Gerek İsrail gerekse bölgedeki ülkeler birbiriyle kanlı-bıçaklı görüntüler verse de tarafların birbiriyle yaşamaya alıştığı bir vasattan söz edebiliriz. Birçok Arap lideri, varlık sebebini İsrail'e düşmanlık olarak izah etse bile el altından pazarlıkların yürütüldüğü herkesin malumu. İsrail'le arasına mesafe koyma gereği duymayan birçok Yahudi/gayrimüslim yatırımcı, Arapların en gözde ortaklarından. Böyle olunca, teorideki düşmanlık sloganlarının pratikte hiçbir anlamı bulunmuyor. TAHA KILINÇ
Güncel
ABD’NİN BEKLENTİSİ, BUGÜNDEN YARINA SURİYE’DE REJİMİN DEVRİLMESİ DEĞİL ŞAM’IN İRAN’DAN UZAKLAŞMASI, HİZBULLAH VE HAMAS’LA BAĞINI KOPARMASI VE NİHAYETİNDE İSRAİL’LE BARIŞMASI
Libya’dan netice alınamaması ve Esad’a alternatif bir yapı çıkarılamaması nedeniyle Suriye’ye askeri operasyonu kimse ağzına almıyor. Bunun yerine Esad’a uluslararası baskıyı arttırma yolu deneniyor. Bu noktada Türkiye’nin rolü öne çıkıyor. Hague’in “Türkiye’nin Suriye üzerindeki etkisini kullanmaya ihtiyacımız var” demesi ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile ABD’li meslektaşı Hillary Clinton’ın Abu Dabi’de Esad’a baskıyı artırmak için ortak çalışma yollarını tartışmış olması bu çerçevede önemli. Başbakan Tayyip Erdoğan balkondan “İstanbul kadar, Saraybosna kazanmıştır. İzmir kadar Beyrut kazanmıştır. Ankara kadar Şam kazanmıştır. Diyarbakır kadar Ramallah, Batı Şeria, Kudüs, Gazze kazanmıştır” diye seslenirken Türkiye’nin sınır ötesi diplomatik operasyonlarda olabildiğince aktif olacağının haberini veriyordu. Nitekim beklendiği gibi Suriye mesaisi hızlı başladı. Türkiye potansiyel krizlerin doğrudan muhatabı olması nedeniyle ister istemez oyunun içinde. Üstlendiği role ne kadar kendi rengini vereceğini zamanla göreceğiz. ABD’nin beklentisi, bugünden yarına Suriye’de rejimin devrilmesi değil Şam’ın İran’dan uzaklaşması, Hizbullah ve Hamas’la bağını koparması ve nihayetinde İsrail’le barışması. Esad rejimi ‘aslında kendisinin İsrail’in güvenliğinin garantisi olduğu’ mesajını, Nakba ve Naksa’nın yıldönümünde Filistinlileri Golan’a göndererek verdiydi. ABD de bu mesajı almış olmalı.Roman"
Fehim Taştekin
AK PARTİ’NİN YENİDEN SEÇİLMESİ, ZAMANIN GERİ DÖNDÜRÜLEMEYECEĞİNİ VE İSRAİL VE ABD’NİN BÖLGENİN TÜM VATANDAŞLARI İLE BARIŞ YAPMAKTAN BAŞKA ÇARESİ OLMADIĞINI AÇIK HALE GETİRDİ
Türkiye’nin demokratik dönüşümünün, Ortadoğu’yu silip süpüren demokratik değişimlerin bir habercisi olduğu ortaya çıkabilir. AK Parti’nin yeniden seçilmesi, zamanın geri döndürülemeyeceğini ve İsrail ve ABD’nin bölgenin tüm vatandaşları ile barış yapmaktan başka çaresi olmadığını açık hale getirdi; sindirilip satın alınabilen diktatörler aracılığıyla istikrarın güvence altına alınabildiği günler geride kaldı. Yine de Türkiye örneği ile avunabiliriz: ABD’nin baskın stratejilerinden ayrıldı, ABD tarafından düşmanca ilan edilen rejimlerle ilişkilerini onarmaya çalıştı ve kökleri politik İslam’da olan bir partiyi yeniden seçti. Ama dünya da başlarına yıkılmadı. Gerçekte geçen yıl Türkiye dünyanın en hızlı büyüyen ikinci ekonomisiydi ve istikrarın bölgedeki garantörü olarak ona gittikçe daha fazla bel bağlanıyor.
