Karikatür özellikle Batı ülkelerinde büyük ilgi görür, beğenilir, çağdaş sanat dallarından biri olarak kabul edilir. Karikatürün kendine özgü deneyselliği olan aslını ‘bozma’, ‘çarpıtma’ gibi yetkinliği önemlidir. Sanatçının özgün yorumu, düşünsel anlamda yapacağı katkısı kendini hemen belli eder.
Karikatür sanatının temelini iki kulvara yayabiliriz. Bir, çağdaş bir aydın sıfatıyla toplumsal haksızlıklara/bağnazlığa muhalefet etmek. İki, bireyi ve/veya toplumu güncel olaylardan etkilenmesi için gülmesini sağlamak. Ancak bu güldürme eylemi beraberinde düşünsel derinliği de getirmelidir. Aslında her iki kulvar birbirine yakın, hatta destekleyen, sanatçının özgür düşüncesinden doğan bir yetkinlik içerir.
İzel Rozental tüm bu sözünü ettiğimiz yetkinliği, çağdaş muhalefeti, yaratıcılığı içeren sanatsal bir beceriye sahip. Bu yazıda onun iki karikatürünü inceleyeceğiz. Sözgelimi, aşağıdaki karikatürde politik göndermeler, alaysama, bir tür deneysellik temaları göze çarpıyor. Ortadoğu’da yalnız kalan, tek başına yaşam mücadelesi veren tek ülke, İsrail’dir. Tevrat’ta sözü edilen vaat edilmiş kutsal topraklarda yaşamak isteyen, kendi çevresinde sürekli barışı dile getiren, sınır komşularıyla gerçek anlamda sıfır sorun anlayışını üreten bir ülkedir, İsrail. Ancak herşey bu kadar iyi niyetli yaklaşımla, dostluk örneği sergilemekle gerçekleşmiyor kuşkusuz... İşte İzel Rozental’ın ‘bam’ teline bastığı nokta budur. Sanatçı çizdiği karikatürde İsrail’i küçük bir ada gibi göstermiş. Adanın yakınlarında hiçbir kara parçası (yani, başka ülkeler) bulunmuyor. İsrail bayrağı bile palmiye ağaçlarına adadan kurtulmak isteyenlerin imdat çığlığını dile getirecek şekilde bağlanmış. Hiç kuşkusuz bu adadan ayrılmak isteyen yoktur... Kendi kutsal kitabı aracılığı ile verilen bir kara parçasını niçin terk etsin ki?
İlk planda şunu gözlemliyoruz: İsrail bir adaya benzetilmiş, tek başına kalmış ve çevresinde dolaşan köpekbalıkları var. Anlamı şudur: İsrail’in çevresinde hiç dostu, kendine yardım edecek kimsesi yok.
Adanın içinde tipik bir kale görünüyor; surlarının üzeri dikenli tellerle çevrilmiş. Yani, adadan kaçış yok. Bunu ‘içeriye de giriş yok’ diye çevirebiliriz. Kale içinde insan figürü bulunmuyor. Sanatçı niçin böyle yapmış? Kale içinde insan figürü bulunsaydı, bu kez karikatür kendi temelinde yansıttığı değerlerle ters düşmüş olacaktı. Bireyin alaysama ilkesi ile deneysel çizginin yaptırım gücü arasındaki bağlantı tam anlamıyla kendini tanımlayamazdı. İnsanı bir figür olarak nasıl tanımlayabiliriz? Ondan kaynaklanan hareket ve düşünsel yetkinlik böyle bir karikatür için başlı başına bir malzemedir. Buraya kadar tamam diyelim. Ancak kalenin içinde yaşayanların görüntüleri, onların çaresizlikleri, belki de kaçmak için gösterecekleri tavırlar... Karikatürü izleyenin kafasında oluşacak sorular... Sözünü ettiğimiz bu soruları nasıl tercüme edebiliriz? Şöyle ki; kalede (yani, İsrail’de) yaşayan Museviler haklı yere yalnızdır, pişmandır. Ayrıca her biri bu kadar savaş ortamından, tehlikeden ve yalnızlıktan kurtulmak istemektedir. Üstelik kendilerine yardım gelmemektedir. İşte Rozental’ın sanatçı yetkinliği burada karşımıza çıkıyor. O büyük olasılıkla izleyenin kafasında oluşacak soruları peşinen düşündü, çizdiği karikatürdeki politik yayılımın içtenliği kadar yetkinliğini de yaratmaya çalıştı. Kalede insan figürü olmamalıdır. Böylelikle benzer türden kalelerin olmaması için, herkesin yapması gerekeni dile getirdi. Kimsesiz kalan, tehlikede olan, düşmanlarla çevrilmiş bir ada halkını kurtarmalıyız! Öte yandan İzel Rozental güzel bir gönderme yapmış; adanın (yani, İsrail’in) yalnızlığı, sıkıntıları, kaygıları kale içinde yaşayan halkın kendiliğinden ürettiği bir sorun değil. Aslında bu tehlikeli durum onları yurtlarından kovmak isteyen, kötü niyetli toplumların, canavarların sayesinde ortaya çıkmıştır. Dostluğu, barışı, sevgiyi bilmeyenlerin yarattığı bir kaostur karikatürde yansıtılan. Ortadoğu’da yaşayan hakların, şimdiki mevcut ülkelerin hoşgörü ve çağdaşlıktan uzak olmalarını buna bağlayabiliriz.
