Bu hafta ağımıza takılanlar...

Gerek kütüphaneye, gerekse sinema kulübüne abonelikte İzmir'deki Museviler başı çekiyordu. Amado'lar, Eskinazi'ler, Navaro'lar, Varon'lar, Levi'ler, Bencuya'lar ve daha niceleri. Kitaplığın en düzenli müşterilerinden biri iri yarı, boylu boslu, gür kaşlı, yaşı 60'ların üstünde bir Musevi'ydi. Haftada en az iki kez uğrardı. O, Alaluf idi. İzak Alaluf. (Soyadı İbranice'de ‘Aşiret reisi’ anlamına geliyor.) Pek konuşmazdı. Soylu mu soylu bir duruşu vardı. ERDAL ŞAFAK

Diğer
12 Temmuz 2011 Salı
ÖYLE YA DA BÖYLE SHALİT ARTIK İSRAİL'İN ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN ULUSLARARASI BİR SİMGE

Gilad Shalit hem İsrail'de bir kahraman, bir sembol oldu hem de kamuoyunu tam anlamıyla karpuz gibi ikiye böldü. Halkın yarısı Hamas'ın şartlarına uyularak Shalit'in serbest kalmasını istiyor, diğerleri ise Shalit'in serbest kalması ama bunun İsrail'in istediği gibi olmasından yana. İkinci kesimin açıkça söylemediği şu: Bir tane asker uğruna İsrail bu kadar çok suçluyu serbest bırakarak geleceğini riske atmalı mı?

Öyle ya da böyle Shalit artık İsrail'in özgürlüğü için uluslararası bir simge.

Devletlerarası ilişkileri boşverin, Türkiye'nin bu girişimden sonuç alması her şeyden önce 'sokaktaki adamı' rahatlatacak. İsrail'de Mavi Marmara'dan beri bozulan Türk imajı yerini eski dostluk günlerine bırakacak, aynı şekilde iki ülke arasında kopmak üzere olan pek çok bağın (ilk başta da turizm) yeniden inşa edilmesi için fırsat doğacak.

Oray Eğin

http://www.aksam.com.tr/kelebek-etkisi-2964y.html

 

·      İBRANİCE, TÜRKÇE VE İNGİLİZCE ARASINDA SİYASİ İNTİHAR SAYILMAYAN ANCAK ERDOĞAN’IN DA KABUL EDECEĞİ BİR FORMÜL ARANIYOR

Duyduğum kadarıyla Başbakan’ın Amerikalı misafirleriyle görüşmesinde ağırlıklı konu, Türk-İsrail ilişkilerini yeniden rayına oturtacak bir formülün bulunup bulunamayacağı olmuş. Erdoğan’ın kapalı kapılar ardında söylediğiyle kameraların arkasında söylediği arasında bir fark yok. Türkiye “özür ve tazminat olmadan” İsrail’le el sıkışmaya yanaşmıyor. Tazminat kolay, ancak Amerikalılar Netanyahu’nun zaten pamuk ipliğinde olan iktidarının siyasete bir “özür” kaldıramayacağının farkında. İbranice, Türkçe ve İngilizce arasında siyasi intihar sayılmayan ancak Erdoğan’ın da kabul edeceği bir formül aranıyor.

Washington, hem Esad’ın reforma ikna edilmesi, hem de Hamas’ın “ehlileştirilmesi” konusunda dönüp dolaşıp yine Ankara’nın kapısını çalıyor.

Duyduğum kadarıyla bu görüşmede de Erdoğan, Ortadoğu’daki değişimi hatırlatarak “Hamas masada olmazsa İsrail-Filistin barışı hayal olur” demiş.

Bu noktada Batı’nın eli kolu bağlı. Çünkü Hamas İsrail’i tanımıyor, bırakın masaya oturmayı hâlâ İsrail’in imhasını savunuyor. Bu yüzden de dünya gözünde hala “terörist” sayılıyor.

Erdoğan’ın Hamas uyarısı üzerine Amerikalılar “Peki Hamas’ı İsrail’i tanımak konusunda siz ikna edin o zaman” demiş.

Geçmişte Türkiye esir İsrailli asker Gilad Şalid’in serbest bırakılması konusunda arabuluculuk yapmıştı. Ancak bu kez çıta daha da yüksek. Hamas ve belki de ileride başka ülkelerdeki Müslüman Kardeşler hareketlerinin merkeze çekilmesinde (ve demokratikleşmesinde) Türkiye’nin kilit rol oynaması demek bu...

Erdoğan görüşmede bunu yapabileceğini, Hamas’ı ikna için devreye girebileceğini söylemiş misafirlerine.

