İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun 24 Mayıs 2011 tarihinde ABD’nin başkenti Washington’da ABD Kongresi’nde yaptığı konuşma ayakta alkışlandı. İsrail’in barışa olan inancını ve isteğini vurgulayan konuşmanın satırbaşları...
Sıcak karşılamanızdan ve Kongre’de ikinci kez konuşma fırsatı verdiğiniz için çok onur duyuyorum.
Sayın Başkan’ım, şehirdeki yeni çocuklar olduğumuz zamanı hatırlıyor musunuz? Ve burada birçok eski arkadaş görüyorum. Ve burada İsrail’in birçok arkadaşını görüyorum. Demokratlar ve Cumhuriyetçiler.
İsrail’in Amerika’dan daha iyi bir arkadaşı yok. Ve Amerika’nın İsrail’den daha iyi bir arkadaşı yok. Demokrasiyi korumak için birlikte duruyoruz. Barışı ilerletmek için birlikte duruyoruz. Terörizmle mücadele etmek için birlikte duruyoruz. Tebrikler Amerika! Tebrikler Sayın Başkan, Bin Ladin’i ele geçirdiniz. Hele şükür kurtulduk!
İSRAİL ORTADOĞU’NUN ÇAPASIDIR
İstikrarsız bir Ortadoğu’da, İsrail istikrarın çapasıdır. İttifakların değiştiği bir bölgede, İsrail Amerika’nın tereddütsüz müttefiki olmuştur. İsrail her zaman Amerikan yanlısı oldu. İsrail her zaman Amerikan yanlısı olacaktır.
Dostlarım, İsrail’de vatan inşa etmenize gerek yok. Biz inşa edildik. İsrail’e demokrasi ihraç etmenize gerek yok. Bizde var. İsrail’i savunması için Amerikan askerleri yollamanıza gerek yok. Kendimizi savunuyoruz. Bize kendi başımıza İsrail’i savunacak araçları vererek çok cömert davrandınız. Hepinize çok teşekkür ederim. Başkan Obama, İsrail’in güvenliğine olan kararlı bağlılığınız için teşekkür ederim. Biliyorum ekonomik olarak zor zamanlar bunlar ve bunu çok takdir ediyorum.
İsrail’in güvenliği için destek olmak, ortak geleceğimiz için akıllı bir yatırım. Şu anda Ortadoğu’da süre gelen zulüm ve özgürlük arasındaki destansı savaş için. (….) Milyonlarca genç, geleceklerini değiştirmeye kararlı. Hepimiz onlara bakıyoruz. Hayatlarını tehlikeye atıyorlar, saygınlık istiyorlar. Özgürlüğü arzuluyorlar.
Tunus ve Kahire’deki olağanüstü görüntüler, 1989’da Berlin ve Prag’dakileri hatırlattı. Onların umutlarını paylaşırken yine de bu umutların 1979’da Tahran’da olduğu gibi yok edilebileceğini unutmamalıyız. Onlara ne olduğunu hatırlamalıyız. İran’daki kısa demokratik bahar, acımasız ve affetmeyen bir zulüm ile kısa kesilmişti (…)
Bugün Ortadoğu kader kavşağında duruyor. Hepiniz gibi, bölgedeki insanların daha az seçilen yolu seçmeleri, özgürlük yolunu seçmeleri için dua ediyorum. Bu yolun nelerden oluştuğunu sizden daha iyi kimse bilmiyor. Bu yol sadece seçimlerle döşenmiyor. Devlet şehir merkezlerinde protestolara izin verdiğinde, sınırlar kanun koyucuların üstüne yerleştirildiğinde, hakimler insanlara değil kanunlara dikkat ettiğinde, insan hakları törelere göre ve mafya kanunlarına göre ezilemediğinde ancak yollar döşeniyor. İsrail her zaman bu yolu kucakladı ve Ortadoğu uzun zaman reddetti. Kadınların taşlandığı, homoseksüellerin asıldığı, Hıristiyanların ölüme mahkûm edildiği bir bölgede İsrail öne çıkıyor. O değişik.
Büyük İngiliz yazar George Elliot’un yüzyılı aşkın bir süre önce öngördüğü gibi, “Kurulacağı zaman Yahudi Devleti Doğu’nun despotluklarına rağmen parlak bir yıldız gibi parlayacak” demişti, O haklıydı. (…)
Cesur Arap protestocular aynı hakları kendi insanlarını, toplumlarını garantiye almak için uğraşıyorlar. Bir milyonu aşkın İsrail vatandaşı Araplar bu haklardan zaten faydalanabildiği için gurur duyuyoruz. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki 300 milyonu aşkın Arap’tan sadece İsrail’in Arap vatandaşları gerçek demokratik haklardan faydalanabiliyor. (…)
İRAN DÜNYADA TERÖRÜN SPONSORLUĞUNU YAPIYOR
Biz ümit edip, en iyisi için çalışırken kuvvetli güçlerin bu geleceğe karşı olduğunu idrak etmeliyiz. Demokrasiye karşılar, barışa karşılar. Bu kuvvetlerin başında ise İran geliyor. Tahran’daki zulüm kendi halkını vahşileştiriyor. Afganistan ve Irak’ta bulunan Amerikan askerlerine olan saldırıları destekliyor. Lübnan ve Gazze’ye boyun eğdiriyor. Tüm dünyada terörün sponsorluğunu yapıyor.
