www.forward.com’da yayınlanan Donald Snyder imzalı “In a Rich Irony, German Jews Defend Muslims” makalesinde yazar, yaşadıkları antisemit olaylara rağmen Alman Yahudilerinin, ülkede büyüyen İslamofobi ile savaşan Müslümanları savunduğunu anlatıyor.
Almanya’da yaşayan Müslüman halk, etnik kökene bağlı önyargı ve bağnazlığın sebebi olarak gösteriliyor. Antisemitizmin nedenlerini inceleyen uzmanlara göre, İslam korkusunun kaynağı, Müslümanların aşırı solcular ve İsrail’i protesto eden antisemitlerle birlikte Yahudileri açıkça hedef olarak göstermeleri.
Basına yansıyan olaylardan bir tanesi 2007 senesinde Hanover’de bir grup Müslüman’ın “Juden Raus” (Yahudiler dışarı) diyerek İsrailli bir dans gurubuna taş atarak saldırmaları... Başka bir olay da, Ocak 2009’da Müslüman ve Alman solcuların “Yahudilere Ölüm” diye şarkılar söyleyerek Berlin sokaklarında İsrail’in Gazze’deki askeri politikasını protesto etmek için yürüyüş yapmaları.
Buna karşılık, Alman topraklarında 1960’lardan beri yaşayan ve topluma entegre olmamakta direnen Müslümanlar gittikçe artan yabancı düşmanlığının da hedefi konumunda. Yakın geçmişte Alman Merkez Bankası’nın adı açıklanmayan bir üyesi, yaptığı bir açıklamayla Müslümanlara karşı olan duyguları alevlendirdi ama buna karşılık banka yönetiminden de atıldı. Thilo Sarrazin ‘Germany Does Away With Itself’ adlı kitabında Almanya’da yaşayan ve nüfusun yüzde 5,5’unu oluşturan 4,5 milyon Müslüman’ı, Almanların entelektüel seviyesini düşürmekle ve halkın refahını tüketmekle suçlamıştı. Geçtiğimiz Ağustos ayında yayınlanan kitabında yazar ayrıca, “Göçmenlerin yerli halka göre daha fazla olan doğum oranı artmaya devam ederse, göçmenler devlet yönetimini ele geçirip cahil bir ulus yaratacaklar” dedi.
Bu açıklamalara ilk tepkilerden biri Almanya’daki Yahudi cemaatinden geldi. Bild am as Sonntag Gazetesi’ndeki yazısında, Yahudi Cemaati Merkez Konseyi eski Başkan Yardımcısı Michel Friedman; “Hoşgörüsüzlüğe karşı hoşgörü gösteremeyiz, nefreti körükleyen insanlara değil, kültürlerarası köprü kurabilecek kişilere ihtiyacımız var” dedi.
Kitabının yayınlanmasının ardından yapılan bir röportaj sırasında Sarrazin, Türk kökenli Müslümanları ayrı bir grup olarak gören fikirlerini savunarak Yahudileri öfkelendirdi. Almanya Başbakanı Angela Merkel de yaptığı açıklamada Sarrazin’in görüşlerinin kesinlikle kabul edilemez olduğunu açıkça dile getirdi.
Berlin’de yayınlanan Die Tageszeitung Gazetesi, Hitler’in Kavgam kitabının yasaklanmasının üzerinden 65 sene geçmiş olmasına rağmen Almanya’da bu derece ırkçı görüşü savunan bir kitabın en çok satılan listesinin başına geçmesini manşet yaptı. Gazete yazısında, “Sarrazin’in kitabı uzun süredir bekleyen kuru kav gibi tutuştu ve yarattığı yangın uzun süreceğe benziyor” dedi. İsrail’in Berlin temsilcisi Yoram Ben-Zeev “Almanlar 2. Dünya Savaşı’nın sona ermesinden beri, 65 senedir ırk ve din konusunda politik olarak hatasız davrandılar. Şimdi Sarrazin onların fikirlerini açıkça dile getirmelerini sağlayan kıvılcımı çaktı” dedi.
Geçtiğimiz Ocak ayında Sarrazin’in kitabının yayınlanmasından kısa bir süre sonra merkez solcular tarafından yapılan bir araştırmaya göre Almanların yüzde 30’undan fazlası, ülkelerinin yabancılar tarafından istila edildiğini düşünüyorlar. Yine halkın yüzde 60’ı “Müslümanların dinlerinin gereklerini yerine getirmelerini yasaklamak isterdik” diyorlar.