Senatörler, toplantıdan Erdoğan’dan son derece etkilenmiş, Türkiye’nin yeni rolünden memnun, ağızları kulaklarında ayrılmış.

Hamas geçmişte Ankara’nın tüm ricalarına karşın Gilad Şalid’i serbest bırakmadı. Ancak bu kez Erdoğan’ı dinleyip gerçekten İsrail’i tanıma noktasına gelirse, Türkiye gerçek anlamda bölgesel hegemon haline gelir. Filistin kilidi açılır, Ortadoğu barış görüşmeleri başlar ve ondan sonra bırakın özrü, itibarı, Nobel barış ödülü bile gelir bizim oralara...

Bütün bunların olacağının henüz bir garantisi yok tabii. Ancak Erdoğan’ın bu yaz Meclis krizi kadar Ortadoğu barışıyla uğraşacağı ortada.

Toplantı sonrasında Lindsey Graham’ın kameralara  “Şimdiye kadar bir ülke lideriyle yaptığım en iyi görüşmeydi” demesi de bu yüzden galiba..

Aslı Aydıntaşbaş

http://siyaset.milliyet.com.tr/neden-sam-a-baska-sivas-a-baska/siyaset/siyasetyazardetay/04.07.2011/1409902/default.htm NETAHYAHU’NUN AHMEDİNEJAD’I ALT EDEREK HİTLER’İ YENEN CHURCHİLL GİBİ TARİHE GEÇME OLASILIĞI BÜYÜK ÖLÇÜDE ORTADAN KALKTI

Mossad’ın eski şefi ve Başbakan Netanyahu’nun eski gözdesi Meir Dagan İsrail’in İran’a saldırmasının kendisi için bir felaket olacağını söyleyince tüm yeni emekli asker ve istihbaratçılar onu destekledi ve Netanyahu iktidarı fena halde köşeye sıkıştı. Yine El Ahram’dan aktaracak olursak Netahyahu’nun Ahmedinejad’ı alt ederek Hitler’i yenen Churchill gibi tarihe geçme olasılığı büyük ölçüde ortadan kalktı.

Ama ne İsrail-İran rekabeti bitti, ne de bölge rahatladı. İran Suriye ve Lübnan üstünde çalışmayı sürdürecek, her iki ülkede çıkabilecek olan istikrarsızlıktan maksimum faydayı sağlamaya çalışacak. İsrail de, bölgenin diğer aktörleri de siyaseti çıkarları doğrultusunda yoğurmaya gayret edecek. Kısa bir moladan sonra sahneye dönen Türkiye ise kendi sorunlarının yanı sıra tüm bu ve benzeri sorunlarla uğraşacak...

Mensur Akgün

http://www.stargazete.com/yazar/mensur-akgun/ortadogu-yeniden-sekillenirken-haber-364178.htm

 

·               ORTADOĞU'DA ARTAN HER GERGİNLİK VE KAOSTAN FAYDALANAN VE DAHİ BUNUN İÇİN BİRÇOK FARKLI YOLLARA BAŞVURABİLEN BÖLGENİN 2 ÜLKESİNİN DE YİNE İRAN VE İSRAİL OLMASI BİR TESADÜF MÜ?

İran, hem bölgesel çıkarları gereği, hem de İsrail, Suudi Arabistan gibi olası bölgesel tehditler karşısında çok uzun yıllardır hava, kara ve deniz kuvvetlerine çok büyük harcamalar yapıyor. İran Donanması da bundan nasibini alıyor.

Bilindiği üzere geçtiğimiz Şubat ayında İran tarihte ilk defa Süveyş Kanalı üzerinden Akdeniz'e 2 savaş gemisi göndermişti. Bu gemiler Akdeniz'de Suriye ile ortak tatbikatlar düzenlemiş, İsrail'e de göz dağı vermişti.

Ardından geçtiğimiz Mayıs ayında İran denizaltı ve savaş gemileri önce Aden Bölgesi'ne ardından ise Kızıldeniz'e ulaşmış bu bölgelerde araştırma-istihbarat seferi yaptıkları ise İranlı yetkililerce açıklanmıştı.

Acaba ABD-İsrail-İran üçgeninde dönen ilişkiler ağı nasıl bir gerçekliği temsil ediyor? Olası bir İsrail-İran Savaşı'nın İsrail için felaket olacağı, MOSSAD Başkanı tarafından dahi dile getiriliyorsa muğlak olan ne?

Eğer savaş bölgesel bir hal alıp herkes için gerçekten büyük bir yıkım olacaksa neden bu 2 ülke birbirlerini devamlı olarak tehdit ediyorlar?