Eski imparatorluğun güç odağı için demokrasi acı bir ilaç olabilir. Fakat acı ilaç gibi, eninde sonunda hastaya iyi gelecektir.
Tony Karon
http://www.stargazete.com/yazar/tony-karon/abd-ve-israil-e-turkiye-den-aci-ilac-haber-359273.htm
YILLAR BOYUNCA, YÜZ BİNLERCE İSRAİLLİ TATİLLERİNİ TÜRKİYE’DE GEÇİRMEKTEN ZEVK ALDILAR
İsrail’in Türkiye’ye, en az Türkiye’nin İsrail’e olduğu kadar ihtiyacı var. Ortadoğu’da asla kabul görmemiş olan İsrail, Türkiye ilişkilerini stratejik ve neredeyse varoluşsal bir amaç olarak görmeli. Dünyanın bu bölümünde kabul edilmek için İsrail mümkün olduğunca çok Müslüman ülkeyle stratejik ilişkiler kurmak için her çabayı göstermeli. Türkiye, başlıca barış müzakerecilerinden biri olabilecek az sayıda Müslüman ülkeden biri olarak, bölgesel bir süper güç olarak konumunu daha da pekiştirmek için İsrail’le iyi ilişkiler içinde olmaya ihtiyaç duyuyor. Eğer ben İsrail başbakanı olsaydım, Erdoğan’ın zaferini kutlar ve iki ülke arasındaki ilişkilerde yeni bir sayfa açmak için ona ziyarette bulunurdum. Arka planda Arap Baharı ve karışıklık, istikrarsızlık, demokrasi mücadelesi ve hiç de açık olmayan bir gelecekle, bölgede Türkiye ve İsrail iki ispatlanmış ve deneyimli demokrasi. Bu sıfatla tekrar yola girmeli ve iyi ilişkilerini yenilemek için ortak dillerini yeniden bulmalılar. Erdoğan’ın yeniden seçilmesi bunun için iyi bir fırsat olabilir. Yıllar boyunca, yüz binlerce İsrailli tatillerini Türkiye’de geçirmekten zevk aldılar. Her zaman harika deneyimlerle ve güzel anılarla geri döndüler. Ne yazık ki şimdi İsraillilerin çoğu Antalya ve İstanbul’u boykot ediyor. Bu hasar da onarılmalı. İsrail aynı zamanda Türkiye ve bazı Arap ve Müslüman ülkeler arasındaki iyi ilişkiler hakkında fazla endişe duymamalı. Aksine bu iyi ilişkiler diyalog için, bu ülkeleri diyaloğa ve İsrail’le müzakere masasına geri dönme yönünde etkilemek için bir araç olabilir.
Gideon Levy
http://www.stargazete.com/yazar/gideon-levy/turkiye-den-umut-haber-359530.htm
TÜRKİYE-İSRAİL İLİŞKİLERİ DAHA DA SIKINTILI BİR DÖNEME GİRER Mİ? DIŞ POLİTİKANIN RASYONEL PARAMETRELERİ BUNA AYKIRI GÖZÜKÜYOR
Davutoğlu’nun Ortadoğu liderliği hayalleri, Ortadoğu’daki dalgalanma ile hızını kaybetti. Ezber bozuldu. Artık İran, resmi ağızlardan olmasa da, güdümlü gazeteleri aracılığıyla, Suriye konusunda, dolaylı olarak Türkiye’yi suçluyor. Zira İran her koşulda, kendi Şii hilali ekseninde Esad’ı ve Lübnan’da Hizbullah’ı destekliyor. Yine İran, 2011 sonrasında, Irak’ta en büyük rakip olarak Türkiye’yi görüyor. Filistin ve Hamas konusunda, artık İhvan’ın askerlerle iktidarı paylaşmaya hazırlandığı Mısır dikkat çekiyor.
