Yahudilikte Peygamberlik ve Kehanet

Önceki yazımızda insan ruhunun seviyelerinden söz etmiş, rüyayı tetikleyen unsurları incelemiş ve peygamberlik niteliğini tartışmaya başlamıştık ki, yerimiz sona ermişti. Bu yazımızda kehanet deneyimi yaşayan bir peygamberin durumunu ele alacak, sonra Öğretmenimiz Moşe’nin diğer Yahudi peygamberlerden neden farklı olduğunu öğreneceğiz

Estreya SEVAL VALİ Kavram
25 Mayıs 2011 Çarşamba

KEHANETİN İÇERİĞİ

Tanrı’nın Görkemi tarafından ifşa olunan kavramlar, peygamberin ruhunun en düşük seviyesi olan Nefeş’teki hayal gücüne etki eder ve kavramlar böylece resimlere dönüşür; resimlerin görevi, Tanrı’nın Görkemi’nden kaynaklanan fikir ve bilgileri aktarmaktır. Bunlar peygamberin zihnine kazınır ve peygamber normal haline geri döndüğünde, elde etmiş olduğu bilgileri gayet net bir şekilde hatırlar.

Buraya hemen bir not ekleyelim. Tanrı’nın Görkemi ifadesi bize yabancı gibi gelse de, Şema duasını her okuduğumuzda, kısık sesle, hatta içimizden söylediğimiz Baruh Şem Kevod... cümlesindeki Kevod’dan söz ediyoruz.

KEHANET DENEYİMİ

Bir kişi peygamberliğin en yüksek seviyesine ulaştığı zaman, kehanet deneyimi sırasında kendisine aktarılan her şeyi algılar ve anlar.

İfşa olunan şeyin kaynağı Tanrı’nın Kendisi olduğundan, kişi, algıladığı resimlerin kehanetvizyonları olduğunu idrak eder. Peygamber, peygamberliği konusunda ya da kehanetinin herhangi bir yönü, kaynağı ve sonuçları hakkında hiçbir şüphe duymaz.

Ne var ki, peygamber bir anda en yüksek seviyeye çıkamaz. Kişi, tam peygamberlik düzeyine ulaşıncaya kadar, kendini kademe kademe yükseltmelidir. Dolayısıyla peygamberlik, tıpkı diğer meslek ve zanaatlarda olduğu gibi, bir çıraklık süresi gerektirir. Kişi, ustalık kazanıncaya kadar adım adım ilerlemelidir.

Tanrı’nın ifşaatı bazen öyle bir şekilde başlayabilir ki, kişi, kendisine kehanet verildiğinin farkına bile varamayabilir. Moşe’nin, Yanan Çalılık’ı ilk kez gördüğü zaman olan, tam manasıyla budur. Başta kendisine ifşa edileni sanki fiziksel duyuları ile yaşıyor gibiydi. Yanan bir çalılık gördü ve Tanrı ona babasının sesiyle seslendi.Moşe bu vizyonun asıl doğasını, ancak kehanet akışı gerçekleştikten sonra anlayabildi.

Yine bir not: Tora, Tanrı’nın Yanan Çalılık’tan Moşe’ye ‘babasının sesi’ ile seslendiğini değil de “Ben babanın Tanrısıyım” diye tanıttığını yazar (Şemot 3:6). Yukarıdaki yorumlama şekli, Ramhal’a aittir.

PEYGAMBERLİĞE HAZIRLIK

Kendilerini peygamberlik için eğitenler, Tanrı’ya ‘yapışmak’ (devekut) ve O’nun Etkisi’ni üzerilerine çekebilmek için çeşitli meditasyonlar yardımıyla fizikselliklerini saf dışı bırakma çalışmaları yaparlar. Tanrı’nın bazı kutsal isimlerini telaffuz etmeyi ve Tanrı’yı, bu İsimlerin belli kombinasyonları ile öven dualar okumayı öğrenirler.

Ancak acemi peygamberleri gerçek peygamberliğe hazırlayacak birinci koşul, Tanrı’ya bağlılıktır. Bu kişiler, edimleri ile liyakat kazandıkça ve yukarıda sözü edilen yollarla kendilerini arındırdıkça, giderek Tanrı’ya yaklaşabilirler. Kehanet Etkisi böylece gelmeye başlar, art arda deneyimler yaşarlar ve en sonunda gerçek peygamberliğe ulaşırlar.