Bundan karşılıklı çıkarları ne? Ortadoğu'da artan her gerginlik ve kaostan faydalanan ve dahi bunun için birçok farklı yollara başvurabilen bölgenin 2 ülkesinin de yine İran ve İsrail olması bir tesadüf mü?

Ya da ABD ve İsrail'in bölgede yaptıkları her operasyonun İran'ı geçen hergün Ortadoğu'da biraz daha güçlendiriyor olması sadece tesadüf ile izah edilebilir mi?

Baha Erbaş

http://www.usasabah.com/Yazarlar/baha_erbas/2011/07/06/iranin-askeri-gucu-ve-israil

 

·      TÜRKİYE’DEN FİLO OLAYI NEDENİYLE ÖZÜR DİLEMEK, İSRAİL’İN RESMİ TARİHİNİ İLELEBET ÇARPITMAK ANLAMINA GELECEKTİR

İsrail özrünün (ne kadar sınırlı olursa olsun), ilk başta göründüğünden çok daha olumsuz etkileri olacak. Özürler doğası gereği, tartışmanın büyük oranda kapanması sonucunu doğurur. Meselenin tarafları, geçmişi yorumlamak konusunda ortak bir noktada birleşir.

İsrail ve Yahudi halkı, özürler konusunda diğer tüm ülkelerden daha fazla tarihi tecrübeye sahip ve bu yüzden özrün önemini iyi bilmeleri gerek. Birçok ülke ve Kızılhaç gibi kuruluşlar, kilise kurumları ve diğerleri, Holokost sırasında takındıkları tutumdan dolayı özür diledi. Komünizmin çöküşü sonrası İsrail, bağımsızlığını yeni kazanmış Doğu Avrupa ülkelerinden özür talep ettiğinde de bunların samimi özürler olmadığını vurgulayanlar oldu. Bazılarıysa, özür dileyenlerin suçları işleyenler olmadığına işaret etti.

Ancak İsrail liderliği, resmi özürlerin kolektif hafızadaki potansiyel dayanak noktaları mahiyetinde önemli rol oynadığını gördü. Bu özürler arşivlerde korunuyor ve tarihçiler için önemli birer kaynak haline geliyor. Ayrıca yeni kuşaklar için de ayrıntılı belgeler olarak geleceğe kalıyor. Bu yüzden Türkiye’den filo olayı nedeniyle özür dilemek, İsrail’in resmi tarihini ilelebet çarpıtmak anlamına gelecektir.

Manfred Gerstenfeld

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetayV3&Date=08.07.2011&ArticleID=1055535&CategoryID=132

 

·      ‘AMAN İSRAİL VE ABD KARŞITI CEPHEYE ZARAR GELMESİN’ DİYEN STRATEJİSTLERİN VEHİMLERİYLE BİR YERE VARILAMAYACAĞI ORTADA

İsrail/ABD karşıtlığı başta İran ve Suriye olmak üzere Ortadoğu rejimlerinin ekseriyetinin meşruiyet garantisiydi. Rejim ne kadar ceberut olursa olsun İsrail ve ABD karşıtlığı onları meşru kılmaya yeterdi. Her derde deva ‘dış mihrak’ temelli husumet politikalarının halkların karnını doyurması, taleplerine çözüm bulması velhasılı bu rejimlerin ayakta kalması için yeterli olmadığı ortaya çıktı.

Arap ülkeleri ve İran, İsrail ile barış veya savaş hali üzerinden içpolitika belirleme lüksüne artık sahip değiller. Bu Mısır için de böyle. Reformcu dönemin muktedirleri kim olursa olsun Mısır’ın İsrail ile varolan barış anlaşmasından geri adım atılmayacağı konusunda herkes hemfikir. Bundan böyle Arap ülkelerini giderek kuşatan bir gerçekçilik söz konusu.

İsrail’in savunulacak tarafı yok, ama Assad Suriyesinin, Lübnan Hizbullahının, Ahmedinejat İranının da savunulacak tarafı yok. ‘Aman İsrail ve ABD karşıtı cepheye zarar gelmesin’ diyen stratejistlerin vehimleriyle bir yere varılamayacağı ortada. Ama yeniden kurulmakta olan Ortadoğu’da İsrail’in, hasımlarının birer birer terk ettiği politikaya teveccüh etmeye devam edemeyeceği de ortada. Arap ülkelerinin İsrail politikaları iç dinamikler sonucunda normalleşiyor. Ya İsrail’in Arap ve Müslüman politikaları?

