İzmir Yahudilerinin yaklaşık 4 asırlık tarihinde önemli iz bırakmış isimlerin başında Hazan Aaron de Yosef gelir. Yosef, İzmir’de sinagogun, hastanenin, derneğin kuruluşunda önemli rol oynadı. Ancak tarihe en büyük izini İzmir kızlarının eğitilmesi yönündeki kapıyı açarak bıraktı
Ortadoğu’da kadim zamanlardan günümüze dinsel ve etnik kökenli savaşlardan en çok Museviler etkilenmiştir. Önce Roma İmparatorluğu’nun acımasız baskıları ve M.S. 313’ten sonra Hıristiyanlığın resmî din olarak kabul edilmesiyle birlikte yaşanan düşmanlıklar, eziyetler, işkenceler tarihlerinin bir parçası olur. Nihayet 1492’de İspanya’dan kovulurlar…
Museviler, Anadolu’ya geldikten sonra çeşitli konularda atılım ve yenilik yaptılar. Özgürlük ve hoşgörü ortamı sayesinde inançlarını rahat yaşadılar. Ülkenin gelişmesi için birçok alanda başarılı hizmetler verdiler. Sözgelimi, Osmanlı Ordusu’nun silah ve mühimmat yapımında etkin rol oynadılar. Ayrıca matbaa, yayıncılık, ticaret, sanayi, kültür ve sanat konularında sürekli öne çıktılar, büyük gelişmelere imza attılar. 1835’te hahambaşılık sistemi resmen (2. Mahmut döneminde ilk hahambaşı Abraham Levi) onaylandı.
İZMİR YAHUDİLERİNİN 400 YILLIK TARİHİ
İzmir Musevi Cemaati içinde Aaron de Yosef’un çok önemli bir yeri vardır. Onun son torunu olan Dr. Albert Hazan’ın eşi Gizel Ender Hazan’ın basıma hazır çalışmasını (Aaron de Yosef üzerine) büyük bir merakla okudum. Gizel Ender Hazan, Cumhuriyet dönemine kadar geçen süreçte (1600 – 2000) Musevilerle Müslümanların geleneklerini, hukuk sistemlerini, yaşam biçimlerini, dinî kurallarını karşılaştırmalı olarak gözler önüne seriyor.
Musevilikte hazanın (Doğu cemaatlerine göre ‘yönetici’, Aşkenaz cemaatlerinde ise ‘dinî yerde dua okuyan’ anlamındadır) önemini anlatıyor. Bir hazanın soyağacı çerçevesinde İzmir Musevilerinin 400 yıllık dönemini kısaca özetliyor. Her ne kadar akademik bir çalışma olmasa da (Musevi ansiklopedilerinden ve o dönemden kalan kitaplardan yararlanılmış) sonuçta yerel Musevi tarihi açısından son derece önemli olduğunu söyleyebiliriz. Umarımız bu yazıdan sonra bu dosya yeniden gözden geçirilir ve yayımlanır…
Musevi tarihinde İzmir’in çok özel bir yeri vardır. Birçok hahambaşı, değerli hazan, din büyüğü bu kentte doğup büyümüştü. Yine bunların birçoğu özellikle Osmanlı döneminde Anadolu’nun çeşitli kentlerinde, Kudüs ve Ortadoğu’da görev yapmıştı. Sözgelimi, Yosef Ben Eliyah Hazan, Hayim Ben Yosef Hazan, David Ben Hayim Hazan (İzmir’de yazılı basını kurmuştu), Yosef Rafael Ben Hayim (1813’te Kudüs’ün Hahambaşısı seçilmişti), Eliyah Rahamim Hazan, Elizer Ben Yosef Hazan (büyük din adamı İsrael Moşe Hazan’ın babasıdır) ve İsrael Moşe Hazan… İsrael Moşe Hazan, Roma Hahambaşılığı görevinde bulunmuş, o yıllarda (1847 – 1854) Papa IX. Pius’a İbranice ders vermişti. İsminin baş harflerinden yola çıkılarak kendisine, HAD BEDORO, “neslinde tek, eşi benzeri olmayan” denmişti. Bu arada, diğer hazanların da dosya içinde yer aldığını belirtmeliyim. Hazanların (İzmir) soyağacı bir şema ile verilmiş. Özellikle konuya ilgi duyanların benzer çalışmaları için güzel bir arşiv olduğunu söyleyebiliriz. Dosyadan öğreniyoruz ki tüm hazanlar sayısız makale ve kitap yazmış. Musevi geleneğinin güzel bir ürünü olan yazı yazma anlayışı hazanlarda iyice sivrilmiştir.
Dosya içinden bir anıyı sizlerle paylaşmak istiyorum. Aaron de Yosef Hazan ısrarla Musevi kızlarının okuma ve eğitim hakkı olduğunu savunur. Ancak tutucu hahamlar tarafından tam aforoz edilecekken, o anda İzmir’de bir deprem olur. Bunu Tanrı’nın bir uyarısı olarak kabul eden hahamlar aforozdan vazgeçerler.
