Kafalarda İran'a ve Hamas'a yakınlaşmış bir İslamcı iktidar imgesi yerleşmiş. Geri kalan bütün fikir ayrılıklarımız, tezkeresinden güvenlik konseyi oylamasına kadar bütün politika farklılıklarımız bu imgenin etrafına yerleştirilmiş ve onu güçlendirmekte kullanılmış. Bunları 'keşke İsrail'le didişmeseydik' anlamına yazmıyorum. Ama keşke bu yanlış imgeyi oluşturmamış olsaydık. KERİM BALCI
Güncel
ARAP REJİMLERİ, HALKLARININ GÖZLERİNİ, AMERİKAN KARŞITLIĞI VE İSRAİL NEFRETİ İLE KÖR EDİP, YILLAR YILI, YOLSUZLUKLARINI, RÜŞVETLERİNİ, KÖTÜ YÖNETİMLERİNİ ÖRTTÜLER
Kimse bu kaosun, tam olarak nasıl sonlanacağını bilmiyor. Ama Gül’ün bu yaşananları dönüp-dolaşıp İsrail’e bağlaması boşuna değil. Arap rejimleri, halklarının gözlerini, Amerikan karşıtlığı ve İsrail nefreti ile kör edip, yıllar yılı, yolsuzluklarını, rüşvetlerini, kötü yönetimlerini örttüler. Halk, bugün, bu rejimlerden kurtulmak istese de Amerika ve İsrail’e yaklaşımlarında bir değişiklik yok. Doğu Avrupa ülkelerinde ise böyle bir hassasiyet yoktu. Komünizmden demokrasiye büyük bir istekle geçiş yaptılar. 1848’deki devrimciler ise 1789’dan güç alıyorlardı; Arap dünyasında ise böyle bir izdüşümü yok. Buhar makinalarının keşfi gibi endüstriyel devrimi simgeleyen buluşları da Arap halklarını sokağa döken sosyal medyanın kullanımı ile denkleştirsek bile bu karşılaştırmanın gerekçesi pek anlaşılır durmuyor. Araplar, tas tamam, 2011’i yaşıyorlar. Mevcut liderlerden kurtulmak, yenilerini denemek istiyorlar. Halkların, değişim mesajının kesin olan tek unsuru bu.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, makalesini noktalandırdığı cümlesinde ise her kim gelirse gelsin, Arap halklarında, Amerikan karşıtlığı ve İsrail nefretinin değişmeyecek olduğunu varsayıyor. ‘Filistinliler ve Arap dünyası ile bir barış anlaşması sağlanmadan, ortaya çıkan demokratik ve demografik akımların üstesinden gelmek İsrail için neredeyse imkânsızdır. Türkiye sorumluluğunun bilincindedir ve yardım etmeye hazırdır.’’ Demek ki Türkiye, İsrail için geriye tek seçeneğin ‘savaş’ olduğunu öngörüyor ve korkmayın, biz sizi kurtarırız; bizim arabuluculuğumuza başvurmak, elinizdeki en iyi seçenek gibi bir mesaj gönderiyor.
Tülin Daloğlu
http://www.tulindaloglu.com/blogtr/?p=67
BUNLARI 'KEŞKE İSRAİL'LE DİDİŞMESEYDİK' ANLAMINA YAZMIYORUM. AMA KEŞKE BU YANLIŞ İMGEYİ OLUŞTURMAMIŞ OLSAYDIK
Ermeni diasporası bu sene sessizmiş. Ama onların boşluğunu bazı Yahudi grupları doldurmuş. Onlarca yıldır Amerika'da yerleşik olan Türk işadamları ihale süreçlerinde Yahudilerin kendi işlerini baltalamaya başladığından bile dert yandılar bana. Geçen yıl 31 Mayıs gecesi yaşanan olayları ve bu olaylar sonrasında Türkiye'nin seslendirdiği haklı talepleri bilmiyor insanlar. Kafalarda İran'a ve Hamas'a yakınlaşmış bir İslamcı iktidar imgesi yerleşmiş. Geri kalan bütün fikir ayrılıklarımız, tezkeresinden güvenlik konseyi oylamasına kadar bütün politika farklılıklarımız bu imgenin etrafına yerleştirilmiş ve onu güçlendirmekte kullanılmış. Bunları 'keşke İsrail'le didişmeseydik' anlamına yazmıyorum. Ama keşke bu yanlış imgeyi oluşturmamış olsaydık. Keşke İran konusundaki kaygılarımızı, nükleer bir İran'dan en fazla bizim endişe duyduğumuzu, ancak yaptırımların bunu engellemeyeceğine aksine İran'daki acem inadını kamçılayacağına inandığımızı anlatabilmiş olsaydık Batı'ya. Keşke Hamas'a yakınlaşmadığımızı, Hamas'ı kabul edilebilir bir siyasi çizgiye yakınlaştırmaya çalıştığımızı anlatabilmiş olsaydık.
