Sizce durup dururken neden bu başlığı attım dersiniz? Yazılı ve görsel basında her geçen gün kitlelere “hak” adı altında yeni bir reklam stratejisi sunuluyor. 21. yüzyılın yeni reklam trendi turizmcilere göre “tatil herkesin hakkı”, charter uçak şirketlerine göre “uçmak herkesin hakkı” gsm operatörlerine göre ise “uygun fiyata konuşmak herkesin hakkı” denerek bize sunuluyor. Hatta kimi müteahhitlik firmaları “deniz manzaralı ev sahibi olmak herkesin hakkı” diyen reklamlar bile yayınlayabiliyor. Bu kadar hak, hukuktan söz edilen bir ortamda ben de cemaatimizin yeni stratejisi “bu cemaat herkesin hakkı” olmalıdır diye düşünüyorum.
Şüphesiz bu sloganları ortaya atan reklamcıların ortak amacı belli bir fikir etrafında kutuplaşan kitleler yerine sunulan servislerden en geniş kitlelerin yararlanmasını sağlamak olarak gözüküyor. Sürekli yenilenen kampanyalar, müşteri memnuniyet formları, geri bildirimler ve ortaya konulan o markaya ait bir ürün kulübü yaratma çabası aslında bireyleri o marka altında toplamak amacını taşıyor. Peki, biz kendi bireylerimizi “Türk Yahudiliği” markası altında toplamak için ne yapıyoruz? Cemaat yönetiminde toplumun her kesimi ne kadar temsil ediliyor? Çoğulcul bir yapı yerine yoksa halen elit bir kesimin toplum için en doğru kararları düşündüğü bir anlayışta mıyız? Cemaat içi kutuplaşmalara karşı nasıl bir tavır içindeyiz? Yönetimde “Şeffaflık” anlayışı ile karar alma süreçlerini toplumla ne kadar paylaşıyoruz?
Cemaat yönetimi geride kalan süreçte hem sayısı artan toplantı ve faaliyetlerle hem de düzenli bir mail alışverişi sayesinde yeni bir “veri bankası”(data base) oluşturup bireylere ulaşma konusunda önemli bir aşama kaydetti. Ancak halen geçmişten kalan kuşkucu ve uzaktan bakmayı tercih eden ve “sadece işim düştüğünde” yaklaşırım zihniyetinde olan toplumun bir kesimi de var. Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşım bana “Neve Şalom’un yanında daha uygun bir bütçe ile Caddebostan’da da düğün olamaz mı?” gibi bir soruyu yöneltti. Bunun yanında bu fikrin kale bile alınmayacağı endişesi ile yönetimle bile paylaşmayacağını da ekledi. Öte yandan her sene olduğu gibi Pesah Bayramı’nda “Matsa daha ucuz nasıl olabilir?” veya “Kaşer etin fiyatı neden bu kadar yüksek?” gibi bilindik tartışmalar yine devam edecek. Yönetimin bu tip tartışmaları bir fırsat ortamına dönüştürüp farklı kitleleri ve çözüm önerilerini dinlemesinde mutlak bir yarar var. Hatta oluşturulacak bir komisyonun “geri dönüşüm formları” yollayıp yorumları incelemesinin de en azından toplum düşüncesini anlamada yararlı olacağı şüphesiz. Bütün bu faaliyetlerde ise ortak anlayış “bu cemaat herkesin hakkı” olmalıdır. Bu örnek gibi düzenli aralıklarla cemaat bireylerine gönderilecek mektuplar gündem hakkındaki fikir ve önerilerini paylaşmayı istemek çoğulcu bir katılım için ümit vaat eder.
Günümüzde globalleşen dünyada şirketler nasıl müşteri kaybetme lüksüne sahip değilse cemaat yönetimi de bireylerinin kopması lüksüne sahip değildir. Çağımızın gerçekleri artık her kesimin hak sahibi olduğu, daha şeffaf, kaynakların eşit oranda dağıtıldığı bir cemaat anlayışını gerekli kılmaktadır. Farklı bir tercih yapmış dostlarımızdan, cemaatin merkezinde olanlara kadar herkes bu cemaatin bir üyesidir ve bu masada oturma hakkına sahiptir. Farklılıklarımızı fırsatlara çevireceğimiz bir gelecek dileğiyle.
Hag Pesah Sameah!