Bu hafta ağımıza takılanlar...

Musevilerin içinde doğdum büyüdüm, çok iyi insanlarla karşılaştım. Bohor vardı, Albert vardı, Bayan Beki vardı, Janti vardı, Suzan vardı, bunlar çok iyi insanlardı. Benim rahmetli anneannemin mal sahibi, yani oturduğu evin sahipleriydiler.Çok iyi anlaşmalarımız vardı, çok iyi komşuluklarımız vardı, çok iyi pikniklerimiz vardı onlarla beraber yani. Sokağımdan Tarih Yazıyorum - Genç Hayat Vakfı’nın Sözlü Tarih Projesi

Diğer
1 Haziran 2011 Çarşamba
BU HÜKÜMET SELEFLERİNDEN DAHA DA İLERİ GİDEREK BU KONULARIN BAZILARINDA HİÇBİR TAVİZE YANAŞMAYACAĞINI BU HAFTA AÇIKÇA SÖYLEMİŞ BULUNUYOR

Bugün de İsrail'in başında, liderliğini Başbakan Netanyahu'nun yaptığı böyle bir hükümet var. Bu hükümet seleflerinden daha da ileri giderek bu konuların bazılarında hiçbir tavize yanaşmayacağını bu hafta açıkça söylemiş bulunuyor. Bunlar Kudüs'ün statüsü ve mülteciler konusu. Netanyahu son beş gün içinde Başkan Obama ile yaptığı görüşmede, AIPAC denen Yahudi sivil toplum komitesinde konuşurken ve son olarak Amerikan Kongresi'ne hitap ederken İsrail'in ne Kudüs'ün statüsü ne de mülteciler konusunda taviz vereceğini açıkça beyan etmiş bulunuyor.

'Kudüs, İsrail'in ayrılmaz başkentidir. Bir daha bölünmeyecektir. Öyle de kalacaktır... Fetih lideri Abbas halkının önüne çıkarak 'Ben Yahudi devletini kabul edeceğim' şeklinde konuşmalıdır.' diyerek bu iki konudaki tavrını belirtmiş oluyor. 'Abbas'a yaptığı çağrının esası elbette Filistinli mülteciler konusuna atıf. 'Yahudi devleti' diyerek bu devlette Filistinli mültecilere yer olmayacağını, bu devletin temel karakterinin Yahudi olacağını söylüyor. Bu da şüphesiz mülteci konusundaki son noktası oluyor.

Fikret Ertan

http://zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1138928&title=isgal-surerse

NE DİYEYİM BİLMİYORUM Kİ: HAYALDİ, YAHUDİ OLDU

Bazen Ortadoğu ülkelerinde İsrail'e atfedilen aşırı güce gülmüyor değilim. Türkiye'deki komplo kültürünün bir numaralı malzemesidir İsrail. Gün geçmesin ki en sıradan olaydan en karmaşık skandallara kadar olayların altında İsrail parmağı aranmasın.

Her olayın altında İsrail'i arayan bizim gibi ülkelerde 'Peki bu ülkeye bu kadar güç atfediyoruz da neden 1967'den beri kendi topraklarındaki çok basit bir sorunu bile çözmekten aciz' diye bir soru nedense sorulmaz.

Son büyük komplo teorisi şu: İstanbul'a yapılacak 'Çılgın Proje' var ya o da bir İsrail komplosuymuş... Sami Ofer'e bir kıyakmış... Ne diyeyim bilmiyorum ki: Hayaldi, Yahudi oldu.

Oray Eğin

http://www.aksam.com.tr/bir-zamanlar-televolede-2352y.html

KAMHİ HEMEN YAKIN DÖNEMDEN BİR SAYFA AÇIYOR: “ONE MİNUTE OLAYINA BEN NEDEN OLDUM!”

2013 tarihinin gerekçesi şu cümlede saklı: “Türkiye-İsrail ilişkilerinin mutlu sonu ile kitabımı bitirmek istiyorum.” Kamhi hemen yakın dönemden bir sayfa açıyor: “One Minute olayına ben neden oldum!” 2009 yılına damgasını vuran, Dünya Ekonomik Forumu kapsamında Davos’ta düzenlenen “Gazze Ortadoğu’da Barış Modeli” panelinde, Başbakan Erdoğan ile İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Perez’in buluşmasına aracılık ettiğini söylüyor.