Burada daha önce konuştuğumda, İran’ın nükleer silah üretmesinin tehlikelerinden bahsetmiştim (…) İnsanlığın yüzleşeceği en büyük tehlike yakınımızda olabilir: Nükleer silahlara sahip militan bir İslami rejim. (…) Ülkeme olan tehdit göz ardı edilemez. Göz ardı edenler başlarını kuma gömüyorlar. Yetmiş yıldan az bir süre önce altı milyon Yahudi öldürüldü. İran’ın liderleri, Yahudi Devleti’nin imhasını isterken, Yahudi halkına karşı yapılan Holokost’u inkâr ediyor. (…) Ayetullah rejimi sadece bir kere, 2003 yılında, ordunun harekat ihtimalinden korkunca nükleer programını askıya aldı. Aynı yıl Muammer Kaddafi aynı sebepten dolayı kendi nükleer silahlanma programından vazgeçti. İran bütün seçeneklerin masada olduğuna ne kadar çok inanırsa, yüzleşme şansı o kadar azalır. Bu sebepten dolayı bu mesajı net bir şekilde göndermeye devam etmenizi istiyorum: “Amerika hiçbir zaman İran’ın nükleer silah üretmesine izin vermeyecek.”
BİR İSRAİL DEVLETİ YANINDA BİR FİLİSTİN DEVLETİ
(…) Dostlarım, İsrail her zaman savunmasında tetikte olacak ancak barış arayışından da hiçbir zaman vazgeçmeyecek. Sanırım ancak başardığımız zaman vazgeçeceğiz. İsrail barış istiyor. İsrail’in barışa ihtiyacı var. Onlarca yıl önce Mısır ve Ürdün ile yaptığımız tarihsel barış anlaşmalarımız var. (…) Mısır ve Ürdün ile yaptığımız barış anlaşmaları hayati değerde, ancak yeterli değil. Filistinliler ile de uzun süreli barış yapmanın bir yolunu bulmalıyız. İki sene önce, ben alenen iki devletli iki halklı bir sonuca ulaştım: Bir İsrail Devleti yanında bir Filistin Devleti. (…) Anlıyorum ki samimi bir barışta, Yahudi Devleti’nin bazı kısımlarını vermek zorunda kalacağız. Başka bir gerçek daha var. Filistinliler bu küçük toprağı bizimle paylaşıyorlar. Biz onların İsrail’in hükmü altında olmayacağı, vatandaşı da olmayacağı bir barış arıyoruz. (…) Biz Filistinlilerin ekonomisine yüzlerce bariyeri ve yol engelini kaldırarak, insanların ve malların serbest akışını sağlayarak yardım ettik. Sonuçlar fevkalade oldu. Filistin ekonomisi gelişiyor. Yılda yüzde 10’dan fazla büyüyor.
(…) Görüyorsunuz, çatışma hiçbir zaman bir Filistin Devleti’nin kurulması hakkında olmadı. Çatışma bir Yahudi Devleti’nin kurulması konusunda oldu. Bu çatışmanın sebebidir. 1947 yılında Birleşmiş Milletler toprağın bir Yahudi Devleti ve bir Arap Devleti olarak paylaştırılması için oy kullandı. Yahudiler “evet” dedi. Filistinliler “hayır” dedi. Geçtiğimiz yıllarda Filistinliler, İsrailli başbakanlar tarafından, Altı Gün Savaşı’nda kazanılan hemen hemen tüm toprakların üzerinde bir Filistin Devleti kurulması için yapılan cömert teklifleri reddettiler. (…) Dostlarım bu sona ermeli. Başkan Abbas benim yaptığımı yapmalı. Ben halkıma seslendim. Benim için kolay değildi ve “Ben bir Filistin Devleti kabul edeceğim” dedim. Bu sefer Başkan Abbas’ın halkı önünde durup “Ben bir Yahudi Devleti’ni kabul edeceğim” demesinin vaktidir.
(…) Kudüs’e gelince, sadece demokratik İsrail, bu şehirdeki tüm inançların ibadet özgürlüğünü korumuştur. Kudüs bir daha hiçbir zaman bölünmemelidir. Kudüs İsrail’in birleşmiş başkenti kalmalıdır. Bunun Filistinliler için zor bir konu olduğunu biliyorum. Ama yaratıcılık ve iyi niyetle bir çözüm bulunacağına inanıyorum.
(…) Gerçek şu ki İsrail’in benzersiz boyutu yüzünden kendine özgü güvenlik ayarlamalarına ihtiyacı var. İsrail, dünyanın en küçük ülkelerinden biridir. (…)
Başkan Abbas’a sesleniyorum: Hamas ile olan antlaşmanı yırt. Otur ve karşılıklı görüş ve Yahudi Devleti ile barış yap. Ve yaparsan sana söz veriyorum İsrail, Filistin Devleti’ni Birleşmiş Milletler’in yeni üyesi olması için kabul eden son ülke değil, bunu yapacak ilk ülke olacaktır.
(…) Size, Amerika Birleşik Devleti temsilcilerine seslenirken tüm Yahudiler ve Yahudi Devleti adına konuşuyorum. Teşekkür ederim. İsrail’e olan tereddütsüz desteğiniz için teşekkür ederim. Özgürlük ateşinin tüm dünyada parlak bir şekilde yanmasını sağladığınız için teşekkür ederim. Tanrı hepinizi korusun ve Tanrı sonsuza kadar Amerika Birleşik Devletleri’ni korusun.