Neşenin en coşkulusunu, hüznün ise en derinini içeren Aşkenaz geleneksel müziği Klez-Mer’in Türkiye’deki temsilcisi Klez-Mez dörtlüsü ilk albümünü yayınladı.
Türkiye gerçekten çok nev-i şahsına münhasır bir ülke. Çünkü hiç aklınızın ucundan geçmeyecek, ‘garip’, ‘trajik-komik’, ‘harika’ sıfatlarının üçüyle de tanımlayabileceğiniz olgular bu ülkede hiç eksik olmaz. Klez-mer bilindiği üzere Orta ve Doğu Avrupa Yahudilerinin, ağırlıklı olarak keman, klarnet, akordeon ve vokalden oluşan, kökleri 13. yüzyıla kadar uzayan Yiddiş dilindeki geleneksel müziği. Geçtiğimiz 20 yılda dünyada yeniden keşfedilerek hayat bulan bu müziğin (tabii ki!) Türkiye’de de temsilcileri var. Kim derseniz, on yıl kadar önce kurulduğunda adı ‘İstanbul Goyische Klezmer Kapelye’ idi. Çünkü aralarında bir tane bile bir Yahudi yoktu. Daha sonra bu ismin fazla uzun ve iddialı olduğunu düşünerek, tango-mango der gibi ‘Klez-Mez’ adını aldılar. Ekipte gene bir tane bile Yahudi yok! Ne kadar garip değil mi? Trajik-komik? Ve tabii ki harika! Cemaat olarak Klez-Mer’e sahip çıkamıyoruz, ama bu işi bizim için inanılmaz bir özveri, keyif ve ciddiyetle yapanlar var. Klez-Mez gönül verdiği bu müziği arşivlerimize de taşımak üzere canlı bir konser kaydını EMI etiketiyle müzikseverlerin beğenisine sundu. Klez-Mez’le bu kayıt ve çalışmaları hakkında sohbet ettik. Klez-Mez grubu kemanda Bora Gürel, vokalde Sumru Ağıryürüyen, vokal ve çello da Özlem Gürel, bayanda (kromatik akordeon) da Odessa’lı Yuri Ryadchenko’dan oluşuyor. Düzenlemeler de Ryadçenko’ya ait. Yuri ekibe nasıl katıldınız? YR: Klez-Mez grubuna Bora Gürel tarafından birkaç yıl önce davet edildim. Bora beni çağırdığında, “Klez-mer müziği yapacağız” dedi. Önce ne olduğu anlamadım, “O da neymiş?” dedim. Bora anlatmaya çalıştı ve sonunda tabii ki çaldı. Duyduğumda “Ben bu müziği zaten çocukluğumdan beri biliyorum ve çalıyorum” dedim. Sadece ben bunun Klez-mer olduğunu bilmiyordum. Ben Odessa’lıyım ve biliyorsunuz, Çarlık Rusya’sında Odessa en büyük Yahudi Cemaati’ni barındırır ve Yahudilerin başkenti olarak anılırdı. Klez-mer Yahudiler gittikten sonra da müzik olarak yaşamaya devam etti, sadece ismi kayboldu. Dolayısıyla Klez-Mez grubuna entegre olmam çok kolay oldu. Bana düzenlemeleri yapmam için bir kayıt verdiler. Ukrayna’ya gittim, dinledim ve düzenlemelerle döndüm. Birkaç provanın ardından parçalar oturdu ve konserlerde çalmaya başladık. Klez-mer Türkiye’de nasıl karşılanıyor? BG: İçinde hem çok derin bir hüzün hem de çok büyük bir neşe barındıran bir müzik Klez-mer. Bu güzel müziği herkese tanıtmak istiyoruz. Türkiye’deki Yahudi Cemaati ağırlıklı olarak Sefaradlardan oluştuğu için, onların da pek bilmediği bir müzik. Grubumuzun en büyük zaafı, aramızda hiçbir Yahudinin olmaması. Soy ağaçlarımıza baktık, ama ne yazık ki Yahudi bulamadık…(gülüşmeler). Ama bu olgunun bizi etkilemesine izin vermemeye çalışıyoruz. Aslında Türkiye’de böyle bir albümün ve grubun olması çok büyük bir şans diye düşünüyorum. Son dönemlerde Türkiye ile İsrail arasındaki gerginliklere bakıldığında bunun ne kadar suni ve politik olduğunun kanıtı Klez-Mez grubu ve albümü. Parçaları nasıl seçtiniz? YR: Parçaları konser için seçmiştik ve esas olarak belli bir tarihi dizilimi içeriyordu: İkinci Dünya Savaşı, öncesi, sonrası. Bu albümde konser düzeninde dinliyorsunuz eserleri. Normalde stüdyo kaydı yapılmış bir albümde ilk parça ‘lokomotif’tir. Daha hızlı, canlı, daha ‘satış’ odaklıdır. Konser kayıtlarında ise tam tersi geçerli olup, başlangıç parçaları ısınma turları atmak içindir. Konserin sonlarına doğru ise en vurucu parçalar yer alır. İşte bu albüm de seyircinin bizi ve bu müziği nasıl karşıladığını da içeren, sıcacık canlı bir konser