Hatta sözlerine İsrail tarafına, “Endişe etmeyin, ters bir durumla karşılaşmayacaksınız” güvencesi verdiğini de ekliyor. İsrail gazetesi Haaretz, olası “Erdoğan ve Peres yakınlaşmasını” haberleştirince, beklenen “yumuşama” yerini sertliğe bırakıyor ve Erdoğan’ın malum çıkışı ile İsrail-Filistin gemisini barış limanına bağlayacak ipler bir kez daha kopuyor.

Kamhi bu anıyı anarken, yüzüne bir gülümseme konuyor; “Seçimden sonra İsrail’e gideceğim, umut ediyorum ki güzel gelişmeler olacak” diyor.

Bundan sonra sorduğum sorulara aldığım yanıtlar daha da kritik.

Bu geziyi Türk Dışişleri’nin talimatı ile mi yapıyorsunuz?

“Ben bu soruya ‘Kendim gidiyorum’ yanıtını veririm.”

Taraflardan bir onay aldınız mı?

“Gereken sinyalleri aldım...”

Serpil Yılmaz

http://ekonomi.milliyet.com.tr/turk-israil-iliskisinde-kilit-isim-jak-kamhi-bahar-mujdesi-veriyor/ekonomi/ekonomiyazardetay/26.05.2011/1394855/default.htm

BU YAKLAŞIMLARIN GALEBE ÇALDIĞI VE BARIŞ SÜRECİNİN BİR ADIM BİLE İLERLEMEDİĞİ BİR ORTAMDA, TÜRKİYE’NİN ORTADOĞU’DAKİ ARABULUCULUK HEVESLERİNİ HAYATA GEÇİRMESİNİN BİR YOLU VAR MI?

Durum her zaman böyle değildi. Son on yıl zarfında, şu an birçoklarının tabiatı gereği İsrail karşıtı saydığı Erdoğan liderliğindeki aynı hükümetin yönettiği Türkiye, Ortadoğu barışını teşvik etmek ve İsrail’le Arap ve Müslüman ülkeler arasındaki diyaloğu geliştirmek için çeşitli girişimlerde bulundu. Türkiye, ABD ve Dörtlü’nün oynadığı geleneksel rolleri tamamlayabilecek konumda olduğunu gösterdi. Fakat Aralık 2008’de Dökme Kurşun Operasyonu’nun patlak vermesinden bu yana Türkiye’nin İsrail-Arap ihtilafındaki arabuluculuğu durdu. Türkiye-İsrail ilişkileri kötüleşti, Mayıs 2010’daki filo olayının ardından da dibe vurdu.

Mevcut İsrail hükümeti, Türkiye’nin arabuluculuğunun mevzu bahis olmadığını, zira bu ülkenin artık dürüst bir aracı olamayacağını söylüyor. İsrail kamuoyu da aynı fikirde gibi görünüyor. Peace Index’in Aralık 2010’da düzenlediği anket, İsrailli Yahudilerin yüzde 62’sinin Türkiye’yi hasmane bir ülke olarak gördüğünü ortaya koydu. Bu yaklaşımların galebe çaldığı ve barış sürecinin bir adım bile ilerlemediği bir ortamda, Türkiye’nin Ortadoğu’daki arabuluculuk heveslerini hayata geçirmesinin bir yolu var mı? Arap-İsrail barışını teşvik etmek konusunda Türkiye’nin yeni rolü ne olabilir?

