilerini korumak ve varlıklarını sürdürmek için bu özelliklere ihtiyaçları vardır. Dolayısıyla avcının da, acımasızlığın yanı sıra, benzer özelliklere sahip olması gerekmektedir. Oysa bir çoban tarafından güdülen hayvanlar, yumuşak başlı, uysal yaratıklardır. Kaşer sayılmaları ve etlerinin yenmesine izin verilmesi aynı nedene dayanır.
Yaakov ne zaman çobanlık yapmaya başladı? Annesi Rivka’nın da yardımıyla babasını kandırarak, ilk doğana mahsus “behorluk berahası”nı alınca, ağabeyi Esav onu öldürmeye ant içti. (Bu konu iki satırla geçiştirilebilecek bir mesele değil, üzerinde kitaplar yazılacak kadar karmaşık bir olaydır.)
“Büyük oğlunun planları Rivka’ya anlatıldı. Haber gönderip küçük oğlu Yaakov’u çağırdı ve ona ‘Bak, ağabeyin Esav seni öldürmeyi planlayarak avunuyor’ dedi. ‘Kalk ve Haran’a, kardeşim Lavan’a kaç... Yitshak, Yaakov’u çağırdı, onu mübarek kılıp kendisine talimat verdi. Ona ‘Kenaan kızlarından biriyle evlenme’ dedi. ‘Kalk Padan Aram’a, annenin babası Betuel’in evine git ve dayın Lavan’ın kızlarından biriyle evlen!” (Bereşit 27:42-43 ve 28:1-2’den bölümler).
Gördüğümüz gibi Yitshak da, tıpkı babası Avraam gibi, oğlunun Kenaan’ın kızlarından biriyle evlenmesini hiç arzu etmemekte, Avraam’ın soyundan gelen bir kız almasını istemektedir çünkü “o evden annen gibi mükemmel bir kadın çıkabildiğine göre, senin de kendine değerli bir eş bulmaman için sebep yok” (Rabi Hirsch).
“Yaakov, doğu insanlarının ülkesine doğru yürüyerek yola çıktı. Ulaştığı yerde, çayırda bir kuyu gördü. Orada üç davar sürüsü vardı. Kuyunun ağzında büyük bir taş bulunuyordu. Tüm sürüler orada toplandıktan sonra, çobanlar hep birlikte kuyunun ağzındaki taşı yuvarlayıp davarları sularlardı; sonra da taşı, kuyunun ağzındaki yerine geri yerleştirirlerdi” (Bereşit 29:1-3).
Yaakov çobanlara Lavan’ı sordu. Çobanlar onu tanıdıklarını, Lavan’ın kızı Rahel’in de sürüsü ile birlikte gelmekte olduğu söylediler. Ayrıca taşı, kuyunun ağzının üzerinden ancak tüm çobanlar gelince kaldırabileceklerini belirttiler.
“Onlarla konuşmakta iken Rahel, babasının davarıyla göründü. Çünkü sürüyü o güderdi. Yaakov, dayısı Lavan’ın kızı Rahel’i gördüğü zaman öne çıktı ve taşı kuyunun ağzı üzerinden yuvarlayarak Lavan’ın davarını suladı” (Bereşit 29:9-10).
Öyle bir taş düşünün ki, kuyunun ağzının üzerinden kaldırmak için birçok çobanın kol kuvveti gerekiyor. Ama Yaakov, babasının çobanlığını yapan Rahel’i görüyor ve tek başına koskoca taşı kaldırıveriyor. Buradan ne anlam çıkarmalıyız? Yaakov’un bir tür Herkül olduğunu mu? Hayır. Yaakov’un çadırlarda oturan sessiz ve sakin bir genç olduğunu öğrenmiştik. Hem kuyunun üstüne insanın tek başına kaldıramayacağı bir taş koymanın anlamı nedir? Rabi Hirsch’e göre yöredeki insanlar birbirine güvenmemektedir. Suyun adil bir şekilde paylaşılmasını sağlamak için, çobanların hepsinin bir arada bulunması şarttır.
Ama asıl sürprizi gözden kaçırmadınız, değil mi sevgili okurlar? Bu kez karşımıza çıkan, dişi bir çoban... Rahel. Çok genç yaşında, bir sürüyü -küçük de olsa- güdebildiğine göre, oldukça yetenekli olduğu anlaşılmaktadır (Or aHayim). Ayrıca, sürüsü küçük olduğundan, Lavan’ın maddi durumunun pek iyi olmadığı ortaya çıkmaktadır. Lavan’ın işleri, Yaakov’un yanına gelmesiyle düzelecektir.