kaydı. Tabii ki hatalar var, ama bu sıcaklığı biraz da bu hatalar getiriyor. Çünkü mekaniklikten uzak, insani ve hayat içeriyor. Klez-mer’i nasıl keşfettiniz? Klez-Mez nasıl kuruldu? BG: Polonyalı akordeonist arkadaşım Kris ile Klez-mer yapmaktan çok keyif alıyorduk. Çünkü bu müzik ile çok derinde yatan duygularımızı ifade edebiliyorduk. Zaman içerisinde vokalde Sumru Ağıryürüyen ve kontrbasçı arkadaşımız Deniz Başar aramıza katıldı. Özellikle vokalde sürekliliği sağlayabilmek üzere arkadaşlar, aslında çellist olan eşim Özlem’in de ekibe katılmasını istediler. Grubun şu anki üyeleri için de eski üyeleri için de söyleyebileceğim tek şey: olduğumuz gibiyiz; hüznümüzü de sevincimiz de çok derinden yaşıyoruz. Galiba kendimi bu müzikle en iyi şekilde ifade edebilmemin de sebebi bu. Klasik müzikte bir sürü şey biriktirdim, çalıştım. Bütün arkadaşlarım müzikal geçmişlerinde çok şey biriktirmiş insanlar. Kişisel renklerimizle Klez-mer’in renklerinin uyumu, derdimizi anlatabilme şekli olması bizim bu müziği yapmamızdaki en büyük etken. Dolayısıyla bu albüm benim için çok büyük anlam ifade ediyor. Buradan bize ve bu albümün gerçekleşmesine katkıda bulunan birkaç kişiye teşekkür etmek istiyorum. Bunlardan bir Eva Varon Çiton. Sağ olsun kendisi bize ABD’den kilit sayılabilecek birkaç tane partisyon ve CD getirdi. Bize kulağımızın alıştığı tınılardan farklı, uç örnekler teşkil edebilecek, ufkumuzu genişleten örneklerdi bunlar. Robert Schild de bize ilginç örnekler dinletti. Albüm çıkarmak ciddi bir maliyet. Bu projeyi nasıl finanse ettiniz? BG- Klez-Mez dünden bugüne dışarıdan hiçbir finans desteği almadı. Avrupa Yahudi Kültürü Günü kapsamında Aşkenaz Sinagogu’nda verdiğimiz son konser esnasında, sesli düşünürken Yahudi Cemaati’nden iki dostumuz çok hızlı bir organizasyon gerçekleştirerek, onlara göre küçük bize göre temeli oluşturduğu için büyük sayılabilecek bir kaynağı bize aktardılar. Temel diyorum çünkü Yuri Saf Prodüksiyon’un sahibi olarak, müzik yapımcılığı sektöründe olmasaydı, bize bu paranın 10 misli de verilseydi bu albümü çıkaramazdık. Onun emeği ve katkısı çok büyük bu albümde. Burada iki dostumuz Gina Alkaş ve Lita Russo’yu da anarak, kendilerine bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Özlem, Yiddiş öğrendin mi bu arada? ÖG: (gülerek)Tabii ki öğrenemedim… Şarkı sözlerini nasıl öğreniyorsun? ÖG: Tekerleme mantığında öğreniyorum. Tabii sözlerin anlamlarına bakıyorum ve ne söylediğimi biliyorum. Ve oturup ezberliyorum, burada sanırım müzisyen kulağına sahip olmanın da etkisi var. Yiddiş gene Lehçe’nin yanında kolay. Lehçe’de çok zorlandım, bir de parça hızlı olunca, konsere de 15 gün kalınca iş daha da zor olmuştu. Ancak şarkı söylemek, özellikle Sumru ile söylemek, grupla çello çalmak bana çok keyif veriyor. YR: ABD’de Aşkenaz Yahudisi Yiddiş bilen ve önemli bir şarkıcı olan arkadaşım var. Buraya geldiğinde CD’yi tamamlıyorduk. O da dinledi ve Sumru için “söyleyen kız Yahudi mi?” dedi. Ben hayır deyince inanamadı ve telaffuzun mükemmel olduğunu söyledi. Özlem ile Sumru birlikte söylediklerinde de kulaklarına inanamadı. Şimdi benden CD’yi bekliyor, oradaki arkadaşlarına da dinletmek üzere… BG: Ben bir de korsan kayıtlarla ilgili bir şey söylemek istiyorum. Bu benim için ağlanası-gülünesi, trajik-komik bir durum. Albüm daha henüz tüm müzik marketlerde bulunmadığı halde, bir baktım ki internetten indirilmeye başlanmış, insanlar da üstüne yorum yazmış: “Ne kadar güzel ve duygulu çalmışlar” gibisinden. Şimdi korsan aldıkları için kızıyım mı, beğendikleri için sevineyim mi doğrusu bilemedim. Klez-Mez’i tüm müzik marketler ve D&R’lardan edinebileceğiniz gibi, dörtlüyü canlı olarak 6 Haziran’da Nardis’te dinleyebilirsiniz.