Nimrod Goren

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetayV3&Date=26.05.2011&ArticleID=1050597&CategoryID=132

FİLİSTİNLİLER ÜZERİNDE SÜREN İŞGALİN HEM ABD, HEM DE İSRAİL AÇISINDAN ÇOK KÖTÜ SONUÇLARI OLDUĞUNU, ABD'NİN BARIŞ İÇİN "DÜRÜST ARABULUCULUK" YAPMASI GEREKTİĞİNİ SÖYLEDİM

Obama'nın bir siyasi olarak konumunu belki en iyi anlatan, barış yanlısı Yahudi Amerikalı yorumculardan biri olan J. M. Rosenberg'in geçenlerde aktardığı anekdot: 2007'de başkanlığa adaylığını ilan etmesinden bir gün sonra Obama ile buluştum. Filistinliler üzerinde süren işgalin hem ABD, hem de İsrail açısından çok kötü sonuçları olduğunu, ABD'nin barış için "dürüst arabuluculuk" yapması gerektiğini söyledim. Obama, "Duymuyorum..." dedi. Anlayamadım. İzah etti: "Şunu demek istiyorum: Sizin gibi düşünenlerin sesini duymuyorum, ama AIPAC'in (İsrail lobisi) söylediklerini her hafta dinliyorum. Başkan seçildiğimde siz ve sizin gibi düşünenlerin mesajınızı duymamı sağlamanız lazım. Sadece haklı olduğunuza inanmak yetmez. Sesinizi yükseltmeniz gerekir ki, ben sadece onların değil sizin de sesinizi duyayım." (Political Correction, 16 Mayıs.)

Şahin Alpay

http://zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1137970&title=siyasiler-değerleri-ve-çıkarları-obama-örneği

BUGÜN CHATEAUBRİAND'IN SÖZ KONUSU SEYAHATNAMESİ, SİYONİZM'İN "İSRAİL'İN KURULMASINDAN EVVEL FİLİSTİNLİLER DİYE BİR OLGU YOKTU" ŞEKLİNDEKİ TEMEL TEZİNE ÇOK SAĞLAM BİR DAYANAK OLARAK KABUL EDİLİYOR

Fransız edebiyatında romantizm akımının öncüsü olan edebiyatçı François-René de Chateaubriand, 1806 – 1811 yılları arasında, kendisine büyük şöhret kazandıran doğu yolculuğuna çıktı. Beş yıl süren bu uzun geziden dönünce, izlenimlerini Paris-Kudüs Seyahatnamesi adıyla yayınladığı üç ciltlik kitabında anlattı. 1824 yılında dışişleri bakanı olarak siyasal kariyerini noktaladı ve Paris'te 1848'deki ölümüne kadar yalnızca edebiyatla ilgilendi.

Bugün Chateaubriand'ın söz konusu seyahatnamesi, Siyonizm'in "İsrail'in kurulmasından evvel Filistinliler diye bir olgu yoktu" şeklindeki temel tezine çok sağlam bir dayanak olarak kabul ediliyor. Kitaptan yapılacak bazı alıntılar, neden böyle olduğunu anlatmaya yeterli olacaktır:

"Şunu da söyleyeyim ki, [...] Arap yıkıntıları ortasında, kendinizi yarı çıplak vahşilerle imansız Müslümanlar arasında derin bir yalnızlık havası içinde bulursunuz." (s. 234)

"Bu bedeviler, yol vergisini istiyorlardı. Açıkça görülüyordu ki, onlar çölü büyük bir yol olarak görüyorlardı. Herkes kendi yerinin sultanıdır." (s. 238)

"Ben onlara ceza olsun diye bir şey vermek istemiyordum. Rehberim, bu kararımda direnirsem, hiçbir zaman Şeria'ya varamayacağımızı anımsattı. Bu Araplar, gidip öteki oymakları da çağırırlar, hepimizi kıtır kıtır keserlerdi!" (s. 239)

"Afrika ile Asya arasındaki büyük yol üzerine fırlatılıp atılmış olan Arap, Şark'ın ışıklı ülkelerinde, ağaçsız, susuz bir toprak üzerinde başıboş dolaşır." (s. 257)

"Geceyi Lut gölü kıyısında geçirmek, oradan da Şeria'ya geçmek üzere dağların sırtından indik. […] Meğer, gölden tuz almaya giden, bir gezgin görür görmez de kıyasıya savaşa girişen çöl Araplarının geçtikleri yol üzerindeymişiz! Bedevilerin töreleri, Türklerle […] pek düşüp kalkmaları yüzünden bozulmaya başlamıştı. Onlar şimdi, kızlarının ve karılarının düşmesine göz yumuyorlar; eskiden soymakla yetindikleri gezgini boğazlıyorlardı!" (s. 243)

