Zor; çünkü internet var, facebook var, twitter var, etrafımızda bize haydi deyip de bizi başka ilgi alanlarının içine çekecek dostlar var… E ‘Muhteşem Yüzyıl’ var, ‘Kuzey Güney’ var, ‘Çocuklar Duymasın’ var… Bahane çok, kitap okumak yok.
Bu zamanda bütün bu çeldiricilerin içinde kitaba yer ayırmak neredeyse imkânsız. Hal böyle olunca konuşamayan, yazamayan, düşündüğünü anlatamayan, “biliyorum ama anlatamıyorum”, diyen bir nesil var ortada.
Biz küçükken televizyonun saat yedide açılıp on ikide kapandığı, tek kanallı olduğu, zaten ikide birde elektrik kesildiği için olanın da seyredilemediği bir dönemdi yaşanan. İnternet olmadığı için araştırmaları kütüphanedeki kitaplardan yapıyorduk. İşimiz bitince de madem kütüphanedeyiz hiç olmazsa sevdiğimiz birkaç kitap var mı yok mu diye bakıyorduk. Bu arada gözümüz bir başkasına takılıyordu. En az okuyanımız bile bir şeyler biliyor, birkaç eserin kime ait olduğu konusunda en azından göz aşinası olabiliyordu. Bugünün çocukları hiç kütüphane bilmiyor, kütüphane evlerinde. Bir ödev verildiği zaman anahtar kelimeyi gerekli yere yazarak bilgisayar ekranındaki ilk linke tıklayarak iyi kötü bir bilgiye ulaşıyor. Bunun da adına ödev yapmak deniyor.
Peki, bütün bunların çaresi ne?
Herkese uygun mudur bilmem; ama anneler babalar çocuklarıyla vakit geçirmek için kitapçılara giderlerse belki bu iş az da olsa kolaylaşır. Bir fincan kahve içerken, birkaç kitap karıştırmak; hayattan, gelecekten, geçmişten, paylaşılmışlıklardan ve paylaşılacaklardan konuşmak iyi gelecektir herkese.
Böylece genç de neyi sevip neyi sevmediğine, hangi alana ilgisi olduğuna karar verme fırsatını yakalayacaktır. Bu konuda müdahaleci değil teklif eden olabilmek önemlidir. Şu kitabı almalısın, yerine, bunu sana tavsiye derim, istersen bir dene seveceğini düşünüyorum, gibi teşvik edici cümlelerle yaklaşmak gerekir okur adayı olanlara. Kimi çizgi roman sever, kimi maceradan, kimi biyografi okumaktan hoşlanır. Bunun doğrusu yanlışı yoktur, kitabın iyisinin kötüsünün olmadığı gibi.
Okuma bir alışkanlık halini almazsa, bir süre sonra kişinin üstünde kitap okuma zorunluluğu büyük bir baskı oluşturur. Bu sebeple daha bebeklikten başlayarak her gece kitap okumaya zaman ayırmak, ona ödül olarak kitap seçme özgürlüğü tanımak, mümkünse o okurken sıkılmadan aynı kitabı okuyup sonunda çocukla onu tartışmak en doğru yöntem olacaktır.
Kitap, bambaşka, derin ve sonsuz bir dünyadır. İnsanın başka insanların kurduğu hayallere yaptığı en güzel yolculuktur. Bundan mahrum kalmak, insanın ruhunu köreltir. Kendini ifade edemeyen insanın konuşma yeteneği hiçbir işe yaramaz.
Anne ve babalara düşen en büyük görev, ısrar etmek yerine doğru örnek olmak ve buna mümkünse zamanında başlamaktır.
*UÖML Türkçe Edebiyat
Bölüm Başkanı