Kerim Balcı
http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1124718&title=transatlantik-turkiye-algisi
DANİEL PİPES DEYİP GEÇMEMEK LAZIM
Daniel Pipes deyip geçmemek lazım. Önemli bir isim o. Bir kere Amerikan Yahudi lobisinin etkili bir üyesi. Bir neo-con. Şu notlar var, Pipes'ın özgeçmişinde:
"Polonya Yahudisi bir ailenin çocuğu olarak 1949'da doğdu. Babası Harvard'lı tarihçi Richard Pipes. 2003 yılında ABD Başkanı George Bush tarafından 'Amerikan Barış Enstitüsü'ne atandı. Bu, ülkedeki demokratik liderler, Arap Amerikan grupları, sivil toplum aktivistleri tarafından protesto edildi. Washington Post, seçilmesini kötü bir şaka olarak yorumladı. Arapça, İbranice biliyor.
Harvard'da Ortaçağ İslam Tarihi üzerine doktora yaptı. Doktora çalışması aynı zamanda ilk kitabı oldu: Köle askerler ve İslam. Daha sonra ilgisini Ortaçağ İslam çalışmalarından modern İslam'a çevirdi. Chicago ve Harvard üniversitelerinde tarih dersi verdi.
……….
Ve Pipes, 12 Nisan 2011 tarihli Jerusalem Post'ta, AK Parti'nin Amerika ile ilişkilerinin seyrini tam da Kılıçdaroğlu gibi değerlendirdikten sonra şu çağrıda bulunuyor.
"Ankara'nın hevesleri dikkatle takip edilmeli. İran rejiminden daha az kışkırtıcı ve daha zeki olan Türkiye, Müslüman ülkeleri kendi İslamcı imajı çerçevesinde yeniden şekillendirmeyi arzuluyor. Bu çabanın açılış salvoları iyi gidiyor hem etkili oluyor hem de büyük oranda gözlerden uzak yürüyor.”
Ahmet Taşgetiren
http://bugun.com.tr/kose-yazisi/151250-pipes-in-gundemi-akp-nasil-durdurulmali-makalesi.aspx
AVRUPA VE FRANSA’DAKİ MÜSLÜMAN KARŞITLIĞININ KÖKLERİ YAHUDİ KARŞITLIĞININ KÖKLERİNE DEĞİYOR
Avrupa ve Fransa’daki Müslüman karşıtlığının kökleri Yahudi karşıtlığının köklerine değiyor. Oldum olası Yahudilere yapılanlarla bugün Müslümanlar üzerinden yürüyen tartışma arasında büyük benzerlikler var. Özellikle Fransa’da ‘Avrupalı Müslüman’ veya ‘Yeni Müslüman’ arayışları bu insanların geldikleri ülkelerdeki İslâm’dan farklı, daha ‘medenî’ bir İslâm’ı temsil etmeleri için yapılan bir nevî din mühendisliğidir. 18. yüzyıl sonunda Yahudilere de bunun aynısı uygulanmıştı.
Cengiz Aktar
http://haber.gazetevatan.com/Haber/371714/1/Gundem
İSTİLA VE SÜREKLİ İŞGAL DIŞINDA İSRAİL'İN KASSAMLARA KARŞI TAM VE KESİN ASKERÎ ÇARE VE ÇÖZÜMÜ YOK GÖRÜNÜYOR
Kısacası, istila ve sürekli işgal dışında İsrail'in Kassamlara karşı tam ve kesin askerî çare ve çözümü yok görünüyor. Ne var ki, istila ve işgal de 2008-2009 Gazze Savaşı'nın ortaya koyduğu gibi ne çare ne de çözüm oluyor. İsrail üstelik sadece güneyden Kassamlarla değil, kuzeyden de Hizbullah füzelerinin tehdidi altında bulunuyor. Özellikle Hizbullah'ın elinde 10.000'e yakın çeşitli tiplerde füzeler olduğu tahmin ediliyor.