…………

"Vali paşanın, hükmettiği yerleri dolaşırken adaleti yerine getirdiği, halkın öcünü aldığı sanılır. Hâlbuki paşanın kendisi Kudüs halkı için en büyük baş belasıdır. Onun gelişinden, bir düşman kuvvetinin başı geliyormuşçasına korkulur. Dükkânlar kapanır, halk yeraltına saklanır. Üstüne çektiği örtünün altında ölü taklidi yapanlar, dağlara kaçanlar bile vardır." (s. 413)

Taha Kılınç

http://www.usasabah.com/Yazarlar/taha_kilinc/2011/05/26/filistin-halki-hicbir-zaman-var-olmadi

“BU KADAR YAĞCILIK YETER! BEN ANTİSEMİTLİK HOŞ GÖRÜLMEZKEN ANTİSEMİTTİM. DEVLET POLİTİKASINA DÖNÜŞEN BİR YAHUDİ AVCILIĞINA KATILMAMI HERHALDE BEKLEMİYORSUNUZ. OYUN BİTTİ, BEN YOKUM!”

Yazar, yemeğin başında somurtur. Masadaki Almanların, Yahudiliği itham ettiği kitabı “Çerden Çöpten Katliam”a düzdükleri övgüleri dinler, dinler, sonunda patlar: “Bu kadar yağcılık yeter! Ben antisemitlik hoş görülmezken antisemittim. Devlet politikasına dönüşen bir Yahudi avcılığına katılmamı herhalde beklemiyorsunuz. Oyun bitti, ben yokum!”

Bozulan Almanlar konuyu değiştirir, cepheden gelen haberleri konuşmaya başlarlar. Celine, araya girer: “Palavra atıp duruyorsunuz, galiba iyi gitmiyor işler. Sakın yeniliyor olmayasınız?” Şaşıran bir Nazi, yazara III. Reich ordularının nihai zaferini taahhüt edince, Celine’in ağulu dili iyice sarkar: “Ezberindeki yol haritasını boşuna okuma zavallım, yutturamazsın! Sizin maymun cızlamı çektiğinden beri işiniz bitti!”

Masada kimisi boğulur, kimisi öksürürken, birisi “Hitler’den söz ediyorsanız, kendisi sapasağlam!” diye itiraz edince, daha beteri gelir: “İktidardaki budaladan söz etmiyorum. Gerçeği dört dörtlüktü. Ama siz de biliyorsunuz ki, uzun zamandır mezarda. Yerine bu budalayı seçmekle hata ettiniz. İşe yaramazın teki! Felakete götürüyor sizi.”

Mine G. Kırıkkanat

http://mgkmedya.com/duzeyli-iliskiler/arka-kapi/145-yalakaliktan-doneklige-capsizlik

İSRAİL’ İN DE YAŞAMAYA HAKKI VARDIR VE BU HAKKI MUTLAKA ELDE ETMELİDİR

Başkan Obama’nın Ortadoğu ve İsrail konusundaki son konuşmasının yankıları hala devam ediyor. Washington ilk defa, bölgedeki gelişmeler ve İsrail’in artık şımarıklığın da ötesine geçen politikaları hakkında öylesine doğru saptamalar yaptı ve tabuları yıkmaya başladı ki, kendi kendime “Bu noktaya gelene kadar neden bu kadar beklediniz?” diye sordum.

Sonra arşivimi açtım ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 2003 yılında, Tahran’daki İslam Konferansı Dışişleri Bakanları toplantısından başlayıp, Endonezya’daki konuşmasına ve çeşitli Orta Doğu gazetelerine verdiği demeçlere göz attım.

Gül, sürekli şekilde uyarmış.

Hem bölge ülkelerini yönetenlerin, hem de İsrail’ in dikkatini çekmiş.