İncelediğimiz bu karikatürde çizgilerin naif, tanımlanabilir oluşu dikkat çekici. Sanatçının her zaman kullandığı çizgi tekniği yine kendini gösteriyor. Karikatürün görselliği, içerdiği tanımlanabilir nesnelllik ve iletisi önemlidir. Sanatçı bu karikatürde henüz bitmemiş bir yorumsallık sunuyor. İzleyen tarafından tamamlanacak bir karikatür olduğunu söyleyebiliriz. Bir öykü metni düşünün. Okuduğunuz metnin başı, sonu ve bazı bölümleri yazar tarafından bilinçli olarak ‘boş’ bırakılmış. Metni okuyan kendi kültürüne ve bakış açısına göre buraları dolduracak, metne katkı yapacaktır. İzel Rozental’in bu iki karikatürü izleyeni böyle bir anlam boşluğunu doldurmaya davet ediyor; izleyen/bakan biri olarak bu görsel metni okurken yeni anlamlar üretin, katkıda bulunun demek istiyor. Karikatürde yer alan nesneleri, figürleri tek tek ele alıp onları farklı açılardan yorumlamamız gerekir. İşte bu da bizi görsel okumanın karşısına getirir. Her birine anlamlar verildiği gibi, bir yandan da aynı nesneleri/figürleri birbirleriyle bağdaştırarak bu kez bambaşka bir görsel metin yaratabiliriz. Yani, İzel Rozental’ın bu iki karikatürü farklı okumalara, metinlerarası ilişkiye açık. Bir ada, bir bayrak ve iki köpekbalığı kuyruğu; hepsi bu. Ancak bu nesnelerin bilinçli dizilişi sayesinde bu görsel okuma metnin daha iyi anlaşılmasına yol açıyor. Köpekbalıkları uzakta olsaydı, İsrail bayrağı daha başka türlü asılsaydı, kalenin görünümü değişik olsaydı görsel metnin okuması o oranda değişecekti. Karikatürde nesnelerin ve figürlerin dizilişi bilinçli olursa, görselliğin üzerine yorumlar çoğalır. İzel Rozental izleyene bilinç akışı üzerinden göndermeler yapmış. Onun (izleyenin) bu görsel metni okuması, yeni yorumlar katarak çoğaltması için nesnelerin/figürlerin dizilişini bilinçli bir istemle yaratmış.
Sanatçının ikinci karikatürünü inceleyelim.
