Joseph Cedar’ın “Dipnot/Hearet Shulayim” filmiyle Cannes’da En İyi Senaryo Ödülü’nü kazanması, İsrail sinemasının son yıllardaki çıkışının taçlandırılması oldu.
Kudüs İbrani Üniversitesi Talmud bölümünde araştırmacı olarak çalışan bir baba – oğul arasındaki rekabeti anlatan film evrensel bir konuyu işliyor. İsrail’in en ünlü tiyatro aktörü Shlomo Bar – Aba ile genç Lior Ashkenazi, Cedar’ın başarısında pay sahibi oluyorlar.
Joseph Cedar’ın “Dipnot/Hearet Shulayim” filmiyle Cannes’da En İyi Senaryo Ödülü’nü kazanması, İsrail sinemasının son yıllardaki çıkışının taçlandırılması oldu.
Gün geçmiyor ki bir İsrail filmi uluslararası bir başarıya imza atmasın. Üç ay önce Oscar Ödülleri’nin açıklandığı gece, Karen Goodman’ın “Stranger No More” adlı filminin Kısa Metraj Belgesel dalında Oscar ödülü kazandığını öğrendik. Aynı ödülü evvelce Ari Sandel “West Bank Story” ile kazanmıştı.
Samuel Maoz’un 1982 Lübnan Savaşını bir tankın vizöründen anlattığı “Lübnan/Lebanon” filminin Venedik Film Festivali’nde kazandığı Altın Aslan, İsrail sinemasının uluslararası arenada elde ettiği en büyük başarıdır.
Aynı savaştaki tecrübelerini “Beşir’le Vals” filminde anlatan Ari Folman Oscar adayı oldu, sayısız festivalden ödülle ayrıldı. Yine 1982 Lübnan Savaşı’nı terkedilen “Beaufort” kalesinde yaşayan Joseph Cedar, “Beaufort” ile Berlin’de En İyi Yönetmen Gümüş Ayı Ödülü’nü kazanmıştı. Bu yıl Cannes’daki En İyi Senaryo ödülüyle Cedar, dünyanın en önemli iki festivalinden ödül almış oldu.
Yaron Shani – Scander Copti ikilisi “Ajami” filmiyle, Cannes’da en iyi ilk filme verilen Altın Kamera Ödülü’nden başka, İstanbul Film Festivali’nde İnsan Hakları Özel Mansiyon Ödülü’nü aldı, Oscar’a aday oldu.
İnsancıl mesajıyla, Eran Korilin’in “Bando” filmi, cesur konusuyla Hayim Tabakman’ın “Gözleri Tamamen Açık”ı uluslararası festivallerde kendinden bahsettirdi.
Kudüs’ün efsanevi belediye başkanı Teddy Kolek’in oğlu Amos Kolek ABD’de sürdürdüğü kariyeri ile dikkati çekti. Uluslararası arenada kabul görmüş en ünlü İsrailli yönetmen Amos Gitai, cesur, mesaj taşıyan, barış yanlısı filmleri ile tanındı.
Barışın hala mümkün olduğuna inanan tüm İsrailli ve Filistinlilere adanan “Miral” adlı İngiliz – İsrail ve Fransız ortak yapımı bu yılın festivallerinin gözdesi oldu.
Dindar baba -oğul çatışması
Kendisine En İyi Senaryo Ödülü’ne getiren “Dipnot/Hearat Shulayim”de Joseph Cedar, Kudüs İbrani Üniversitesi Talmud Bölümü’nde araştırmacı olarak çalışan bir baba-oğul arasındaki rekabeti anlatıyor. Filmin konusunun geçtiği üniversitede J. Cedar felsefe ve tiyatro eğitimi gördü.
Baba – oğul teolojik araştırma yöntemlerinde zıt iki kutubu temsil ediyor. Baba, modern yöntemleri reddederek katı ve bağnaz, yenilikçi oğlu devrimci ve modern fikirli. Şans baba Eliezer’e hiç gülümsememiş, oğlu Uriel ise hep şanslı. Akademi jürisinin babaya, ülkesinin en prestijli ödülünü kazandığını bildirmesiyle Eliezer şansının döndüğüne kanaat getirir. Fedakarca sürdürdüğü araştırmalar sonunda takdir edilmiş ve “İsrail Ödülü” ile taçlandırılmıştır.
Oysa Akademi sekreterinin yaptığı hatada, baba ile oğlu karıştırdığını, ödül sahibi oğul yerine babaya telefon ettiği ortaya çıkınca durum karışır. Uriel, babası için yıkım sayılacak bu yanlışlığın telafisi için Akademi ile pazarlığa koyulur.
Cedar, özkültürüne ait bir hikayede, herkesi ilgilendirmeyecek bir konuya ustalıklı bir gerilim katarak, merakla izlenen bir film yapma başarısını gösteriyor. Jüri bu çabaya ilgisiz kalmadı.
İsrail’in Nobel’i sayılan bu ödül etrafında dönen konusuyla, “Dipnot” nesiller arasındaki çatışmayı, yoğun bir diyalog trafiğiyle otopsi masasına yatırıyor. Akademik çalışmaları babası tarafından takdir edilmeyen Uriel, ödülün hayatı boyunca kendisine verilmemesini kabul eden bir taahhüde imza atma fedakarlığını yaparak, babasının hayallerinin yıkılmamasını sağlıyor.
1968’de New York’ta doğan Joseph Cedar, genç İsrail sinemasının önde gelen temsilcilerinden. “Dipnot” yönetmenin, “Hahesder / Time of Favour” ile 2001’de başlayan kariyerinin dördüncü filmi.
Cannes’daki basın konferansında, kendisine sorulan “Talmud niye filmin merkezinde?” sorusuna Cedar: “Evvelce üniversitede Talmud araştırması yapıldığını bilmiyordum, bütün hayatlarını buna adamış insanların mevcudiyetini öğrendim. Onlara saygı duydum. Nesiller arasındaki çatışma ilgimi çekiyor. Bu evrensel konuda, hızla gelişen dünyada, bir nesilden diğerine, fikirlerin nasıl değişime uğradıklarını senaryoma işledim. Filmlerim kişiseldir.” cevabını verdi.
Yanında oturan Shlomo Bar – Aba, kendisine sorulan “Eliezer rolüne nasıl hazırlandınız?” sorusuna “Holokost kurbanı olan büyükbabam Talmud uzmanıydı. Talmud bölümü Kudüs İbrani Üniversitesi’nin en küçük ama en ünlü bölümüdür. Orada yapılan akademik araştırmaları biliyordum. Rolümü tiyatroya yakın buldum, hazırlanırken, zorlanmadım” cevabını verdi.
İsrail’in en ünlü tiyatro aktörü Shlomo Bar – Aba’nın karşısında Uriel’i canlandıran, 42 yaşındaki Lior Ashkenazi, Cannes’a gelmeden önce filmdeki sakallarını traş ettiğinden, “Burada benim Uriel’i oynayan aktör olduğuma kimse inanmak istemiyor” dedi.