SANAL ÂLEM, Fayda mı? Zarar mı?

Balıklı Rum Hastanesi Psikiyatri ve Bağımlılık Kliniği Uzman Psikologu Ari Telyaz, son yıllarda hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olan sosyal paylaşım ağlarının özellikle çocuklar ve gençler üzerindeki etkilerini masaya yatırıyor.

Sağlık
3 Ağustos 2011 Çarşamba

Değişim ve gelişim süreçlerinin tümünü hareket ettiren ve kendi içinde barındıran bir fonksiyon halini alan internet ile birlikte insanların yeni sosyal bağlar yaratmalarına, keşfetmelerine ve geliştirmelerine olanak sağlayan; ekonomik şartlar, coğrafya ve zaman gibi kısıtlamaları ortadan kaldıran sosyal paylaşım siteleri hayatımıza girdi ve yaşamımızın önemli bir parçası oldu.

Olumlu etkileriyle ilgili ciddi soru işaretlerine rağmen, sosyal paylaşım sitelerinin büyük kolaylıklar sağladığı ve önemli ihtiyaçlara cevap verdiğini düşünen yüz milyonlarca insan, sosyal ağları yoğun biçimde kullanmaya devam ediyor.  Tüm dünyada 500 milyonu aşkın kişi,  gününün önemli bir kısmını sanal ortamlarda geçiriyor. Kişinin sosyal, duygusal, hatta cinsel beklentilerini de karşılayan bir varlık haline dönüşen sosyal paylaşım siteleri insanlar arasında gerçekleşen yüz yüze iletişimin yarattığı etkinin benzerini sanal ortamda meydana getirip kullanıcılara kendilerini yeniden tanımladıkları ve çeşitli sosyal ilişkilere katıldıkları bir sosyalleşme süreci sağlıyor.

Bugün milyonlarca internet kullanıcısı,  eski arkadaşlarını bulabilmek, yeni arkadaşlıklar edinebilmek ve fotoğraf, video gibi birçok özel bilgileri paylaşmak için sosyal içerikli web sitelerini kullanıyorlar. Ayrıca bu siteler, kültürel etkinlikler, müzik ve hatta politik düşünceler gibi daha bir çok bilginin ve etkinliğin paylaşıldığı online araçlar olarak da kullanılıyor.

Bunlara ilaveten sosyal aktiviteler yapılarak arkadaşların ve aile fertlerinin birbirleriyle iletişimi sağlanmakta; yaş, din ve ilgi alanları gibi kriterler göz önüne alınarak gruplar oluşturulmakta. Birçok kişi günlük koşuşturmacalar içerisinde gideceği tatil hakkında diğer kişilerin yorumlarına kolayca ulaşıp bilgi alabilmekte, zaman kaybetmeden günlük işlerini halledebilmekte hatta alışveriş için yakınındaki veya okyanus ötesindeki mağazaya gitmeden istediklerine bir tıkla sahip olabilmekteler.

Kişiler ihtiyaç duydukları bilgilere önemli oranda sosyal paylaşım sitelerini kullanarak ulaşmakla birlikte, görüşlerini, şikâyet ve memnuniyetsizliklerini de yine bu ortamlarda ifade ediyorlar. Bireylerin mal ve hizmetlerle ilgili olumlu ve olumsuz deneyimlerini sosyal paylaşım sitelerinde duyurmaları diğer bireylerin de satın alma kararlarını etkileyebiliyor.

Belki de bu sitelerin son dönemde gördüğümüz en etkili yanı, özellikle tüm dünyada yaşanan olaylar göz önüne alındığında, binlerce kişinin tek bir bireymiş gibi birbirleriyle iletişim sağlamaları oldu. Kitleleri bir araya getirerek söylenilmeye ve yapılmasına oldukça tepki toplayacak fikirlerin rahatlıkla dile getirilebiliyor olması sosyal ağların etkisinin ne kadar büyük olduğunu bize tekrardan kanıtladı.

Coğrafi, fiziksel ve ekonomik engelleri ortadan kaldırması nedeniyle, gerçek hayatta girilmesi mümkün olmayan gruplara girip, kendilerini daha rahat ifade edebilmeleri bu siteleri genç yetişkinler arasında popüler hale getirdi. Bir süre öncesine kadar daha çok bilgisayar oyunları ya da eğitim çalışmaları için internete giren çocukların da gençler gibi, sosyal paylaşım sitelerinin oluşumuyla beraber sanal ortama daha çok ilgi gösterdiği de kaçınılmaz bir gerçek.

Tüm dünyada milyonlarca kişi gününün önemli bir kısmını sosyal paylaşım sitelerinde geçirmeye başlayıp, bu durum küresel bir etkinlik halini alınca, bu platformlar sosyolog ve psikologların da araştırmalarının ilgi odağı oldu. Özellikle evrensel ahlaki değerlerin yitirilmesine zemin hazırladığı, temel güvenlik sorunlarına yol açtığı ve bireyler arasındaki ilişkileri olumsuz etkilediği gibi önemli iddialarla sorgulanıyor.

Yapılan araştırmalar, insanların, hayatlarının bütün detaylarını tüm dünyayla paylaşmalarını sağlayan Facebook ve Twitter gibi sosyal paylaşım sitelerinin mahremiyet ve gizliliği ortadan kaldırdığını, utanma duygusunu yok ettiğini ve kıskançlık duygusunu derinleştirdiğini iddia ediyor.