Erdoğan, “balkon konuşması”nın 2011 versiyonunda, AKP’nin zaferini “mazlumların zaferi” olarak nitelendirirken, Kudüs’ten Gazze’ye uzanan bir hatta bu seçim sonucunun etkilerini çizdi. “Ortadoğu liderliği” ve “yeni Osmanlı” olma özlemi, %49,9’un desteğiyle ortaya konulmaya devam edilse de, dünya kamuoyundan seçmen davranışı beklemek doğru değil. Suriye’nin sallandığı ve Refah sınır kapısının açılmasıyla, Gazze ablukasının fiilen sona erdiği bir zeminde, “ikinci filo” konusu, seçim sarhoşluğuyla ortaya konur mu? Umarız sağduyu egemen olur. Peki Türkiye-İsrail ilişkileri daha da sıkıntılı bir döneme girer mi? Dış politikanın rasyonel parametreleri buna aykırı gözüküyor. Ancak bazı Batı kaynaklı düşünce kuruluşlarının ısrarla altını çizdiği “bağımsız görünümlü” dış politika, karizmatik liderliğin dış politikası başlığında maceracı bir iklime sürüklenir mi? Zaman içinde bunlar anlaşılacak. Yeter ki telafisi olmayan yeni “açılım” ve “girişimler” olmasın…
Deniz Tansi
http://www.hasturktv.com/yahudilik/2276.htm
‘İSRAİL Mİ ESAD MI DİYE SORSANIZ İSRAİL DERLER ARTIK’
Gerisini Suriye’den yıllar önce kaçan Ömer Bey getiriyor: “Cezaevinin girişinde şöyle yazar: ‘Buraya giren kaybolur. Buradan çıkar yeniden doğar’ Mavi Marmara ile Gazze’ye gidip İsrail cezaevinde kalan Hamdi Bey ekliyor: “Suriye’de kimse İsrail’i sevmez. Ama şimdi sorsanız ‘İsrail mi, Esad mı?’ diye İsrail’i tercih edebilirler. Ne de olsa onların yapacağı belli. Ama Esad... Mavi Marmara’daki arkadaşlara söylemiştim İsrail hapishanesinde, orası 5 yıldızlı otel sayılırdı Esad’ın zindanlarına göre. Bak gençlere, hepsi nasıl korkmuş. Türkiye tarafında olmalarına rağmen hâlâ korkuyorlar. Muhabarat gelip onları kaçıracak diye konuşmak istemiyorlar.”
Ece Temelkuran
http://www.haberturk.com/dunya/haber/640495-orada-neler-oldugunu-tahmin-bile-edemezsiniz-galeri
BÜLENT ECEVİT MİTİNGLERİNDE SEV KARDEŞİM’İ KULLANIRKEN ONLARA ‘İYİ DE BU ŞARKI İSRAİLLİ BİRİNİN BESTESİ, SİZ YAHUDİ PROPAGANDASI MI YAPIYORSUNUZ?’ DİYEN OLMUŞ MU HİÇ?
25 yıldır beste yapıyorum; ilahiler, şarkılar, türküler yazdım. Bu da onun doğal neticesidir. Ama asla ilahiye benzesin ya da türkü gibi olsun diye kalıplarım olmaz. Bu belki şarkının makamından -rast makamındadır şarkı- oradan kaynaklanıyor. Belki de içinde Allah’ı anmamızdan dolayı ‘Olmadı, buradan eleştirelim’ deniliyor galiba. Belki kültürel olarak çok yakın değiller bu tarz ürünlere. Ya da gönüllerinde bu tür bir lezzeti algılayacak yer yok. Yazık onlar adına. Ayrıca merhum Bülent Ecevit mitinglerinde Sev Kardeşim’i kullanırken onlara ‘İyi de bu şarkı İsrailli birinin bestesi, siz Yahudi propagandası mı yapıyorsunuz?’ diyen olmuş mu hiç? Saçma sapan bir şey işte.