Özetleyerek, birkaç örnek vermek isterim:

- Yönettiğiniz halkların beklentilerini karşılayamıyorsunuz. İnsanlar artık temel hak ve özgürlükleri özlüyorlar. İleriyi göremeyen rejimler, köktendinci guruplardan korkup, kendi statükolarını sürdürüyor ve hiçbir reforma gitmiyorlar. O zaman da, hem popüler iç tepkilerle karşı karşıya kalıyorlar, hem de dışardan müdahale edenlere imkân sağlıyorlar.

- İslam ile demokrasinin bir arada yaşayamayacağını ileri sürenler, artık yanıldıklarını görmeli ve kabullenmelilerdir.

- İsrail, günlük kısır politikalarla yaşamını sürdüremez. Bölge her açıdan değişiyor. Bu yaklaşımıyla hem kendini, hem de bölgeyi yıpratıyor. Demokratikleşen bir Orta Doğu’da, artık Filistin sorunu bu şekilde devam edemez. İsrail, kendinden nefret edenlerle çevrili şekilde yaşayamaz.

- İsrail’ in de yaşamaya hakkı vardır ve bu hakkı mutlaka elde etmelidir.

Mehmet Ali Birand

http://gundem.milliyet.com.tr/obur-medya-da-bizim-hatamiza-dusmemeli/gundem/gundemyazardetay/27.05.2011/1395124/default.htm

TABİİ BU ESNADA HAMAS'IN "BAŞKAN OBAMA BOŞ KONUŞUYOR"  DEMİŞ OLMASI... NETANYAHU'NUN ELİNİ VE TEZİNİ GÜÇLENDİRMİŞ OLDU!

Ne demişti Başkan Obama? "İsrail '67 sınırlarına dönerek..."

İsrail Başbakanı Netanyahu zaten Obama bu konuşmayı yapmadan önce Hillary Clinton'la tam da bu konuda telefonda kavga etmişmiş!

"Başkan hiç bir surette böyle sözleri ağzına almamalı..."

Ama, akl-ı selim'ini kullanan Başkan Obama bu itirazı dinlememiş ve 1967 sınır konusunu ifadesine sığdırmıştı!

Sen misin akl-ı selimini... makl-ı melimini kullanan??!!!

Besbelli Netanyahu ve tüm İsrail lobisi tüm ağırlığını koyarak Başkan Obama ve ekibine tesir etmiş olacak ki..dün başka bir konuşmada adeta özür dileyen bir Amerikan Başkan'ını dinledik!

"Ben 1967 sınırlarına dönülmeli demedim kiiii!  Yani müzakerelerde sınır konularında anlaşma sağlanmalı..bunun için toprak değiş tokuşu gerekirse.. demek istedim neler yapılabilinir..." falan... filan!!!

Tamaaaaam!  Şimdi oldu!

Tabii bu esnada Hamas'ın "Başkan Obama boş konuşuyor"  demiş olması.. Netanyahu'nun elini ve tezini güçlendirmiş oldu!

Ayşe Özgün

http://www.gazeteport.com.tr/YAZARLAR/NEWS/GP_908875

O CİVARDA KAZA YAPAN TAKSİCİLER, "BU UĞURSUZLUK BAŞIMA NEREDEN GELDİ" DİYE DÜŞÜNÜYOR VE NEDENİ ŞIP DİYE BULUYORLAR: YAHUDİ MEZARLIĞI VE O TUHAF BİNA! GELİP KALAN MERMERLERİ VE DİĞER MEZARLARI KIRIYORLAR

Restore edilen bazı yapıların öyküsü, "değerbilmezlik" savını güçlendiriyor. İşte tam bir "güleriz ağlanacak halimize" durumu:

Mecidiyeköy'den gelip Haliç'i aşan, "E5" dediğimiz yolu bilirsiniz. Hasköy'de bu yol Osmanlıdan kalma Yahudi Mezarlığı'nı ikiye bölmüştür.

Haliç'e inerken yolun sağında, villa büyüklüğünde bir yapı var. Bu bina Abraham Salomon Kamondo'nun anıtmezarı.