İzel Rozental bu kez politik tema yerine başka bir konuya yönelmiş. Ancak her iki görsel metnin doğru okunması halinde düşünsel yaklaşımlar söz konusu. İnsanlığın temelinde yaşanılan en büyük sorunlardan birisi de savaş, vahşet ve soykırımdır. Bilindiği gibi özellikle İkinci Dünya Savaşı döneminde 6 milyon Musevi toplama kamplarında öldürülmüş, yakılmıştır... Böyle bir vahşeti bir kez daha değil yaşamak, bunun gerçekleşmesini düşünmek bile istemiyoruz. Rozental bu karikatüründe farklı bir tema yakalamış. Bilinmeyen bir nedenle öldürülmüş çok sayıda insan cesedi görüyoruz. Bunlar üst üstte acımasızca atılmış; benzetmek gibi olacak ama toplama kamplarındaki gibi... Sıradan bir bakış açısıyla toplu bir katliam yapılmış ve sadece bir kişi kurtulmuş. O kişi de zihninde canlandırdığı güvercinin ağzında tuttuğu zeytin dalını düşlemekten mutlu. Yani, düş bile olsa ‘barış’ gelmiş. Belki de ‘barış’ umudu daha uzun süre zihinlerde düşleyeceğimiz bir sanal görüntü olarak kalacak... Öte yandan bu kişinin düşlediği güvercin/zeytin gerçekten geliyor olabilir mi? Yani, düşle gerçek iç içe geçmiş midir? Bu artık izleyenin kurgulayacağı bir imgelemdir. Bizce bu görüntü o kişinin zihninde çağrıştırdığı ‘umudu’ simgeliyor. Üstüne bastığı cesetleri düşündüğümüzde bunun ne kadar önemli olduğunu anlıyoruz. İzel Rozental, bu kişinin umutlarını düşlediği güvercin/zeytin dalı ile tanımlamakta. O düşün gerçeğe dönüşmesi, ‘barışın’ ve ‘huzurun’ yeniden gelmesi kişinin zihninde yaşattığı bir umut ateşinden başka bir şey değildir.
İzel Rozental’ın kentli kesime yönelik diye tanımlayabileceğimiz karikatürleri ‘sığ’ bir anlatım içermez. O birçok meslektaşının aksine, çizdiği karikatürlerde izleyene farklı bakış açıları sunabilen, çizgilerindeki naiflik dolayısıyla çok yönlü açılımlar yaratabilen özgün bir sanatçı. Onun çizgilerinde konu, açılım, yaklaşım ve ileti her zaman çok yönlü oldu. Sanatçının karikatürlerinde sıradanlık, durağanlık, tek tiplik yok. O daha çok naifliğin, düşünsel yoğunluğun, temanın ardına ustaca sakladığı ikincil değerlerin sanatçısıdır diyebiliriz.
İzel Rozental’ın karikatürlerinde bir soğanın yaprakları gibi konunun açılımları karşımıza çıkar. Önemli olan tıpkı bir kazıbilimci duyarlılığıyla bu yaprakları dikkatle, özenle ve bilinçli bir yaklaşımla ayırmalıyız. Soğanın cücüğüne ulaştığımızda (yani, konunun en dibine...), artık orada sanatçının ne demek istediğini, bu karikatürü çizme gerekçesini bulabiliriz. Bazı eleştirmenler “bu kadar zahmete ne gerek var” diyebilirler. Ancak unutulmamalıdır ki sanatçının hitap ettiği toplum, kentli diyebileceğimiz kesim; düşünsel yetkinliği, eğitimli, kültürlü, ciddi anlamda yorum yapabilen bir kesim. Baloncuklarla resmedilmiş (içindeki sözlerin ucuz, ticari, anlamsız sözcüklerle doldurulması...) karikatürler onlara fazla hitap etmez. Kentli okur biraz daha toplumsal olayların, felsefi kavramların derinine inebilen, kitap okumayı seven, düşünsel yetkinliğini kullanabilen kesimden oluşur. İzel Rozental sıradan, basit, tüketime yönelik, ilk bakıldığında bile kolayca unutulabilen karikatürler çizmez. Onun karikatürlerinde politik yaklaşımlar kadar alaysamayı da görebiliriz. Sözgelimi, bu karikatüründe sanatçı zıtlıkları işlemiş. Şimdi bunu görelim.