Kassamların ortaya çıkışlarının 10. yılında İsrail bunlara karşı koyabilmek için hâlâ çabalıyor. Hamas ise muhtemelen bunları daha etkin ve güçlü hale getirebilmek için çalışıyor. 2008-2009 Gazze Savaşı Kassamlar yüzünden çıkmıştı; herhalde bundan sonraki (Allah saklasın) de muhtemelen aynı sebepten çıkacak. Kassamlar stratejik dengeyi işte böyle değiştirdiler, İsrail'i böyle zora soktular. Bunları bugün hatırlamamak mümkün değildi.
Fikret Ertan
http://zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1122856&title=10-yilinda-kassemler
BU İSRAİL, LİDERİNİN VİZYONUNA GÖRE NEREYE GİTTİĞİNİ VE ÖRNEĞİN 20 YIL İÇİNDE NEYE BENZEYECEĞİNİ BİLME HAKKINA SAHİP
Şimdi harekete geçmenin tam zamanı. Hükümette iki yılı geride bıraktıktan sonra, Netanyahu’nun artık yönetimi ele almasının zamanıdır. Seçmenine bunu borçlu. İnşaatı kamufle edip durdurması veya bir maske takıp ilhak etmesi değil; gün ışığında, başı dik bir şekilde inşa edip ilhak etmesinin zamanıdır.
Hükümetinin her şiddet dolu hareketine alkış tutan ve işgalle hiç ilgilenmeyen İsrail halkı, kararlı sağcı bir başbakanı nasıl takdir edeceğini bilir. Bu İsrail, liderinin vizyonuna göre nereye gittiğini ve örneğin 20 yıl içinde neye benzeyeceğini bilme hakkına sahip.
Ben, küçücük ben, Netanyahu’ya oy vermedim ve gelecekte de vermeyeceğim. Fakat aynı zamanda Netanyahu’nun benim ideolojimi hayata geçireceğini de hiç düşünmedim. İdeolojisini ifa etmek için seçildi ki bu bence de bir felaket. Ve bunu yapmak onun görevi. Onu kimse durdurmaya çalışmayacak, o zaman neden olmuyor?
Gideon Levy
MESLEKİ TEMBELLİK VE KÜLTÜREL NANEMOLLALIK, STRATEJİK FELAKETLERİN REÇETESİDİR
Benzer biçimde Mübarek sonrası Mısır’da, Facebook devrimleri ve Batılılaşmış öğrenci liderlerine dair masallara inanmak, İsrail’le barışı destekleyen tek bir liderin olmadığına dair gerçekle yüzleşmekten kolay. Şu an Mısır’da Batı’nın bireysel özgürlük ve insan hakları gibi değerlerini paylaşan potansiyel bir lider yok. Bunu görmemenin bedeli, onlara karşı koyamamak oluyor. İsrail’in Filistin Kurtuluş Örgütü’yle anlaşmasının tek başına bölgenin sorunlarını çözüp Erdoğan gibileri Thomas Jefferson ve John Adams’lara dönüştürüvereceği düşüncesini terk etmek gerek. Bu, Batı’nın tembel kültürel ödleklerinin işine geliyor. Politikalarına karşı tepki olmayacağını biliyorlar. İsrail onlara saldırmayacak. Ve İslamcıların değerlerini paylaştığı numarası yaparak, çıkarlarını İslamcı saldırıdan korumak için kıllarını kıpırdatmama özgürlüğü elde edecekler. Bu strateji, siyasi karar mercilerinin işine geliyor olabilir, fakat ülkelerine zarar veriyor. Türkiye’den alacağımız hisse şu: Mesleki tembellik ve kültürel nanemollalık, stratejik felaketlerin reçetesidir.