Birçok İstanbulluya hiçbir anlam ifade etmeyen bu isim, günümüzde İDO'nun işlettiği Şehir Hatları vapur sistemini ve İETT'nin atası olan Dersaadet Tramvay Şirketi'ni kuran kişiye ait.

1781'de doğan Salomon Kamondo, bankerlikten o kadar büyük para kazanıyor ki "Doğu'nun Rotschild'i" diye anılıyor.

1873'te Paris'te ölen Kamondo'nun son arzusu İstanbul'a gömülmektir.

Nitekim onun için sözünü ettiğim o görkemli anıtmezar yapılıyor ve devlet töreniyle defnediliyor.

Derken Osmanlı çöküyor. Herkesi Türkleştirmeye, Müslüman olmayanları da ülkeden göndermeye çalışan Cumhuriyet döneminde kaderine terk ediliyor.

Sonuç: Kamondo'nun mezarı, hırsızlar tarafından define bulma umuduyla defalarca açılıyor... Anıtmezarın duvarlarını süsleyen, İtalya'nın Carrara bölgesinden getirilmiş olan mermerler sökülüyor... Hatta bir ara yapı, "bekâr evi" olarak kiralanıyor...

O civarda kaza yapan taksiciler, "Bu uğursuzluk başıma nereden geldi" diye düşünüyor ve nedeni şıp diye buluyorlar: Yahudi mezarlığı ve o tuhaf bina! Gelip kalan mermerleri ve diğer mezarları kırıyorlar.

Anıtmezarı restore eden mimarlar çevreyi dolaşmışlar ve en az 30 evin duvarlarında, Hasköy Yahudi Mezarlığı'ndan alınmış taşlara rastlamışlar.

Emre Aköz

http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/akoz/2011/05/29/2010-ajansi-2023-olarak-devam-etmeli

KAMONDO ANISINA SAHİP ÇIKMAYA ÇALIŞAN CEMAAT MENSUPLARI İSE SİLAHLA KOVALANACAKTIR ÜSTELİK

Şirket-i Hayriye ve Tramvay Şirketi’nin kuruculuğundan ilk modern bankacılığa uzanan, sanatsever kimlikleriyle Louvre’u veya d’Orsay Müzesi’ni özel koleksiyonlarıyla besleyen Kont Abraham Kamondo’nun Hasköy’deki anıt mezarı ise hakikaten hazin bir hikâye. Meraklı olmayanların sadece Bankalar Caddesi’ndeki Kamondo Merdivenleri’nden tanıdığı bu önemli Yahudi ailesinin en önemli ismi olan ve Paris’te yaşayan Kont Abraham Kamondo, İstanbul’da toprağa verilmeyi vasiyet etmiş ve zaten ölmeden önce de kendi mezarını yaptırmıştır. Kont Kamondo, Türkiye tarihinde devlet töreniyle toprağa verilen ilk ve Silvio Ovadio’nun ifadesiyle, aynı zamanda son Yahudi’dir. Ne var ki, Hasköy sırtlarındaki bu anıt mezar, zamanla önce tinercilere mekân olacak, hazine var umuduyla her tarafı kazılıp parçalanacak, arkasından da bekâr odalarına dönüştürülecektir. Kamondo anısına sahip çıkmaya çalışan cemaat mensupları ise silahla kovalanacaktır üstelik. Şimdi burası da müze-park haline getiriliyor.

Sefa Kaplan

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/17902447.asp?gid=386

ANKARA VE TEL AVİV'İN BU İHTİLAFA ARTIK BİR HAL ÇARESİ BULMASI AKLIN GEREĞİ. KARŞI CEPHEDEKİ AKIL TUTULMALARI DA, KENDİ AKLIMIZI KULLANMAYA MANİ OLMAMALI

İsrail, bir bölgesel devletten ibaret değil. Dünyadaki her Yahudi, farklı boyutlarda da olsa, bir şekilde İsrail'in kaderiyle ilgilidir. Kolları hemen her yere uzanan bu güçlü ve aktif uluslararası olguyla çatışmak, Türkiye için büyük enerji israfı. Kaldı ki, tarihsel düşmanlığımız olmayan ve ecdadın yaptığı sayısız iyilikten dolayı bize saygı da duyan bir eski Osmanlı unsurunu, özellikle ABD'de bazı hasım Ermeni ve Yunan grupların kucağına itme tehlikesi var. Türkiye ile İsrail'in arası iyiyken, transnasyonal Yahudi cemaatleri Türkiye'ye dışarda vurulmak istenen yumrukların etkisini kırıyordu. Şimdi Türkiye bu setten mahrum kaldığı gibi, bir de zaman zaman Yahudi lobisinin yumruklarına maruz kalabiliyor.