Bütün bunlar, deneyimli bir peygamberin rehberliği altında gerçekleşmelidir. Bir peygamberin yanlış yapması, ancak tam peygamberlik seviyesine ulaşmadığı takdirde mümkündür. Kişi bu seviyeye ulaştıktan sonra gerçek kehaneti açık seçik bir şekilde tanır, gerçek ile yanılgı arasındaki farkı anlar. Gerçek bir peygamberin kehaneti konusunda herhangi bir kuşku duyması imkânsızdır. 

Acemi peygamberlerin ‘yanlış’ yapmasını, ancak bu türden bir rehberlik engelleyebilir. 

Usta peygamber konu hakkında yeterli bilgiye sahip olmalı, çırağın hangi hazırlık aşamasında bulunduğu bilmeli ve istenen sonuca ulaşmak için yapması gerekenleri öğretebilmelidir.

PEYGAMBERLER ARASINDAKİ FARKLAR

Nicelik açısından, bazı peygamberler defalarca kehanette bulunabilir; bazıları ise bütün peygamberlikleri süresince bir ya da iki kez kehanette bulunur.

Nitelik açısından ise, Tanrı ile çok büyük bir yakınlığa ulaşanlar, çok büyük bir aydınlanmaya sahip olur. Bağlılık dereceleri o kadar büyük olmayan peygamberlerin aydınlanma derecesi, aynı oranda düşük olacaktır.

Ancak peygamberlerin tümü, bir açıdan birbirinin aynıdır. Hepsi, Tanrı’ya bağlılıklarının tamamıyla farkındadır. Kendilerine ifşa olunanın, Tanrı’dan geldiğinin bilincindedirler. Peygamberler arasındaki farklılık, sadece bağlılık, ifşaat ve aydınlanma derecesindedir.

PEYGAMBER OLARAK MOŞE

Kehanetin, birbirlerinden tamamıyla farklı iki seviyesi vardır. Birincisi, Moşe dışındaki tüm diğer Yahudi peygamberlerin seviyesi, ikincisi ise Moşe’nin ulaştığı benzersiz seviyedir. Tanrı, aradaki farkı şu sözlerle belirtir: “Sizden biri peygamber olduğunda, Ben Aşem, Kendimi bir vizyonla tanıtırım... Kulum Moşe için ise böyle değil!” (Bamidbar 12:6-7).Bu büyük farklılığın nedeni, Tora’nın, Moşe aracılığı ile verilmiş olmasıdır.

Moşe dışındaki tüm peygamberler kehanetlerini, Tora’nın da belirttiği gibi, bir rüya veya vizyon vasıtasıyla almıştır: “Kendimi ona Aşem hakkında belirsiz bir vizyonla tanıtırım; onunla rüyada konuşurum” (Bamidbar 12:6). Başka bir deyişle, Tanrı, insanoğlunun rüya görme yeteneğine müdahalede bulunarak, bu doğal gücü, kehanet niteliği taşıyan bir vizyonu iletmek için kullanır.

Dolayısıyla bir sonraki yazımızda Moşe’nin ablası Miriam’ın kehanetlerinden söz ettiğimizde, Miriam’ın gelecekle ilgili öngörülerini bir rüya ya da vizyon sayesinde elde ettiğini bileceğiz.

Ancak bu, herhangi bir rüya ile kehanet niteliği taşıyan bir vizyonun aynı sınıfa girdiği anlamına gelmez. Tanrı’nın hikmeti, rüyaları kehanet için uygun bir araç olarak görmüştür. Bilgelerimiz “rüya, kehanetin altmışta biridir” derken, her ikisinin aynı şey olduğunu kastetmezler. Bize öğretmeye çalıştıkları, rüyanın da, kehanetin de, insanoğlunun salt mantık gücüyle ulaşamayacağı bilgiler içerdiğidir.

Tanrı’nın ifşasının ilk etkisi, peygamberin bilincini kaybetmesine yol açar. Ancak ifşaat, peygamber uykuda iken başlayabilir.

Kehanet deneyiminin etkisi hissedilmeye başlarken, etki altındaki kişi zihinsel ve fiziksel yetilerini yitirir. Kişi, uykuda imiş gibi bilincini kaybeder. Düşünceleri, uyumakta ve rüya görmekte olan birinin düşüncelerini andırır. Kehanet vizyonu işte o zaman gelir. Bu durum, kişinin başına uyanıkken (ama bilincine kaybetmesine neden olacak bir biçimde) ya da yatakta uyurken gelebilir; o zaman kehanet, gece görülen bir rüya şeklinde gelir.