Caroline B. Glick
KENDİ KUTSAL KİTAPLARINDA AÇIK BİR DİLLE BELİRTİLEN TOPRAKLARDA ÖZGÜRCE YAŞAMAKTAN BAŞKA HİÇBİR İSTEĞİ OLMAYAN YAHUDİLERE BU KADAR SALDIRMAK, ONLARI ÖLDÜRMEYE ÇALIŞMAK, SÜREKLİ HAKARET ETMEK NE ANLAMA GELMEKTEDİR?
İsrail küçücük bir ada gibi yalnız, sınırları düşmanlarla dolu, çevresinde güvenebileceği hiçbir dostu olmayan bir ülkedir. Böyle bir ülkede yaşamak gerçekten güçtür. Sürekli kulaklarda siren sesleri duyulur, kalabalık yerlerde her an bir canlı bomba paniği yaşanır, çevrenizde hızla geçip giden ambulanslar vardır, neredeyse adım başında silahlı nöbetçiler bulunur. Kadınlar bile askerlik görevi yapmaya mecburdur. Şimdi elimizi vicdanımıza koyup düşünelim. Kendi kutsal kitaplarında açık bir dille belirtilen topraklarda özgürce yaşamaktan başka hiçbir isteği olmayan Yahudilere bu kadar saldırmak, onları öldürmeye çalışmak, sürekli hakaret etmek ne anlama gelmektedir? Bunu hiç düşündünüz mü?
Tufan Erbarıştıran
http://www.hasturktv.com/arsiv/1953.htm
TÜRKİYE İLE İSRAİL’İN YERLEŞTİRİLDİĞİ BİR “DEMOKRATİK OLMA” ZEMİNİ ÇERÇEVESİ
Modern Türkiye’nin Doğuşu kitabı ile Türkiye’de önemli bir etki alanına sahip olup Ermeni meselesi ile ilgili “dostça” yaklaşımından dolayı da ülkemizde kendisine hatırı sayılı bir sempati duyulan Bernard Lewis’in Ortadoğu ile ilgili düşüncelerinin, temel anlamda Edward Said’in kullandığı anlamıyla yine oryantalistçe de olsa, özellikle 2002 yılında önce muayyen bir ayrıma sahip olduğunu belirtelim önce. Lewis, bu ayrımı, üzerine Türkiye ile İsrail’in yerleştirildiği bir “demokratik olma” zemini çerçevesinde kurmuştu. Ortadoğu’nun durumu ile ilgili röportajlarında ya da ara ara gerçekleştirdiği Türkiye ziyaretlerinde “Ortadoğu’da demokrasinin yıldızları olan Türkiye ve İsrail”den övgüyle söz ediyor, demokrasiyi en yüce değer olarak kutsuyordu.
Mustafa Alican
PEKİ, ONLAR ADLARINI KORUYOR DA, ALEX NİYE KORUMASIN?
Fenerbahçe'nin, yıllardır burada olmasına rağmen hâlâ Türkçe konuşamayan futbolcusu Alex de Souza, Başbakan Erdoğan ile bir araya geldi.
Başkan Aziz Yıldırım'ın da olduğu buluşmada, Alex, Türk vatandaşlığına geçmek istediğini söyledi.
Bunun üzerine Başbakan, "Hangi ismi almayı düşünüyor" diye sordu.
Eskiden bu tip soruları normal karşılar, sorgulamazdık. Ama aslında hiç de doğru değil. Çünkü ancak "din" değiştirildiğinde, kişinin isminin de değiştirilmesi beklenir. Örneğin Müslümanlığa geçen bir Hıristiyan, kendine İslam kültürüne uygun bir ad seçer. Hâlbuki vatandaşlık öyle değil: Bizim Ermeni, Yahudi, Rum (vd.) vatandaşlarımız yok mu? Var. Peki, onlar adlarını koruyor da, Alex niye korumasın?
Din değiştirmeyecek ki sadece bir vatandaşlık daha alacak.