Türkiye, içine kapalı ve zayıf bir ülke iken, dış hasımlar iç kaoslarımıza tuz biber ekerek bizi kolayca dize getirir, sonuçta istediklerini alırdı. Artık içerde -mesela darbe organizasyonu gibi- hamleler yapma şansları azaldı. Ama resmi ve sivil Türkiye, son dönemlerde dünyaya açılarak global arenanın hemen her köşesinde faaliyet göstermeye başladı. Bu da, bazı hasım transnasyonel lobilerin uluslararası varlığımıza yerinde darbe vurarak Türkiye'ye zarar verme kabiliyetini de artırdı. O nedenle Ankara'nın 'komşularla sıfır problem' vizyonu, 'transnasyonel lobilerle sıfır problem' hedefiyle pekiştirilmeli. Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun şahin Ermeni diasporasına dahi açılımdan söz ettiği bir dönemde, uzun yıllar Ermeni, Kıbrıs ve PKK meselelerinde destek gördüğümüz daha büyük bir lobiyle savaşmak anlamsız.

Sözün özü, Türkiye ile İsrail'in birbirini acıtmayı sürdürmesi, iki tarafta da ciddi zayiatlara yol açıyor. Bölgesel rekabette de en çok İran'ın işine yarıyor. Belki birbirlerini eskisi kadar sevemeyecek ve güvenemeyecek olsalar bile, Ankara ve Tel Aviv'in bu ihtilafa artık bir hal çaresi bulması aklın gereği. Karşı cephedeki akıl tutulmaları da, kendi aklımızı kullanmaya mani olmamalı. Mümkün mertebe kimseyle didişmeden, yola devam. Zira zaman lehimize işliyor...

Ali H. Aslan

http://zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1140413&title=israil-ile-aklın-yolu

YAHUDİLER YAŞADIKLARI TOPLUMLARIN DİLİNİ KONUŞSALAR DA, YAHUDİLİKLERİ HER ZAMAN ONLARIN GRUP AİDİYETLERİNİ TEŞKİL ETMİŞTİR

Yahudilikle milliyetçilik arasındaki ilişki ise bir birebirlik/ayniyet ilişkisidir. Modern bir olgu olan milleti tarihte aradığımızda karşımıza çıkan en karakteristik örnek, “belden inen”, bu yüzden de etnik ve dini aidiyetin özdeşleştiği İsrail’in çocuklarıdır. Bu nitelik Yahudiliği İsrail’in çocuklarıyla sınırlı bir hale getirmiş ve Yahudi misyonerliğini neredeyse sıfırlamıştır. Yahudiler yaşadıkları toplumların dilini konuşsalar da, Yahudilikleri her zaman onların grup aidiyetlerini teşkil etmiştir. Bu yüzden istisnai olarak rastlanan İsrail’in çocuklarından olmayan Yahudiler, Etiyopya’dan İsrail’e “getirilen” siyahi Falaşalar gibi, ait olduklarını ileri sürdükleri Yahudi toplumunda “ikinci sınıf” Yahudi muamelesine maruz kalmışlardır.

