1996’da Cezayir’de yaşanmış bir trajediyi beyaz perdeye taşıyan film, geçen yıl Cannes’dan Jüri Özel Ödülü’yle ayrılmıştı. Tarihe Tibhirine Trajedisi olarak geçen bu insanlık dramı, Magrip’in bir köyünde, El Kaide kökenli teröristler tarafından katledilen sekiz Fransız keşişin öyküsü.
Filmin, Fransa’nın Cezayir’deki sömürgeci geçmişini silme çabasını taşıdığını ileri sürenler de oldu, Hristiyanlık propagandası yaptığını da söyleyenler de. Bu iki eleştiriyi yorumlamaya çalışacağız.
Yarıştığı Cannes Film Festivali’ndeki prömiyerinde 10 dakika alkışlanan, eksantrik jüri başkanı Tim Burton’un, sıradan bir Tayland filmine Altın Palmiye vermesiyle, ikincilik ödülüne kaydırılan, Fransız filmi “Tanrılar ve İnsanlar” 1,5 yıllık bir gecikme ile de olsa vizyon şansı buldu. 1996 Cezayir’de yaşanmış bir trajediyi beyaz perdeye taşıyan, bir dağ köyünde yaşanmış bir insanlık dramını gündeme getiren film, inanç ve fanatizm hakkında ağırbaşlı bir başyapıt.
Tarihe Tibhirine trajedisi olarak geçen bu olay, Cezayir iç savaşı sırasında, Magrip’in bir köyünde Müslümanlarla huzur içinde yaşayan, kendilerini İsa’nın öğretisine adamış Fransız keşişlerin öyküsünü anlatıyor.
Bir manastırda Müslüman yerel halkla çok iyi ilişkiler içinde yaşayan yaşlı-genç sekiz din adamı, sağlık hizmeti vererek, köylünün yetiştirdiği ürünü, elde ettikleri balı satarak, insanlık görevlerini yerine getiriyorlar.
El Kaide kökenli terör ve köktendinciler, köyde çalışan yabancı işçileri katletmeleri ve huzuru bozmalarından sonra Fransız, keşişlerin bölgeden ayrılmalarını talep ederler.
İnanç, dinlerarası diyalog, insan ilişkileri, fanatizm gibi temalar eşliğinde, yönetmen Xavier Beauvois, bu zengin ve hassas konuyu, insanın yüreğine hitap eden, etkili ve duygu dolu bir sinema diliyle anlatmış.
1995’te Cannes’da “Öleceğini Unutma” filmiyle jüri ödülünü kazanan Xavier Beauvois 1,5 yıl aradan sonra yarışmaya görkemli bir dönüş yaptığı “Tanrılar ve İnsanlar” ile (bu yıl Nuri Bilge Ceylan’ın kazandığı) jüri büyük ödülünün sahibi oldu.
Beauvois, senaryo yazılımına da katıldığı filmde, tüm dengeleri korumaya, taraflara eşit mesafede yaklaşmaya özen gösteriyor. İyi niyetli, uyumlu Müslüman köylüler, hayatlarını yardımlaşmaya adamış Fransız rahipler, Cezayir’deki yozlaşmış hükümet ve emrindeki acımasız askerler,iç savaştan galip çıkmak için her yolu mubah gören köktendinciler, El Kaide militanları Afrika’nın kaybolmuş bir köşesinde yaşananlar, senaryoda dengeli bir şekilde yerlerini almış.
İnanç ve dinlerarası diyalog
Film kendilerini insanlığa hizmet etmeye adamış sekiz keşişin fakir yerel halkla ilişkilerini anlatmakla başlıyor.
Aralarında bir yaşlı doktor (Michel Lonsdale) lider ruhlu bir filozof (Lambert Wilson) tamamının teröre karşı olduğu köylülerle ilişkilerini huzur içinde sürdürüyorlar.
El Kaide kökenli teröristler, köyü ve manastırı basıp ilaç ve yiyeceklere el koyuyor, bir grup Hırvat emekçiyi, boğazlarını keserek öldürüyor, ardından tehditlerini manastıra yöneltiyorlar. Geçen yılın Cesar Ödülleri’nde en iyi film seçilen, Fransa’yı Oscar’larda temsil eden “Tanrılar ve İnsanlar” eleştirmenlerden iki ciddi eleştiri aldı.
Filmin, Fransa’nın Cezayir’deki sömürgeci geçmişini silme, gölgeleme çabasını taşıdığını ileri sürenler de oldu, en önemlisi Hristiyanlık propagandasına alet olduğunu söyleyenler de oldu. Bu iki eleştiriyi ayrı ayrı değerlendirmeye çalışalım. Filmde, yerel otoritelerin sayısız uyarısına rağmen, manastırı terk edip Fransa’ya dönmeyi reddeden rahiplerin direncine tanık oluyoruz.
Kaçınılmaz son gelip çattığında, rahipler teröristler tarafından rehin alınırlar. Karşılığında El Kaide’nin Fransa’da tutuklu bulunan teröristlerinin serbest bırakılması şartı koşulmuştur. Teröristleri halkın gözünden düşürmek için otoriteler teklifi kabul etmezler. Rahiplerin cesedi bulunur. Film dönemin Fransız hükümetini de eleştiriyor. Hristiyanlık propagandasına gelince: Böyle bir öyküyü, keşişlerin kararlılığını Hristiyanlık propagandası yapmadan anlatmak mümkün mü?
Misyonerlere kızalım mı?
Eğitim hayatımın 7 yılını bir frer okulunda yatılı geçiren bir insan olarak, dünya nimetlerinden uzaklaşıp kendilerini insanlığın hizmetine adayan insanları yakından tanıdım, Jesuite papaz okullarında okuyan arkadaşlarımın hiçbiri, misyonerlik ve Hristiyan propagandasından rahatsız olduğunu söylemedi.
Filmi, terörü İslam’la bağdaştıran Batılılara, Batılılar tarafından verilmiş bir örnek olarak, görmek mümkün. Yönetmen Beauvois’nın Etienne Coman ile müştereken yazdığı ayrıntılarla örülmüş senaryo çok zengin ve başarılı
iki kadın teknisyen, Caroline Champetier nefis görüntüleri ile, Marie-Julie Maille dinamik kurgusuyla, Beauvois’ya katkıda bulunuyorlar. Oyuncu kadrosu ise mükemmel
Bir barış evi olan manastırın bireylerini genç-yaşlı oyuncular müthiş bir uyum içinde canlandırıyorlar.
Fransız sinemasının eski tüfeklerinden Michel Lonsdale, babacan doktor rahip rolünde, parlak kariyerinin en iyi kompozisyonunu çiziyor. Filmde manastırın liderini canlandıran Lambert Wilson, olgunluk dönemini taçlandıran, “54 Kışı / L’ Hiven 54” filminden 20 yıl sonra, yine bir rahip rolünde, çok başarılı bir performansa imza atıyor.
“DES HOMMES ET DES DİEUX”
Yönetmen: Xavier Beauvois
Senaryo: X.Beauvois-Etienne Comar
Görüntü: Caroline Champetier
Kurgu: Marie-Julie Maille
Oyuncular: Michel Lansdale, Lambert Wilson, Olivier Rabourdin, Philippe laudenbach