Cengiz Aktar

http://haber.gazetevatan.com/Haber/387486/1/Gundem

 

·      RECEP TAYYİP ERDOĞAN VE BENJAMİN NETANYAHU İÇİN SAĞDUYU VE CESARET GÖSTEREREK İLİŞKİLERİ ISLAH ETMEK İÇİN ELLERİNDEN GELENİ YAPMA ZAMANIDIR

Bunu yapmanın bir yolu da önümüzdeki günlerde yayınlanacak, geçen yılın filosu ile ilgili BM raporuna dayanabilir. Bugün (perşembe günü) gazetem Haaretz’de raporun temel ilkeleri yayınlandı. Dengeli bir rapor ve kapalı kapıları açabilir. Rapor İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki kuşatmasının yasal olduğunu ve Kudüs’ün Mavi Marmara baskını ile ilgili Türkiye’ye özür borçlu olmadığını ortaya çıkardı. Geoffrey Palmer’ın başkanlık ettiği BM araştırma komitesinin raporu bugün (perşembe günü) Genel Sekreterlik’e sunması bekleniyor; fakat açıklanıp açıklanmayacağı net değil. Rapor, İsrail’de yayınlanan şekli ile Türkiye’yi, filotillanın yola çıkmasını engellemek için yeterince çaba göstermediği ve olayları taraflı bir şekilde soruşturduğu için eleştirecek.

Yine de İsrail’e yönelik eleştiriler söz konusu. İsrail, askerlerin saldırıya uğradığı ve kendilerini savunmak için harekete geçtikleri konusunda ısrarcı olsa da, raporda İsrailli komandoların Mavi Marmara yolcularına karşı aşırı güç kullandığı söyleniyor. Ve raporda belirtilene göre uluslararası hukuk, bir ülkenin bu şartlar altında kendi sularından uzakta gemilerin yolunu kesmesine izin verse de, yine raporda İsrail’in filo sahile 20 milden fazla yaklaşana kadar beklemesinin daha iyi olacağı yazıyor. Fakat Palmer İsrail’in Türkiye’den özür dilemesini talep etmedi; bunun yerine kayıplar için üzüntüsünü ifade etmesini önerdi. Raporda İsrail’den tazminat ödemesi de talep edilmedi. Eğer ödemeyi seçerse, bu vesileyle parayı özel bir insani yardım fonuna koyabilir. Palmer Haaretz’e göre olduğunu ekledi.  

Bu rapor gerçekten de yolu açabilir. İsrail’de taviz vermeyenler, özellikle Dışişleri Bakanı Avigdor Liebermann iki ülke arasında herhangi bir uzlaşmayı engellemek için ne mümkünse yapacak. Fakat iki ülkenin çıkarlarının, dışişleri bakanımızın popülist boş laflarının kışkırtıcılığından daha güçlü gelmesi umut edilebilir. İki başbakan için,  Recep Tayyip Erdoğan ve Benjamin Netanyahu için sağduyu ve cesaret göstererek ilişkileri ıslah etmek için ellerinden geleni yapma zamanıdır. İkisinin bir araya gelerek görüşmelerinin, konuşulması gerekeni konuşmalarının, dersler çıkarmalarının ve yeni bir sayfa açmalarının zamanıdır. Bu Antalya’da tatil yapmakla ilgili değil, bu Ortadoğu’nun geleceğiyle ilgilidir ve bundan azı değildir.

Gideon Levy

http://www.stargazete.com/yazar/gideon-levy/israilliler-antalya-da-haber-365011.htm

 

·      ORTADOĞU'DA TABLO "MAVİ MARMARA KRİZİ" GÜNLERİNDEN ÇOK FARKLI...

"Yeni durumlara uyum" konusunda bir diğer örnek de Türkiye-İsrail ilişkilerindeki düzelmenin "Mavi Marmara Raporu"na endekslenmesinden verilebilir.

Acı bir gerçek var bu coğrafyanın yeni koşullarına ilişkin olarak... Şu anda Suriye'deki veya Libya'daki gelişmeler karşısında, Gazze'deki durum ikinci plana düştü. Bu iki ülkenin yönetimleri kendi halklarına karşı her çeşit silahı kullanırken, işgal ve abluka altındaki Gazze'deki İsrail saldırıları eskisi kadar yadırganmıyor. Ve İran, kendi halklarına savaş ilan eden Libya ve Suriye yönetimlerine destek vermekte. Yani Ortadoğu'da tablo "Mavi Marmara Krizi" günlerinden çok farklı...Veya Türkiye ile İsrail'in ilişkilerini düzeltmeleri, bu ilişkileri askıda tutmaktan daha akılcı bir gerek şu anda. İmmanuel Kant "Organize bilgi bilimdir. Zekâ ise yaşamın organize edilmesidir" demiş... Zekâanın en somut göstergesi ise değişen zamana ve koşullara uyumlu olmak değil midir?