Emre Aköz
http://sabah.com.tr/Yazarlar/akoz/2011/04/20/ahmet-de-souza
SARAH, POLİSLERİN KENDİLERİNİ KISA BİR SÜRE İÇİN EVLERİNDEN ÇIKARDIĞINI, BİR KAÇ SAAT SONRA GERİ DÖNECEKLERİNİ ZANNEDEREK DÖRT YAŞINDAKİ OĞLAN KARDEŞİNİ SAKLAMBAÇ OYNARKEN KULLANDIKLARI GİZLİ BİR BÖLMEYE KİLİTLER VE ANAHTARI CEBİNE KOYAR
Bu korkunç ihtimali de bir başka kitap, Sarah’nın Anahtarı düşündürüyor. Fransız yazar Tatiana de Rosnay’ın hüzünlü romanında Nazi işbirlikçisi Vichy hükümetinin Fransız Yahudilerini büyük bir soğukkanlılıkla ölüme göndermesinin dehşetini küçük bir anahtarın kara ışığında izliyoruz: Temmuz 1942’de 10 yaşındaki Sarah’nın yaşadığı ev Fransız polisi tarafından basılır. Sarah, polislerin kendilerini kısa bir süre için evlerinden çıkardığını, bir kaç saat sonra geri döneceklerini zannederek dört yaşındaki oğlan kardeşini saklambaç oynarken kullandıkları gizli bir bölmeye kilitler ve anahtarı cebine koyar. Fakat Sarah, annesi, babası ve binlerce başka Yahudi’nin Auschwitz’e gönderileceği bir yolculuğun başındadır (Kitapta kısaca Vel d’Hiv diye anılan Velodrome d’Hiver’den -bisiklet yarışları ve soğuk havalarda paten yarışları için kullanılan kapalı bir kamu mekanı- yola çıkan 4.115’i çocuk 13.152 kişiden sadece 400’ü geriye dönebildi…) Auschwitz’e gönderilmek üzere bekledikleri bir kamptan kaçmayı başaran Sarah, kardeşini kimsenin bulamayacağı gizli bir bölmeye sakladığı ve onlar gittikten bir hafta sonra olan biteni hiç önemsemeyen bir Fransız ailenin yerleştiği eve ancak haftalar sonra dönebilir. Gizli bölmeyi açtığında… Kara bir ışık…
Uğur Kutay
RUSYA'DAN GELEN YAHUDİLERİN BÜYÜK ÇOĞUNLUĞU, RUS KÜLTÜRÜNÜN YAHUDİ KÜLTÜRÜNDEN DAHA ÜSTÜN OLDUĞU KANAATİNİ TAŞIYOR
İbranice bilmemenin doğal bir etkisi olarak, Rusya'dan gelen Yahudilerin neredeyse hiçbiri -eğitim düzeyleri çok yüksek olmasına rağmen- İsrail'in kaliteli eğitim-öğretim kurumlarında ya da saygın şirketlerinde kendilerine yer bulamadılar. Bu, Rusya'dan gelen Yahudilerin, kendi içlerinde gettolara kapanmasına, Rusça okuyup-yazmalarına, Rusça eğitim yapan okullar kurmalarına, Rusça gazete-dergi vb. çıkararak kendi aralarında iletişim kurmalarına yol açtı. Rusça bugün, İsrail ordusunda İbraniceden sonra en yaygın dildir. Genç askerlerin birçoğu -İbranice bilseler de- kendi aralarında Rusça konuşmayı tercih ederler.
Rusya'dan gelen Yahudileri İsrail'de yaşayan genel Yahudi nüfustan ayıran bir diğer etken de Yahudilik'e bakış biçimleriydi. Sovyetler Birliği'nin dine karşı aşırı derecede baskıcı bir politika uygulaması, Yahudileri ait oldukları dinin bütün ritüellerinden koparmıştı. Bu, Rusya'dan gelen Yahudileri, İsrail gibi dini motiflerin çok baskın olduğu bir ülkede büyük bir boşluğa düşürdü.
Rusya'dan gelen Yahudiler, dinsel açıdan içinde bulundukları mahrumiyet durumunu aşmak için ilginç bir eğilime yöneldiler: Ortodoksluğun ritüellerini takip ve taklit etmek. Kendileri ırk olarak İbrani sayılsalar da, Rusya'dan gelen Yahudiler arasında Ortodoks pratikler oldukça yaygındır. Yahudi olduğu halde her pazar kiliselerde ayine katılanların oranı her geçen gün artmaktadır. Ancak şunu da söylemek gerekir:
Rusya'dan gelen Yahudiler açısından kiliseye gitmek 'Hıristiyanlığa iman'dan öte, Rus kültürünü yaşatmak anlamına geliyor. Zira Rusya'dan gelen Yahudilerin büyük çoğunluğu, Rus kültürünün Yahudi kültüründen daha üstün olduğu kanaatini taşıyor.