Her insanın ruhunda, yüreğinin ve aklının diplerinde iyilik – kötülük, savaş – barış, doğru – yanlış kavramları/duyguları vardır. Yeri ve zamanı geldiğinde bunlardan birini öne çıkartır ve kullanır. Hangisini ne kadar kullanacağı ise o kişinin eğitimine, kültürüne, bilgi birikimine ve çevresine bağlıdır. Sonuçta hepimiz insanız ve hataya düşebiliriz. Önemli olan bundan kurtulmayı bilmek. Öte yandan insanın içinde hiç sönmeyen bir umut ateşi bulunur. Ne kadar kötü, çirkin ve kan dolu bir durumun/olayın içinde olsa bile yaşama umudunu yitirmez hiç. Musevilerin toplama kamplarında varolma mücadelesi, kurtulmak için tüm zorluklara dayanmaları bundandır hep. Orada en kötü koşullarda yaşarken bile direnmeyi, dayanmayı, yaşamı sevmeyi ve belki de hepsinden önemlisi ‘umutlarını’ yitirmemişler... Duvarın üstüne abanan insan bunun tipik örneği. O duvar kendilerini özgürlükten, dış dünyadan, doğal güzelliklerden bağlantılarını koparan bir simge. Hepimiz biliyoruz ki o duvar insanın en temel hakkı olan yaşama hakkını elinden alan bir canavar. İlk karikatürü anımsayacak olursak, denizde yüzen köpekbalıkları... Ayrıca bu duvar, adanın çevresinde onları yalnızlığa iteleyen denizdir. Duvarı ilk karikatürdeki kaleye benzetebiliriz. İnsanlar o duvarın içinde hapsolmuş, yalnız bırakılmış ve ölüme mahkûm edilmiş. Palmiye ağacına asılan bayrak ise, (kişinin zihninde düşlediği) güvercinin getirdiği barış zeytinidir. Tüm bunlar farklı zamanlarda çizilmiş olsa bile iki karikatürdeki metinlerarası ilişkinin somut örneği. Sanatçı çok az malzemeyle, hiç yazı/söz kullanmadan, doğrudan kentli izleyene yönelik iki çalışma yapmış. Her ikisinde de temel konu insanın yalnızlığı, umudu, yaşam sevgisi. Birinde – olasılıkla soykırım sonucu tek başına kalan birinin zihninde canlandırdığı – güvercinin getirdiği zeytin dalına olan bakışı bunu doğrulamakta. Barışın güvencesi, zeytin dalının (ve güvercinin) güzelliği dile getirilmiş. Diğerinde ise, İsrail’in bir ada gibi gösterilip, çevresindeki düşmanlarla yaşam mücadelesini yansıtıyor.
Konuyu toparlayalım. Birinde bireyin içindeki yaşam sevgisi, beklentisi ve düşlediği güvercin/zeytin dalı var. İkincisinde bireysel değil, bir ülke halkının düştüğü tehlikeli durumdan kurtulmak için yaptığı imdat çağrısı dile getirilmiş. Karikatürde İsrail’in haklı masumiyeti kadar çevresindeki düşmanların acımasızlığı ve sinsiliği yansıtılmış. Şimdi bu güvercini kalenin üstüne getirsek ne olur? Hiç kuşkusuz iki karikatürün görsel ve iletsel anlamda birleştiği, tek noktaya yöneldiği bir düşünsel anlayışı çağrıştırdığını söyleyebiliriz. İnsanların komşularıyla özgürce yaşamaları, dostluk kurmaları, barış içinde bulunmaları, bir arada olmaları önemli. Bunun aşılamaması halinde o ünlü duvar her zaman karşımıza çıkacaktır. Toplama kamplarını andıran o kahrolası infazlar, dikenli teller, çevredeki silahlı nöbetçiler hep bu duvarın simgeleri arasında. Kendi adasında özgürce yaşamayı yeğleyen, aileleriyle bir arada olmak isteyen masum halkın kâbuslarıdır, ölüm tacirleridir... Zaten karikatürdeki cesetler bilinçli olarak zayıf, çok ince çizilmiş; açlıktan bir deri bir kemik kalmalarını göstermek için. Burada o figürün yüzündeki mutluluk, ölümden kurtuluşun huzuru belirgin. Ancak aynı temanın ada halkı için geçerli olduğunu söyleyemeyiz. Orada ise gözle görülmeyen bir korku atmosferi hâkim. İnsanlar bilinçli olarak gizlenmiş. Ortalıkta hiç kimse gözükmemekte. Bu korku duygusu, yaşanılan kaos, ölüm tehlikesi öteki karikatürle doğrudan birleşiyor. Nasıl mı? Ada halkına yardım gelmezse, çevresinde köpekbalıkları dolaşmaya devam ederse, hiç kuşkusuz günün birinde öteki karikatürde olduğu gibi toplu bir katliam gerçekleşebilir. Yine çok sayıda insan sadece inançları dolayısıyla öldürülebilir. Ancak her ne olursa olsun (tarih boyunca yıkılan ve yeniden yapılan, büyük olasılıkla bir daha yapılacak olan Tapınak örneğinde olduğu gibi...) insanın içindeki ‘umut’ ateşi sönmeyecektir. Tüm olumsuz koşullara karşın yaşamaya devam edecek, tek başına olsa bile ayakta kalmayı başaracaktır. Belki Tanrı tarafından (inancı gereği), belki de dayandığı ve başardığı için ‘barış güvercini’ bir gün kapısını yeniden çalacaktır...
