Nuia MANA
Türkiye’de küçük bir kızken benden beklenenler çok farklıydı. Gençliğimi Amerika’da yaşadığımda Türkiye’de bana kadın olmakla ilgili anlatılan ve dikte edilen şeylerin yersizliğini gördüm. Sonra baktım ki Amerika’nın da kuralları var. Örneğin, bir kadınla bir erkek üçüncü kez dışarı çıktıklarında artık cinsel ilişkiye girerler. Bu yazılı olmayan ama sosyal olarak herkesin bildiği kural bana çok saçma geldi. Bir erkeği ne zaman yatağıma ya da kalbime alacağımı bana toplum mu söyleyecekti? Zamanında Türkiye başka şeyler söylememiş miydi? Sonra İspanya ve Almanya’da kısa dönemler yaşadım; baktım ki gönül işleri daha değişik işliyor. Anladım ki ne kalbimi, ne beynimi ne de cinselliğimi toplum kontrol etmemeli. Çünkü toplum tek bir kuralı herkese giydirmeye çalışır. Tek boy bluz herkese olmaz oysa.
Sonunda baktım ki toplumun beklentileri hayatımı şekillendirirse her ülke değiştirdiğimde şizofren olacağım! İnsan tüm hayatını aynı ülkede geçirse bile, toplumun istediği gibi yaşayarak aslında kendi özünden vazgeçiyor. Kişi kendi doğrularını bulmak ve onları yaşamakla mükelleftir.
Türk Yahudilerinin de belirli davranış kalıpları var. Bu kalıplar insana iki boy ufak ayakkabı giydirmekten başka bir şey değil. Bütün adetler, gelenekler insanlara davranış ve düşünüş dikte etmeye başladıkları an insanları bir araya getiren unsurlar olmaktan çıkarlar. O zaman onlar baskı unsuruna dönerler ve insan ruhuna zarar verirler.
Bu yüzden umurumda değil İsrail’de toplumun benden ne beklediği. Nuia ne istiyor, nasıl hissediyor, bu önemli. Bir gün buradan da gidebilirim. Yahut bütün hayatımı burada geçirsem bile bir gün bu dünyadan göçeceğim. O göç sırasında geriye dönüp baktığımda kendimi kendi istediğim gibi yaşamadığımı görürsem eğer, hiç yaşamamışım demektir. Kendime gönül borcum kalır o zaman.
İsrail’e geldim çünkü canım sıcak ülke çekti. Ve Amerika’yı istemiyorum artık. Herkes şaşırıyor niye Amerika’ya dönmüyorum diye. Bundan bir evvelki yazımda aynalardan bahsetmiştim. İşte, Amerika’nın tutabileceği aynalar tükendi.
“Korkmuyor musun İsrail’e gitmeye, orası savaş ülkesi!” diyenler oldu. Korkmuyorum, çünkü kendi içimde savaş yok. Kalbim, düşüncelerim ve iradem hepsi şu an İsrail’de olmak istiyor. İç dünyamda barış hakimken, dışarıda ne olduğunun önemi yoktur. Ama içerisi karmakarışıksa insan İsviçre’de bile aklını oynatabilir.
Asıl ülke içinizdedir. Ve bu ülke dışarıdaki toplum tarafından yönetiliyorsa, ruhunuz sömürge boyunduruğu altındadır. Ülkenizi siz yönetmelisiniz. Ancak bununla da bitmiyor. Tüm birimleriniz, yani zihin, kalp, cinsellik… Tüm bunlar beraber çalışmalılar. Sistemin sağlığı buradan gelir. İçerde demokrasi hakim olmalıdır, ancak seçim hileleri olmadan bütün birimler kendilerini ifade edebilmeli ve eşit koalisyon hakim olmalı.