Taha Kılınç
Netten okuyun /tıklayın
Kafka'nın Kederi – AHMET ÜMİT
Eş dost sohbetlerinde sıradışı yazarlardan söz açılınca, aklıma önce Kafka gelir. Bende bu düşünceyi yaratan Kafka'nın yazın alanında biricik olmayı başarmış, varolandan farklı bir tarz ve yöntemle metinler kaleme alması değildir. Daha çok onun metinlerinin satır aralarından sızan kederdir; anlamsız bir dünyanın ortasında koyulaşıp duran kül rengi bir keder. Belki Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nda bir Yahudi olmasından kaynaklanmaktadır bu keder; belki Yahudi olmasına rağmen kendini Yahudi gibi hissedememesinden.
http://www.narteks.net/kuram/kafka-nin-kederi-ahmet-umit.html
Türkiye’de Judeo – Espanyol Ezgiler
http://www.kopuzdede.com/turkiye%e2%80%99de-judeo-%e2%80%93-espanyol-ezgiler.html
Judeo Espanyol ve Ladino Sefarad şarkıları
http://www.kopuzdede.com/judeo-espanyol-ve-ladino-sefarad-sarkilari.html
Galata’da kadeh sesleri - MEHMET YAŞİN
“Galata Kulesi Alanı’nı bir baştan bir başa kesen Büyükhendek Caddesi dün gibi, bugün de buranın en büyük caddesi değil midir? Sonra da Galata Kulesi en iyi buradan görülmez mi?
Bunlar İlkbelediye ve Şair Ziya Paşa Caddeleri: Tanzimat ruhuyla uyur, uyanırlar... Bu Küçükhendek Caddesi: Başı hep önüne eğiktir ve güneş yüzü görmez... Bunlar Lakerda, Galata Kulesi, Hacı Ali, Portakal Sokakları: Süryanice konuşurlar... Bu Şişhane önlerinde Büyükhendek Caddesi’ni kesen Voyvoda Caddesi: Yahudi ulusunundur...”
http://www.hurriyet.com.tr/seyahat/17567305.asp?gid=56
“İngiltere yalancı, korkak ve tembellerle işbirliği yapmaz!” – TAHA KILINÇ
İlginç zamanlardı: Yahudilerin Filistin'e göçü ve Siyonist hareket temsilcilerinin dünya çapındaki faaliyetleri devam ederken, Ürdün'de Hâşimî devletinin temelleri atılıyordu.
İsrail'in kuruluş süreciyle Ürdün Krallığı arasındaki 'stratejik ilişki' her zaman sorgulanmıştır. Zira Şerif Hüseyin ve oğullarının Yahudilerle arası her zaman çok iyi olmuştu. Abdullah'ın kardeşi Faysal, bilâhare İsrail'in ilk cumhurbaşkanı olacak olan Chaim Weizmann ile 1919 yılında imzaladığı ve tarihe 'Faysal-Weizmann Antlaşması' olarak geçen belgede, kendilerinin Yahudilerin Filistin'e göçlerine 'anlayış' göstereceklerini açıkça ifade ediyordu. Hatta Faysal, antlaşma vesilesiyle yaptığı konuşmada "İki kardeş dinin mensupları"na vurgu yaparak, "Türklerin şimdiye kadar bölgede çevirdiği dolaplar"dan şikâyet ediyordu.
“Muhteşem” Tarih
Osmanlıda Çok Etkili Bir Yahudi; Yasef Nassi
Safiye Sultan'ın Bohçacı Kadını Ester'in Marifetleri
http://ezberbozanbilgiler.com/bizim-tarih/item/268-ester-kiranin-marifetleri.html
Bir Kitap İndirin
...bunu anlatmalısınız...
1933-1945 yılları arasında Avrupa’da yapılan Yahudi Soykırımıyla ilgili bir kitap