İZMİR’DE CEMAATİN OLUŞMASI
Dosyanın ikinci bölümü “İzmir Musevi tarihi” üzerine ayrılmış. 1424’te Osmanlılar İzmir’i yeniden aldığında burada Musevi olmadığı söylenir. 1600’lü yıllarda ise çeşitli ülkelerden çok sayıda Musevi İzmir’e gelir ve yerleşir. Böylelikle kentte kısa sürede büyük bir gelişme (sosyal ve ticari) yaşanır ve hemen yeşivalar kurulur. 17. yüzyılda İbranice basım yapan bir matbaa çalışmaya başlar. Matbaanın ardından yazılı basın ve yayıncılık iyice gelişir. Avraham Ben Yedidya Gabay matbaanın ilk kurucusudur. Bir zaman sonra İzmir cemaatinin bölünmesiyle yoksulluk ve işsizlik artar. Karataş, Agora, İkiçeşmelik, Karantina taraflarında oturan yoksul Musevilerin artması cemaat içinde de tartışmalara yol açar. Herkes bu güç dönemde birbirine yardımcı olmaya çalışır. Ancak beklentiler bununla sınırlı değildir. Musevilerin bir atılım yapması gerekmekteydi. Dinsel anlamdaki bölünme sosyal yaşamı temelden etkilemişti. Ayrıca bu kötü tablo ticarete ve esnafa yansımış; işler azalmış, para kazancı dibe vurmuştu.
Museviler fakir olduğu kadar eğitimden de yoksundu. Temel sorun buydu aslında. Yoksulluğu önlemenin tek yolu, iyi bir eğitimdir. İşte bu amaçla 1871’de 40 yıl boyunca eğitim görevini de üstlenen ‘La Buena Esperansa’ gazetesi yayımlanır. Ardından 1873’te ‘Alliance’ okulları açıldı. Sözün kısası çağdaş eğitim başlamıştı. Ardından sosyal gelişmeler kendini gösterir. İzmir’de 19. yüzyılda Bet-Israel Sinagogu, Musevi Hastanesi (1914’te burası Musevi Karataş Hastanesi oldu), çeşitli sosyal kurumlar, okullar, Musevi basını yaşama geçirildi. Burada (konu dışında) kişisel anlamda küçük bir ekleme yapalım. 1942 -1943 yıllarında İzmir’de Musevilerin bir krematoryumda yakılacağı söylentisi yayıldı. İzmir’in merkez semtinde taş bir bina bu söylentilerin odağı olmuştu. Herkeste büyük bir panik vardı. Bugün bile bu konuyla ilgili görüşlerini aldığım yaşlı Museviler adeta fısıltı ile konuşmaktadır. O günlerin korkusunu halen üzerlerinden atamamışlardır... Sözünü ettiğimiz bina halen var. Günümüzde burası artık kültür sanat faaliyetleri için kullanılmakta. Ne kadar ilginç, öyle değil mi?
AARON DE YOSEF’İN İZMİR’E KATKILARI
Dosyanın üçüncü bölümünde Aaron de Yosef’le ilgili çarpıcı bilgiler bulunmaktadır. Onun İzmir Musevi tarihinde çok önemli bir yeri vardır. Sosyal anlamda yardımlaşmayı, çağdaş eğitimi, kızların okumasını, dönemin Türkçe hocalığını, cemaat içinde önderlik görevini başarıyla yerine getirmişti. O kadar iyiliksever birisiydi ki Nesim Levi Bayraktar ona bir ev bağışlamak istedi. O ise bu evin bir hastane olmasını istedi. Nitekim o çevrede birkaç ev daha satın alınarak bugünkü ‘Karataş Hastanesi’ kuruldu. Aaron de Yosef özel bir kişiliktir. 1922’de İzmir’deki büyük yangında çevresinde her yer yanmasına karşın oturduğu eve hiçbir şey olmaz… İzmir’de Talmud-Tora Okulu, Karataş Hastanesi, Ozer Dalim, Liga, Bet-Israel Sinogogu’nun kurucusu ve en fazla yardım edeniydi. Kendisi 23 yaşında çıkardığı ‘La Buena Esperansa’ gazetesini 40 yıl yayımladı. Bu gazete cemaat içinde çok etkili oldu. Purim ve Pesah öncesinde yapılan aşırı harcamaların yanlış olduğunu, gösterişli giyimlerin rahatsızlık verdiğini, uygun bir dille yazmıştı. Kadınları o dönemde ‘Tokado’ denen başörtülerini giymekten yayınlarıyla vazgeçirmiş ve bu konuda adeta bir reform gerçekleştirmişti.
Aaron de Yosef’le ilgili anlatılacak çok şey var. Musevilerin o dönemde eğitim yaşantısını neredeyse tek başına üstlenen, bu konuda okulların açılmasını sağlayan, Tora eğitimi için elinden geleni yapan, tüm yoksul Musevilere cebindeki son parasını bile vermekten çekinmeyen ilahi bir kişiliğe sahipti.