Mehmet Barlas

http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/barlas/2011/07/09/siz-degismezseniz-kosullar-sizi-degistirir

 

·      PERDE ARKASINDA SÜREN DİPLOMATİK ÇABALARA RAĞMEN TÜRKİYE İLE İSRAİL ARASINDA BU ATMOSFERDE BİR UZLAŞMA OLASILIĞI OLDUKÇA DÜŞÜK GÖRÜNÜYOR

Perde arkasında süren diplomatik çabalara rağmen Türkiye ile İsrail arasında bu atmosferde bir uzlaşma olasılığı oldukça düşük görünüyor. Ancak dikkat çeken diğer bir husus var. Bu uzlaşma konusu şu anda Türkiye’den ziyade İsrail’de fırtınalar yaratmış durumda. Türkiye’de ise durumun çok daha sakin olduğunu görüyoruz. Konuyla ilgili haberler bile daha çok İsrail veya dış basından, yani “ikinci” hatta “üçüncü elden” takip ediliyor. Kamuoyu ise bu konuda “histeri” emareleri sergilemiyor.

Bundan “Türkiye ile barışma” konusunun İsrail için daha önemli olduğunu çıkarıyoruz. Nitekim Cumhurbaşkanı Peres ile Savunma Bakanı Ehud Barak’ın son açıklamaları da buna işaret ediyor. Ancak aşırı sağcı Dışişleri Bakanı Lieberman, ısrarla “Türkiye’den özür dilemeyiz” demeye devam ediyor.

Zaten Ortadoğu açısından Türkiye’nin derdi de şu anda çok farklı. Önem sıralamasında İsrail ile ilişkiler değil, Suriye’de yaşananlar ve Mısır ile ilişkiler geliyor. BM’de Mavi Marmara konusunda ABD destekli manevralar ne olursa olsun, Türkiye bu olayda uluslararası kamuoyu açısından “moral üstünlüğü” de sağlamış durumda.

Türkiye bölgesinde yalnız kalan bir ülke de değil. Onun için bu konuda “histeriye” kapılma veya acele etme gereğini duymuyor. Palmer Paneli’nin bulguları Türkiye’nin reddettiği şekilde yayınlanacak olursa,  bu durumun devam etmesini de adeta garantilemiş olacak.

Semih İdiz

http://siyaset.milliyet.com.tr/israil-ile-uzlasma-baska-bahara-kaliyor/siyaset/siyasetyazardetay/09.07.2011/1412059/default.htm

 

·      GAZZE FİLOSUNUN İSRAİL’İ NORMALLEŞTİRME BEKLENTİSİ İLE DEVLETLER ARASI GÜÇ DENGELERİ ARASINDA DA BİR BAĞ ARANABİLİR

Öte yandan, Gazze filosunun İsrail’i normalleştirme beklentisi ile devletler arası güç dengeleri arasında da bir bağ aranabilir. İsrail’in bu tür baskılar karşısında geri adım atacağını varsaydığımızda, dünyadaki birçok devletin de en az Gazzeliler kadar sevineceğini varsayamayız. Belki, Filistin konusunun İsrail’in parmaklarından kaymasından rahatsız olanlar vardır, belki çatışma ve izolasyon ortamının İsrail’e baskı yapıyor olmasından yarar sağlayanlar vardır. Kurulması olası Filistin devletinin “kime” yakın olacağıyla ilgili bir pazarlık bile sürüyor olabilir.

İsrail’in Filo’ya karşı sertlik uygulayarak kendisini giderek daha zor durumda bırakacağını hesaplayıp sevinenler de olabilir. Bu sevinç, Ortadoğu’daki İsrail belirleyiciliğinin zayıflaması ve yerini bu beklenti içindeki oyuncunun alma ihtimaline dayanabilir. Hali hazırda gemiler, içine birçok devleti katan bir “sorun” haline geldi; hükümetler dışı konumu zarar gördü ve sonuçlarının da devletler arası ilişkileri belirleyeceği açık. Hangi devletlerin bu işten yarar sağlayabilecekleri sorusunun yanıtını ise söz konusu bölgede şimdiye kadar “etki” yaratmamış ya da eski etkisini yitirmiş devletlerde aramak gerekebilir.