Özetle kehanet, ancak kişi duyularını kontrol edemeyecek durumda, yani uykuda iken veya uykuya benzer bir halde iken gelir. Bazı durumlarda peygamber, uykuyu andıran o durumda çok kısa bir süre boyunca kalır ve şuurunu neredeyse anında geri kazanır. Ancak kehaneti aldığı sürenin tamamı boyunca duyularını kaybetmiş olmalı ve kehanet deneyimi sona erinceye kadar uykuyu andıran durumda kalmalıdır. 

Ancak Moşe’nin peygamberliği, tamamıyla farklı bir seviyede idi.

Birincisi, Moşe kehaneti alırken duyularından mahrum kalmıyor, bilincini kaybetmesi gerekmiyordu. Dahası, kehanet ona rüyada gelmiyordu. Moşe, peygamberlik niteliğini tamamıyla uyanıkken ve bilinci açıkken yaşıyordu. Tanrı, işte bu yüzden Moşe hakkında şöyle demiştir: “Onunla ağızdan ağza konuşurum” (Bamidbar 12:8).

Üstelik Moşe her bir kavramı, bir nesneyi güzelce parlatılmış tek bir mercekten görürmüş gibi algılıyordu. Dolayısıyla bilgiler alegorik şekilde değil, doğrudan ve açık seçik bir biçimde geliyordu. Tora, Moşe’nin peygamberliği hakkında “Açık bir vizyonla iletişim kurarım – bilmecelerle değil!” (Bamidbar 12:8) derken, kastettiği budur.

Ancak Moşe bile Tanrı’nın Görkemi’ni doğrudan göremiyor, aynada beliren bir görüntü şeklinde seçebiliyordu; bu da olmasaydı, hiçbir insan Yaratanı hakkında bir algı edinemezdi. Moşe’nin gördüğü resim, hiçbir donukluk izi taşımayan, parlak ve net bir mercekten görünen bir resim gibi tam ve açık seçikti. Tora bu konuda şöyle der: “O kadar ki, Tanrı’nın resmine bakar!” (Bamidbar 12:8). Gözle algılanan şekil, resimdir; Moşe bu resmi mükemmel bir şekilde görmüştü. Bu durum, başka hiçbir Yahudi peygamber için geçerli değildir çünkü hiç kimse böyle bir vizyona ulaşamamıştır.

Moşe ile diğer Yahudi peygamberler arasındaki farklardan bir başkası da şudur: Tüm diğer peygamberler kehanet vizyonunu kendi istemleri ile başlatamıyor ve bunu, ancak Tanrı’nın, Etkisini onların üzerine “indirmeyi” istemesi durumunda başarabiliyorlardı. Oysa Moşe’ye, her gerekli gördüğünde kendini Tanrı’ya bağlama ve böylece bir vahiy alma yeteneği verilmişti.

Dahası, tüm diğer peygamberlerin vahiyleri, Tanrı’nın onlara ifşa etmeyi dilediği belli hususlarla sınırlıydı. Hâlbuki Moşe’ye, yaratılışın tüm sırları ifşa edilmiş ve kendisine her türlü konuyu araştırması ve bunların en derin yönlerini incelemesine izin verilmişti. Anahtarların tümü eline teslim edilmiş ve böylece Moşe, başka hiçbir insanın daha önce başaramadığını başarmıştı. Tanrı, Moşe hakkında “Evimin tümünde güvenilirdir o!” (Bamidbar 12:7) derken, kastettiği budur. Tanrı ayrıca Moşe’ye şöyle demiştir (Şemot 33:19): “Ben tüm İyiliğimi senin önünden geçireceğim.”

Belki de zor bir yazı dizisi oldu, sevgili okurlar... Ama Yahudilikte peygamberliğin ne olduğunu bilmeden, kadın erkek neden o kadar çok peygamberimiz olduğunu anlayamayız. Kadim günlerde insanların ruhanilik seviyesi çok yüksekti. Akıllarını dağıtacak, gözlerini alacak cazibe kaynakları yoktu, ya da varsa bile onlar kendilerini bizler gibi kaptırmıyordu. Kutsal Olan insanoğlunu uzaktan izlemek ve hissettirmeden yardım etmek yerine, dünya meselelerine sık sık Şahsen ve açık seçik bir şekilde, bazen de “Kuvvetli bir El” ile müdahale ediyordu. Güzel günlerdi vesselâm...

Tanrı’nın Görkemi her zaman yolumuzu aydınlatsın, bize rehber olsun.