19 Ocak 1896’da Tora arşivlerinde bir mektup bulundu. Bu mektupta kısaca kendisinden ve yaptığı işlerden övgüyle söz edilmekteydi. Talmud-Tora komitesi kendisini çift kutlama ile takdir etti. 8 Mayıs 1927’de şerefine bir davet verildi ve ‘altın kitaba’ onun ismi yazıldı. Bu kitap halen İzmir’deki Bet-İsrael Sinagogu’nda bulunuyor. Kendisi sosyal konularda da başarılıydı. Musevi kız okulunun açılması için çok uğraşmıştı. Bu mutluluk sonraki nesillere kalmıştır. Tiyatro oyunları yazdı ve tüm geliri buraya aktardı. İnanılmaz gibi ama bu ilahi kişiliğe sahip adam neredeyse tüm ömrünü Musevilerin iyi bir eğitim almasına, Tora ve Talmud’u öğrenmesine, özellikle kızların daha bilgili ve eğitimli olmasına yönelik çabalarla geçirdi. Bugün İzmir’de ne kadar eğitimli, bilgili, kültürlü özellikle bayan Museviler varsa, hepsi Aaron de Yosef’e çok şey borçludur…
İşte kendisinin bir ömre sığdırdığı onca başarılı hizmetten bazıları…
İzmir’in tarihindeki ilk (Musevi) kız okulunu kurdu. Kızların okula gönderilmeleri için kapı kapı dolaştı ve eğitimli olmalarını sağladı.
İzmir’deki ilk meslek okullarını açtı, dilencilikle geçinen fakir cemaatin çok olduğu bir dönemde, (erkeklerin) gençlerin marangoz, demirci, kunduracı gibi meslekler edinmeleri için büyük uğraş verdi.
Bet-Israel Sinagogu’nun tamamlanması görevini üstüne aldı. Parasızlık nedeniyle bitirilemeyen sinagog için üstün liderlik vasıflarıyla bağış topladı, inşaatı bitirerek bir bayram günü açılışını yaptı. Bu sinagog halen İzmir’de düğünlerin yapıldığı sinagogdur.
Karataş Musevi Hastanesi’nin kurulmasını sağladı. Asıl toprak sahibi, bu alanı kendisine miras bırakmak istemesine rağmen kabul etmemiş, buranın kendi çocuklarının değil, halkın hizmetinde olması gerektiğini belirtmiş, Rothschild’den bağış bularak, halen açık olan Karataş Musevi Hastanesi’ni kurdu.
İzmir’deki ilk Türkçe öğretmenidir. Musevi çocuklara okulda Türkçe öğretmiş olan ilk öğretmendi.
La Buena Esperansa gazetesini bizzat kendisi kurdu, 40 yıl boyunca cemaatini eğitmek amacıyla yayımladı. Bu gazetenin geliriyle de yedi çocuğunu büyüttü. Gazetede her yazılan, eleştiri alan yazı, aynı zamanda kendisinin geçimini engelleme riski taşımıştı. Ama o yılmadı ve çağdaş eğitim için bir yaşam boyu uğraş verdi.
İyiniyet – La Buena Volundad – Hayır Cemiyeti’nin kurucusudur. Burasını 50 yıl başarıyla yönetti, 80. yaş gününde elinde olan tüm mal varlığı veya parasını bu cemiyete kullanılmak üzere bağışladı. Çocuklarına sadece ‘hayır duası’ kaldı. Torunları bu büyük insanın şanına yakışabilmek için birçok hayır işinde hizmet veriyor.
Bugün İzmir’de aktif olan ‘İyiniyet’ de, yine onun iç sesiyle, torunlarını yönlendirmesiyle kuruldu.
İspanya’dan çıkışın 400. yıl kutlamaları konusunda değerli görüşler/öneriler sundu. 500. yıl kutlamaları da yine Aaron de Yosef Hazanın 400. yıl fikrinden esinlenerek yapıldı.
Osmanlı Donanması’na bağış topladı.
İzmir Musevi Cemaati’nde uzun yıllar cemaat başkanlığı yaptı, yaşamı boyunca ‘Onur Kurulu Başkanı’ olarak kabul gördü.
Böylesine önemli bir kişiliğin çalışmalarını / hizmetlerini arşivlerin tozlu raflarında kalmaması gerekiyor. Hem onun hakkında (zaten elde hazır) bir kitap yayımlanmalı hem de başka etkinliklerle kendisi sürekli anılmalıdır. Bugün yaşadığı kentin bir sokağına veya bir otobüs durağına ismi verilebilir, kentin uygun bir yerinde bir büstü yaptırılabilir… Yerel idarelerle irtibat kurulduğunda bunların birinin gerçekleşeceğine inanıyoruz. Yaşadığı semtlere/sokaklara araştırmacıların, kendisini merak edenlerin ve yerel tarihçilerin ilgisini çekebilmek için gerekli organizasyonlar yapılmalı. Böylesine değerli, çok önemli sosyal ve dinsel konularda başarılı hizmetler vermiş bir insanın İzmir’de yaşadığı için gurur duyduğumu itiraf etmeliyim… Musevi dinî takvimine göre 1 Nisan onun ölüm yıldönümüdür. Bu vesile ile kendisini bir kez daha rahmet ve minnet ile anıyoruz…