Bu iki karikatür tam anlamıyla bitmemiş, ‘brüt’ diye (Bulgar heykeltıraşların eserlerinde olduğu gibi) tanımlayabileceğimiz bir ‘alan/atmosfer’ sunmakta. Her iki karikatürdeki görsel malzemeler tek tek ele alındığında, bunların açılımları yapıldığında görülecektir ki birbirlerini tamamlıyor. İki karikatür temel izlek anlamda metinlerarası ilişkinin yeniden yazılımını çağrıştırmakta. İzel Rozental gibi bir ustanın elinden çıkan karikatürler kendi yolculuklarına yeni yoldaşlar katar. Onların çoğalımı, yeniden görsel metin anlamında yazılımı ve çok katmanlı yorumsallığı sanatçının ustalığından kaynaklanıyor. Özellikle ikinci karikatürdeki kişinin zihninde canlandırdığı, olmasını umut ettiği, büyük bir beklenti içinde görmek istediği güvercin/zeytin dalı büyük önem taşımakta. İzel Rozental’ın sanatçı yetkinliği, yaratıcılığı, çizdiği bu karikatürlere vermiş olduğu çok katmanlı anlam ile bizleri bir kez daha büyülüyor. O artık karikatür sanatının ‘bilgesi’ oldu...
Bu iki karikatür soyut anlamda ‘brüt’ olarak düşünülmüş, bilinç akışı sağlanarak, üst kurguda yer alan görülebilir nesnelerle/figürlerle çizilmiş. Ancak üst kurgunun görselliği ele alındığında, zihinde oluşan bilinç birikimi bu kez ana temaların birleşimine doğru yönelmekte. Bu karikatürlerin zihnimizde yarattığı değerlerin toplamı tek bir sözcükle açıklanabilir. İnsan (yani, Museviler) her ne olursa olsun özgürlüğünü, yaşama sevgisini kaybetmemektedir. Onları güçlü tutan, ayakta kalmalarını sağlayan, yeniden varolmalarını sağlayan tek şey, özgüvenleridir. Bu da ‘inançlarından’ gelir. Gerçeğe ulaşmak, umuda inanmak, kötüden korkmamak insanın doğasında vardır. Önemli olan bunu ortaya çıkarmaktır.
İki görsel metni birleştirdiğimizde İsrail’in çevresindeki düşmanlar ne kadar çok olursa olsun, köpekbalıkları ne kadar tehlikeli de olsa sonuçta insanın yüreğindeki yaşama umudunu kimse söndüremez! İnsan her zaman için inancıyla, kendi özgüveniyle, aklıyla, cesaretiyle ayakta kalmayı başarır. Bu bir toplama kampı ya da çevresinde gezinen köpekbalıkları olsa bile... Ayrıca barış ve sevgi herşeyin üstündedir... İnsan en temel değerdir...
İzel Rozental karikatür sanatında özgünlüğü, yetkinliği ve başarılı çizgileriyle haklı bir üne kavuştu. Kendisi dünya çapında tanınmış bol ödüllü bir sanatçı. Kitapları, gezi yazıları, Şalom’daki dikkat çekici karikatürleri ilk akla gelenlerdir. Peki, bundan sonra ne yapmalıdır? Kendisine haddimi aşarak bir önerim olacak. Bu kadar başarı, ödül, takdir ve yaşanan güzellikten sonra geriye tek bir şey kalıyor. Kendisi gibi başarılı genç karikatüristler yetiştirmek! İşte bunun için özel bir çaba göstermelidir. Artık bu konuda bir atölye mi kurar, ücretsiz dersler mi verir, bilemiyorum. Ancak bu başarının katmerlisi ve sonraki nesillere ölümsüzlük anlamında kalabilmesi biraz buna bağlıdır. Üstelik dayanışmayı seven, yüreği insan sevgisiyle dolu İzel Rozental’ın yetiştireceği genç karikatüristler bu sanat dalının ülkemizde daha çok yaygınlaşmasına yol açacaktır. Her ne yapacaksa, Şalom’daki çizgilerinin devamıyla diyelim...