Adımlarla koşmak

Yaşamı boyunca insanın hayatında unutamayacağı bazı insanlar, iz bırakmış bazı anılar olur. Bunlar öyle deneyimlerdir ki sizin yolunuzu şekillendirir, bazen de değiştirirler.

Gençlik - Eğitim
15 Haziran 2011 Çarşamba

 Bizler, yaşamın tüm hızlı akışı içinde hayatımıza giren ve minik de olsa bir iz bırakıp giden her insanı hatırlayamıyoruz. Kim bilir, belki uzun süre beraber yol aldıklarımızı da aslında yeterince tanımıyoruz. İşte hayat böyle hızlı geçerken bir yaşama tanıklık etmek, kısa bir süreliğine de olsa bir merceğin arkasından, sessizce, bir başka yaşamı izlemek eşsiz ve unutulmaz bir deneyimdi.

Çoğunluğun, ‘normal’ ya da ‘anormal’ diye etiketlediği davranışların geçerli olmadığı bir şey film çekmek. Önyargıları yok kameranın ya da biz titretmedikçe hiçbir korkusu da yok. Eğer çekilen bir belgesel ise doğal olanı yansıtmakla yükümlü o. Eğer bu belgesel bize sessizce kapısını açmış birinin hayatını konu alıyorsa, onun acısıyla da sevinciyle de yüzleşen bir kamera olmalı o.  Yaklaşık 8 ay evvel, Ayşegül Hoca’dan bunları öğrenirken, bizler, özel bir insanın, özel bir yaşamına tanıklık etmenin hiç bu kadar zor olabileceğini düşünmezdik. Belgeselin ne olduğundan evvel eğitimimiz başta başarılı yönetmenlerin kült filmlerini öğrenmekle başladı. Citizen Kane’den izlediğimiz bazı sahnelerle çekim tekniklerini ve yönetmeni Orson Welles’ın sinema tarihinde nasıl bir dönüm noktası olduğunu konuştuk. Lumiere Kardeşler’den, Eisenstein’a, sitcom’lardan reklamlara içinde kamera sanatının kullanıldığı her türlü sinemaverite hakkında bilgi sahibi olduk. İş gerçek anlamda belgesele geldiği zaman bazı sosyal, kültürel ya da bilimsel belgeseller izledik.  Bu arada tanıştığımız Yeditepe Üniversitesi öğretim görevlisi Delizzia Flaccavento’dan da fotoğrafçılık dersleri aldık.

Son izlediğimiz belgesel olan ‘Volga Volga’ Ayşegül Hoca’nın kendi çektiği bir sosyal belgeseldi. Belgeselin ismini taşıyan ve Ayşegül Hoca’nın erkek kardeşi olan Volga bir şizofrendi. ‘börtüböcek’ grubu olarak bizi çok etkileyen bu belgesel bizleri Eyal’e yönlendiren ilk adımdı…

Eyal, bizi hayatına incelikle sokarken, biz de saatlerce onu ve çevresindekileri dinledik. O, hipotonik olarak doğmuş ve bugüne, yani 12 yaşına gelene dek çok büyük yol kat etmiş çok özel bir çocuktu. Konuşmada problemleri vardı, acıyı hissedemiyor, ağır hareket ediyordu. Fakat onun her engeli teker teker aşabildiğini ve aşacağını görmek muhteşemdi. Biraz tedirgin bir üçlüydük. Ailesinin bizleri bir öğrenci projesi yapma amacıyla çekilecek olan bir film için aralarına kabul edip etmeyeceklerinden emin değildik; fakat denemeye değerdi.

Eğitimimizden sonra, iş filmimizi çekmeye geldiği zaman iplerin tamamen bizim elimizde olduğunu gördük. Karşımızda bize yardım etmek için her şeyi yapacak kocaman yürekli bir anne, durmaksızın müzik dinleyip, telefon tuşlarına basan çekingen bir Eyal vardı. Çok heyecanlıydık.

Çekim süreci hem fiziksel hem de ruhsal olarak yorucuydu. Günlerce Eyal nereye giderse biz de onunla gittik. Eyal’e öylesine alışmış, öylesine bağlanmıştık ki sessiz bir iletişim doğmuştu aramızda. Sanırım yaşadığımız en zor gün dereceleri ne olursa olsun tüm engel gruplarındaki çocukları bir çatı altında toplayan gönüllülerin çalıştığı Düşler Akademisinde geçirdiğimiz saatlerdi. Düşler Akademisi, ‘herkes için sanat’ yaklaşımı ile eşit katılım olanakları sunan, birçok kişi ve kuruluşa model olabilecek bir sosyal projeydi aslında. Oraya gittiğimizde karşılaştığımız tablo inanılmazdı. Yaşları ne olursa olsun gönüllü onlarca bireyden oluşan sonsuz bir çaba vardı o tek bir binada. Zor demiştim… Çünkü alışkın değildik, oysa olmalıydık, çünkü yabancıydık oysa nüfusumuzun yüzde 15’i engelliyken, çünkü çekingendik oysa eğitimli öğrencilerken ama çünkü yeterli bilgiye sahip değildik… Galiba bu filmin bize kazandırdığı en güzel şeyler de bunlardı: Çok daha bilinçli olmak ve daha az, çok az, belki de hiç olmaması gereken önyargılardan arınmak…

Çekim süreci sonlandığında hepimizin içinde tanımlanamaz bir burukluk vardı. Kurgu aşamasına geçecektik geçmesine ama Eyal’i özleyecektik. Ve özledik de. Eyal bizlerde koskocaman bir iz bırakmıştı ve sıra bunu anlatmaya gelmişti…

Şimdiyse, geriye baktığımızda bizlere ilk filmimizi çekmeyi olanaklı kılan çok değerli öğretmenlerimiz ve hepimizin çok kısa bir sürede kendinden bir parçasını bulup bağlandığı Eyal’le dolu birikimlerimizi görüyoruz. Artık işin en keyifli yanını yaşıyoruz; seyircisiyle buluşan bir ‘ilk film’ yapmanın gururu…

Artık sırada daha fazla sesimizi duyurmak var! Çeşitli festivallerde altyazılarla birlikte gösterilmesini planladığımız ‘Adımlarla Koşmak’ bakalım bu ilk adımından sonra koşabilecek mi? Neden olmasın?

 

Suzy ASA