Dr. Ahmet Yıldız

http://www.stargazete.com/acikgorus/kurt-milliyetciliginin-islam-la-imtihani-haber-355054.htm

Netten okuyun /tıklayın

Globalleşme: İki Kardeşe İki Ülke...- ROZ KOHEN

http://www.kanalkultur.com/kks/Yazarlar/Roz-Kohen/roz-kohen-globellesme-iki-kardese-iki-ulke.html

El Gazino Kazablanka – ROZ KOHEN

http://judeo-spanishmemoires.blogspot.com/2011_05_01_archive.html

Andre Acıman: Siz dünyalılarla aynı dili konuşuyoruz ama ben sahteyim

http://egoistokur.com/andre-aciman-siz-dunyalilarla-ayni-dili-konusuyoruz-ama-ben-sahteyim/

‘‘Türkiye - İsrail İlişkileri’’ - Stratejik Düşünce Enstitüsü

http://www.sde.org.tr/tr/haberler/1504/‘‘turkiye-israil-iliskileri.aspx

Ortadoğu’da 1967 Denklemi… - DENİZ TANSİ

http://www.hasturktv.com/arsiv/2160.htm

Refah kapısı: İlk adım atıldı...- FİKRET ERTAN

http://zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1140395&title=refah-kapısı-ilk-adım-atıldı

Netten Anılar

“BURADA BİLİYORSUNUZ, 6 EYLÜL DURUMLARI OLDU. TÜRKLER DÜKKÂNLARINA GİRDİLER BUZDOLAPLARINI, MAKİNELERİNİ CAMDAN AŞAĞIYA ATTILAR. ONLARI KORKUTTULAR, MUSEVİLER DE BURADAN GİTTİLER”

“Musevilerin içinde doğdum büyüdüm, çok iyi insanlarla karşılaştım. Bohor vardı, Albert vardı, Bayan Beki vardı, Janti vardı, Suzan vardı, bunlar çok iyi insanlardı. Benim rahmetli anneannemin mal sahibi, yani oturduğu evin sahipleriydiler. Çok iyi anlaşmalarımız vardı, çok iyi komşuluklarımız vardı, çok iyi pikniklerimiz vardı onlarla beraber yani. Bölge bölge otururlardı. Şu yokuştan aşağıya indiğin zaman, sağa döndüğün zaman orası komple şeydi, Musevilerdi, Yahudilerdi. Onlar orada otururlardı, efendim, bu tarafta da kilise vardı, Hasköy’de şurada. Orada da Museviler otururdu. Marko Bakkal vardı. Basmacı Ruşen vardı efendim, yani yaygın değillerdi. Hepsi bir yerde otururlardı, ayrı ayrı bir yerlerde. Bu, şu semtte, öbürü başka semtte, böyle otururlardı, ama yine de hepsi iç içeydiler. Esther’in kahvehanesi vardı, şurada, aşağıda. Kendisi Musevi’ydi ama kocası Türk’tü. Adı da Pehlivan Hüseyin’di, Allah rahmet eylesin, tüm millet onların kahvehanesine giderdi, çok içli dışlı bir sıcaklık vardı, arkadaşlık vardı o kahvehanede. Onlar gelir bayramlaşırdı, inanır mısınız o kadar iyi insanlardı ki art niyet yoktu. Onlar inanın soyumuzdan, sülalemizden, bizden birileriydi yani. ‘Halil Amca bayramın mübarek olsun’ derdi, rahmetli dedemin adı Halil, Mukaddes anneannemin adıydı. ‘Mukaddes Hanım bayramınız mübarek olsun’ derdi ellerini öperlerdi, yani öyle insanlardı Museviler. Çok iyi insanlardı. Burada biliyorsunuz, 6 Eylül durumları oldu. Türkler dükkânlarına girdiler buzdolaplarını, makinelerini camdan aşağıya attılar. Onları korkuttular, Museviler de buradan gittiler.”

Sokağımdan Tarih Yazıyorum- Genç Hayat Vakfı’nın Sözlü Tarih Projesi

http://www.sokagimdantarihyaziyorum.org/sayfa.php?ilce=1&rp=28

Netten Seyredin/Dinleyin

DYD Konser

http://www.youtube.com/watch?v=s1qTTV-QyFo&feature=youtu.be

İzak Algazi Efendi - Ay Mansevo

http://www.youtube.com/watch?v=zCRKE9bxBGA

"Adon Haselihot (Afların Efendisi)"

http://www.youtube.com/watch?v=lJQSIBGjHLY