Bilgisayar oyunları ve sosyal paylaşım siteleri, özellikle çocukları ve ergenleri psiko-sosyal gelişimleri açıcından olumsuz etkiliyor.

Gerçek yaşamda akranlarla oynanan oyunların ve ilişkilerin yüz yüze olması, duyguların doğrudan olarak paylaşılması, çocukların kendi kültürlerini öğrenmelerine ve yaratıcılıklarını geliştirmelerine olanak sağlar.

Yüz yüze iletişimlerde çocuklar iyi ve kötüyü tanıyabilir; kaybetmeyi, küsmeyi, kavga edip barışmayı deneyimleyebilir, bu sayede yetişkinlik yaşamına hazırlanabilirler. Ancak sanal ortamlarda kurulan ve sürdürülen ilişkilerin artması ile paylaşım ve rekabeti bilmeyen, gerçek yaşamdaki sorunlarla mücadele etmeye hazır olmayan bireyler yetişmekte.

Gerçek yaşamdaki iletişimin yoruculuğu özellikle gençlerin, giderek emek vermeden kurulan kolay iletişimi tercih etmelerine ve hayatı içinden değil de sanal biçimde ekranın arkasından yaşamalarına sebep oluyor.

Son dönemde oluşan sanal iletişim yollarıyla gerçek yaşama ayrılan zaman azalıyor, çocuklar ve gençler gelişimleri açısında model almaları önemli olan kişilerle yüz yüze iletişim kuramıyor ve giderek yalnız, içe dönük oluyorlar.

Sosyal paylaşım sitelerine ayrılan vaktin artması ile çocuklar zamanından önce ve emek harcamadan birçok bilgiye ulaşabiliyor, yeni arkadaşlıklar kurup bunları kısa sürede tüketiyor ve bunun sonucunda da sabırsız, çabuk sıkılan, tatmin duygusu olmayan birer yetişkin oluyorlar.

Özellikle kendi kimliğinden ve sosyal konumundan memnun olmayan gençler, olanı değil olmasını istedikleri ideal kimliklerini sanal ortamlarda oluşturuyorlar.  Gerçek olmayan ve maskeli biçimde kurulan ilişkiler gençlerin gerçek kimliklerinin onay ve kabulünün zorlaşmasına ve yüz yüze iletişim gerektiren yetişkinler dünyasına adım attıklarında iletişim ve kendini ortaya koyma konularında çatışma yaşamalarına neden olabiliyor.

Kişisel bilgilerinin güvenliği konusunda yeteri kadar bilgi sahibi olmayan gençlerin birçoğu sosyal ağlara kaydolurken karşılaştıkları gizlilik ve kişisel bilgileri korumaya yönelik yönergeyi okumuyorlar. Tanımadıkları kişileri bir şekilde arkadaş listelerine ekleyen gençler adres, cep ve ev telefonu ve aile bireylerinin isimleri gibi birçok kişisel bilgiyi sosyal ağlarda paylaşıyor. Bu durum güvenlikleriyle ilgili riskler yaratabiliyor.

Araştırmalarda öne çıkan önemli bir diğer iddia ise, sanal ortamda geçirilen vaktin artmasıyla internet bağımlılığının gelişebilmesi ve bu durumun kumar bağımlılığı ve yeme bozukluğu gibi oluşumları tetikleyebildiğidir.

Yine,  yapılan araştırmalarda, sosyal paylaşım sitelerinin ailelerin yapısına ve sosyal dokuya zarar verdiği tespit edildi. Yüz yüze gelip de konuşamayacak birçok insan, kaygı duymadan internette rahat rahat konuşabiliyor ama ilişkinin sınırını belirlemekte zorluk çekiyor. Sanal âlemdeki paylaşımın son yıllarda artan boşanmalar üzerindeki etkisine bakıldığında ise durum daha iyi anlaşılıyor: Araştırmalarda boşanmayı düşünen her dört kişiden bir tanesinin kararını vermesine internette yapılan sanal sohbetler ve paylaşım sitelerinin sebep olduğu gösterilmiş. Aldatıldığını düşünen her iki kişiden biri eşinin kendisini internette tanıştığı birisiyle aldattığına inanıyor. ABD’de ise her üç boşanmanın birinde boşanma nedeni olarak internet bağımlılığı gösteriliyor. Eşe ayrılacak zaman bilgisayarın başında geçirilebiliyor, eşler birbirlerinden soğumaya ve uzaklaşmaya başlayabiliyor. Bu durum çiftleri aynı evde yaşayan iki yabancı haline getirebiliyor. Sürekli sanal âlemde gezinme sonucu yaşanan depresyon ve mutsuzluk ise aileye olumsuz yansıyabiliyor.

İlişkilerde internetin neden bu kadar etkili olduğunun sebepleri arasında ise, erişim kolaylığı yani her şeyin sadece bir parmak uzaklığında oluşu ve düşünme payının en aza indirgemesi, zaman sorunu olmadan diğer kişiye her an ulaşılabilir olması, başlangıçta kimliği saklama kolaylığı nedeniyle rahat açılabilme ve üzerinde baskı olmadan kendini ifade edebilme cesareti gösteriliyor.

Tüm bu iddialar göz önüne alındığında bu sitelerin sınırlı ve amacına yönelik kullanımının önemi giderek artıyor.

Kaynaklar:

TÜİK(Türkiye İstatistik Kurumu)

Sosyal Paylaşım Raporu 2011

Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi