Bu hafta ağımıza takılanlar...

İsrail halkında inanılmaz bir 'Türkiye ile nereye gidiyoruz?' ilgisi var. 'Mevcut kötü ilişkileri bir an önce düzeltin' talebi var. Hatırı sayılır bir kesim de üzüntü içinde. Bu üzüntüyü hissediyorsunuz. İnsanlarla konuştuğunuz zaman bir duygusal reaksiyonla karşı karşıyasınız. Bu, önemli bir nokta. Politika da önemli, ama toplumsal algıları da ihmal etmemek gerekiyor. GÖKHAN BACIK

Diğer
3 Ağustos 2011 Çarşamba

 Güncel

 

·        İSRAİL’İN ÖZÜR DİLEMESİ DEMEK, GAZZELİ BİR FİLİSTİN DEVLETİNİ TANIYACAK TÜRKİYE İLE İLİŞKİLERİNİ BOZMAYACAĞINI DA GARANTİ ETMESİ DEMEK

İsrail’in değiştirmek zorunda kalacağı politikalarının bir kısmı Gazze’yi ilgilendiriyor ve bu konu da Türkiye’nin şartları arasında. Özür konusu doğrudan Gazze sorununu değiyor, Gazze sorunu Filistin devletinin BM’de tanınması konusuyla iç içe ve Türkiye Filistin’i tanımaya hazırlanıyor. İsrail’in özür dilemesi demek, Gazzeli bir Filistin devletini tanıyacak Türkiye ile ilişkilerini bozmayacağını da garanti etmesi demek. Filistin’i tanıyan Türkiye ile ilişkileri bozmayacaksa, İsrail tüm dünyanın Filistin’i tanımasının yolunu açacak oyuncu olur. Dolayısıyla özür dilemek gerçekten zor, zira konu “başka” bir İsrail olmaya karar verildiğinin göstergesi haline gelmiş durumda.

Filistinliler Türkiye’nin yapmaya çalıştıkları kapsamında ne ölçüde Türkiye’nin elini güçlendirecek işler yapıyorlar orası şüpheli. Ancak şüphe duyulmayan konu İsrail’de hükümetin bu denli radikal bir adım atamadığı. İsrail’i ikna etmeye çalışan oyunculardan biri ABD iken ve hatta epey baskı yapıyorken, hükümetin hala direniyor olması, ret cephesini destekleyen başka oyuncular olduğunu düşündürüyor.

Beril Dedeoğlu

http://www.stargazete.com/yazar/beril-dedeoglu/ozur-dilemek-ne-kadar-zor-haber-370317.htm

 

·        ÇÜNKÜ İSRAİL ARTIK ORTADOĞU’DA, NEOCONLARA DAYANARAK VAR OLAMAYACAĞINI, BÖLGENİN ÖZGÜN DİNAMİKLERİNİ HESAP ETMEDEN BİLDİĞİNİ OKUYAMACAĞINI ANLAMIŞ DURUMDA

Bugünleri, yalnız şu ABD’nin düştüğü durum bile, yüzyıllar sonra günbegün hatırlanacak kadar önemli yapıyor. ABD, içinde bulunduğumuz coğrafyayı, sonu gelmeyecek sanılan parasal gücü ve bu güce dayanan askeri egemenliği ile kontrol ediyordu. Şimdi bu bitiyor. ABD’deki Cumhuriyetçiler bu bitişe pek inanmıyorlar. Cumhuriyetçiler, borçlanma tavanının yükseltilmesi için askeri harcama bütçesinin düşürülmemesi şartını öne sürüyorlar.

Bu, hâlâ ABD’nin, başta Ortadoğu olmak üzere, dünyadaki egemenliğinin askeri işgal, tehditle süreceğini sanmak anlamına geliyor. İsrail’in şahinleri bile, bu işin artık böyle devam edemeyeceğini anladı ve ‘özür dilemenin’ yollarını arıyor. Çünkü İsrail artık Ortadoğu’da, neoconlara dayanarak var olamayacağını, bölgenin özgün dinamiklerini hesap etmeden bildiğini okuyamacağını anlamış durumda.

Cemil Ertem

http://www.stargazete.com/yazar/cemil-ertem/kriz-bitiyor-yeni-bir-duzen-kuruluyor-haber-369851.htm

 

·        İHTİLAFIN SÜRÜP GİTMESİNİ VE İSRAİL-TÜRKİYE İLİŞKİLERİNİN ZARAR GÖRMESİNİ ENGELLEMEK, İSRAİL İÇİN ZİYADESİYLE ÖNEM TAŞIYAN HAYATİ BİR MENFAAT MESELESİ; BU GEÇMİŞTE BÖYLEYDİ, GELECEKTE DAHA DA BÖYLE OLACAK

İsrail kısa süre sonra, tarihinde tanık olduğu en çetin meydan okumalardan ve savaşlardan biriyle yüz yüze kalacak. Bölgede dramatik değişiklikler yaşanıyor ve iyi haberler müjdelemiyor. Geçmişte İsrail, belli düzeyde hasmane olan, fakat sınırlamalara ve yumuşatıcı etkilere de tabi olan 22 rejimle iştigal etmek zorundaydı. Gelecekteyse Arap ülkelerinde, hükümetlerinin politikaları üzerindeki etkileri artacak olan 350 milyon vatandaşla karşı karşıya kalacak.

Bu değişimin son derece ciddi sonuçlar doğurabilen muazzam etkileri olacak. İsrail, Filistin’in diplomatik taarruzuyla karşı karşıya ve buna kitlesel gösteriler, ciddi güvenlik vakaları ve uluslararası baskının eşlik etmesi muhtemel.

İsrail devletinin yeterince düşmanı var ve yeni bir tanesine hiç ihtiyacı yok. Türkiye bir NATO üyesi ve bölgede kilit önemde bir ülke; nüfuzu ve önemi muhtemelen daha da artacak. İhtilafın sürüp gitmesini ve İsrail-Türkiye ilişkilerinin zarar görmesini engellemek, İsrail için ziyadesiyle önem taşıyan hayati bir menfaat meselesi; bu geçmişte böyleydi, gelecekte daha da böyle olacak. Haysiyet ve ulusal onur, yabana atılır meseleler değil, fakat makul bir yere konulmalı ve daha geniş bir bağlamda tartılmalı.

Haberlere bakılırsa, sınırlı bir İsrail özrü gündemde; buna göre Türk vatandaşlarının ölümüne yol açan operasyonel hatalardan dem vurulacak. Ve (istihbaratla planlama konusundaki) operasyonel hataların gerçekten var olduğunu inkâr edemeyiz. Özür karşılığında Türkiye’nin büyükelçisini İsrail’e geri göndermesi, hatta İsrail’in kendini savunma hakkına dair belli bir açıklama ilave etmesi gerekir.

Bu, İsrail’in kaldırabileceği bir anlaşma. Özür çabucak unutulacak, fakat ilişkilerin (asgari düzeyde bile olsa) normal rotasına tekrar oturtulması, uzun vadeli etkileri olacak bir mesele. Ve hepsinden önemlisi, Gazze’nin denizden kuşatmasının devam edeceği açık ve İsrail, daha geçenlerde bu uygulamada kararlı olduğunu gösterdi. Böyle bir anlaşmanın kazananı ve kaybedeni olmayacaktır.

Yehuda Ben Meir

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetayV3&Date=28.07.2011&ArticleID=1057909&CategoryID=132

 

·        AVRUPA'NIN ORTAÇAĞ'DA GEÇİRDİĞİ KARANLIK TEOKRATİK DÖNEMLERİN BENZERİNİ BU ÇAĞA TAŞIMAK VE KADINI İKİNCİ SINIF YARATIK OLARAK GÖRMEK YETMEZMİŞ GİBİ, BİR DE ANTİ- SEMİTİZMİ, ANTİ-BATICILIĞI, ANTİ-MODERNİZMİ RESMİ İDEOLOJİ OLARAK BENİMSEMİŞ ORTADOĞU ÜLKELERİNİN VARLIĞI, AVRUPA'DA SALDIRGAN YABANCI DÜŞMANLARININ HALA BULUNMASINDA DAHA ŞAŞIRTICI OLMALIDIR

Avrupa ülkelerinde saldırgan ırkçıların ve faşist örgütlerin bulunması, yabancı düşmanlığının katliamlara neden olması o kadar doğal ki...

Dinsel bağnazlığın da, milliyetçiliğin de, ırkçılığın da, faşizmin de doğdukları kıta Avrupa değil mi?

Hitler'in uzantısı Quisling Norveçli değil miydi?

1942-45 arasındaki Nazi işbirlikçisi Quisling hükümeti de Yahudi ırkının yok edilmesini amaçlayan ve "Nihai Çözüm" denilen soykırıma, Norveçli Yahudileri tasfiye ederek katılmadı mı?

Aslında garip olan feodaliteyi, burjuvalaşmayı, sanayileşmeyi ve hatta milletleşmeyi yaşamamış bazı Ortadoğu ülkelerinde, ırkçılığın ve yabancı düşmanlığının bulunması değil mi?

Avrupa'nın Ortaçağ'da geçirdiği karanlık teokratik dönemlerin benzerini bu çağa taşımak ve kadını ikinci sınıf yaratık olarak görmek yetmezmiş gibi, bir de anti- Semitizmi, anti-Batıcılığı, anti-modernizmi resmi ideoloji olarak benimsemiş Ortadoğu ülkelerinin varlığı, Avrupa'da saldırgan yabancı düşmanlarının hala bulunmasında daha şaşırtıcı olmalıdır.

Neticede Avrupa'nın son dönem tarihi, bu kıtanın ayıplarla dolu geçmişinin yargılanması ile doludur.

Katolik bağnazlığı "Aydınlanma" ile yargılanmıştır.

Milliyetçiliğin ırkçılığa dönüşmesi ve sade Yahudilerin değil Slavların ve genellikle Germen olmayanların aşağılanması da, Nurnberg duruşmaları ile yargı önüne taşınmıştır.

Norveçliler de Quisling'i yargılayıp idam ettiler 1945'te.

Neo-Naziler her Avrupa ülkesinde varlar ama bu ideolojinin siyasete aktarılması her ülkede suç kabul ediliyor.

Diğer Ortadoğu ülkelerinden farklı olduğumuzu her fırsatta vurgulayan ve bugün Norveç'teki feci olay dolayısıyla Avrupa'da yeniden sesi duyulan yabancı düşmanlığını ve ırkçılığı irdeleyen bizler, kendi geçmişimizi Avrupalıların yaptıkları gibi teşrih edebildik mi?

Hala "Ermeni tehcirini kabul etsek mi" diye kararsızlık içinde değil mi resmi politikamız?

Mehmet Barlas

http://sabah.com.tr/Yazarlar/barlas/2011/07/26/yabanci-dusmanligi-sadece-avrupanin-sorunu-mu

 

·        YENİ POPÜLİSTLER KENDİLERİYLE GEÇMİŞİN IRKÇILIĞI VE OTORİTERYENLİĞİ ARASINA AÇIKÇA MESAFE KOYUYORLAR. İSRAİL'DEKİ YAHUDİ DEVLETİNİ VE EŞCİNSEL HAKLARINI SAVUNUYORLAR Kİ BUNLAR 'ESKİ' FAŞİSTLERİN ASLA SAVUNMAYACAKLARI İKİ KONUM

Avrupa ve ABD'de bugün olanları anlamak istiyorsak, Türkiye'de sıklıkla yapılanın aksine, Breivik ve Wilders gibilerinin savunduğu yeni muhafazakârlığın 1930'ların faşist ideolojisinin bir kopyası olduğunu iddia etme hatasından kaçınmalıyız. Arada çok bariz farklılıklar var ve son dönemin sağcı hareketinin başarısını açıklamak için bunlara dikkat etmemiz gerek. Yeni popülistler kendileriyle geçmişin ırkçılığı ve otoriteryenliği arasına açıkça mesafe koyuyorlar. İsrail'deki Yahudi devletini ve eşcinsel haklarını savunuyorlar ki bunlar 'eski' faşistlerin asla savunmayacakları iki konum. Odaklandıkları meseleler arasında çokkültürlülük ve İslam karşıtlığı ile onların tarifine göre Batı medeniyetine yönelik yakın tehditler yer alıyor. Her iki meselede de günümüz muhafazakârları, klasik muhafazakârlarla ve hatta savaş sonrası aşırı sağının hayal edemeyeceği ölçüde en uzak seçmen gruplarına bile ulaşmasını sağlayan bir grup sosyal demokratla örtüşebiliyor. Bu yeni hareketi diğerlerinden ayrıştırıp marjinalize etmek bu yüzden daha da zorlaşıyor. Artık kenarda duran zararsız bir hareketten bahsetmiyoruz. Görüşleri yaygın şekilde konuşulan ve etkisi özellikle kuzeybatı Avrupa'da hükümet düzeyine ulaşan bir hareket var karşımızda.

Joost Lagendijk

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1162419&title=sorumluluktan-kacamazsiniz

 

·        SONRA YAHUDİLERİ GÖTÜRMEYE GELDİLER VE SESİMİ ÇIKARTMADIM, ÇÜNKÜ BEN YAHUDİ DEĞİLDİM

İslamofobi yalnız Müslümanların sorunu değildir, nasıl antisemitizm yalnız Yahudilerin sorunu değilse, nasıl ırkçılık yalnız zencilerin sorunu değilse. Bugün İslâm düşmanlığını siyasî açıdan yararlı bulanlar, yarın Breivik gibilerinin namlusunu iki gözlerinin arasında bulabilirler. Papaz Martin Niemöller'in (1892-1984) meşhur sözleri unutulmamalı: "Önce komünistleri götürmeye geldiler ve sesimi çıkartmadım, çünkü ben komünist değildim. Sonra sendikacıları götürmeye geldiler ve sesimi çıkartmadım, çünkü ben sendikacı değildim. Sonra Yahudileri götürmeye geldiler ve sesimi çıkartmadım, çünkü ben Yahudi değildim. Sonra beni götürmeye geldiler ve sesini çıkartacak kimse kalmamıştı."

András Riedlmayer Harvard Üniversitesi –

IrvIn Cemil Schick İstanbul Şehir Üniversitesi

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1162414&title=nefret-soyleminin-donup-dolastigi-yer

 

·        SON YÜZYILIN İLK YARISINDA ÇOKKÜLTÜRLÜLÜK VE ÇEŞİTLİLİĞE KARŞI YÜRÜTÜLEN AVRUPA MİLLİYETÇİ KAMPANYANIN CEREMESİNİ ÇEKEN AVRUPALI YAHUDİLERDİ

Burada derin bir ironi var: Son yüzyılın ilk yarısında çokkültürlülük ve çeşitliliğe karşı yürütülen Avrupa milliyetçi kampanyanın ceremesini çeken Avrupalı Yahudilerdi. Batı’daki yabancı düşmanlığının baskın teması olarak İslamofobi, anti-Semitizm’in yerini aldı. Bu belki de küçümsenemeyecek derecede çünkü bunlar Amerikan çokkültürlülüğünün ürünleri ve önyargının ve anti-Semitizm’in gücüne karşı kazanılan zaferin Birleşik Devletler’i Yahudiler için güvenli kılması ile, Breivik’in hayıflandığı gibi Amerikan Yahudiler’inin büyük çoğunluğu kararlılıkla çok kültürlü kampta kaldılar.

9/11’den hemen sonra, Müslüman dünyası sadece radikal terör gruplarıyla değil, aynı zamanda hoşgörüsüz selefi teoloji ile de yüzyüze kalmak durumunda bırakıldı.  Selefilik’in sadakatsiz veya dinden dönmüş varsaydıklarını şeytanlaştırması onlara karşı şiddeti makul kılıyor. Böylece şimdi Batı dünyası kendini, Breivik’in mantıksal sonuç olarak addederek sığındığı ana akım İslamofobi’nin olası sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda buluyor.

Tony Karon

http://www.stargazete.com/yazar/tony-karon/varolussal-bir-catisma-haber-369825.htm

 

·        MAVİ MARMARA OLAYI BU AÇIDAN BİR ALTIN MADENİ GİBİ GÖRÜNÜYOR VE BU DA MUHTEMELEN TÜRKİYE’NİN ÖZÜR İNADINI AÇIKLIYOR

Erdoğan’ın Arap sokaklarında itibar kazanmasının ucuz yolu, İsrail’le kavgaya tutuşmak. Mavi Marmara olayı bu açıdan bir altın madeni gibi görünüyor ve bu da muhtemelen Türkiye’nin özür inadını açıklıyor. İsrail hesapları açısından öne çıkan meselelerse, hem İran krizi hem de Filistin’in bağımsızlık ilanı olasılığı. Netanyahu, her iki meselede de kartlarını kapalı tutuyor. Eylül öncesinde uluslararası konumunu onarmaya çalışıp çalışmayacağını zaman gösterecek; bu, bütün farklı krizlerden sadece diplomatik bir çıkışı mı, yoksa tüm cepheleri daha da kızıştırmayı mı düşündüğünün işareti olacak. Zira bölgedeki herhangi bir yerdeki askeri bir çatışma bütün kartları yeniden karacak ve bir özrü lüzumsuz kılacak.

Netice, Netahyahu’nun huzursuz koalisyon ortaklarını bir özre ikna edemeyebilir. Netice, Suriye, İran, Lübnan veya Gazze’de bir askeri çatışmanın kapıya dayanması da olabilir. İsrail’le Türkiye arasındaki mevcut kriz uzun vadede önemini kaybetse bile, bütün bu meseleler hakkında önemli ipuçları verebilir.

Victor Kotsev

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetayV3&Date=29.07.2011&ArticleID=1058052&CategoryID=132

 

 

 

·        İSRAİL HALKINDA İNANILMAZ BİR 'TÜRKİYE İLE NEREYE GİDİYORUZ?' İLGİSİ VAR

İsrail halkında inanılmaz bir 'Türkiye ile nereye gidiyoruz?' ilgisi var. 'Mevcut kötü ilişkileri bir an önce düzeltin' talebi var. Hatırı sayılır bir kesim de üzüntü içinde. Bu üzüntüyü hissediyorsunuz. İnsanlarla konuştuğunuz zaman bir duygusal reaksiyonla karşı karşıyasınız. Bu, önemli bir nokta. Politika da önemli, ama toplumsal algıları da ihmal etmemek gerekiyor.

Almanya, Türkiye ile İsrail arasındaki sorunda arabulucu rol almak istiyor. Biliyorsunuz İsrail'de yangın olayı oldu. Yangın olayı olunca Türkiye İsrail'e yangın uçağı gönderdi. Türkiye ile İsrail'in arasının düzelmesi için uğraşan ülkelerden biri de Almanya. Almanya zaman zaman olaya müdahale ederek Türkiye ve İsrail arasındaki sorunu çözmek istiyor. Mesela Almanya'nın çok önemli bir planı da şu: 'Gilad Şalit' adlı bir İsrail askeri Hamas tarafından esir alınmış durumda. Almanya, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı ikna ederek Hamas üzerinde baskı yapılmasını, bu askeri serbest bıraktırıp bu olayın siyasi primini Türkiye'ye verip, Türkiye'nin İsrail kamuoyunda durumunu düzeltmesi konusunda girişimlerde bulunuyor.

Gökhan Bacık

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1164089&title=israil-halkinda-turkiye-ile-iliskileri-duzeltin-talebi-var

 

·        NE YAZIK Kİ ÖZÜRLER HUKUKİ DOKUNULMAZLIK SAĞLAMAZ, AYRICA STRATEJİK TERCİHLERİ DE DEĞİŞTİRMEZ

Yani güvenlik gerekçesiyle ‘mantık’ bunu emrediyor: Özür dileyelim ve Türkiye de karşılığında dava açmaktan geri dursun. Bu basit, ama problemli bir çözüm. En başta, askerimizi korumak, üst düzeyde koruyucu bir yetkilendirmeyi, doğru düzgün operasyonel planlama ve kimin düşman olup olmadığına dair net tanımlar gerektiriyor.

Önümüzdeki günlerde bir komandonun Londra’da tutuklanması ihtimali hiç de iç açıcı değil, ancak bunu esaslı bir tehdit olarak nitelemek abartılı. Londra’ya hiç gitmemiş ama mutlu bir hayat geçiren insanlar var. Lakin düşmanının kim olduğunu bilmeyen bir asker, savaştan sağ çıkamayabilir. Gelinen noktada dikkatimizi hukuki-diplomatik argümanlara da çevirebiliriz. Küçük düşürücü bir özrü içeren bir anlaşmanın Türkiye’yi müstakbel davalardan alıkoymaya sevk etme ihtimali varsa da ne olmuş? Neticede davaların çoğu, kurum ve şahıslardan geliyor. Bu kez sorun başka.

Türkiye, farklı türde bir sorun. Paradoksal biçimde, tam da resmi bir özür İsrail’in hatalı davrandığını iddia edenler için kanıt teşkil edebilir. Gerçekte ne yazık ki özürler hukuki dokunulmazlık sağlamaz, ayrıca stratejik tercihleri de değiştirmez.

Yoaz Hendel

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetayV3&Date=01.08.2011&ArticleID=1058343&CategoryID=132

 

Netten okuyun

·        Yeni Jön Türk’ünüzün keyfini çıkarın - BURAK BEKDİL

Çeviren: Avram Cerasi

http://www.hurriyetdailynews.com/n.php?n=enjoy-your-new-young-turk-2011-07-26

http://www.hasturktv.com/turkiyede_bugun/2531.htm

 

·        Kalamış’ta başlayan macera Broadway’de devam ediyor

http://www.hurriyetusa.com/haber_detay.asp?id=32634#.TjPFZhvSctI.facebook

 

·        AYM doğruladı: Gayrimüslim=yabancı – BASKIN ORAN

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetayV3&ArticleID=1057511&Date=01.08.2011&CategoryID=42

 

Netten izleyin

·        The Elias Ladino Ensemble

http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=pMvHrxbeS7Y

 

·        LADINO SONG danced by Kamissa, Ryan and Gieol

http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=i4_eXJmNLxs

 

·        HaBanot Nechama- so far- the original

http://www.youtube.com/watch?v=iB-ao_cLGJM&feature=player_embedded

 

·        IVDOU ETT HACHEM par Itshak Jacques BENSOUSSAN

http://www.youtube.com/watch?v=J5KWaLSj09Q&feature=player_embedded

 

·        Yemenite and Sepharadic (Ladino) song -Gila Beshari & Talya

http://www.youtube.com/watch?v=wiRwF1xwkdY&feature=player_embedded

 

Arşivlerden

·        Esther hanım - MAHFİ EĞİLMEZ

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=599403

 

·        500 Yıllık Edirne Yahudileri – ORAL ONUR

Oral Bey, kitabının anılar bölümünde, vaktiyle Edirne’de doğmuş büyümüş olup da sonra göç etmek mecburiyetinde kalmış ve dünyanın dört bucağına dağılmış Yahudi arkadaşlarına da ulaşmış, onlardan Edirne hatıraları toplamış. Bunlardan en ilginci halen Amerika-Los Angeles’ta yaşayan 1926 doğumlu Daniel Bayarbağcıoğlu’nun yazdıkları:

Hako Bayram: Hırsızlıklarıyla ün yapmış bir deliydi. Bütün hayatı hapse girip çıkarak geçti.

Shapat el Loko: Bu da “Shapat’da bit var” lafına uyuz olurdu. Kendisinde bit olmadığını ispatlamak için soyunup çamaşırlarını etrafındakilere gösterirdi. Karlı, soğuk günlerde bile soyunmaktan vazgeçmez ve bazen kızgınlıkla ağlayıp sızlayarak kendi kendini döverdi. Bazen de başını duvarlara vurup kanatırdı.

Moşe: Halkın çok takıldığı bu deliyi “Saat kaç” sorusu zıvanadan çıkarırdı. Kendisi doğru zamanı söylemesine rağmen sırf kızdırmak için; “Yanlış, seninki saat değil enfiye kutusu” dediklerinde Moşe de öfkesinden saatini yerden yere vurup kırardı.

Moşe Tantelacı: Sabahtan akşama kadar sokaklarda kahkahalar atıp güle oynaya dolaşırdı.

Moson del Ayre: Ona bu adla hitap edildiğinde, “Meecare kon tu madre”, yani “Annenle yatayım” diye cevap verirdi.

Halfon Efendi: Bu da yine kendisine adıyla hitap edildiğinde evine saklanıp günlerce dışarı çıkmazdı.

Jako Abini: 1960’lı yıllara kadar yaşamış olan bu deli, karşılıksız aşk kurbanıydı. Biraz iyi olduğu zamanlarda Kaleiçi sokaklarında fırında pişmiş balkabağı satardı.

http://www.chronicledergisi.com/500-yillik-edirne-yahudileri/