Özhan Eren
http://www.stargazete.com/pazar/karsit-gorusten-sanatci-arkadaslar-da-tebrik-etti-haber-359944.htm
ANCAK, “BASKI YAPIP GEMİYİ ENGELLEDİ” ŞEKLİNDEKİ GÖRÜNTÜ, HÜKÜMETİN DE İŞİNE GELMİYOR. ZİRA, “O ZAMAN DOKUZ TÜRK’ÜN ÖLÜMÜYLE SONUÇLANAN İLK FİLO NİÇİN DURDURULMADI?” SORUSU AKLA GELECEKTİR
Bir şey vurgulanarak inkâr ediliyorsa, o zaman ortada bazı gerçeklerin olduğunu çıkarabiliriz. İHH yetkilileri, Mavi Marmara’nın filoya katılmayacak olmasında hükümetin bir baskısı olmadığını ısrarla söylüyorlar. Biz ise aksini düşünüyoruz.
Ancak, “baskı yapıp gemiyi engelledi” şeklindeki görüntü, hükümetin de işine gelmiyor. Zira, “O zaman dokuz Türk’ün ölümüyle sonuçlanan ilk filo niçin durdurulmadı?” sorusu akla gelecektir.
İşin içinde bir de “Fethullah Gülen” boyutu var. Gülen, Mavi Marmara’nın geçen yıl Gazze ablukasını kırma girişimini onaylamadığını açıkça belli etmişti. İslami çevrelerde bu hususun üzerinde nedense fazla durulmuyor.
Biz geçen yılki Mavi Marmara krizi sırasında Antalya’da Konrad Adenauer Vakfı tarafından düzenlenen yıllık Türk-Alman gazeteciler konferansındaydık. Aramızda AKP’yle organik bağı olan kişiler de vardı. Gülen’in açıklaması onlarda şok etkisi yaratmıştı. “Yalanlama gelir” diye nafile yere beklemişlerdi.
Öte yandan Mavi Marmara’nın bu kez de Gazze’ye gidecek olmasını “yanlış” bulan Türkiye Sanayiciler ve İşadamları Konfederasyonu (TUSKON) üyeleri tanıyoruz.
Yıldızı son yıllarda parlayan bu konfederasyonun Gülen hareketine yakınlığı sık sık dillendiriliyor.
Özetle Mavi Marmara’nın ikinci girişiminin “rasyonelliği” dünyaya vâkıf, bilinçli İslami çevrelerde bile sorgulanıyordu. Bir de yakında yola çıkması beklenen Gazze filosunun İsveçli temsilcisi Dror Feiler’in sözleri var.
Feiler’e göre, Mavi Marmara’nın filoya katılmayacak olması, “İsrail’in öteden beri ileri sürdüğü, filonun sadece Türk ve İslamcıların projesi olduğu iddiasını da boşa çıkaracakmış.” Bu sözleri tersten de okuyabiliriz.
Yani filonun Batılı temsilcilerinin, Gazze ablukasını kırma girişiminin sadece Türk ve İslamcıların projesi olduğuna dair İsrail’in başarıyla yaydığı uluslararası algıdan rahatsız olduklarını çıkarmak da mümkün.
Öte yandan işin içine Türk Kızılay’ı da girdi. İsrail’den yapılan açıklamada, Kızılay’a Erez geçiş noktasından Gazze’ye gerekli her türlü tıbbi malzeme sokma izni verildiği belirtildi. Kızılay bu malzemeyi Gazze’ye sokabiliyorsa, o zaman İHH’nin “Acil yardım götürüyoruz” argümanı havada kalıyor.