Beril Dedeoğlu

http://www.stargazete.com/yazar/beril-dedeoglu/gazze-filosu-haber-365044.htm

 

·      ABD'DE, KANADA'DA, AVRUPA'NIN HEMEN TÜM ÜLKELERİNDE VE TÜRKİYE'DE MUTLAKA ALALUF SOYADLI AİLELERE RASTLARDINIZ

Gerek kütüphaneye, gerekse sinema kulübüne abonelikte İzmir'deki Museviler başı çekiyordu. Amado'lar, Eskinazi'ler, Navaro'lar, Varon'lar, Levi'ler, Bencuya'lar ve daha niceleri. Kitaplığın en düzenli müşterilerinden biri iri yarı, boylu boslu, gür kaşlı, yaşı 60'ların üstünde bir Musevi'ydi.

Haftada en az iki kez uğrar, okuduğu kitapları teslim edip, çantasında bir yığın kitapla giderdi. O, Alaluf idi. Aklımda yanlış kalmadıysa, İzak Alaluf. (Soyadı İbranice'de "Aşiret reisi" anlamına geliyor.) Pek konuşmazdı.

Soylu mu soylu bir duruşu vardı. Yüzünden zaman zaman keder bulutları geçerdi.

Çok geniş bir sülalenin üyesiydi.

ABD'de, Kanada'da, Avrupa'nın hemen tüm ülkelerinde ve Türkiye'de mutlaka Alaluf soyadlı ailelere rastlardınız.

Ama... İkinci Dünya Savaşı yıllarında pek çoğu öldü. Nazi Almanyası'nın toplama kamplarında.

Alfred Alaluf, İzak Alaluf, Leon Alaluf, Moiz Alaluf, Arditti Alaluf, Erik Alaluf...

Bunlar Selanik'ten Auschwitz toplama kampına gönderilen ve orada 1942-1944 arasında hayatını yitiren Alaluf'lardan sadece birkaçıydı.

Aleksandr, Perla, Rejin, Samuel Alaluf...

1943 yılının başlarında Brüksel'den Auschwitz'e gönderilen Museviler arasında Israel ve Eugenie Alaluf çifti de vardı.

Kampta onlar için bir ara bir umut ışığı yanmıştı: SS subaylarından bir yüzbaşı, "Bedelini" öderlerse onların salıverilmelerini sağlayabileceğini bildirmişti. "Bedelini" ödediler: O dönemin parasıyla 535.432,50 Belçika Frankı ve 385.000 Fransız Frankı (1943 değerine göre 2.271.500 Belçika Frankı yapıyordu) verdiler SS yüzbaşısına.

Yani toplam 2.806.932,50 Belçika Frankı.

Ama ölüm kampından çıkamadılar. Naziler pazarlığı öğrendiler, yüzbaşıyı "Yahudiler'in sırtından zenginleşmek" suçundan Gestapo mahkemesinde (SS'lerin 12 sayılı mahkemesi) yargıladılar. Israel-Eugenie Alaluf çiftinin Auschwitz'te ölümleri, 68 yıl sonra yeniden Belçika'nın gündemine girdi.

Üç gün önce "La Derniere Heure" ve "La Libre Belgique" gazetelerinde şöyle bir haber okudum: "Belçika devleti, Israel Eugenie Alaluf çiftinin SS subayına verdiği 2.806.932,60 Belçika Frankı'nı hayattaki iki oğullarına tazminat olarak ödemeyi kabul etti."

Erdal Şafak

http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/safak/2011/07/02/bir-ailenin-trajedisi

 

·      İSRAİL KAMUOYU PALMER RAPORUNUN İSRAİL’İN GAZZE’YE ABLUKASINI BİR ŞEKİLDE ‘AKLAMASINI’ SEVİNDİRİCİ BULABİLİR

Mavi Marmara olayında Türkiye’nin başından beri üç talebi oldu. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın dün hükümet programını okurken de dile getirdiği bu talepler; İsrail’in 9 Türk vatandaşını uluslararası sularda yasadışı biçimde öldürdüğü için özür dilemesi, kurbanlara tazminat ödemesi ve Gazze’ye yönelik haksız ve gayrımeşru ablukayı kaldırması.

İsrail basınına bakılırsa bu konuda derin pazarlıklar yürütülüyor, özellikle İsrail için ‘özür’ anlamına gelmeyen bir kelime aranıyor. Oysa Özdem Sanberk, ‘özür’ meselesinin ilişkilerin normalleştirilmesi için Türkiye’nin ‘önkoşulu’ olduğunu belirtiyor ve şu hususların altını çiziyor: “Bizim için önemli olan 9 ölümüzün karşılığının alınması; bu da özür ve tazminat ödenmesidir. Gazze sahillerinden 72 mil açıktaki uluslararası sularda insani malzeme taşıyan bir gemiye askeri saldırı düzenlediği, ölümlere sebebiyet veridiği, insanlara kötü muamele ettiği ve gemilere el konulduktan sonra Aşdod Limanı’nda yapılan insan hakları ihlalleri, insanların mallarına el konulup iade edilmemesi, hepsi raporda mevcut. Raporda Türkiye’ye yönelik suçlama olmadığı gibi hükümetin İHH ile ilişkisine dair bir bahis bile yok. Ayrıca İHH’ya karşı bir suçlama da yok.”

