Bir Maccabiah’ın ardından…

Hayatında sadece iki kez futbol maçına, belki üç kez de basketbol maçına giden biri olan benim bir gazetenin spor sayfasına yazı yazması ne kadar mantıklı olabilir? On üçüncü Maccabi Oyunları nedeniyle Viyana’da kaldığım süre içinde hiç izlemediğim kadar spor müsabakası izledim. 

Spor
20 Temmuz 2011 Çarşamba

Gazetenin temsilcisi olarak oyunlarda bulunan genç arkadaşım Rıfat Karaköy ile konuşurken bu sayfaya yazı yazmak konusu gündeme geldi. Her ne kadar ‘kavram’ sayfasının devamlı yazarı olsam da farklı bir sayfada yazı yazmak değişik ve hoş göründü bana. Ve spor sayfasına yazı yazan nadir ‘Rabi’lerden biri de oldum sonunda. 

1988 yılında itibaren devamlı olarak her gün Teilim okurum. Her okuyuşumda ayrı bir duygu sarar beni. Teilim 133’de yer alam “ine mat ov uma naim şevet ahim gam yahad – ne güzel ve ne iyi ki bütün kardeşler birliktedir” pasuğu birçok deraşaya kaynak teşkil eder. Maccabi Oyunları’nı izlerken aslında bu cümlenin en iyi anlaşılabileceği yer olduğunu gördüm. Birbirleriyle mücadele eden her yaştan sporcular aslında kardeşlik, birliktelik, sportmenlik ve centilmenliğin de en güzel örneklerini sundular bizlere. En sert geçen müsabakalarda bile birini düşüren oyuncu mutlaka düşürdüğü oyuncunun gönlünü almayı ihmal etmedi. Bunu ihmal eden daha genç olanları ise antrenörleri, büyükleri veya idarecileri mutlaka uyardı. Çıkan tartışmalar bazen kendinden bazen de daha büyüklerin müdahalesi ile ‘iyi’ bir şekilde sonlandı. Müsabakanın sonunda her iki taraf da birbirini alkışlamayı bildi. Elbette üzülenler ve sevinenler oldu. Ancak sanırım burada asıl kazanan birlik ve beraberlik ruhuydu. 

Maccabi Oyunları’nın açılış töreninde sanırım bu yinelendi ama ben hep aynı şeyi söyledim durdum. Bu oyunlarda hepimiz mutlaka kazanan tarafız. Her şeyden önce dünyanın birçok yerinden kalkıp bir araya gelerek birlik ve beraberlik örneği sunduk. Dahası centilmence mücadelenin de nasıl yapılacağını göstermiş olduk. Hepimiz ‘bir’ olmanın ayrıcalığını yaşadık.

İster istemez insanın aklına bir soru geliyor. Bu kadar değişik ülkeden gelen sporcular aralarında hangi dili kullanarak anlaşacaklar diye. Hepimizin bu soruya farklı yanıtları olabilir. Herkes İngilizce bilir. Sportmenliğin dili ortaktır gibi. Ancak bu kadar farklı insanın anlaştığı dil her şeyden önce İbraniceydi.  Evet İbranice. Hani bizlerin toplum olarak çok da fazla itibar etmediğimiz İbranice. Birçok ülkenin katılımcılarıyla bu dilde anlaşabileceğimi daha da önemlisi herkesin anlaşmak için bu dili kullandıklarını gördüm. 

Ve Şabat günü. Daha genç sporcularla birlikte Şabat gününü genellikle Ha Koah Center’de geçirdik. Birlikte dua ettik. Yemek yedik. Çok fazla katılım olmasa da birlikte bir şeyler öğrenebileceğimizi idrak ettik. Her ülkeden katılımcıların etkinliklere katılımının bizimkinden çok daha fazla olduğunu söylesem sanırım kimsecikler hayret etmez. Üzücü ama gerçek bu. Sanırım bu konuda gençlerin eğitimine daha fazla önem vermemiz gerekiyor. Aksi durumda her şey için çok geç kalmış olacağız. 

Ve madalyalar. Dört altın, dokuz gümüş, beş bronz, toplam on sekiz madalya. Bütün gençlerimizle, katılımcılarımızla gururlandık. Hepsinin gelecek deneyimlerinde daha da başarılı olacaklarına inanıyoruz. 

Daha güzel fırsatlarda her zaman birlik ve beraberlik içinde başarıdan başarıya koşmak dileği ile…


Rav İsak Alaluf