Hal böyle iken, Mavi Marmara’nın filoya dahil olması durumunda bunun siyasi amaçlı olduğuna dair argümanlar da güçlenmiş olacaktı. AKP hükümetinin işin Kızılay boyutunun geliştirilmesinde katkısı olmadığına inanmak ise zor.
Semih İdiz
ORTADOĞU: MİTLER VE GERÇEKLER
"Bölge ülkeleri İsrail'le kavgalıdır."
Gerek İsrail, gerekse bölgedeki ülkeler birbiriyle kanlı-bıçaklı görüntüler verse de, aslında tarafların birbiriyle yaşamaya alıştığı bir vasattan söz edebiliriz. Birçok Arap lideri, varlık sebebini İsrail'e düşmanlık (ki en çok kullanılan jargon da şudur: "Siyonist düşman") olarak izah etse bile, aslında el altından birçok pazarlıkların yürütüldüğü herkesin malumu. İsrail'le arasına mesafe koyma gereği duymayan birçok Yahudi / gayrimüslim yatırımcı, Arapların en gözde ortaklarından. Hal böyle olunca, teorideki düşmanlık sloganlarının pratikte hiçbir anlamı bulunmuyor.
"İran, İsrail'in en amansız düşmanıdır."
'İslâm Cumhuriyeti' adını aldığı günden bu yana İsrail'in can düşmanı olarak nam salan İran, aslında İsrail'le hep ilişki içinde oldu. İran-Irak Savaşı sırasında, hasar gören İran savunma sistemleri İsrailliler tarafından onarılıyor, ayrıca İsrailli silah tüccarları, İran'a silah tedarik ediyordu. Şu anda bile birçok Yahudi yatırımcının -ABD'nin yaptırım kararına rağmen- İran'la iş yaptıkları biliniyor. İran-İsrail düşmanlığına karşı söylenebilecek en kestirme şey şu: İran ve İsrail, bir paranın iki yüzü gibidir.
Birbirlerine karşı düşmanlıkları sayesinde hem iç hem de dış politikada kazanım elde ediyorlar. Zira İsrail de İran da 'dış düşman' olmadan ayakta kalmaları oldukça zor olan ülkeler.
"Hizbullah, İsrail'e karşı direnişin kalesidir."
Suriye'de meydana gelen son olaylar dolayısıyla takındığı umursamaz tavırla Hizbullah epey eleştiriyi hak ediyor. Öte yandan, Hizbullah'ı eleştirmemek gerektiğini savunanların argümanı da şu: "Ne yaparsa yapsın, Hizbullah'a destek vermek gerekir, çünkü Hizbullah, İsrail'e karşı direnişin kalesidir!" Hizbullah'ın, İsrail'in saldırılarına karşı Lübnan'ı savunduğu doğru. Ancak görülmesi gereken şu ki, Hizbullah bir 'mezhep organizasyonu'. Hizbullah, kendisine açılan 'direniş' kredisini, 'mezhepsel üstünlük' şeklinde bir artıya tahvil ediyor ve -kelimenin en somut anlamıyla- reel politikada kullanıyor. Lübnan, bunun sonuçlarının en çıplak şekilde yaşandığı bir ülke.
Taha Kılınç
http://www.usasabah.com/Yazarlar/taha_kilinc/2011/06/16/ortadogu-mitler-ve-gercekler
Netten okuyun /tıklayın
Libya isyanı ve ülkenin Yahudi geçmişi - Haaretz
http://www.hasturktv.com/dunyada_bugun/2296.htm
Limonlardan* ne yapılır? - Thomas Friedman
http://www.hasturktv.com/arsiv/2303.htm
Netten Seyredin/Dinleyin
Güzel İstanbul
Bir şarkı ve farklı yorumlar: La vida do por el raki!
http://www.youtube.com/watch?v=oUD9yChemLE
http://www.youtube.com/watch?v=4i_-vBNsal0
http://www.youtube.com/watch?v=W9PSrYeAI-Y
http://www.youtube.com/watch?v=F82_NiiGlQA