Bu noktada, dilerseniz kuyuların atalarımızın yaşantısındaki önemini anlamaya çalışalım. Talmud, Tora’yı suya benzetir. İnsan nasıl susuz yaşayamazsa, Tora olmadan da yaşayamaz. Yeraltı suyu, bilgeliği simgeler. O suyu yeryüzüne çıkarmanın yolu, kuyu açmaktır.
Bilgeliğin bir diğer simgesi ise kadınlardır: “Kadınların bilgeliği yuvayı kurar” (Talmud). Dolayısıyla, bilgeliğin insan şeklindeki simgesi “kadın” ile (bilgeliğin) doğadaki simgesi “yeraltı suyu” arasında bir bağlantı olduğu anlaşılmaktadır.
Tora’ya ulaşmak için önce hesed (Avraam’ın özelliği olan sevecen iyilik) ve gevura (Yitshak’ın özelliği olan sert adalet, disiplin) gerekir. Atalarımız bu görevi, kuyu kazarak yerine getirmiştir. Tora’nın bilgeliğine ulaşmak ve ışığını ortaya çıkarmak içinse, Yaakov’un yaptığı gibi, bilgeliğin simgesi olan kadının etkisiyle, kuyunun üzerindeki engeli kaldırmak gerekir. Yani Yaakov’un kuyunun üzerindeki ağır taşı tek başına kaldırabilmesinin nedeni, Rahel’i görünce içinde uyanan, Tora’nın Işığı’nı ortaya çıkarma yönündeki azimdir.
Yaakov, Rahel’e âşık oldu ve onunla evlenebilmek için Lavan’ın yanında yedi yıl boyunca çoban olarak çalışmayı önerdi. Ne var ki Lavan, dürüst bir kişi değildi. Yaakov’un teklifini kabul etmiş gibi göründü ama onu Rahel yerine ablası Lea ile evlendirdi. (Bu konu da o kadar geniş ve karmaşıktır ki, üzerinde kitaplar yazılmıştır.) Yaakov, Rahel ile de evlenebilmek için Lavan’ın hesabına bir yedi yıl daha çobanlık yapmayı kabul etti. Bir noktaya dikkat, sevgili okurlar: Nedense uyanan genel kanı, Rahel ile evlenebilmek için Yaakov’un yedi yıl beklediğidir. Yaakov bir yedi yıl daha çalışmayı kabul etmiş ama Lea ile düğününden bir hafta sonra, Rahel ile de evlenmiştir.
Yaakov, on dört yılı zorunlu olmak üzere, Lavan’ın yanında kaldığı yirmi yıl boyunca hem kayınpederini zengin etmiş, hem de kendine hatırı sayılır bir servet edinmiştir. Ancak en büyük varlığı, iki eşi ile iki cariyesinden doğan ve Bene Yisrael’in on iki kavmini meydana getirecek olan on iki oğlu ve bir kızıdır.
Atalarımız Avraam, Yitshak ve Yaakov ile Yaakov’un oğullarından on tanesi, çobandı. Bu işi seçmelerinin nedeni doğa ile baş başa, toplumun karmaşa ve gösterişinden uzakta geçirilen bir hayatın, tinselliğe uygun olmasıydı. Kenaan’ın vadi ve tepelerinde sürülerini güderken, insanoğlunun dünyevî yaşantısına sırt çevirebiliyor, kendilerini Yüce Yaratan’a adayabiliyor ve O’na sakin bir kafa ve iç ferahlığı ile hizmet edebiliyorlardı.
Ancak Yaakov’un on birinci oğlu Yosef, farklı biriydi. Dünya adamıydı. Köle olarak satılmasına ve iftira sonucunda hapse düşmesine karşın, kendini kurtarmayı ve Paro’nun sağ kolu olmayı, Mısır’ı kıtlıktan kurtararak bölgenin en güçlü ülkesi yapmayı başardı.
Bir sonraki çobanımız kim olacak dersiniz? Öğretmenimiz Moşe...
Tora’nın Yolu’nda emin adımlarla ilerlememiz dileği ile.
devam edecek...