Almanya’nın önde gelen muhafazakâr gazetesi Die Welt’in yazarı Clemens Wergin, Almanya’da yaşayan Müslüman nüfusun çoğunluğunu Türkler oluşturuyor derken, günlerini televizyon başında uydudan yayınlanan programları izleyerek geçiren Türk göçmenlerin, bu nedenle Almancayı ve Alman kültürünü öğrenmekte zorlandığını düşünüyor. Türkler, Almanya’da yaşayan sayıca en kalabalık ikinci göçmen topluluk olmalarına rağmen ülkeye en az entegre olmuş olan grup.
2. Dünya Savaşı’nın ardından, Batı Almanya, bölünmüş olan ülkesinin ekonomisini toparlayabilmek ve dağılmış olan iş gücünü arttırabilmek için Türkiye ile bir anlaşma yaptı. Anlaşma üzerine, Türkiye çoğunluğu fakir köylülerden oluşan 1 milyon kişiyi Almanya’ya çalışmak üzere yolladı. İki ülke de bu işçilerin bu kadar uzun süre kalacaklarını hesap etmedi, ama kaldılar... Ve bu kişilerin aileleri şimdi ülkedeki 4,2 milyon Müslüman halkın 3,2 milyonunu oluşturuyorlar.
Ülkenin toplam nüfusu dikkate alındığında yüzde 5,5’i geçmeyen Müslüman nüfus, genelde büyük ve endüstriyel şehirlerde yerleşti. Dikkat çekici nokta ise, ilk Türk işçileri Almanya’ya getiren endüstri dalları artık yok. Fakir okullarda düşük akademik başarıyla okuyan, kendilerini yeni sektörlere taşıyacak teknolojik gelişmelere ayak uyduramamış, ağırlıklı olarak kendi aralarında akıcı bir Almanca konuşmayı öğrenmeden yaşayan ikinci ve üçüncü nesil işçi aileleri ağırlıklı olarak kendi cemaatlerinden veya Türkiye’den biriyle evleniyorlar. Alman yasaları 2000 senesinde değişene kadar, bir kişinin Alman vatandaşı olması için Alman geçmişini kanıtlaması gerekiyordu. Almanya, topraklarında bu kadar uzun süredir yaşayan göçmenlere, burada doğan çocuklarına ve torunlarına vatandaşlık vermiyordu.
Merkel, başkanı olduğu Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi’nin toplantısında “Burada kalmazlar diye kendimizi kandırdık ama gerçek böyle değil” dedi. Alman lider, Türk ve Alman topluluklarının birlikte var olmaları için ülkenin Müslüman nüfusunun Almanca öğrenmesi ve ülkenin anayasasına uyması gerektiğini söyledi. “Ülkeye entegre olmaları ve Alman değerlerini benimsemeleri gerekiyor” dedi.
Bunun söylenmesi uygulamasından kolay bir durum. Berlin Nüfus Enstitüsü Yöneticisi Reiner Klingholz’un Der Spiegel Dergisi’ne Türkleri kastederek yazdığı yazıya göre, Avrupa’da göçmenlerin bu kadar düşük eğitimli olduğu nerdeyse başka bir ülke daha yok.
Sarrazin’in kitabı bu kültür farkını daha da genişletti. Berlin Teknik Üniversitesi’nin antisemit araştırmalarının başındaki görevinden yeni emekli olan Wolfgang Benz’e göre pek çok Alman, Müslümanların varlığını kendi yaşam tarzlarını tehdit eden bir faktör olarak görüyorlar.
Almanya Türk Cemaati’nin İkinci Başkanı Kenan Kolat’a a göre Sarrazin’in kitabı Almanlara açıkça ırkçı olma şansı verdi. Kolat daha kalifiye olan personelin de iş ayrımcılığına maruz kaldığını ve tecrit edildiklerini söyledi.
Birçok işçi anavatanlarına dönüyorlar. 2008’de 10,147 Türk kesin dönüş yaptı. 2000’de 10,130 kişi Almanya’ya göç ederken, bu sayı 2005’de 1,746’ya düştü. Kolat Merkel’in daha fazla entegre olma çağrısına karşılık Forward’a yaptığı açıklamada, “Almanya’da yaşayan Türklerin yüzde 90’ı uzun zamandır burada ve tamamen entegre olmuş durumdalar. Eğer entegrasyondan kastedilen Türklerin Alman toplumuna tamamıyla karışmaları ve değerlerini benimsemeleri ise bu söz konusu bile olamaz!” dedi.
Çeviri: Sibel BENMAYOR / Boston