Sanberk’in “Raporda bizi rahatsız eden bir tek şey ablukanın yasallığı konusunda bizim görüşümüze itibar etmemesi” diyor ve bu konuda da İsrail’i kınayan BM İnsan Hakları Komitesi’nin geçen yılki raporuna atıf yapıp, Türkiye’nin görüşünün de bu önemli BM kurumuyla aynı çizgide olduğunu anımsatıyor.

İsrail kamuoyu Palmer raporunun İsrail’in Gazze’ye ablukasını bir şekilde ‘aklamasını’ sevindirici bulabilir. Ancak Gazze ablukası meselesinin uluslararası planda hakkaniyeti son derece tartışmalı, insani ve siyasi bir durum olduğu da aşikar.

Ceyda Karan

http://www.haberturk.com/haber/haber/646996-ozdem-sanberk-bu-kani-temizlemek-israile-duser

 

·      DEVLET, EN AZINDAN BİR SONRAKİ RAUNDA KADAR, FACEBOOK VE SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİNE KARŞI BİR ZAFER KAZANDI

Kuruluşundan bu yana 1948 öncesindeki topraklarına geri dönmeyi talep eden veya terör saldırıları düzenleyen Filistinlilerin ‘müstakil’ seferberliğiyle iştigal eden İsrail, sorumluluğun bölgedeki hükümetlere ait olduğunu iddia etti. Ancak etrafta hükümetler olmadığında, İsrail gönülsüzce toprakları (ve toprakların sorumluluğunu) hasım örgütlere (FKÖ, Hizbullah, Hamas) verdi. İsrail, bu grupların ateşkesleri uygulamaya ve sınırda asayişi sağlamaya muktedir kurumsal varlıklar olarak sağlamlaşacağını umut etti. Geçen yılki filoyu durdurma gayreti sırasında yapılan hatalara (İsrail Savunma Güçleri sivil bir protestocu grubuyla çatıştı ve tartışmaların batağına saplandı) cevaben, Netahyahu’nun niye otoritenin hükümetlere ait olduğunu söyleyerek bildik rutine başvurduğu açık.

Bu taktik, en azından şu an için başarılı oldu ve eski düzeni tesis etti. Devlet, en azından bir sonraki raunda kadar, Facebook ve sivil toplum örgütlerine karşı bir zafer kazandı.

Aluf Benn

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetayV3&Date=11.07.2011&ArticleID=1055826&CategoryID=132

 

·      SON YILLARDA KADDAFİLER İSRAİL'E KARŞI DUYDUKLARI HUSUMETTEN VAZGEÇMEYE BAŞLAMIŞ

Kısacası son yıllarda Kaddafiler İsrail'e karşı duydukları husumetten vazgeçmeye başlamış, Libyalı Yahudiler vasıtasıyla İsrail nezdinde avantaj sağlamak için kolları sıvamış görünüyorlar. Nitekim, Libya Yahudileri Dünya Organizasyonu adlı kuruluşun Başkanı Meir Kahlon 2005-2007 yılları arasında kendisi dahil 3 yetkilinin Amman'da gizlice Libyalı yetkililerle görüştüğünü, görüşmede tazminatlar konusunun öne çıktığını söylüyor. Kahlon, ayrıca Libyalı yetkililerin İsrail'de yaşadıkları için kendilerine doğrudan para veremeyeceklerini; ancak İsrail'de Libya Partisi kurmaları halinde para verebileceklerini söylediklerini ifade ediyor ve 'Bunu elbette reddettik.' diyor. Bu ifadelerden Kaddafilerin İsrail'de Libyalı Yahudiler vasıtasıyla nüfuz elde etmeyi planladıkları açıkça anlaşılıyor.

Libyalı yetkililer ile Libya Yahudileri Diasporası arasındaki temaslara son örnek de çok yeni. Bu ay başlarında bir İsrail gazetesinde yer alan habere göre, yukarıda söz ettiğim Raphael Luzon 29 Mayıs 2011 günü kendisine Libyalı yetkililerden Libya'nın geleceği ile ilgili olarak düzenlenecek diyalog konferansına katılma çağrısı ihtiva eden bir faks mesajı aldığını, bunun üzerine Libya Dışişleri Bakan Yardımcısı Halit Kaim'i telefonla aradığını, onun da kendisine çağrının bizzat Muammer Kaddafi tarafından yapıldığını belirttiğini söylüyor. Sonuçta kendilerinin kaybeden ata oynamayacağını da belirtip çağrıyı kabul etmediklerini de ekliyor ve muhalif lider Mustafa Abdülcelil'den de benzer bir çağrı beklediğine, zaten kendisinin Bingazi'deki devrim liderleri ile yakın ilişkileri olduğuna işaret ediyor.

Fikret Ertan

http://zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1156755&title=kaddafiler-ve-libyali-yahudiler

 

·      Netten okuyun /tıklayın

·      Duspues de la Boda – ROZ KOHEN

http://judeo-spanishmemoires.blogspot.com/2011/06/duspues-de-la-boda.html?spref=fb

 

·      Ah! Bu İnsanların imanı!...- ÖMER ERDEM

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetayV3&ArticleID=1054685&Date=05.07.2011&CategoryID=40

 

·      Tedirginlik bir ibadethanede yaşanmaması gereken bir duygu – BERNA TANYOLAÇ

Anneannem ile Kadıköy balık pazarına giderken Surp Takavor Kilisesi'nin önünden geçerdik. Hayatımda ilk kilise görüşüm o zamana dayanır. “Günah değil mi?” diye sormuştum. Küçüktüm, bilememiştim ben, anneannem bilmişti. “Neden olsun orası da Allah'ın evi,” demişti. “Sen kendi dualarını ettikten, kalbinden kendi inancını geçirdikten sonra...” Beş vakit namazında bir kadındı, bambaşkaydı. Bana dua etmeyi o öğretti.

Kuzguncuk'ta otururken komşuluk yaptığı Musevi, Rum, Ermeni dostlarını çok sever, onlardan hep sitayişle bahsederdi. Bana insanları ayırmamayı da o öğretti.

Neve Şalom'dayız. Sevgili arkadaşımın, nezaket gösterip, davet ettiği kardeşinin nikâh töreninde. Daha sokağın girişinde başlayan güvenlik önlemleri, 450 kiloluk çelik kapılardan, X-ray cihazından geçerek ve küçük bir sorgu sualle devam ediyor. Koltuk altlarına konmuş baretler, tören başlamadan yapılan güvenlik tedbirlerini hatırlatma anonsu içimi buruyor. Tedirginlik bir ibadethanede yaşanmaması gereken bir duygu. Mutlu bir olay için oradayız.

http://bernatanyolac.blogspot.com/2011/07/neve-salom.html

 

·      Türkiye’nin hafızasına Şalom olsun – EVRİM ALTUĞ

http://www.sabitfikir.com/elestiri/turkiye-nin-hafizasina-salom-olsun

 

·      "İsrail: Değişen Ortadoğu'nun Değişmeyen Ülkesi"

USAK Ortadoğu ve Afrika Araştırmaları Merkezi (ODAM) uzmanlarından Osman Bahadır Dinçer'in hazırladığı "İsrail: Değişen Ortadoğu'nun Değişmeyen Ülkesi" başlıklı analiz, Türkiye-İsrail ilişkilerini Mavi Marmara krizi ve Arap dünyasındaki değişimler ekseninde inceliyor. Analizde ilişkilerin normale dönmesi için neler yapılması gerektiği konusunda tespitlere yer verilirken, iki ülkenin gelecekteki durumuna yönelik öngörüler de değerlendiriliyor.

http://www.usakgundem.com/haber/64788/usak-analiz-no-9-quot-%C4%B0srail-de%C4%9Fi%C5%9Fen-ortado%C4%9Fu-39-nun-de%C4%9Fi%C5%9Fmeyen-%C3%BClkesi-quot-.html

 

·      Suriye Aynasında Türkiye ve İsrail – SOLİ ÖZEL

http://www.haberturk.com/yazarlar/646627-suriye-aynasinda-turkiye-ve-israil

 

Bir “haber”e gelen okuyucu yorumları

·      "LEO'YU MUSEVİ YAZDIRDIK"

http://haberyorumlari.hurriyet.com.tr/yorumliste.aspx?HaberID=18186352

 

Netten dinleyin

·      Song Of The Sephardi - RİVKA RAZ

http://www.youtube.com/watch?v=8sGA9PjKt9A

 

Facebook’ta Ladino Grubu

·      Lovers of Ladino language, music, and culture

http://www.facebook.com/#!/groups/2213793287?ap=1

 

Arşivlerden

·      Makabi Olimpiyatları – KERİM BALCI

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=-5475